18- Hendek Sahibleriyle Sihirbaz, Rahib ve Çocuğun Kıssası Bâbı 7703- Bize Heddâb b. Hâlid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hemmad b. Seleme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sabit, Abdurrahman b. Ebi Leylâ'dan, o da Suhayb'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Sizden öncekiler arasında bir hükümdar vardı. Bu hükümdarın bir sihirbazı vardı. Sihirbaz ihtiyarlayınca hükümdara: — Ben ihtiyarladım, imdi bana bir çocuk gönder de, sihri ona öğreteyim, dedi. O da öğretmek için kendisine bir çocuk gönderdi. Çocuk yoluna çekildiği vakit bir rahibe tesadüf etfi. Hemen yanına oturarak konuşmasını dinledi ve beğendi. Artık sihirbazın yanına giderken rahibe uğrar, yanında otururdu. Sihirbaza geldiğinde ise, sihirbaz kendisini döverdi. Çocuk bunu rahibe şikâyet etti. Rahib şunu söyledi: — Sihirbazdan korktuğun vakit, beni âilem salmadı de! Ailenden korktuğun vakitte beni sihirbaz salmadı deyiver! Çocuk bu minval üzere devam ederken büyük bir hayvanın üzerine geldi. Bu hayvan insanları hapsetmişti. (Kendi kendine) Sihirbaz mı efdal, yoksa râhib mi bugün anlayacağım, dedi. Ve bir taş alarak: — Allahım! Eğer rahibin işi senin ındinde sihirbazın işinden daha makbul ise, bu hayvanı öldür de, insanlar işlerine gitsinler, dedi. Ve taşı attı. Hayvanı öldürdü. İnsanlar da işlerine gittiler. Arkacığından rahib gelerek (hâdiseyi) ona haber verdi. Râhib ona: — Ey oğulcuğum! Bugün sen benden daha ra^üeHUin. Senîn halin gördüğüm raddece ulaşmıştır. Sen muhakkak İmtihan olunacaksın. Şayet İmtihan olunursan, benim nerede olduğumu söyleme, dedi. Çocuk körlerle abraşlar; düzeltiyor, sair ilâçlardan insanları tedavi ediyordu. Derken hükümdarın maiyyetinde bulunanlardan kör olmuş birisi bunu işitti. Ve kendisine birçok hediyyeler getirerek: — Eğer beni düzeltebilirden, şuradaki şeylerin hepsi senin olsun! dedi. Çocuk: — Ben hiç bir kimseyi düzetemem. Şifayı ancak Allah verir. Eğer sen Allah'a iman ediyorsan, ben Allah'a dua ederim. O da şifa verir, dedi. Adam Allah'a iman etti. Allah da şifasını verdi. Müteakiben hükümdarın yanına gelerek eskiden oturduğu gibi oturdu. Hükümdar ona: — Senin gözünü kim iade etti? diye sordu. Adam: — Rabbim! cevâbını verdi. — Senin benden başka Rabbin var mı? dedi. (Adam): — Benim Rabbim de, senin Rabbin de Allah'dır cevabını verdi. Bunun üzerine hükümdar onu tevkif etti. Ve kendisine İşkenceye başladı. Nihayet o adam çocuğun yerini söyledi. Çocuğu da getirttirir. Hükümdür ona: — Ey oğulcuğum! Sihrin körleri ve abraşları düzeltecek ve şöyle şöyle yapacağın dereceyi bulmuş, dedi. Çocuk — Ben hiç bir kimseyi düzeltemem! Şifayı veren ancak Allah'dır, dedi. Bunun üzerine hükümdar onu da tevkif etti. Ve ona işkenceye başladı. Nihayet çocuk rahibin yerini söyledi. Rahibi de getirdiler. Kendisine: — Dininden dön! denildi. O rücu olmadı. Derken hükümdar bir testere istedi ve onu başının ortasına koyarak yardi. Hattâ iki parçası yere düştü. Sonra hükümdarın maiyet adamı getirildi. Ve kendisine: — Dininden dön! denildi. O da razı olmadı. Hemen testereyi başının ortasına koyarak, başını onunla yardı hattâ iki parçası yere düştü. Sonra çocuk getirildi. Ona da: — Dininden dön! denildi. Fakat o da kabul etmedi. Bunun üzerine çocuğu maiyyetinden bazı kimselere vererek: Bunu filân dağa götürün. Dağın üzerine çıkarın. Zirvesine ulaştığınızda dininizden dönerse ne âlâ! Dönmezse aşağı atın, dedi. Çocuğu götürdüler ve dağa çıkardılar. Çocuk: — Allahım! Bunlar hakkında bana dilediğin şeyle kifayet et! dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve (aşağı) düştüler. Derken yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdür ona: — Arkadaşların sana ne yaptı? diye sordu. Çocuk: — Onlar hakkında Allah bana kâfi geldi, dedi. Hükümdar onu yine maiyyetinden birkaç kişiye vererek: — Bunu götürün, bir gemiye yükleyerek denizin ortasına varın. Eğer dininden dönerse ne âlâ! Aksi takdirde denize atın! dedi. Çocuğu götürdüler. (O yine): — Allahım! Bunlar hakkında bana dilediğin şeyle kifayet et! diye dua etti. Hemen gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar ona: — Arkadaşların sana ne yaptı? diye sordu. Çocuk: — Onlar hakkında Allah bana kâfi geldi, dedi. Ve hükümdara şunu söyledi: — Sana emredeceğim şeyi yapmadıkça, sen beni öldüremezsin! Hükümdar: — Nedir o? diye sordu. — Halkı bir yere toplarsın ve beni bir ağaca asarsın. Sonra torbamdan bir ok al! Bu oku yayın ortasına koy. Sonra bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın ismiyle diyerek bana at. Bunu yeparsan boni öldürürsün, dedi. Hükümdar hemen halkı bir yere topladı ve onu bir ağaca astı. Sonra torbasından bir ok aldı ve oku yayın ortasına koydu. Sonra: Bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın ismiyle diyerek çocuğa attı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına, okun vurduğu yere koydu ve öldü. Bunun üzerine halk: — Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocuğun Rabbine iman ettik! dediler. Ve hemen hükümdara gidilerek: — Ne buyurursun, korktuğun vallahi başına geldi. Halk iman etti, denildi. Bunun üzerine hükümdar yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Ve kazıldı. Ateşler de yakıldı. Ve: — Kim dininden dönmezse, onu buraya atın! dedi. Yahut hükümdara sen at, denildi. Bunu da yaptılar. Nihayet beraberinde çocuğu olan bir kadın geldi. Kadın oraya düşmekten çekindi. Bunun üzerine çocuk ona: - Ey anneciğim, sabret! Çünkü sen hak üzeresin! dedi.» Eknıch: Doğuştan kör manasınadır. Kurkûr: Küçük gemi demektir. Bazıları büyük gemi mânâsına geldiğini söylemişlerdir, Kâdî Iyâz bu hususta birçok ihtilâflar rivâyet ettikten sonra küçük gemi mânâsına geldiğini tercih etmiştir. Uhdûd: Büyük hendek mânâsına gelir. Hadîs-i şerif evliyanın kerametlerini isbat etmektedir. Harb ve emsali yerlerde; nefsi helâkdan kurtarmak için yalan söylemenin caiz olduğu da, bu hadîsin işareti cümle-sindendir. |