4. ZİKİR HALKALARININ FAZİLETİ ZİKİR HALKALARININ FAZİLETİ, ORAYA DEVAM ETMENİN İYİ BİR DAVRANIŞ, MÂZERETİ YOKKEN ORADAN AYRILMANIN HATA OLDUĞU • "Sabah akşam Rablerine dua ederek O’nun rızâsını kazanmaya çalışanlarla beraber sıkıntılara karşı dayan. Dünya hayatının süslerine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma" Kehf sûresi (18), 28 1448. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allahü teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Cenâb-ı Hakk’ı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allahü teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara: - “Kullarım ne diyor?” diye sorar. Melekler: - Sübhânallah diyerek seni ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Konuşma şöyle devam eder: - “Peki onlar beni gördüler mi ki?” - Hayır, vallahi seni görmediler. - “Beni görselerdi ne yaparlardı?” - Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler, şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi. - “Kullarım benden ne istiyorlar?” - Cennet istiyorlar. - “Cenneti görmüşler mi?” - Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler. - “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?” - Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarfederlerdi. - Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?” - Cehennemden sığınıyorlar. - “Peki cehennemi gördüler mi?” - Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler. - “Ya görseler ne yaparlardı?” - Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı. Bunun üzerine Allahü teâlâ meleklerine: - “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım” buyurur. Meleklerden biri: - Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu, deyince Allahü teâlâ şöyle buyurur: - “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.” Buhârî, Daavât 66. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251-252, 358-359 Müslim’in bir rivayeti şöyledir: Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allahü teâlâ’nın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini tesbit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah’ın zikredildiği bir meclis buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya çağırarak cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca onlar da semâya çıkarlar. Allahü teâlâ daha iyi bildiği halde onlara: - “Nereden geldiniz?” diye sorar. Melekler de: - Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar Sübhânallah diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlil ediyorlar, elhamdülillâh diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler. (Konuşma şöyle devam eder): - “Benden ne istiyorlar?” - Cennetini istiyorlar. - “Cennetimi gördüler mi?” - Hayır, yâ Rabbi, görmediler. - “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?” - Senden güvence isterlerdi. - Benden neden dolayı güvence isterlerdi?” - Cehenneminden yâ Rabbi. - “Peki benim cehennemimi gördüler mi?” - Hayır, görmediler. - “Ya görseler ne yaparlardı?” - Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ şöyle buyurur: - “Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim. Bunun üzerine melekler: - Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler. O zaman Allahü teâlâ şöyle buyurur: - “Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.” Müslim, Zikir 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 129 1449. Yine Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allahü teâlâ onları yanında bulunanlara över.” Müslim, Zikr 39, 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 14; Tirmizî, Daavât 7; İbn Mâce, Mukaddime 17 1450. Ebû Vâkıd Hâris İbn Avf radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Mescid-i Nebevî’de oturmuş, sahâbîler de onun etrafını almışken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e doğru yöneldi, diğeri gitti. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelenlerden biri cemaatin arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatin arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da çekip gitti. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sözünü bitirince (bunlar hakkında) şöyle buyurdu: “Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah’a sığındı, Allah da onu barındırdı. Diğeri (insanları rahatsız etmekten) utandı, Allah da ondan hayâ etti. Ötekine gelince, o (bu meclisten) yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.” Buhârî, İlim 8, Salât 84; Müslim, Selâm 10. Ayrıca bk. Tirmizî, İsti’zân 29 1451. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi: Muâviye radıyallahu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına geldi ve: - Burada niçin böyle toplandınız? diye sordu. - Allah’ı zikretmek için toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar: - Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? diye sordu. - Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye: - Ben sizin sözünüze inanmadığım için yemin vermiş değilim. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir ilim halkasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de onlara: - “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu. - Bize İslâmiyet’i nasip ederek büyük bir lutufta bulunması sebebiyle Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz, diye cevap verdiler. Resûl-i Ekrem: - “Gerçekten siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sordu. - Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü: - “Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil gelerek Allahü teâlâ’nın meleklere sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim” buyurdu. Müslim, Zikir 40. Ayrıca bk. Nesâî, Kudât 37 |