6. Selâm Verilebilecekler veya Selâm
Verilemeyecekler Selâmı Alınanlar veya Selâmı Alınmayanlar
Bil ki, fısk ve bid'atı ile şöhret bulmayan müslüman adama selâm verir
ve kendisine de selâm verilir. Bu kimsenin selâm vermesi
sünnettir. Selâmına cevab vermek de vâcib olur.
Kadınlarla Selâmlaşmak:
Âlimlerimiz demiştir: Kadının
kadına karşı selamlaşma durumu, erkeğin erkekle olan selamlaşması
gibidir. Kadının erkekle olan selâm durumuna gelince, İmâm Ebû
Sa'd el-Mütevelli demiştir:
Eğer kadın erkeğin zevcesi, yahut
cariyesi, yahut mahremlerinden
biri ise, erkeklerin selamlaşması gibi olur. Onlardan her birinin
diğerine selâm vermeye başlaması müstehab olur. Diğerine de selâmı
cevablamak icab eder.
Eğer erkek yabancı bir kadınla karşılaşırsa, kadın da güzel olur ve
fitnesinden korkulursa, erkek o kadına selâm vermez. Eğer erkek
ona selâm verirse, kadının selâmı cevablaması caiz olmaz. İlk önce
kadın erkeğe selâm vermez, selâm verirse cevab almaya hak
kazanmaz. Erkek onun selâmına cevab verirse, erkek için mekruh
olur. Eğer kadın fitnesinden korkulmayacak şekilde yaşlı ise, onun
erkeğe selâm vermesi caizdir. Erkeğin de onun selâmına karşılık
vermesi gerekir.
Toplu bir hâlde kadınlar bulunur da erkek onlara selâm verirse,
yahut erkekler toplu hâlde olur da bir kadına selâm
verirlerse caiz olur; eğer erkek veya erkekler
yahut kadın ve kadınlar bakımından fitneden korkulmazsa...
636- Yezid'in kızı Esmâ'dan
(radıyallahü anha) şöyle dediği
rivâyet edilmiştir:
“Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem, biz
kadınlarla bir arada iken bize rasgeldi de bize selâm verdi."
Benim burada rivâyet ettiğim, Ebû Dâvud'un
lâfzıdır. Tirmizî'nin
rivâyetinde ise yine Esmâ'dan şu ifade var:
“Bir gün Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem
Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir topluluk da oturuyorlardı. Eli
ile selâm verme işareti yaptı."
637- Cerir ibn Abdullah'dan
(radıyallahü anhu) şöyle rivâyet
edilmiştir:
“Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem
kadınlara rasgeldi de onlara selâm verdi."
638- Sehl ibn Sa'd'dan
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde, O şöyle demiştir:
“Bizde bir kadın vardı." Diğer bir rivâyette de:
“Bizim bir ninemiz vardı. Bir sebzenin köklerini alıp tencereye atardı
ve arpa danelerini döğer ve karıştırarak yemek yapardı. Biz cuma
namazını kıldıktan sonra dönerdik de ona selâm verirdik. O da
yemeği bize takdim ederdi."
639- Ebû Tâlib'in kızı
Ümmühâni'den (radıyallahü anha)
yapılan rivâyetde O şöyle anlatmıştır:
“(Mekke'nin) Fetih günü Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'e
gittim ki, o banyo yapıyordu. Fatma da onu perdeleyip örtüyordu.
Ben selâm verdim. "
Gayri Müslimlerle Selâmlaşmak:
Zimmet ehline (gayri müslim vatandaşlara) gelince, âlimlerin çoğu
kesin hüküm vermişlerdir ki, onlara başlangıçta selâm vermek caiz
olmaz. Bununla beraber ayrı görüş taşıyanlar da vardır. Bunlar
demişlerdir ki, onlara selâm vermek haram değildir, mekruhtur.
Eğer onlar bir müslümana selâm verirse, müslüman şöyle cevab verir:
“Ve Aleyküm" Bundan fazla söylemez.
Kadılar kadısı el-Maverdi,
âlimlerimizden birinden bir
şekil naklediyor ki, onunla selâma başlamak caizdir. Ancak selâm
veren sadece "es-selâmu Aleyke" der, çoğul olarak (Aleyküm)
söylemez.
el-Maverdi başka bir şekil daha
nakleder. Der ki, o gayri müslimler ilk selâm verince, "Ve
Aleykümüsselâm" diye onlara cevab verilir; fakat "Ve Rahmetüllahi"
denmez. Bu iki şekil de kabul edilmemiş ve benimsenmemiştir.
640-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
"Yahudilere ve Hıristiyanlara ilk başta selâm vermeyin. Yolda onlardan
biri ile karşılaştığınız zaman, onu yolun kenarına çekilmeye
mecbur edin. (Yolun ortasını işgal edip izdihama sebeb olmasın).
641-
Enes'den
(radıyallahü anhu) yapılan
rivâyetde demiştir ki, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Ehli kitab Size selâm verdiği zaman siz: Ve Aleyküm, deyiniz."
642-
İbn Ömer'den
(radıyallahü anhüma) yapılan
rivâyetde Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
"Yahudi'ler size selâm verdikleri zaman, onlardan her biri:
“Esselâmu aleyke" "Sana ölüm olsun", der. Sen cevab olarak: Ve aleyke
(senin üzerine olsun), söyle."
Bu mesele hakkında anlattığımızın benzeri çok hadisler vardır. Allah
en doğrusunu bilir.
Ebû Sa'd el-Mütevelli demiştir:
Müslüman olduğunu sanarak bir adama selâm verilse, sonra müslüman
olmadığı meydana çıksa, selâmının geri çevrilmesini ondan istemek
müstehab olur. Ona der ki, Benim selâmımı bana iade et. Böyle
söylemekten maksad, yabancılığı ve arada bir yakınlık
bulunmadığını göstermektir. Rivâyet edilir ki,
İbn Ömer
(radıyallahü anhüma) bir adama
selâm verdi. Sonra onun yahudi olduğu söylendi.
İbn Ömer onun arkasına düştü ve
ona dedi: Verdiğim selâmı bana iade et.
Derim ki: Allah kendisine
rahmet etsin İmâm Mâlik'in
Muvatta'ında rivâyetimize göre,
Mâlik'den soruldu: Yahudiye
yahut Hıristiyana selâm veren kimse, bu selâmı geri
almasını ondan ister mi? Hayır, dedi.
İmâm Mâlik'in mezhebi budur. İbn Arabî el-Mâliki de bunu
kabul etmiştir.
Ebû Sa'd demiştir: Bir Zimmi'nin (gayri müslim vatandaşın) halini
sormak istenince, bunu selâm sözünü kullanmadan yapar. Ona şöyle
söyler: Allah sana hidâyet versin, yahut
sabahını aydın yapsın.
Derim ki, Ebû Sa'd'ın bu
sözünü söylemekte bir sakınca yoktur. Buna ihtiyaç duyulduğu zaman
şöyle söylenir: Sabahın hayırlı olsun, mutlu olsun, afiyetli olsun
yahut Allah seni sevinçle sabaha kavuştursun, mutlulukla,
nimetle, aydınlıkla sabaha erdirsin veya benzeri sözler söyler.
Bir ihtiyaç duyulmadığı zaman, doğru olan hiç bir şey söylememektir.
Çünkü ona selâm yerine bir hitabda bulunmakta ona karşı bir
yumuşama ve bir ünsiyet kurma ve selâma cevab isteme şekli vardır.
Halbuki biz onlara karşı sert olmakla emredilmiş ve onlara sevgi
beslemekten yasaklanmışız. Onlara sevgi gösteremeyiz. Allah en
iyisini bilir.
Ek: İçlerinde bir veya bir çok müslüman bulunan kâfirler topluluğuna
bir müslüman rasgeldiği zaman, sünnet olan, müslümanları
yahut müslümanı kasdederek onlara selâm vermektir.
643-
Üsâme ibn Zeyd'den
(radıyallahü anhüma) yapılan
rivâyete göre:
“Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem,
içlerinde Yahudi, putperest müşrikler ve müslümanlar bulunan
karışık bir meclise uğradı ve
Peygamber sallallahü aleyhi ve
sellem onlara selâm verdi."
Ek: Bir kimse bir müşrike mektub gönderir de oraya selâm sözünü
yazarsa, uygun düşen. Buhârî ve
Müslim'den rivâyet ettiğimiz
Ebû Süfyân (radıyallahü anh)
hadisindeki Hirakl olayı ile ilgili sözü yazmaktadır.
Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem Rüm
hükümdarına şöyle mektub yazdı:
“Allah'ın kulu ve O'nun Peygamberi
Muhammed'den Rûm'ların büyüğü Hirakl'a!... Hidâyete uyanlara selâm
olsun."
Hasta Bir Gayri Müslim'i Ziyaret
Etmek:
Ek: Zimmi (gayri müslim) bir hastayı ziyaret edince insan ne söyler?
Bil ki, âlimlerimiz Zimmi
bir hastayı ziyaret konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlardan bir
kısmı ziyareti iyi görmüşler, bir kısmı da caiz görmemişlerdir.
el-Şaşi bu ihtilafı anlattıktan sonra demiştir: Bana göre doğru
olan şöyle demektir: Bazan kâfir bir hastayı ziyaret etmek
caizdir. Buradaki yakınlık, komşuluktan ve akrabalıktan ileri
gelen bir yaklaşmadır.
Ben derim ki,
el-Şaşi'nin söylediği bu söz
güzeldir. Biz bu konu ile ilgili hadisi
Buhârî'nin Sahîh'inden rivâyet
ettik.
644-
Enes'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre şöyle demiştir:
“Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'e
hizmet eden bir Yahutî erkek çocuk vardı. Hasta olmuştu.
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem onu
ziyarete gitti, baş yanına oturdu. Ona: Müslüman ol, buyurdu.
Çocuk yanında olan babasına baktı. Bunun üzerine babası
(çocuğuna): Kasim'ın babasına (Peygambere)
itaat et, dedi. Çocuk da İslâmı kabul etti. Sonra
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
söyleyerek çıktı: Bu çocuğu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun."
645- Said ibn'l-Müseyyib'in
babası el-Müseyyib ibn Hazl'dan
(radıyallahü anh) yapılan rivâyetde demiştir:
“(Peygamberin amcası) Ebû
Tâlib'e ölüm hali gelince,
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem ona gidip dedi:
Ey amcam, Lâ ilâhe illallah" söyle". Böylece uzun olan hadisin
tamamını anlattı.
Ben derim ki: Zimmi (gayri
müslim vatandaş) olan hastayı ziyaret eden kimsenin onu İslâma
meylettirmesi, ona İslâmın güzelliğini açıklaması, onu İslâma
çağırması ve tevbe kabul olmayacak bir duruma düşmeden önce hemen
onu İslâma teşvik etmesi uygun olur. Eğer ona Duâ edecekse,
hidâyet ve benzeri dileklerde bulunur.
(Dinde uydurmalar yapan) bid'at sahibine ve büyük günah işleyip de
ondan tevbe etmeyene gelince, bu gibilere selâm vermemek ve
verdikleri selâmı da cevablamamak uygun olur.
Âlimlerde
Buhârî ve ondan başkası böyle
demiştir.
İmâm Ebû Abdullah el-Buhârî bu konu
üzerinde Sahîh'inde delil göstermiştir. Biz de
Buhârî ve
Müslim'de Kâb ibn
Mâlik'in olayını rivâyet ettik.
Kâb ibn Mâlik Tebük gazvesinden
geri kalmış (böylece günah işlemişti.) İki arkadaşı da onun gibi
savaştan geri kalmışlardı. (Bunlar Hilâl ibn Ümeyye ve Mürare
ibn'r-Rebi' idi. Sonra ücü de tevbe etmişler. Allah'da tevbelerini
kabul buyurmuştu.)
Kâb der ki: Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem
bizimle konuşmayı (Mü’minlere) yasakladı. Ben
Resûlüllaha
sallallahü aleyhi ve sellem'e
gider ve ona selâm verirdim. Selâmı cevablayıp dudaklarını hareket
ettiriyor mu, etmiyor mu diye bakardım?
Abdullah ibn Amr'dan rivâyet ederek Buhâri
diyor ki: Şarab içenlere selâm vermeyiniz.
Derim ki: Bir kimse zâlimlerin
yanına varır da din ve dünyasından herhangi bir zarara
uğramasından yahut başka bir
şeyden korkarsa böyle bir zorunluluk altında onlara selâm verir.
İmâm Ebû Bekir ibn'l-Arabî demiştir
ki, âlimler şöyle söylediler: Selâm Allah'ın isimlerinden bir isim
olduğunu niyet ederek, Allah yaptıklarınızdan haberdardır
manasında onlara selâm verilir.
Çocuklarla Selamlaşmak:
Çocuklara gelince, sünnet olan onlara selâm vermektir.
646-
Enes'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre:
“O, çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi; ve dedi ki:
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem böyle
yapardı."
Müslim'in yine
Enes'den bir rivâyeti şöyle:
“Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem erkek
çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi."
647- Sahîh isnadlarla
Enes'den yapılan rivâyete göre:
“Peygamber
Sallallahü aleyhi ve sellem
oynamakta olan erkek çocuklara rasgeldi ve onlara selâm verdi."
Başka bir rivâyette de Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem):
Esselâmu Aleyküm, ey çocuklar." dedi. |
٦- باب مَن يُسلَّمُ عليه ومن لا يُسلَّمُ عليه ومَنْ يُردّ عليه ومن
لا يُرَدّ عليه
اعلم أنَّ الرجلَ المسلمَ الذي ليس بمشهور بفسق ولا بدعة يُسَلِّم
ويُسَلَّم عليه، فيُسنّ له السلام، ويجب الردّ عليه.
قال أصحابنا: والمرأةُ مع المرأة
كالرجل مع الرجل.
[المرأة مع الرجل]
وأما المرأة مع الرجل؛ فقال الإِمام
أبو سعد المتوليّ: إن كانت
زوجته أو جاريتَه أو محرَماً من محارمه،
فهي معه كالرجل، فيستحبّ لكل واحد منهما ابتداء الآخر بالسلام، ويجب
على الآخر ردّ السلام عليه؛
وإن كانت أجنبيةً، فإن كانت جميلةً يُخاف الافتتان بها لم يُسَلِّم
الرجل عليها، ولو سلَّمَ لم يجز لها ردّ الجواب، ولم تسلّم هي عليه
ابتداءً، فإن سلَّمتْ لم تستحق جواباً فإن أجابها كُره له، وإن كانت
عجوزاً لا يفتتن بها جاز أن تسلِّم على الرجل، وعلى الرجل ردّ السلام
عليها؛ وإذا كانت النساء جمعاً
فيُسلِّم عليهنَّ الرجل، أو كان
الرجالُ جمعاً كثيراً فسلَّموا على المرأة الواحدة جاز، إذا لم يخف
عليه ولا عليهنّ ولا عليها أو عليهم
فتنة.
٦٣٦-
روينا في سنن أبي داود والترمذي
وابن ماجه وغيرها، عن أسماءَ بنت
يزيدَ رضي اللّه عنها قالت: مرَّ
علينا رسولُ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم في نسوة فسلَّم
علينا.
قال الترمذي: حديث حسن. وهذا
الذي ذكرته لفظ رواية أبي داود.
وأما رواية الترمذي ففيها عن
أسماء: أن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم مرّ في المسجد يوماً وعصبةٌ من النساء
قعود، فألوى بيده بالتسليم. (١)
٦٣٧-
وروينا في كتاب ابن السني، عن
جرير بن عبد اللّه رضي اللّه عنه:
أن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم مرّ على نسوة فسلّم عليهنّ. (٢)
٦٣٨-
وروينا في صحيح البخاري عن سهل
بن سعدٍ رضي اللّه عنه، قال: كانتْ
فينا امرأةٌ.
وفي رواية: كانتْ لنا عجوزٌ تأخذُ من أصول السِّلق فتطرحُه في
القِدْر وتكركرُ حَبَّاتٍ من شعير، فإذا صلّينا الجمعة انصرفنا
نُسلِّم عليها فتقدمه إلينا. (٣)
قلت:
تكركر معناه: تطحن.
٦٣٩-
وروينا في صحيح مسلم، عن أُمّ
هانىء بنت أبي طالب رضي اللّه عنها
قالت: أتيتُ النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم يومَ الفتح وهو
يغتسلُ، وفاطمة تسترُه، فسلَّمتُ. وذكرت الحديث.
(٤)
فصل:
وأما أهل الذمّة فاختلف أصحابُنا
فيهم، فقطعَ الأكثرون بأننه لا يجوز ابتداؤهم بالسلام. وقال
آخرون: ليس هو بحرام، بل هو مكروه،
فإن سلَّمُوا هم على مسلم قال في
الردّ: وعليكم، ولا يزيدُ على هذا.
وحكى أقضى القضاة الماورديّ
وجهاً لبعض أصحابنا، أنه يجوز
ابتداؤهم بالسلام، لكنْ يقتصرُ المسلِّم على قوله: السلام عليك، ولا
يذكرُه بلفظ الجمع.
وحكى الماوردي وجهاً أنه يقول في
الردّ عليهم إذا ابتدأوا: وعليكم السلام، ولكن لا يقول ورحمة اللّه،
وهذان الوجهان شاذان ومردودان.
٦٤٠-
روينا في صحيح مسلم، عن
أبي هريرة
رضي اللّه عنه أن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
”لاتَبْدأوا
اليَهُودَ وَلا النَّصَارَى بالسَّلامِ، فإذَا لقيتُمْ أحَدَهُمْ في
طَريقٍ فاضْطَرُوهُ إلى أضْيَقِهِ". (٥)
٦٤١-
وروينا في صحيح البخاري ومسلم،
عن أنس
رضي اللّه عنه قال: قال رسول
اللّه صلى اللّه عليه وسلم:
"إذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ أهْلُ الكِتابِ فَقُولُوا:
وَعَلَيْكُمْ". (٦)
٦٤٢-
وروينا في صحيح البخاري، عن
ابن عمرَ
رضي اللّه عنهما؛ أن رسول
صلى اللّه عليه وسلم
قال:
"إِذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمُ اليَهُودُ فإنَّمَا يَقُولُ أحَدُهُم:
السَّامُ عَلَيْكَ، فَقُلْ: وَعَلَيْكَ" وفي المسألة أحاديث كثيرة
بنحو ما ذكرنا، واللّه أعلم.
قال أبو سعد المتولي: ولو سلَّم
على رجل ظنَّه مسلماً فبان كافراً يستحَبّ أن يستردّ سلامَه فيقول
له: رُدّ عليّ سلامي؛
والغرض من ذلك أن يوحشه ويظهرَ له أنه ليس بينهما ألفة.
ورُوي أن ابن عمر
رضي اللّه عنهما سلَّم على رجلٍ،
فقيل إنه يهودي، فتبعه وقال له: ردّ
عليّ سلامي (٧)
قلت:
وقد روينا في موطأ مالك (٨)
رحمه اللّه أن مالكاً سُئل عمّن سلَّم على اليهوديّ
أو النصراني هل يستقيله ذلك؟
فقال: لا، فهذا مذهبُه. واختاره ابن العربي المالكي.
قال أبو سعد: لو أراد تحية ذميّ فعلَها بغير السلام بأن يقول: هداك
اللّه، أو أنعم اللّه صباحك.
قلت:
هذا الذي قاله أبو سعد لا بأس به إذا احتاج إليه فيقول: صُبِّحْتَ
بالخير أو بالسعادة
أو بالعافية،
أو صبَّحَك اللّه بالسرور
أو بالسعادة والنعمة
أو بالمسرّة
أو ما أشبه ذلك.
وأما إذا لم يحتج إليه فالاختيار أن لا يقول شيئاً، فإن ذلك بسطٌ له
وإيناس وإظهار صورة ودّ، ونحن مأمورون بالإِغلاظ عليهم ومنهيّون عن
ودّهم فلا نظهره، واللّه أعلم.
فرع : إذا مرّ واحدٌ على جماعة فيهم مسلمون
أو
مسلم وكفّار، فالسنّة أن يُسلِّم عليهم ويقصد المسلمين
أو المسلم.
٦٤٣-
روينا في صحيح البخاري ومسلم، عن
أُسامةَ بن زيد رضي اللّه عنهما؛
أن النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم مرَّ على مجلسٍ فيه أخلاطٌ من المسلمين
والمشركين عَبَدة الأوثان واليهود، فسلَّم عليهم
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم.
(٩)
فرع : إذا كتب كتاباً إلى مشرك وكتبَ فيه سلاماً
أو نحوَه فينبغي أن يكتب:
٩/٦٣١
ما رويناه في صحيحي البخاري ومسلم،
في حديث أبي سفيان رضي اللّه عنه في
قصة هرقل: أن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم كتبَ:
"من محمدٍ عبدِ اللّه ورسولِه، إلى هرقلَ عظيمِ الرومِ، سلامٌ على
مَن اتَّبعَ الهُدى". (١٠)
[في عيادة الذميّ]
فرع
: فيما يقولُ إذا عَادَ ذَميّاً. اعلم أن
أصحابنا اختلفوا في عيادة الذميّ،
فاستحبَّها جماعة ومنعها جماعة؛ وذكر الشاشي الاختلاف ثم قال: الصوابُ عندي أن يُقال: عيادة
الكافر في الجملة جائزة، والقربة فيها موقوفة على نوع حرمة تقترن بها
من جوار أو قرابة،
قلت:
هذا الذي ذكره الشاشيُّ حسن.
٦٤٤-
فقد روينا في صحيح البخاري، عن
أنس
رضي اللّه عنه قال: كان غلامٌ يهوديٌّ يخدُم
النبيَّ
صلى اللّه عليه وسلم فمرضَ، فأتاه
النبيُّ
صلى اللّه عليه وسلم يعودُه، فقعدَ
عند رأسه، فقال له قال:
”أسْلِمْ" فنظر إلى أبيه وهو عنده،
فقال: أطعْ أبا القاسم، فأسلم، فخرجَ
النبيُّ
صلى اللّه عليه وسلم وهو يقول
قال:
”الحَمدُ للّه الَّذي أنْقَذَهُ مِنَ النَّارِ". (١١)
٦٤٥-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن المسيِّب بن حَزْن والد سعيد بن المسيِّب
رضي اللّه عنه قال: لما حضرتْ أبا
طالب الوفاةُ، جاءه رسولُ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم،
فقال:
"يا عَمّ! قُلْ لا إِلهَ إِلاَّ اللّه" وذكر الحديث بطوله.
(١٢)
قلتُ:
فينبغي لعائد الذميّ أن يرغّبه في الإِسلام، ويبيِّن له محاسنَه،
ويحثَّه عليه، ويحرّضه على معاجلته قبل أن يصيرَ إلى حال لا ينفعه
فيها توبته، وإن دعا له دعا بالهداية ونحوها.
فصل:
وأما المبتدعُ وَمَنْ اقترف ذنباً عظيماً ولم يَتُبْ منه، فينبغي أن
لا يسلِّم عليهم ولا يردّ عليهم السلام، كذا قاله
البخاري وغيره من العلماء.
واحتجّ الإمام أبو عبد اللّه البخاري
في صحيحه في هذه المسألة:
١٢/٦٣٤
بما رويناه في صحيحي البخاري ومسلم،
في قصة كعب بن مالك
رضي اللّه عنه حين تخلَّف عن غزوة
تبوك هو ورفيقان له،
فقال: ونهى رسولُ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم عن كلامنا،
قال: وكنتُ آتي رسولَ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم فأُسلِّم عليه
فأقولُ: هل حرّكَ شَفتيه بردّ السلام أم لاقال
البخاري: وقال عبدُ اللّه بن
عمرو: لا تسلِّموا على شَرَبَة الخمر.
(١٣)
قلتُ:
فإن اضّطُر إلى السلام على الظلمة، بأن دخل عليهم وخاف ترتب مفسدة في
دينه أو دنياه
أو غيرهما إن لم يسلّم، سلّم
عليهم. قال الإِمام أبو بكر بن العربي:
قال العلماء: يسلِّم، وينوي أن السلام اسم من أسماء اللّه
تعالى، المعنى: اللّه عليكم رقيب.
فصل:
وأما الصبيان فالسنّة أن يسلِّم عليهم.
٦٤٦-
روينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أنس
رضي اللّه عنه, أنه مرّ على صبيانٍ فسَّلمَ عليهم وقال: كأن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم يفعله.
وفي رواية لمسلم عنه:
أن
رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم
مرّ على غِلمانٍ فسلَّم عليهم. (١٤)
٦٤٧-
وروينا في سنن أبي داود وغيره،
بإسناد الصحيحين، عن
أنس،
أن النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم مرّ على غلمانٍ يَلعبون فسلَّم عليهم و
رويناهُ في كتاب ابن السني
وغيره، قال فيه
فقال:
"السَّلامُ عَلَيْكُمْ يا صِبْيانُ". (١٥) |