1 Terkettiği zaman husumete cebr edilmeyen müddei (davacı) olur. Müddeialeyh (dâvalı) husumete mecbur edilendir. Müddeti, cinsî ve miktarı malûm olan bir şeyi zikretmedikçe, dâvası kabul olunmaz. (Yâni dâva açılmaz.) Şikâyet mevzuu olunan şeyi davalının elinde bir âyin ise, onun hazır edilmesi bakamından dâvâlı zorlanır. Tâ ki davacı dâvanın yürütülmesi bakımından ona işaret ederek, göstersin. Dâva mevzuunu teşkil eden nesne hazır değilse, kıymetini zikretmelidir, dâvanın mevzuunu bir tarla teşkil ettiğinde hudutlarını zikretmeli, dâvâlının elinde bulunduğunu ve davalıdan istediğini söylemelidir. Dâvâlının zimmetinde olan bir hakkı isterse, davalıdan o hakkı istediğini zikretmelidir. Dâva sahih olunduğunda kadı, kendisinde bu hakkın olup olmadığını davalıdan soracaktır. Dâvâlı “Evet bende vardır.” diye, itiraf ederse, o hakla dâvâlının üzerine hükmedecektir. Davalı, dâvayı inkâr ettiğinde, kadı davacıdan delil ister, eğer delil getirirse, onun lehinde hüküm verir. Delilin getirilmesinden âciz olup hasmın yemin etmesini talep ederse, dâvalı yemine çağrılır. Müddei (davacı) “Elimde hazır delil vardır ve dâvâlının yemin etmesini de isterim.” dese, Ebû Hanife'ye göre, yemine davet edilmez. Hiç bir zaman yemin davacıya reddolunmaz. Kayıtsız ve şartsız bir gayrimenkulü elinde bulunduranın o malın kendisine ait olduğu için delil getirmesi kabul değildir. Çünkü dâvâlıdır. Müddeialeyh (dâvâlı) yeminden kaçtığı zaman, kaçışından ötürü aleyhinde hüküm verilir ve dâva edilen şey kendisinden istenir. Kadı, “Üç defa sana yemin teklif ediyorum, eğer yemin edersen kurtardın, yemin etmezsen dâva olunan şeyle üzerine hükmediyorum.” demelidir. Üç defa bu teklifi yaptığı halde davalı sükût edip yemin etmezse yeminden kaçtığı için aleyhinde hüküm verir, Dâva nikâh dâvası ise, Ebû Hanife (rahmetüllahi aleyh)’ye göre, inkâr eden yemine davet edilmez. Nikâh, ricat, ganimet, iyla, kölelik Ümmülveletlik, velâ (yâni mevlâlik) ve hadlar meselelerinde dâvâlı inkâr ederse, yemin ettirmek yoktur. İmam-ı Muhammed ve Ebû Yusuf (rahmetüllahi aleyhima) dediler; Hadler hariç diğer meselelerde inkâr eden dâvalının, yemin etmesi lâzımdır. İki kişi, başkasının elinde bulunan bir aynı, iddia edip ve her birisi kendi açısından malın kendisine ait olduğunu delil ile ispat ederse kadı her ikisine birden ortaklaşa hükmeder. İkisi birden bir hanımın nikâhlısı olduğunu dâva edip delil getirirse, kadı hiç bir delil ile hükmetmez. Ancak hanımın birisini tasdik etmesine başvurulacaktır. İki kişi iddia ediyor: “Ben Zeyd'ten bu köleyi satın aldım.” ve her ikisi de delil getiriyor. Her ikisi de muhayyerdir; dilerse kölenin yarı fiyatını verp yarısına sahip olur, dilerse terkeder. Kadı, ikisine ortaklaşa hükmettiğinde, birisi “Ben istemem.” dese, diğeri kölenin bütününü kabul etmeye zorlamak yoktur. Eğer bu iki davacıdan her birisi bir, tarih zikrederse, hangisinin tarihi daha evvel ise, ona hükmedilir. Tarih zikretmemekle beraber mal birisinin elinde ise, ona vermek daha uygun düşer. Birisi satın aldığını iddia edip diğeri “Bana hibe edildi ve aldım.” dese ve her ikisi iddiasının doğruluğunu delille tevsik edip fakat her ikisinde de tarih yoksa satın alana hükmetmek daha uygundur. Birisi “Ben Zeyd'in öküzünü satın aldım.” dîye iddia edip, hanım da aynı öküzü “Bana mihir vererek evlendik.” dese, her iki davacı da burada müsavidirler. Birisi bu mal bana rehin verilmiş ve kabzettiğini söylerse, diğeri de “Bana hibe edilmiş ve kabz etmişim.” diye iddia ederse, rehin aldığını söyleyene hükmetmek daha evlâdır. İki yabancı, Ali'nin elindeki gayrimenkulün kendilerine ait olduğuna dair delil getirip ve her ikisinin elinde de kendisine ait tarih varsa en uzak tarih sahibinindir o mal. İkisi aynı adamdan satın aldığını iddia edip, satın alma tarihlerine dair delil getirirse, birinci tarih sahibi daha evlâdır. Yekdiğerinden satın aldığını iddia edip her ikisi de tarih zikrederse her ikisi de eşittir. Yabancı, tarihli olan bir gayrimenkulün kendisine ait olduğunu delille ispat ederken, aynı gayrimenkulü elinde bulunduran daha kadim bir tarihten beri kendisinde olduğunu ispat ederse, mülkün kendisine olması daha evlâdir. Yabancı ile malı elinde bulunduran zatın her birisi, doğar hayvanın yanında doğurduğunu delille ispatlarsa, malı elinde bulunduran daha evlâdır. Tek bir defa dokunan elbisenin dokuması konusunda yapılan iddiada da hüküm budur. Mülk edinmenin tekerrür etmeyen her sebebinde hüküm budur. Yabancı mülkün kendisine ait olduğunu delil ile ispat ettiğinde, mülkü elinde bulunduran şahıs da ondan satın aldığına delil getirirse, elinde bulundurana vermek daha evlâdır. Her birisi başkasından satın aldığına dair delil getirip ve hiç birinde tarih yoksa iki delil de sükût eder, dâva mevzuu olan nesne kimin elinde ise onda kalır. Davacı ile dâvâlının birisi iki şahit, diğeri dört şahit getirirse, her ikisi eşittirler. Birisi, “Başkasında kısas hakkım vardır.” diye dâva açıp, davalı da “Bende böyle bir hak yoktur.” dese, davalıdan yemin etmek istenir. Ölümden başka bir dâvada yeminden istinkâf ederse; kendisine kısas lâzım gelir. Ölüm meselesinde yemin etmekten imtina ederse ikrar veya yemin edinceye kadar hapsolunur. Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed «Her iki takdirde de, irş (diyet para cessası) verir» dediler. Davacı, “Benim hazır delilim vardır.” dediğinde, hasmına (dâvâlıya) “Nefsinden ötürü üç günlük bir kefil ver.” denilir. Eğer kefil verirse ne âlâ, eğer kefil vermezse davacı kendisini takip etmekle emrolunur. Eğer misafir ve yolcu ise, o zaman kadının meclisinden kalkıncaya kadardır takip müddeti, yâni dâvâlıdan hak alınır öylece bırakılır. Dâvâlı, “Bu malı burada olmayan falan adam bana emanet veya bana rehin bıraktı veya ondan gasbettim.” ve buna dair delil de getirirse, onunla davacı arasında husumet kalmaz. “Ben kayıp kişiden satın aldım.” dediğinde, hasım olur. Davacı, «Bu mal benden çalınmıştır.» der ve delil getirirse malı elinde bulunduran da, «Bana falan adam emanet bırakmıştır.» dese ve delil de getirse husumeti defetmez. Davacı, falan adamdan “Satın aldım.” dese dâvâlı da “Falan adam bu malı bana emanet olarak teslim etmiştir.” derse husumet delilsiz ortadan kalkar. Yemin, Allah'a yapılır, başkasına yapılmaz. Allah'ın sıfatlarını eklemekle tekitli olur. Talâkla ve köle azat etmekle yemin edilmez. Yahudi, Musa (aleyhis-selâm) ya Tevrat indiren Allah'a yemin eder. Hristiyan İsa (aleyhis-selâm) inen incile yemin eder. Ateşperest, ateşi yaratan Allah'a yemin eder. Mabetlerinde yemin ettirilemez. Müslüman kişiye, zamanla ve mekânla galiz (ağır) yemin verdirmek vacip değildir. (Yani cuma günü ikindiden sonra camide vb.) “Ben bundan, kölesini bin liraya satın aldım.” diye iddia edip karşıdaki zat da inkâr ederse, “Aranızda mevcut herhangi bir alışveriş olmadığına yemin edermisin?” diye, yemin ettirilir. “Ben satmadım.” diye yemin ettirilemez. Gasp meselesinde, “Allah'a yemin ederim sana geri verilmesine müstehak değilsin.” diye yemin ettirilir. “Ben gasbetmedim.” diye Allah'a yemin etmez. Nikâh meselesinde “Aramızda olan mevcut bir nikâh yoktur.” diye yemin eder. Boşanma dâvasında, “Kadının dediği şekilde bu saatte kadın benden boş değildir.” diye yemin eder “Boşamadım.” diye yemin etmez. Bir kişinin elinde bulunan bir evin bütününü birisi, yarısını diğer birisi iddia eder ve her ikisi de delil getirirse, Ebû Hanife'ye göre, hepsini iddia edene, dörtte üç pay verilir, yarısını iddia edene dörtte bir pay verilir. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre, aralarında üçlü olarak taksim olunur. Ev ikisinin elinde ise, hepsini iddia edene yarısı, hüküm bakımından yarısı da hükümsüz şekilde olmak üzere hepsi verilir. İkisi bir hayvan hakkında münazaa edip her ikisi de, yanında doğduğuna dair delil getirir ve her ikisi de tarih zikrederse, hayvanın sinni de iki tarihten birisine muvafık gelirse, o tarihin sahibine vermek daha evlâdır. Eğer isbatı zor olursa, her ikisinin, arasında eşit olarak kalır. Birisi bindiği, diğeri dizginine yapıştığı bir hayvan için münazaa ederlerse, binene verilmesi daha evlâdır. Birisinin yükü yüklü bir deve hakkınca münazaa ederlerse, yük sahibine vermek yine evlâdır. Biri giyinmiş, diğeri yenine yapışmış bir iç gömlek hakkında da hüküm böyledir; giyene vermek daha uygundur. Alışverişte iki taraf ihtilâfa düştüğünde birisi bir miktar fiyatı iddia edip, satan ondan daha fazlasını iddia eder veya satan, satılan malın bir kısmını ikrar edip, müşteri daha fazlasını iddia eder ve bu esnada birisi delil getirirse ona hükmedilir. Her iki tarafta delil getirip fazla miktarı hangi delil ispat ederse onun sahibine hükmetmek daha uygun olur. Her iki tarafın elinde delil olmadığı takdirde alıcıya «Ya satanın iddia ettiği fiyatla iktifa et yahut da alışverişi feshederiz.» denir. Satıcıya da «Müşterinin iddia ettiği malı teslim et, aksi takdirde bey'i (alışverişi) iptal ederiz.» denir. Bu takdirde her iki taraf da dâvayı kabul etmezse, hâkim her iki tarafı “Diğerin dâvası batıldır.” Diye yemin ettirir, evvelâ müşterinin yemininden başlar. Ne zaman her iki taraf yemin ederse, kadı aralarındaki alışverişi fesheder. Eğer bu meyanda taraflardan birisi yeminden men olunursa dâva onun aleyhinde tecelli eder. Müddet hakkında veya muhayyerlik şartı yahut fiyatın bir kısmını almak bakımından ihtilâfa düşerse aralarında ihtilâf yoktur demektir. Yemin ederek muhayyerlik ve zamanı inkâr edenin sözü kabul olunur. Satılan mal helak olduktan sonra ihtilâfa düşerlerse, Ebû Hanife ve Ebû Yusuf nezdinde yemin ettirmek yoktur ve hüküm müşterinin sözüne göre verilir. İmam-ı Muhammed (rahmetüllahi aleyh) «Yemin ederler ve helak olan malın kıymeti üzerinde alışveriş feshedilir.» dedi. İki köleden birisi helak olunduktan sonra fiyatında ihtilâfa düşerlerse Ebû Hanife (rahmetüllahi aleyh) nezdinde iki tarafın da yemin etmesi lâzım değildir. Meğerki satıcı helak olunan kölenin bahasından vazgeçerse… Ebû Yusuf (rahmetüllahi aleyh) der ki, “Her iki taraf ta yemin edip, dirinin zatı ve ölünün kıymeti hakkında bey'i feshedilir.” Bu kanaat aynı zamanda İmam-ı Muhammed'in de kanaatidir. Karı, koca mihir hakkında ihtilâfa düştüğünde, koca “Ben bin lira mihir mukabilinde hanımımla evlendim.” diye iddia edip, hanım da «İki bin mukabilinde benimle evlendi.» iddiasında bulunursa, iki eşten hangisi delil getirirse derhal kabul edilir. Eğer her iki taraf da delil getirirse, hanımın delili kabul olunur. Her iki tarafın delili yoksa Ebû Hanife'ye göre iki taraf da yemin eder, nikâh feshedilmez, fakat mihri misille hüküm edilir. Mihri misil, kocanın iddiası kadar veya daha az ise, kocanın dediğiyle hükmedilir. Eğer hanımın iddiasına müsavi veya daha fazla ise, hanımın iddiasıyla hükmedilir. Eğer mihri misil, kocanın iddiasında fasla ve hanımın iddiasında az ise, hanıma mihri misille hükmedilir. İcar müddeti bitmezden evvel ihtilâfa düşerlerse, her birisi doğru olduğuna dair yemin eder ve birbirine malını geri verirler. Müddet bittikten sonra ihtilâfa düşerlerse, yemin etmeleri belki müstecir (icar eden) in sözü kabul olunur. (yeminiyle) Müddetin bir kısmından istifade ettikten sonra ihtilâfa düşerlerse, yemin ederler geri kalan kısımda akd feshedilir ve geçmişin hakkında müstecirin sözü makbuldür. Mevlâ ile mükâtep kölesi, kitabet malının miktarında ihtilâfa düştüklerinde Ebû Hanife (rahmetüllahi aleyh) ye göre, yemin etmezler, Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed'e göre, yemin ederler ve kitabet muamelesi bozulur. Koca ile karısı, ev eşyaları hakkında ihtilâfa düştüklerinde erkeklere elverişli olan eşya erkeğin, kadına yakışır eşya kadınındır. Hem erkeğe hem de hanıma yakışır mal ise, erkeğindir. Eşlerden birisi öldüğünde, ölenin vârisleri diğeriyle ihtilâfa düşerse, her ikisine uygun olan mal, sağ kalana aittir. Ebû Yusuf «Kadınlara çeyiz yapılan nesnelerin benzeri kadına verilir, geri kalan (yeminle) kocaya verilir.» Kişi, bir cariyeyi sattığında cariye doğursa ve satan adam çoğun kendisine ait olduğunu iddia ederse satış gününden itibaren altı aydan az bir müddet zarfında doğurmuş ise, çocuk satanın oğludur ve annesi ümmülveled olur, akd feshedilir ve para sahibine geri verilir. Satıcının iddiasıyla veya ondan daha sonra alıcı da çocuğun kendisine ait olduğunu iddia ederse, satıcının dâvası daha uygundur. Eğer altı aydan fazla bir müddette doğurursa, satıcının dâvası ancak alıcı tasdik ederse kabul olunur. Çocuk öldüğü halde, satıcı kendisine ait olduğunu iddia ederse ve annesi çocuğu altı aydan az bir müddet zarfında doğurmuş ise, annesi hakkında ümmülveledlik sabit olmaz. Annenin vefatında, satıcı oğlanın kendisine ait olduğunu iddia ederse, hâlbuki annesi de altı aydan daha az bir müddet de onu doğurmuştu çocuğun nesebi sabit olur ve satıcı onu teslim alır. Ancak Ebû Hanife'ye göre, aldığı paranın bütününü geri vermek mecburiyeti vardır. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre, çocuğun hissesine düşen parayı geri verir, ölü annenin hissesine düşen parayı ise geri vermez. İkizlerden birisinin nesebesini iddia edene, diğeri de nisbet edilir. Allah daha iyi bilir. |