14. Sağlığından Ümidini Kesenin Okuyacağı
Duâlar
384-
Hazret-i Âişe'den
(radıyallahü anha) rivâyet
edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
"Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem ölüm
hâlinde idi ve yanında, içinde su bulunan bir kab vardı, elini
kaba koyuyor sonra yüzünü su ile siliyordu. Sonra şöyle
buyuruyordu:
Allahümme e'innî alâ ğamarâti'l-mevti ve sekerâti’l-mevti."
(Allah'ım! Ölümün şiddetine ve ölümün dehşetine karşı bana yardım et.)
385-
Hazret-i Âişe'den
(radıyallahü anha) rivâyet
edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
"Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem bana
yaslanmış bir hâlde iken şöyle buyurduğunu işittim:
Ölüm döşeğinde, çok Kur’ân okumak ve zikir yapmak müstehabdır.
Sabırsızlık tepkisi göstermek, huysuzluk yapmak, sövmek, münakaşa
yapmak ve din işi olmayan işler üzerinde çekişmek mekruhtur.
Yine hastanın hem kalbi, hem de dili ile Allah'a şükretmesi, yaşadığı
anların dünya vakitlerinin sonu olduğunu düşünüp son zamanını
hayırla tamamlamaya gayret etmesi, ödünç veya emanet aldığı
şeyleri geri vermesi, hak sahîbleriyle, zevcesiyle, ebeveyni ile,
çocuklarıyla, hizmetçileriyle, komşularıyla, arkadaşlarıyla ve iş
birliği yaptığı kimselerle, ilgi kurduğu zatlarla da helâllaşması
müstehabdır.
Eğer çocuklarının dedesi yoksa,
çocuklarının işleri için velâyete yetkili birine vasıyyette
bulunmak uygundur. Hemen yapamayacağı işler İçin de vasıyyette
bulunmalıdır: Borçları ödemek gibi...
Bir de, Allah'ın kendisine merhamet edeceği güzel bir inanç taşıması,
Allah'ın yaratıkları arasında hakir bir kul olduğunu unutmaması,
Allah'ın kendisine azâb etmekten müstağni olduğunu ve onun
İbâdetine muhtaç olmadığını bilmesi, Allah'ın kulu olduğunu,
yalnız Allah'dan af, ihsan, bağış istenebileceğini hatınnda
tutması uygundur.
Kur'ân-ı Kerîm'den müjde âyetlerini
seçerek tatlı sesle okuması yahut
başkasının okuyup onun dinlemesi mü stahab olduğu gibi,
müjde veren hadis-i şerifleri,
iyi kimselerin hikâyelerini ve ölüm zamanındaki hallerini okuması
da müstehabdır.
Hayırlarını çoğaltmalı,
namazlara devam etmeli, din bakımından uygun olmayan işleri terk
etmeli, güç işlere sabretmeli, din işlerinde gevşeklik
göstermemelidir; çünkü en çirkin şey, ahiretin tarlasından ibaret
olan dünyadan kalan son vaktini, kendisine vâcib
yahut gerekli olan işlerde aşırılıkla geçirmektir.
Şu anlatılan hususlardan, kendisini alıkoyacak kimsenin sözünü kabul
etmemek uygundur; çünkü bu gibilerle imtihan olunur. Böyle hareket
eden, ya cahil arkadaştır yahut
gizli bir düşmandır. Bunun sözünü kabul etmemelidir. Ömrünü en
mükemmel hallerle tamamlamaya gayret göstermelidir.
Ailesine ve arkadaşlarına, hastalığı
zamanında kendisine karşı sabırlı olmalarını, hareketlerine
tahammül etmelerini tavsiye etmeli ve aynı zamanda
ölümünden sonra sabır gösterip ağlamamalarını da onlara öğüt
vermelidir. Onlara demelidir ki,
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem'den şu sahîh hadis varid olmuştur."
"Ölü, üzerine ailesi tarafından yapılan
ağlamaktan dolayı azab çeker."
Bunun için, dostlarım, azabıma sebeb vermekten sakının. Ayrıca geriye
bıraktığı çocuk ve yakınlarına yumuşak muamelede bulunulmasını
tavsiye etmeli, dostlarına da yakınlarının iyi davranmasını
yakınlarına öğütlemelidir. Yine
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem'in şu Sahîh hadislerini onlara öğretmelidir:
“İyiliklerin en iyisi, baba dostlarının ehline ilgi gösterip iyilik
yapmaktır."
Yine Sahîh olarak varid olmuştur:
“Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem,
Hazreti Hatice (radıyallahü anha)
vefat ettikten sonra, onun dostlarına ikram ederdi."
Bir de, cenazelerde bid'at haline gelen adetlerden sakınmalarını
önemle tavsiye etmeli ve onlardan sağlam söz almalıdır. Öldükten
sonra, arkasından duâ etmelerini ve zaman boyunca kendisini
unutmamalarını istemelidir. Zaman zaman ziyaretçilerine: Bende ne
zaman bir kusur görürseniz, beni iyilikle uyarınız ve bu hususta
bana öğüt veriniz. Çünkü ben, gaflet, tenbellik ve ihmalkârlıkla
karşı karşıyayım. Bir kusur işlediğim zaman bana neş'e verin ve
bana bu dehşetli uzun yolculuğumda yardım edin.
Bu bölümle ilgili olarak anlattıklarımın delilleri, bilinen meşhur
şeylerdir. Bunlar ayrıca bir yekûn tutarlar.
İnsana can çekişme hali gelince:
"Lâ ilâhe illallah"
Sözünü çoğaltmalı ki, bu, son sözü olsun.
386- Muaz ibn Cebel'den
(radıyallahü anh) meşhur hadîs
olarak rivâyet edildiğine göre, demiştir ki,
Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
"Kimin son sözü:
"Lâ ilâhe illallah"
(Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur)
cümlesi olursa, Cennet'e girer.”
387- Ebû Said el-Hûdrî'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre, demiştir ki,
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“(Ölüm döşeğinde olan) ölülerinize
"Lâ ilâhe illallah" sözünü telkîn ediniz."
Âlimler demiştir ki, eğer
hasta "Lâ ilâhe illallah" demezse,
yanında bulunan kimse ona bu tevhid sözünü telkîn etsin. Ancak onu
daraltıp sözü reddetmemesi için, yumuşak şekilde telkîn
yapmalıdır.
Ölüm döşeğinde olan hastaya bir defa tevhid kelimesi telkîn edilince,
ona, başka bir söz araya girmeden telkîn tekrarlanmaz (ona:
Lâ ilâhe illallah, söyle diye
ısrarda bulunulmaz.)
Telkîn edilen sözün hasta tarafından istekle benimsenmesine yardım
olması için, telkîn yapan kimsenin emin bir şahıs olması
müstehabdır.
Âlimlerimizden olan bir gurup
şöyle demiştir: Biz şu sözü söyleyerek telkîn yaparız:
"Lâ ilâhe illallah muhammedün resûlüllâh"
Fakat çoğunluk bunu kısaltarak
"Lâ ilâhe illâllah"
Sözü ile yetinmiştir. Ben "Mühezzeb" şerhinin cenazeler bölümünde, bu
konuyu delilleriyle beraber uzun boylu anlattım. |
١٤- باب ما يقولُه من أَيِسَ من حَياتِه
٣٨٤-
روينا في كتاب الترمذي وسنن
ابن ماجه، عن
عائشة
رضي اللّه عنها قالت: رأيتُ
رسولَ اللّه صلى اللّه عليه
وسلم وهو بالموت وعنده قدحٌ فيه ماء، وهو يُدْخِلُ يدَه في
القدح ثم يمسحُ وجهَه بالماء، ثم يقولُ قال:
”اللّهمَّ أعِنِّي على غَمَرَاتِ المَوْتِ وَسَكَرَاتِ
المَوْتِ". (١٧) ( الترمذي
(٩٧٨ (، وابن ماجه (١٦٢٣
(، والنسائي في اليوم
والليلة (١٠٩٣ (، و غمرات الموت : شدائده. و سكرات
الموت : جمع سَكْرة، وهي شدّته التي تُفقد الوعي.)
٣٨٥-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن عائشة
رضي اللّه عنها قالت: سمعتُ
النبيَّ
صلى اللّه عليه وسلم وهو مستندٌ
إليّ يقول قال:
" اللّهمَّ اغْفِرْ لي وَارْحَمْنِي وألحِقْني بالرَّفِيقِ
الأعْلَى".
ويستحبّ أن يكثرَ من القرآن والأذكار، ويُكره له الجزع وسوء الخلق،
والشتم، والمخاصمة، والمنازعة في غير الأمور الدينية،
ويُستحبّ أن يكونَ شاكراً للّه تعالى بقلبه ولسانه، ويستحضر في ذهنه
أن هذا آخرُ أوقاتِه من الدنيا فيجتهدُ على ختمها بخير، ويبادر إلى
أداء الحقوق إلى أهلها، من ردّ المظالم والودائع والعواري، واستحلال
أهله: من زوجته، ووالديه، وأولاده، وغلمانه، وجيرانه، وأصدقائه، وكل
من كانت بينه وبينه معاملة أو
مصاحبة، أو تعلّق في شيء.
وينبغي أن يوصيَ
بأمورِ أولادِه إن لم يكن لهم جدٌّ يَصلحُ للولاية، ويُوصي بما لا
يتمكن من فعله في الحال: من قضاء بعض الديون ونحو ذلك. وأن يكون
حسنَ الظنّ باللّه سبحانه وتعالى أنه يرحمَه، ويستحضر في ذهنه أنه
حقير في مخلوقات اللّه تعالى، وأن اللّه تعالى غنّي عن عذابه وعن
طاعته، وأنه عبدُه، ولا يطلبُ العفوَ والإِحسان والصفح
والامتنان إلا منه.
ويستحبّ أن يكون مُتعاهداً نفسه
بقراءة آياتٍ من القرآن العزيز في الرجاء، ويقرؤُها بصوت رقيق،
أو يقرؤُها له غيره وهو يستمع.
وكذلك يستقرىءُ أحاديثَ الرجال وحكاياتِ الصالحين وآثارَهم عند
الموت.
وأن يكونَ خيرُه
مُتزايداً، ويحافظ على الصلوات، واجتناب النجاسات، وغير ذلك من وظائف
الدين، ويصبر على مشقة ذلك؛ وليحذرْ
من التساهل في ذلك، فإن من أقبح القبائح أن يكونَ آخِرُ عهده من
الدنيا التي هي مزرعة الآخرة التفريط فيما وجب عليه
أو ندب إليه.
وينبغي له أن لا يقبل قول من يخذله عن شيء مما ذكرناه، فإن هذا مما
يُبتلى به، وفاعل ذلك هو الصديق الجاهل العدوّ الخفيّ فلا يقبل
تخذيله، وليجتهد في ختم عمره بأكمل الأحوال.
ويستحبّ أن يوصي أهله وأصحابه بالصبر عليه في مرضه، واحتمال
ما يصدر منه، ويوصيهم أيضاً بالصبر على مصيبتهم به، ويجتهد في وصيتهم
بترك البكاء عليه، ويقول لهم: صحَّ عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم أنه قال
قال:
”المَيِّتُ يُعَذَّبُ بِبُكاءِ أهْلِهِ عَلَيْهِ "
ودلائل ما ذكرته في هذا الباب معروفة مشهورة حذفتها اختصاراً فإنها
تحتمل كراريس. وإذا حضره النزعُ فليكثرْ من قول:
لا إِلهَ إِلاَّ اللّه. لتكون
آخرَ كلامِه.
(البخاري (٤٤٤٠ (،
ومسلم (٢٤٤٤ (، والموطأ
١/٢٣٨ـ٢٣٩، والترمذي (٣٤٩٠
(، وهو في المسند ٦/٨٩.) "
٣٨٦-
فقد روينا في الحديث المشهور في سنن أبي
داود وغيره، عن معاذ بن جبل رضي
اللّه عنه قال: قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”
مَنْ كَان آخِرَ كَلامِه لا إِلهَ إِلاَّ
اللّه دَخَلَ الجَنَّةَ"
قال الحاكم أبو عبد اللّه في
كتابه المستدرك على الصحيحين:
هذا حديث صحيح الإِسناد. (٢١)
٣٨٧-
وروينا في صحيح مسلم وسنن
أبي داود والترمذي
والنسائي وغيرهما، عن أبي سعيد
الخدري رضي اللّه عنه قال:
قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”لَقِّنُوا مَوْتاكُمْ لا إِلهَ إِلاَّ اللّه"
قال الترمذي: هذا حديث حسن
صحيح. و
رويناه في صحيح مسلم أيضاً من
رواية أبي هريرة رضي اللّه عنه، عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم.
قال العلماء:
فإن لم يقل هو "لا إِله إِلاَّ اللّه" لقَّنه مَنْ حضرَه، ويلقنه
برفق مخافةَ أن يضجرَ فيردّها (٢٢) ،
وإذا قالها مرّة لا يُعيدها عليه إلا أن يتكلم بكلام آخر.
قال أصحابنا: ويستحبّ أن يكون
الملقن غير وارثٍ متّهم، لئلا يُحْرِجَ الميتَ ويتَّهمه.
واعلم أن جماعة من أصحابنا
قالوا:
نُلَقِّنُ ونقولُ
لا إِله إلاَّ اللّه محمد رسول اللّه،
واقتصر الجمهور على قول لا إِله إِلاَّ اللّه، وقد بسطتُ ذلك بدلائله
وبيان قائليه في كتاب الجنائز من شرح المهذّب.
فائدة:
قال القرطبي "صاحب كتاب المفهم شرح
صحيح مسلم": في تشديد الموت على الأنبياء فائدتان:
إحداهما: تكميل فضائلهم ورفع درجاتهم وليس ذلك نقصاً ولا عذاباً، بل
هو كما جاء "إن أشد الناس بلاءً الأنبياء، ثم الأمثل فالأمثل".
والثانية:
أن يعرف الخلقُ مقدار ألم الموت، فقد يطلع الإِنسان على بعض الموتى
ولا يرى عليه حركة ولا قلقاً ويرى سهولة خروج روحه، فيظن الأمر سهلاً
ولا يعرفُ ما الميتُ فيه، فلما ذكرَ الأنبياءُ الصادقون شدّة الموت
مع كرامتهم على اللّه سبحانه، قطعَ الخلقُ بشدة الموت الذي يقاسيه
الميت مطلقاً؛ لإِخبار الصادق عنه
ما خلا الشهيد قتيل الكفّار على ما ثبت في الحديث. |