10. Namazda Teşehhud (Tahiyyat Oturuşu) ve
Okunacak duâlar
Bil ki, iki rekâttan ibaret namazlarda -sabah ve nafile namazları
gibi- yalnız ve teşehhüd (tahiyyata oturuş) vardır. Eğer namaz iki
veya üç rekâtlı olursa, bunlarda
iki teşehhüd vardır ki, bunlara birinci ve
ikinci teşehhüd edinilir.
Mesbûk olan (namazın bazı
rekâtında imâma yetişemeyen) kimse için üç teşehhüd mümkün olduğu
gibi, akşam namazında da ona dört teşehhüd gerekebilir. Meselâ:
İmâma, akşam namazının ikinci
rekâtının rükû'undan sonra yetişen bir mesbûk,
ikinci rekâtın teşehhüdünde imâma
uyar, ondan sonraki ikinciye de uyar, (böylece imâmla iki teşehhüd
yapmış olur). İkinci rekâtın
rükû'una yetişmediğinden, iki rekât kazaya bırakmış ve imâmla
yalnız bir rekât kılmış olur. İmâm
selâm yerdikten sonra kılamadığı iki rekâtı yerine getirmek
için kalkar; bir rekât kıldıktan sonra teşehhüde oturur; çünkü
onun ikinci rekâtı oluyor. Sonra
üçüncü rekâtı kılar ve arkasında oturur, teşehhüd yapar. Böylece
teşehhüdleri dört adet olur.
Bir kimse dört rekâttan fazla,
yüz rekât gibi nafile
namaz kılmaya niyet etmiş olursa, muhtar olan iki teşehhüdden
fazla yapmamaktır. Niyet ettiği miktar namazdan iki rekât
kıldıktan sonra teşehhüde oturur. Sonra iki rekât daha kılarak
ikinci teşehhüde oturur ve selâm
verir.
Âlimlerimizden bir cemaat
demiştir ki, iki teşehhüdden fazla yapmak caiz olmaz ve iki
teşehhüd arasında da iki rekâttan ziyade yapılmaz. Ancak iki
teşehhüd arasında (akşam namazında olduğu gibi) bir rekât olur.
İki teşehhüde ilave yapılsa,
yahut, iki teşehhüt arasında iki
rekâttan çok yapsa, namazı batıl olur.
Diğer bazı âlimler de
demişlerdir ki, her rekâtta teşehhüd yapmak caizdir; fakat
doğru olan, her iki rekâtta bir teşehhüd yapmaktır, her bir
rekâtta değil... En doğrusunu Allah bilir.
Bil ki, son (ikinci)
teşehhüd, Şâfi’î,
Hanbelî ve pek çok âlimlere
göre vâcibdir.
İmâm Mâlik ve
Ebû Hanife'ye göre sünnettir.
(Burada ya musannif yanılmıştır, yahut
matbaa hatası olmuştur. Çünkü son oturuş,
Hanefî mezhebinde farzdır,
sünnet olduğuna kail bir imâma metinlerde rastlanmamaktadır. Ancak
birinci oturuş (teşehhüd) vâcib ise de, İmâm Tahavî ve İmâm Kerhî,
bunun sünnet olduğunu söylemektedirler.
Hanefî âlimlerinin bu birinci
oturuşta ihtilâfları vardır.)
Birinci teşehhüd ise,
Şafiî,
Mâlikî,
Hanefî (beyan edilen ihtilâfla)
ve çoklarına göre sünnettir.
İmâm Ahmed'e göre de vâcibdir.
Şâfiî mezhebine göre, bir kimse bu teşehhüdü terk ederse,
namazı sahîh olur; ancak ister kasden ve ister yanılarak terk
etmiş olsun, yanılma secdesi yapar. En doğrusunu Allah bilir. |
١٠- باب التشهّدِ في الصَّلاة
اعلم أن الصلاة إن كانت ركعتين فحسب كالصبح والنوافل فليس فيها إلا
تشهّدٌ واحد، وإن كانت ثلاث ركعات أو
أربعاً ففيها تشهّدان: أوّل، وثاننٍ. ويتصوّر في حقّ
المسبوق ثلاثة تشهّدات،
ويتصور في حقه في صلاة المغرب أربعة تشهّدات، مثل أن يُدركَ الإِمام
بعد الركوع في الثانية فيتابعه في التشهّد
الأول والثاني ولم يحصل له من الصلاة إلا ركعة،
فإذا سلَّم الإِمام قام
المسبوق ليأتي بالركعتين الباقيتين عليه، فيصلي ركعة ويتشهّد عقبها
لأنها ثانيته، ثم يصلِّي الثالثة ويتشهد عقيبها.
أما إذا صلَّى نافلة فنوى أكثر من
أربع ركعات ولو نوى
مئة
ركعة، فالاختيار أن يقتصر فيها على تشهّدين، فيصلِّي ما نواه إلا
ركعتين ويتشهد، ثم يأتي بالركعتين ويتشهد التشهد
الثاني ويسلِّم.
قال جماعة من أصحابنا: لا يجوز أن
يزيد على تشهدين، ولا يجوز أن يكون بين التشهد
الأول
والثاني
أكثر من ركعتين، ويجوز أن يكون بينهما ركعة واحدة، فإن زاد على
تشهدين أو كان بينهما أكثر من
ركعتين بطلت صلاته.
وقال آخرون: يجوز أن يتشهد
في كل ركعة، والأصحّ جوازه في كل ركعتين لا في كل ركعة، واللّه
أعلم.
واعلم أن التشهد الأخير
واجب عند
الشافعي وأحمد
وأكثر العلماء،
وسنّة عند
أبي حنيفة ومالك؛
وأما التشهد
الأول
فسنّة عند
الشافعي ومالك
وأبي حنيفة والأكثرين،
وواجب عند
أحمد؛
فلو تركه عند الشافعي صحَّت
صلاته، ولكن يسجد للسهو سواء تركه عمداً أو
سهواً، واللّه أعلم. |
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den
Sabit Olan Teşehhüd duâları Şu Üçüdür
148-
Birincisi,
İbn Mes’ûd'un
(radıyallahü anh),
Resûlüllah
Sallallahü aleyhi ve sellem'den
yaptığı rivâyettir:
Gerçek mülk ve azamet Allah'a mahsustur, bütün ibâdetler ve tertemiz
zikirlerle ameller de... Allah'ın selâmeti, Allah'ın rahmeti ve
bereketleri senin üzerine olsun, ey
Peygamber!... Allah'ın
selâmeti bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine
olsun... Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına sahicilik ederim
ve yine şahidlik ederim ki, Muhammed, Allah'ın kuludur ve onun
Resûlüdür."
149-
İkincisi,
İbn Abbâs'ın
(radıyallahü anhüma)
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'den
rivâyet ettiğidir:
Mübarek olan ulu sıfatlar, bütün ibâdetler ve tertemiz zikirlerle
ameller Allah'a mahsustur. Allah'ın selâmeti, Allah'ın rahmeti ve
bereketleri senin üzerine olsun, ey
peygamber!... Allah'ın
selâmeti, bizim üzerimize ve Allah'ın salih kullan üzerine
olsun... Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına şahidlik ederim
ve yine şahidlik ederim ki, Muhammed Allah'ın Resûlüdür."
150-
Üçüncüsü, Ebû Mûsa el-Eş'ârî'nin
(radıyallahü anh),
Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem'den
rivâyetidir.
Bütün kemal sıfatları, bütün ibâdet ve tertemiz zikirlerle ameller
Allah'a mahsustur. Allah'ın selâmeti, Allah'ın rahmeti ve
bereketleri senin üzerine olsun, ey
Peygamber!... Bizim de
üzerimize ve Allah'ın salih kullarının üzerine de selâm olsun.
Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına ve Muhammed O'nun kulu ve
Resûlü olduğuna şahidlik ederim."
151- Kasım'dan güzel bir
isnadla rivâyet edildiğine göre denmiştir ki, Âişe
(radıyallahü anha) bana öğreterek,
bu Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem'in
Teşehhüdüdür dedi:
…………………
Bu rivâyette güzel bir fayda vardır ki, o da,
peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'in
teşehhüdü, bizim teşehhüdümüzün lâfzıdır.
152- Abdurrahmân
ibn Ömer'den sahîh isnadlarla
rivâyet edildiğine göre, babası Ömer'in minberde insanlara
teşehhüdü öğreterek şöyle dediğini işitmiştir: Teşehhüd için şunu
deyiniz:
Mülk ve azamet Allah'a mahsustur, tertemiz zikir ve ibâdetler Allah'a
mahsustur. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine
olsun, ey peygamber!...
Selam bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun.
Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına şahidlik ederim. Ve yine
şahidlik ederim ki, Muhammed O1-nun kuludur ve Resûlüdür."
153-
Hazret-i Âişe'den
(radıyallahü anha) rivâyet
edildiğine göre, o teşehhüd ettiği zaman şöyle söylerdi:
Diğer bir rivâyete göre de; Hazret-i Âişe'nin
(radıyallahü anha) şöyle teşehhüd
ettiği rivâyeti de vardır:
…………………
154-
İbn Ömer'den
(radıyallahü anhüma) yapılan
rivâyete göre, İbn Ömer
teşehhüd ederek şöyle söylerdi:
………….
En iyisini Allah bilir.
Bunlar teşehhüdün nevileridir. Beyhakî
demiştir ki, Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'den
sabit olan bu husustaki Hadisler üç tanedir: İbn Mes'ûd
Hazretlerinin hadîsi, İbn Abbâs
Hazretlerinin hadîsi ve Ebû Mûsa Hazretlerinin hadîsi... Bu,
Beyhakî'nin sözüdür. Ondan
başkası da demiştir ki, bu üç hadîs Sahîhtir; ancak en Sahîhleri,
İbn Mes'ûd Hazretlerinin rivâyet ettiği hadîstir.
Bil ki, zikri geçen teşehhüdlerden herhangi biri ile teşehhüd
yapılırsa caizdir.
İmâmımız
Şâfi’î ve ondan başka âlimler (Allah hepsinden razı olsun)
böyle kabul etmişlerdir. İmâm Şâfi’î
Hazretlerine göre bu teşehhüdlerin en faziletlisi,
İbn Abbâs'ın
(radıyallahü anhüma) hadîsidir.
Çünkü onda (Mübârekât) sözü ziyadedir.
Bu teşehhüdlerde genişlik ve muhayyerlik olmasından dolayı ravilerin
lâfızları değişik olmuştur. En iyisini Allah bilir.
Fasıl:
En uygun olan, ilk üç teşehhüdden birini tam olarak okumaktır. Acaba
okunan bu teşehhüdün bir kısım lâfızlarım kaldırmak kifâyet eder
mi? Bu hususta tafsilât vardır:
Bilinmelidir ki, teşehhüdde geçen "Mübârekât, Salavât, Tayyibât,
Zâkiyât" lâfızları sünnettir, şart değildir. Eğer bunlar
kaldırılarak:
“Et-tihayyâtu lillâhi, esselâmü aleyke eyyühennebiyyu..." sonuna kadar
okunmuş olursa, bunun cevazında bizde muhalefet yoktur. Fakat:
“esselâmü aleyke eyyühennebiyyu..." sonuna kadar okunması vâcibdir;
bundan hiç bir şey kaldırmak caiz değildir; yalnız:
“Ve rahmetullâhi ve berekâtühu" lâfızları üzerinde
âlimlerimizin üç görüşü
vardır:
1- Bu iki lâfızdan hiç
birini kaldırmak caiz değildir ve bu görüş en sahîh olandır. Çünkü
hadîs-i şerifler bu lâfızlar
üzerinde ittifak etmektedirler.
2- İki lâfzı da kaldırmak
caiz olur.
3- "Berekâtuhu" lâfzının
kaldırılması caizdir; "Rahmetullâhi" sözünün kaldırılması değil...
Âlimlerimizden
Ebû Abbas b. Süreye şöyle demiştir. Teşehhüdü yalnız şu sözlerle
ifade etmek caiz olur:
“Ettehiyyâtü lillâhi. Selâmün aleyke eyyühennebiyyu. Selâmün alâ
ibâdillâhis-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve enne
muhammeden resûlüllah." Rivâyetlerin çoğunda "el-selâm = esselâm"
kelimesi, lamı tarifledir. Bazı rivâyetlerde ise (burada geçtiği
gibi), lamı tarifsiz "Selâmün" şeklindedir. Yani iki yerde lamı
tarifli veya lamı tarifsiz geçer.
Bunların ikisi de caiz ise de, âlimlerimize
göre lamı tariflisi daha faziletlidir; çünkü bu rivâyet daha
çoktur ve harfler de bunda ziyade olduğundan ihtiyat bundadır.
Tahiyyattan önce "Besmele" getirme
işine gelince; "Nesâî ve
Beyhaki sünenlerinde ve bu ikisinden başkasında "Besmele"nin
isbatı merfu' hadîs olarak bize rivâyet edilmiştir. Nitekim
İbn Ömer'in teşehhüdünde
geçmişti. Fakat hadîs âlimlerinden
Buhârî, Nesâ’î ve
bunlardan başkası demiştir ki, besmeleyi ziyade olarak söylemek,
Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem'den
sahîh olarak sabit olmuş değildir. Bunun içindir ki,
âlimlerimizin çoğunluğu,
teşehhüdde "Besmele" getirmek müstehab değildir, demişlerdir. Bir
kısım âlimlerimiz de
müstehab olur, demişlerdir. Muhtar olan, besmeleyi getirmemektir;
çünkü teşehhüdü rivâyet eden ashâbın çoğunluğu, besmeleyi rivâyet
etmemişlerdir.
Fasıl:
Bil ki, teşehhüd duâsı okunurken, sıra üzere okumak (kelimelerin
yerini değiştirmemek) müstehabdır; vâcib değildir.
Âlimlerin çoğunluğuna göre,
muhtar olan sahîh mezhebde, bir kısım kelimeleri bir kısmı üzerine
takdim etmek caizdir. imâm Şâfi’î
(Allah ona rahmet etsin), ÜMM kitabında böyle kaydetmiştir. Fakat,
Fâtiha lâfızlarında olduğu gibi, bunda da caiz olmaz, diyen
olmuştur. Ancak bazı rivâyetlerde, Besmelenin Şehâdet lafzı
üzerine takdîm edilmiş olması, işin cevazına delâlet eder. Nitekim
daha önce geçtiği üzere bazı rivâyetlerde de, Besmele sonraya
bırakılmıştır.
Fâtiha sûresi ise, lâfız ve
tertib bakımından da mu'cizdir; onun lâfızlarının yerini
değiştirmek caiz olmaz. Bir de, Arapça okumasını bilen kimse için,
yabancı dil ile teşehhüd yapmak caiz değildir. Arapça okuyamayan
kimse, kendi lisanı ile okur ve İftitah tekbîri bahsinde
belirtiğimiz gibi, Arabçasını öğrenir.
Teşehhüdün gizli okunması, müslümanların icmaına binaen sünnettir.
155- Abdullah b. Mes’ûd'dan
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre şöyle demiştir:
"Teşehhüdü gizli okumak, sünnettendir. " |
فصل
وأما لفظ التشهد فثبت فيه، عن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم ثلاث تشهدات.
١٤٨-
أحدها رواية
ابن مسعود
رضي اللّه عنه، عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم:
"التَّحِيَّاتُ للّه، وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّباتُ، السَّلامُ
عَلَيْكَ أيُّهَا النَّبيُّ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكَاتُهُ،
السَّلام عَلَيْنا وعلى عِبادِ اللّه الصَّالِحين، أشْهَدُ أن لا
إلهَ إِلاَّ اللّه، وأشْهَدُ أنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ"
رواه البخاري
ومسلم في صحيحيهما. (٢٠)
١٤٩-
الثاني رواية
ابن عباس
رضي اللّه عنهما، عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم:
"التَّحِيَّاتُ المُبارَكاتُ الصَّلَواتُ الطَّيِّباتُ للّه،
السَّلامُ عَلَيْكَ أيُّهَا النَّبيُّ وَرَحْمَةُ اللّه
وَبَرَكَاتُهُ، السَّلامُ عَلَيْنا وعلى عِبادِ اللّه الصَّالِحينَ،
أشْهَدُ أنْ لا إلهَ إِلاَّ اللّه، وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمَّداً
رَسُولُ اللّه"
رواه مسلم في صحيحه. (٢١)
١٥٠-
الثالث في رواية
أبي موسى الأشعري
رضي اللّه عنه، عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم:
"التَّحِيَّاتُ الطَّيِّباتُ الصَّلَوَاتُ للّه، السَّلامُ
عَلَيْكَ أيُّهَا النَّبيُّ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكَاتُهُ،
السَّلامُ عَلَيْنا وَعلى عِبادِ اللّه الصَّالحِينَ، أشْهَدُ أنْ لا
إِلهَ إِلاَّ اللّه وأنَّ محَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ"
رواه مسلم في صحيحه.
(٢٢)
١٥١-
وروينا في سنن البيهقي بإسناد
جيد، عن القاسم قال: علمتني عائشةُ
رضي اللّه عنها قالت: هذا تشهُّدُ
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم:
"التَّحِيَّاتُ للّه وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّباتُ، السَّلامُ
عَلَيْكَ أيُّهَا النَّبيُّ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكاتُهُ،
السَّلامُ عَلَيْنَا وَعَلى عِبادِ اللّه الصَّالِحين، أشْهَدُ أَنْ
لا إِلهَ إِلاَّ اللّه، وأشْهَدُ أنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ
وَرَسُولُه".
وفي هذا فائدة حسنة، وهي أن تشهُّدَه صلى
اللّه عليه وسلم بلفظ تشهُّدُّنا.
(٢٣)
١٥٢-
وروينا في موطأ مالك وسنن
البيهقي وغيرهما بالأسانيد
الصحيحة، عن عبد الرحمن بن عمر القاريِّ ـ وهو بتشديد الياء ـ أنه
سمع عمر بن الخطاب
رضي اللّه عنه وهو على المنبر وهو
يعلِّم الناس التشهد يقول: قولوا:
التَّحِيَّاتُ للّه، الزَّاكِياتُ للّه، الطَّيِّباتُ الصَّلَوَاتُ
للّه، السَّلامُ عَلَيْكَ أيُّهَا النَّبيُّ وَرَحْمَةُ اللّه
وَبَرَكَاتُهُ، السَّلامُ عَلَيْنا وَعَلى عِبادِ اللّه
الصَّالِحينَ، أشْهَدُ أنْ لا إلهَ إلاَّ اللّه، وأشْهَدُ أنَّ
مُحَمَّداً عَبْدُهُ ورَسُولُهُ.
(٢٤)
١٥٣-
وروينا في الموطأ وسنن البيهقي
وغيرهما أيضاً بإسناد صحيح عن عائشة
رضي اللّه عنها أنها كانت تقول إذا
تشهَّدتْ:
التَّحِيَّاتُ الطَّيِّباتُ الصَّلَوَاتُ الزَّاكِياتُ للّه، أشْهَدُ
أن لا إلهَ إِلاَّ اللّه وأنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ،
السَّلامُ عَلَيكَ أيُّهَا
النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَركاتُهُ، السَّلامُ
عَلَيْنا وَعلى عِبادِ اللّه الصَّالِحِينَ"
وفي رواية عنها في هذه الكتب:
"التَّحِيَّاتُ الصَّلَوَاتُ الطَيِّباتُ الزَّاكِياتُ للّه،
أشْهَدُ أنْ لا إلهَ إِلاَّ اللّه وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، وأنَّ
مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، السَّلامُ عَلَيْكَ أيُّهَا
النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللّه
وَبَرَكَاتُهُ، السَّلامُ عَلَيْنا وَعلى عِبادِ اللّه
الصَّالِحِينَ. (٢٥)
١٥٤-
وروينا في الموطأ وسنن البيهقي
أيضاً بالإِسناد الصحيح، عن مالك
عن نافع عن ابن عمر
رضي اللّه عنهما أنه كان يتشهد
فيقول:
بِاسْمِ اللّه التَّحِيَّاتُ للّه الصَّلَوَاتُ للّه الزَّاكِيات
للّه، السَّلامُ على النَّبِيّ
وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكاتُهُ، السَّلامُ عَلَيْنا وَعلى عِبادِ
اللّه الصَّالِحِينَ، شَهِدْتُ أنْ لا إلهَ إِلاَّ اللّه، شَهِدْتُ
أنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللّه.
واللّه أعلم. (٢٦)
فهذه أنواع من التشهد. قال البيهقي:
والثابت عن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم ثلاثة أحاديث:
حديث ابن مسعود، وابن
عباس، وأبي موسى. هذا كلام
البيهقي.
وقال غيره: الثلاثة صحيحة وأصحّها حديث
ابن مسعود.
واعلم أنه يجوز التشهّد بأيّ تشهّد شاء من هذه المذكورات،
هكذا نصّ عليه إمامنا
الشافعي وغيره من العلماء
رضي اللّه عنهم. وأفضلُها عند
الشافعي حديث
ابن عباس للزيادة التي فيه من
لفظ المباركات.
قال الشافعي وغيره من العلماء
رحمهم اللّه: ولكون الأمر فيها على السعة والتخيير اختلفت ألفاظ
الرواة، واللّه أعلم.
فصل:
الاختيار أن يأتي بتشهد من الثلاثة
الأول
بكماله، فلو حذفَ بعضَه فهل يجزئه؟ فيه تفصيل،
فاعلم أن لفظ المباركات والصلوات والطيبات والزاكيات سنّة ليس بشرط
في التشهّد، فلو حذفها كلَّها واقتصر على قوله
التحيات للّه السلام عليك أيُّها النبيّ
إلى آخره أجزأه. وهذا لا خلاف فيه عندنا.
وأما في الألفاظ من قوله: السلام عليك
أيُّها النبيُّ، إلى آخره فواجب لا يجوز حذف شيء منه
إلا لفظ ورحمة اللّه وبركاته، ففيهما ثلاثة أوجه لأصحابنا.
أصحها
لا يجوز حذف واحدة منهما، وهذا هو الذي يقتضيه الدليل لاتفاق
الأحاديث عليهما.
والثاني
يجوز حذفهما.
والثالث
يجوز حذف وبركاته دون ورحمة اللّه. وقال أبو العباس بن سُريْج من
أصحابنا: يجوز أن يقتصر على قوله:
التحيات للّه، سلام عليك أيّها
النبيّ، سلام على عباد اللّه الصالحين، أشهدُ أنْ لا إله
إلاّ اللّه وأنَّ محمداً رسول اللّه.
وأما لفظ السلام فأكثر الروايات: السلام عليك أيُّها
النبيّ، وكذا السلام علينا
بالألف واللام فيهما، وفي بعض الروايات: سلام بحذفهما فيهما.
قال أصحابنا: كلاهما جائز، ولكن
الأفضل: السلام بالألف واللام لكونه الأكثر، ولما فيه من الزيادة
والاحتياط.
أما التسمية قبل التحيات فقد روينا حديثاً مرفوعاً في سنن
النسائي والبيهقي وغيرهما
بإثباتها، وتقدم إثباتها في تشهّد ابن
عمر، لكن قال البخاري والنسائي
وغيرهما من أئمة الحديث: إن زيادة التسمية غير صحيحة عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم، فلهذا قال
جمهور أصحابنا: لا يُستحبّ
التسمية، وقال بعض أصحابنا:
يستحبّ، والمختار أنه لا يأتي بها، لأن جمهور الصحابة الذين رووا
التشهّد لم يرووها.
فصل:
اعلم أن الترتيب في التشهد مستحبٌّ ليس بواجب، فلو قدم بعضه على بعض
جاز على المذهب الصحيح المختار الذي قاله الجمهور، ونصَّ عليه
الشافعي رحمه اللّه في الأم.
وقيل
لا يجوز كألفاظ الفاتحة، ويدلّ للجواز تقديم السلام على لفظ الشهادة
في بعض الروايات، وتأخيره في بعضها كما قدّمناه.
وأما الفاتحة فألفاظها
وترتيبها معجز فلا يجوز تغييره، ولا يجوز التشهّد بالعجمية لمن قدر
على العربية، ومن لم يقدر يتشهد بلسانه ويتعلم كما ذكرنا في تكبيرة
الإِحرام.
فصل:
السنّة في التشهد الإِسرار لإِجماع المسلمين على ذلك، ويدلُّ عليه من
الحديث:
١٥٥-
ما رويناه في سنن أبي داود والترمذي
والبيهقي عن عبد اللّه بن مسعود
رضي اللّه تعالى عنه قال: من السنّة أن يخفي التشهد.
قال الترمذي: حديث حسن.
وقال الحاكم: صحيح. وإذا قال
الصحابي من السنّة كذا كان بمعنى قوله:
قال رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم، هذا هو المذهب الصحيح المختار الذي عليه
جمهور العلماء من الفقهاء والمحدّثين وأصحاب الأصول والمتكلمين رحمهم
اللّه؛ فلو جهر به كره ولم تبطل
صلاته ولا يسجد للسهو(٢٧) |