Geri

   

 

 

İleri

 

HİTAM

ÜSTADI MUHTEREMİN SON SÖZLERİ

Bi-hamdillâh-i teâlâ dersimiz burada hitam buldu. Vakiâ bu dersi siz derece derece anlamışsınızdır. Elbette anlayışlarınızda tefavüt vardır. Fakat ne kadar çalışmış, anlamış olsanız yine bütün mesail hıfzınızda mı­dır? Sizi bilmem, fakat benim hıfzımda değildir. Şu kadar ki, elbette bu çalışanlarınız mesail-i usûliyeden bir mes'ele kendilerine sorulduğu vakit bunlar mebhas-i mahsusuna müracaat edebilecek bir iktidarı haiz olmuş­lardır. Meselâ emirden müstefat olan nedir diye sorulsa sizde bir mele­ke vardır ki, onunla derhâl faslına müracaat eyler müşkülünüzü halledersiniz.

Size kıyas'a müteallik bir mes'ele sorulsa ihtimâl ki, hatırınıza gel­mez; fakat acaba bu suâl, ilm-i usûlün hangi bahsindedir, bunu ta'yirı edebilirsiniz. İşte müctehitler için de böyle bir meleke lâzımdır ki, onunla ahkâm-ı şer'iyeyi edille-i şer'iyesinden istinbat edebilirler. Bu melekât da­hi elbette mütefavit olur. . . Ümit ederim ki, siz de çalışmışsınız ve kendi­nizde böyle bir meleke hâsıl etmişsinizdir. Usûl-i fıkıh gâyet gamız bir fendir. İşte acizane cereyan eden müzakere ile bunu gördünüz, anladınız. İnşaallah çalışır, pek çok füyuzata nail olursunuz. Her şeyden akdem ve ehem tasfiye-i ahlâktır. Allah'a ibadet, Resûlüne mütabaat ediniz. Her şeyde istikamet hüsn-ü sıret lâzımdır. Ben size dua ederim, siz de benim zahr-i ahiretim hakkında dua edesiniz.

Bâki sükût ile girye muhterem arkadaşlarım. 18 Mayıs Sene 1318 Âdil

*****

SON

KAYNAK:

USÛL-İ FIKIH DERSLERİ

Büyük Ali Haydar Efendi

(ö.1321/ 1903)

 

İkinci Basılış

Üç Dâl Neşriyat

İstanbul/Tarihsiz

 

[1] Müddet-i teemmül bazılarına göre üç gündür. Bazılarına göre de hâdisenin işitildiği meclisin nihayetine kadardır. Tıpkı ba’del icap kabulün âhir meclise kadar imdatı gibi.

[2] Sözün yani eserin bekasıyle vefat eden bir adamın baki farz olunabileceğine şu fıkra güzel bir misal olur.

Nisvan-ı Araptan biri bir türlü koca beğenmezdi. Bir gün bu kızın babası gelmiş, garip bir vaka hikaye eder gibi bugün sokakta aptal bir adama tesadüf ettiğini söylemişti.

Kız suret-i tesadüfü sordu.

Peder bu aptal herifin kendisine refakat etmek istediğini ve fakat kendisine (ben mi senin üzerine bineceğim yoksa, sen mi benim üzerime bineceksin) dediğini ve bu sözden bunun aptal bir adam olduğunu anladığını, hatta bundan sonra bir cenazeye tesadüf ettikleri vakit vefat-ı zahir olan bir adam için müdür, diri midir diye sorduğunu söyledi.

Bu sözleri dinleyen kız (aman pederim, o adam nerededir. İşte ben ona varıyorum, o âkıl değil, a’kal bir zatmış) cevabını vermiş ve o şahsın mertebe-i kemali hakkındaki istidlalatını şöyle tasvir etmişti:

Ben mi senin üzerine bineceğim yoksa sen mi benim üzerime bineceksin sözünden o zatın maksadı refakati esnasında hanginizin lakırdı edip hanginizin susacağı istifsardır. Zira iki adam yol yürürken birisi bir hikaye söylese, dinleyen zat yolun zahmetini hiç duymaz, unutur. Şu halde sen mi bana bineceksin demek (ben mi söyiiyeyim?) demektir.

Cenaze için ölü müdür, diri midir? Diye sorması da nafi bir eser bırakıp bırakmadığını istifsardır. Zira eğer o ölü nafi’ eserler bırakmışsa hayattadır, ölmemiştir. Sözü eseri varsa kendisi de var demektir.

 Sanma ölmek ile namı kem olur

 Arayan şairi beytinde bulur.

[3] Hukuk-ı ibad daima mümaselete mübtenidir. Zımanların esasları gibi. Kısas dahi zaten mümaselete müstenit olduğundan bu da onun hakk-ı abd olduğunu gösterir.