7. TEREDDÜTSÜZ İMAN VE ALLAH’A TAM GÜVEN (YAKÎN VE TEVEKKÜL) • “Mü’minler Hendek Harbi için toplanıp gelmiş düşmanı gördükleri zaman, “Allah’ın ve Resûlünün bize va’dettiği işte budur, Allah ve Resûlü doğru söyledi” dediler. Bu onların iman ve teslimiyetlerini artırıp (pekiştirdi).” Ahzâb sûresi (33), 22 • “Ey mü’minler, yoksa siz, sizden önce yaşamış olan kavimlerin başına gelenler size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve onlar öylesine sarsıldılar ki, Peygamber ve onunla birlikte iman edenler en sonunda “Allah’ın yardımı nerde kaldı?” dediler. İşte o zaman (onlara): ‘Bilesiniz Allah’ın yardımı çok yakın!’ (denildi.)” [Bakara sûresi (2), 214] buyurmuştu. • “Bazı münâfık kişilerin müslümanlara ‘düşmanlarınız size hücum için hazırlandılar; aman onlardan sakının!’ demeleri, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, ne güzel vekildir O!’ dediler. Bunun üzerine onlara hiç bir zarar dokunmadan, Allah’ın nimet ve ikrâmlarıyla döndüler. Böylece Allah’ın rızâsına tâlip oldular. Allah büyük kerem sahibidir.” Âl-i İmrân sûresi (3), 173-174 • “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip sığın!” Furkân sûresi (25), 58 • “Mü’minler Allah’a güvenip dayansınlar!” İbrâhim sûresi (14), 11 • “Bir işe azmettiğinde artık Allah’a güven!” Âl-i İmrân sûresi (3), 159 • “Allah’a güvenene, Allah kâfidir!” Talak sûresi (65), 3 • “Gerçek mü’minler o kişilerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. Allah’ın âyetleri okunduğunda bu âyetler onların imanlarını pekiştirir de sadece Rab’lerine güvenip dayanırlar.” Enfâl sûresi (8), 2 75. Abdullah İbn Abbas radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler.” (İbn Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber aleyhisselâm kalkıp evine gitti. Oradaki sahâbîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, “Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu. Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselâm çıkageldi. - “Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu. - Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler. Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: - “Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir” buyurdu. Ukkâşe İbn Mihsan yerinden fırladı ve: - Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et (Yâ Resûlallah)! dedi. Peygamber aleyhisselâm da: - “Sen onlardansın!” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve: - Beni de onlardan kılması için dua buyur, dedi. Peygamber aleyhisselâm bu defa: - “Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı” buyurdu. Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, Îmân 374. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 16 76. Yine Abdullah İbn Abbas radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle söylemeyi itiyat edinmişti: “Allah’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Allah’ım! Beni saptırmandan yine sana, senin büyüklüğüne sığınırım, -ki senden başka ilah yoktur-. Ölmeyecek diri yalnız sensin. Cinler ve insanlar ise, hep ölümlüdürler!” Müslim, Zikir 67. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 1, Tevhîd 7, 8, 24, 35; Müslim, Müsâfirîn 199; Ebû Dâvûd, Salât 119; Tirmizî, Daavât 29; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 9; İbn Mâce, İkâmet 180 77. Yine Abdullah İbn Abbas radıyallahü anhümâ şöyle dedi: “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” sözünü, ateşe atıldığında İbrahim aleyhisselâm söylemiştir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de bu sözü “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çaresine bakınız!” dediklerinde söylemiştir. Nitekim bu haber müslümanların imanını arttırmıştı ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” demişlerdi. Buhârî’nin Abdullah İbn Abbas radıyallahü anhümâ’dan naklettiği bir başka rivayette Abdullah şöyle demiştir: “Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselâm’ın son sözü: “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” demek olmuştur. Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13 78. Ebû Hüreyre radıyallahü anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennete girecek bir kısım insanlar vardır ki, onların kalpleri kuş kalbi gibi (rakîk ve güven içinde)dir.” Müslim, Cennet 27. Ayrıca bk. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 331 79. Câbir İbn Abdullah radıyallahü anh’den rivayet edildiğine göre o, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Necid taraflarında bir gazvede bulunmuştu. Dönüşte Resûlüllah ile birlikteydi. Öğle vakti ağaçlık, çalılık bir vadiye geldiklerinde Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem orada mola vermiş, mücâhidler ağaçlar altında gölgelenmek üzere çevreye dağılmışlardı. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ise, semure denilen sık yapraklı bir ağaç altında istirahate çekilmiş kılıcını da ağaca asmıştı. (Câbir dedi ki:) birazcık (uyku) kestirmiştik ki, Resûlüllah’ın bizi çağırdığını işittik ve hemen yanına koştuk. Bir de baktık, Resûlüllah’ın yanında (müşriklerden) bir bedevi, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - “Ben uyurken bu bedevi kılıcımı almış, uyandığımda kılıç kınından sıyrılmış vaziyette bunun elindeydi. Bana: - Seni benim elimden kim koruyup kurtaracak? dedi. Ben de üç defa: – “Allah” cevabını verdim. (Câbir diyor ki) Resûlüllah adamı cezalandırmamıştı, yanında oturuyordu. Buhârî, Cihâd 84, 87, Meğâzî 31, 32; Müslim, Fezâil 13, 14, Müsâfirîn 311 (Buhârî’deki) bir başka rivayette (bk. Meğâzî 31) Câbir radıyallahü anh şöyle demiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte zâtü’r-rikâ’ denilen gazvede bulunuyorduk. Gölgeli bir ağaç bulduğumuzda onu Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e bırakmayı âdet edinmiştik. (Bu defa da öyle yaptık.) Ancak müşriklerden bir adam gelerek Resûlüllah’ın (ağaçta asılı olan) kılıcını alıp çekmiş ve: - Benden korkuyor musun? diye seslenmiş. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: - “Hayır” cevabını vermiş. Adam: - Peki seni benim elimden kim kurtaracak? demiş. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de - “Allah” buyurmuştur. Ebû Bekir el-İsmâîlî’nin “Sahîh”inde yer alan bir rivâyette olayın bundan sonraki kısmı şöyle anlatılmaktadır: Adam: - Seni benim elimden kim kurtarır? dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: - “Allah” cevabını verdi. Bunun üzerine adamın elinden kılıç düştü. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem kılıcı aldı ve: - Peki şimdi seni benim elimden kim kurtaracak? buyurdu. Adam: - İyi bir cezalandırıcı ol! dedi. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: - “Allah’tan başka ilâh olmadığını ve benim Allah’ın elçisi olduğumu kabul ve itiraf eder misin?” dedi. Adam: - Hayır, kabul etmem. Ancak seninle çarpışmamaya, seninle savaşacak herhangi bir topluluk içinde bulunmamaya söz veririm, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem adamı serbest bıraktı. O da arkadaşlarının yanına döndü ve onlara: - En hayırlı kişinin yanından geliyorum, dedi. 80. Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallahü anh’den rivayet edildiğine göre “Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir: “Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” Tirmizî Zühd 33. Ayrıca bk. İbn Mâce, Zühd 14 81. Ebû Ümâre Berâ İbn Âzib radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - “Ey falân! Yatağına yattığında şöyle dua et: Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim. (Rızânı) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım. Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.” Buhârî, Vudû 75, Daavât 6; Müslim, Zikr 56-58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98. Buhârî ve Müslim’in Sahîh’lerinde (gösterilen yerlerde) yine Berâ İbn Âzib’den rivayet edildiğine göre Berâ, “Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu” demiştir: - “Yatağına yatacağın zaman, namaz kılmak için abdest alıyor gibi abdest al, sonra sağ tarafına yat ve -yukarıdaki duayı aynen zikrederek- böyle dua et!” Sonra da şunu ilâve etti: - “En son sözün bu dua olsun!” 82. Ebû Bekir es-Sıddîk, Abdullah İbn Osman İbn Âmir İbn Ömer İbn Kâ’b İbn Sa’d İbn Teym İbn Mürre İbn Kâ’b İbn Lüey İbn Galib el-Kureşî et-Teymî radıyallahü anh’den rivayet edildiğine göre -ki Allah kendilerinden razı olsun, kendisi, babası ve annesi sahâbîdir- o şöyle demiştir: (Hicret yolculuğunda) biz Resûlüllah ile mağaradayken, tepemizde dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını gördüm ve: - Ey Allah’ın elçisi! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür, dedim. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve haklarında neler düşünüyor)sun, Ebû Bekr?” Buhârî, Tefsîru sûre (9), 9; Fezâilü’l-ashâb 2; Müslim, Fezâilüs-sahâbe 1 83. Asıl adı Hind Binti Ebû Ümeyye Huzeyfe el-Mahzûmiyye olan Ümmü Seleme radıyallahü anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem evinden çıkacağı zaman şöyle dua ederdi: “Allah’ın ismiyle çıkıyorum, Allah’a güveniyorum. Allah’ım sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhatap olmaktan sana sığınırım.” Ebû Dâvûd, Edeb 103; Tirmizî, Daavât 34; İbn Mâce, Duâ 18 84. Enes radıyallahü anh’den rivayet edildiğine göre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim, evinden çıkarken: “Allah’ın ismiyle çıkıyor, Allah’a güveniyorum. Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak Allah’ın tevfik ve yardımıyladır” derse kendisine: “Doğruya iletildin, ihtiyaçların karşılandı, düşmanlarından korundun, diye cevap verilir. Şeytan da kendisinden uzaklaşır.” Ebû Dâvûd’un rivayetinde şu ilâve vardır: Şeytan, diğer şeytana: Hidâyet edilmiş, ihtiyaçları karşılanmış ve korunmuş kişiye sen ne yapabilirsin ki? der. Ebû Dâvûd, Edeb 103; Tirmizî, Daavât 34 85. Enes radıyallahü anh şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri (ilim öğrenmek için) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelir, diğeri de (geçimlerini temin için) çalışırdı. (Bir gün) çalışan kardeş, ötekini Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyet etti. Peygamber aleyhisselâm da: - “Belki de sen, onun yüzünden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun” buyurdu. Tirmizî, Zühd 33 |