Geri

   

 

 

 

İleri

 

24- Cessase Kıssası Bâbı

7573- Bize Ahdû'l-Vâris b. Abdîssamed b. Abdil-Vâris ile Haccac b. Şâir ikisi birden Abdüssamed'den rivâyet ettiler. Lâfız Abdû’l-Varis b. Abdis-Samed'indir.

(Dedi ki): Bize babam, dedemden, o da Hüseyin b. Zekvân'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Büreyde rivâyet etti.

(Dedi ki): Buna Hemdan Sâbm'dan Amir b. Şerâhil Eş-Şâ'b rivâyet etti ki, kendisi Dahhâk b. Kays'ın kız kardeşi Fâtıme binti Kays'e sormuş. Bu kadın ilk muhacirlerdenmiş.

Dedi ki: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğin, ondan başka hiç bir kimseye isnad etmediğin bir hadîs söyle! Fâtıme:

— Sen istersen ben bunu yaparım! demiş. Âmir ona:

— Evet! Bana rivâyette bulun! demiş. Bunun üzerine Fâtıme şunu söylemiş:

— Ben İbn Muğîra'ya nikâh oldum. O gün kendisi Kureyş gençlerinin en iyilerindendi. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bulunduğu ilk cihadda yaralandı. Ben dul kalınca, beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından birkaç kişi içinde Abdurrahman b. Avf istedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de beni azatlısı Üsâme b. Zeyd'e istedi. Bana rivâyet olunmuştu ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Beni kim severse Usâme'yİ sevsin!» buyurmuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benimle konuşunca:

— Emrim senin elindedir. Beni dilediğine nikâh et! dedim. Bunun üzerine:

«Ummü Şerîk'e taşın!» buyurdu. Ümmü Şerîk Ensar'dan zengin, Allah yolunda nafakası çok bir kadındı. Ona misafirler gelirdi.

— Yaparım! dedim. (Bu sefer):

«Yapma, çünkü Ummü Şerîk misafiri çok bir kadındır. Ben senin baş örtünün düşmesini yahut baldırlarından elbisen açılıp hoşlanmadığın bazı yerlerini cemaatın görmesini hoş karşılamam. Lâkın sen amcanoğlu Abdullah b. Amr b. Ummü Mektum'e taşın!» buyurdu. (Bu zat Kureyş'in fihri, Benî Fihr'den bir adamdı. Kendisi Fâtıme'nin kabilesinden idi.) Ona taşındım. İddetim geçince dellâhn (yani) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dellâlinin sesini işittim.

— Haydin toplayıcı olduğu halde namaza! diye sesleniyordu. Hemen mescide çıktım ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte namazı kıldım. Cemaatın arkalarına gelen kadın safındaydîm. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirince gülerek minberin üzerine oturdu ve:

«Herkes namaz kıldığı yerde kalsın!» buyurdu. Sonra: «Biliyor musunuz sizi niçin topladım?» dedi. Ashab:

— Allah ve Resûlü bilir, dediler. Buyurdu kT:

«Ben vallahi sîzi bir istek veya korkudan dolayı toplamadım. Lâkin şunun için topladım ki, Temimi Dârî hıristiyan bir adamdı. Sonra gelerek bey'at etti ve müslüman oldu. Bana bir söz rivâyet etti ki, Mesih-i Deccal için size anlattıklarıma uygun düştü. Bana anlattığına göre kendisi Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi ile birlikte bir deniz gemisine binmiş de dalga onlarla denizde bir ay oynamış. Sonra tâ güneşin battığı yerde denizde bir adaya yanaşmışlar ve geminin kayıklarına binerek adaya girmişler. Derken karşılarına çok saçlı, kıllı bir hayvan çıkmış. Kılın çokluğundan önünü ardından ayıramamışlar ve:

— Vah sana, sen kimsin? demişler. Hayvan:

— Ben cessâseyim! cevabını vermiş. Oradakiler:

— Cessâse nedir? diye sormuşlar. O:

— Ey cemaat! Manastırdaki şu adama gidin, çünkü o sizin haberinize müştakdır, demiş. Temîm dedi ki: Cessâse bize bir adam ismi verince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk ve hemen sür'atle gittik, manastıra girdik. Bİr de ne görelim, orada hilkat itibariyle gördüklerimizin en büyüğü ve en şiddetli şekilde ballanmış bir insan. Elleri boynuna, İki dizinin arası topuklarına demirle bağlanmış!

— Vah sana, sen kimsin? dedik.

— Siz benim haberimi almışsınızdır. İmdi bana haber verin, siz kimsiniz? dedi. Oradakiler:

— Biz Arablardan bir takım insanlarız. Bir deniz gemisine bindik de denize coştuğu anda rastladık. Dalga bizimle bir ay oynadı. Sonra senin şu adana yanaştık ve geminin kayıklarına binerek adaya girdik. Derken karşımıza kıllı, çok saçlı bir hayvan çıktı. Saçın çokluğundan önü arkasından farkedilemiyordu. — Vah sana, sen kimsin? dedik. Ben cessâseyim, cevâbını verdi. Cessâse nedir? diye sorduk. Manastırdaki şu adama gidin, çünkü o sizin haberinize müştaktır, dedi. Biz de koşarak sana geldik. Ondan korktuk. Bir şeytan olmayacağından emin değildik, dedik. Bunun üzerine (o adam):

— Bana Beysan hurmalığından haber verin! dedi.

— Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik.

— Size onun hurmasını soruyorum. Yemiş veriyor mu? dedi. Kendisine:

— Evet! cevâbını verdik.

— Dikkat edin ki, onun yemiş vermemesi yakındır. Bana Taberiye gölünden haber verîn! dedi.

— Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik.

— İçinde su var mı? dedi. Oradakiler:

— Onun suyu çoktur! dediler.

— Dikkat edin, gerçekten onun suyu çekilmek üzeredir. Bana Zügar pınarından haber verin! dedi. Oradakiler:

— Onun nesinden haber almak istiyorsun? dediler.

— Pınarda su var mı? Sahipleri pınarın suyuyla ekin yetiştiriyorlar mı? dedi. Kendisine:

— Evet, onun suyu çoktur. Sahiplen de suyundan ekin yetiştirirler! cevâbını verdik.

— Bana Ummîlerin peygamberinden habor verin, ne yaptı? dedi. Oradakiler:

— Mekke'den çıktı, Yesrib'e yerleşti, dediler.

— Arablar onunla harbettüer mi? diye sordu. Biz:

— Evet! cevâbını verdik.

— Onlarla ne yaptı? diye sordu. Kendisine onun peşinden gelen Arab-lara galip geldinini ve Arabların ona İtaar ettiğini haber verdik.

— Bu oldu mu? dedi,

— Evet! cevâbını verdik,

— Dikkat edîn ki, bu halleri ona itaat etmiş olmalarından daha hayırlıdır. Ben size kendimi haber vereyim. Ben gerçekten Mesih'im ve bana çıkış İçin izin verilmesi yakındır. Çıkıp yeryüzünde sefer edeceğim. Mekke ile Taybe'den başka kırk gecede İnmediğim belde bırakmıyacağım. Bunların ise ikisi de bana haram kılınmıştır. Her ne zaman bunlardan bîrine girmek istersem, elinde çekilmiş bir kılıç olduğu halde bir melek karşıma çıkacak, beni ondan men edecektir. O yerin her yolunun üzerinde orasını koruyacak melekler vardır, dedi.»

Fâtıme demîş ki: Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem) asâsiyle minbere dokunarak:

«İşte Taybe budur! İşte Taybe budur! İşte Taybe budur!» buyurdu. Medine'yi kastediyordu, (Ve sözüne devamla)

«Dikkat edin, bunu size söylemiş miydim?»dedi. Cemaat:

— Evet! cevâbını verdiler.

«Gerçekten Temîm'in sözü, bu sözün Deccal ve Medine ile Mekke hakkında söylediklerime uyması hoşuma gitti. Dikkat edin ki, o Şam denizinde yahut Yemen denizindedir. Hayır! Doğu tarafından. Evet! O, doğu tarafından! Evet! O, doğu tarafından zuhur edecektir.» buyurdu. Ve eliyle doğu tarafına işaret etti. Fâtıme: Ben de bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den belledim, demiş.

7574- Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid b. Haris El-Hüceymî Ebû Osman rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kurra rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû’l-Hakem Seyyar rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şa'bî'rivâyet etti.

(Dedi ki): Fâtıme binti Kays'ın yanına girdikte bize İbnû Tâb hurması denilen hurma ikram etti. Bize çavdar bulamacı takdim etti. Ben kendisine üç talâkla boşanan kadının nerede iddet bekleyeceğini sordum.

— Beni kocanı üç talâkla boşadı da, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ailem nezrimde iddet beklememe İzin verdi. Derken toplayıcı olduğu halde namaza diye cemâati arasında nida olundu. Camiye giden insanlar arasında ben de gittim. Kadınların ön safında idim. Bu saf erkeklerin son safının arkasından gelir. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) minber üzerinde hutbe okurken dinledim. ŞÖyle buyurdular: «Gerçeklen Temîm-i Dâri'nin bazı amcass oğulları gemiye binmişler...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir. O bu hadîste şunu da ziyade eylemiştir:

«Fâtıme dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i asasıyle yere eğilirken ve Medine'yi kastederek: İşte Taybe budur, derken görür gibiyim.».

7575- Bize Hasan b. Ali El-Hulvânî ile Ahmed b. Osman En-Nevfelî de rivâyet ettiler, (Dediler ki): Bize Vehb b. Cerir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Gaylan b. Cerir'i, ŞaTn'den, o da Fâtıme binü Kays'den naklen rivâyet ederken dinledim. Fâtıme şöyle dedi: Temimi Dârî, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek haber verdi ki: Kendisinin gemiye binmiş. Ve gemisi yolunu şaşırtarak bir adaya düşmüş. Sonra adaya çıkarak su aramış. Derken saçını sürükleyen bir insana rastlamış...

Ve râvi hadîsi hikâye etmiştir. Bu hadîsde o şunu da söylemiştir: «Sonra dedi ki: Dikkat edin, bana çıkış için izin verilse Taybe'den başka bütün beldelere ayak hasardım. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu halka çıkardı ve kendilerine anlattı. İşte Taybe bu, Deccal de odur, buyurdular.»

7576- Bana Ebû Bekr b. İshak rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yabyâ b. Bükeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muğîra (yani; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da Şa'bî'den, o da Fâtıme binü Kays'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minber üzerine oturarak şöyle buyurmuşlar:

«Ey insanlar! Bana Temîmi Dârî anlattı ki, kendi kavminden bir takım kimseler denizde bir gemilerinin içinde imişler. Derken gemi kırılmış, yolculardan bazıları geminin tahtalarından bir tahta üzerine binerek denizde bir adaya çıkmışlar...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir.

7577- Bana Ali b. Hucur Es-Sa'idî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Velid b. Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ebû Amr (yani; Evzâî), İshak b. Abdillah b. Ebî Talha’dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Enes b. Mâlik rivâyet etti.

(Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Hiç bir belde yoktur ki, oraya Deccal ayak basınasın. Yalnız Mekke İle Medine müstesna! Yollarından her biri üzerinde saf bağlamış melekler vardır ki, onu korurlar. Deccal çorak yere iner ve Medine üç defa sarsılır. Deccal'ın yanına Medine'den her kâfir ve münafık çıkar.»

7578- Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yûnus b. Muhammed, Hammad b. Seleme'den, o da İshak b. Abdillah b. Ebî Talha’dan, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar...

Ve yukarki hadîs mislini rivâyet etmiştir. Yalnız o: «Sel yerine gelir ve yükünü oraya bırakır.» elemiş. Bir de: «Onun yanına erkek, kadın her münafık çıkar.» demiştir.

Hazret-i Enes rivâyetini Buhârî «Kitâbu Fadâili-l-Medine»'de tahric etmiştir.

Hazret-i Abdurrahman b. Amr'dan rivâyet edilen bir hadise göre cessâse Kur'ân-ı Kerîm'de zikri geçen Dabbetü'l-Arz'dır, Deccal haberlerini tecessüs ettiği için ona bu isim verilmiştir deniliyor.

Fâtıme binti Kays (radıyallahü anh)'nın ilk kocası harbte aldığı yaradan ölmemişti. Fâtıme'nin dul kalması onu üç talâkla boşadığı içindir. Nitekim ikinci rivâyette bu cihet tasrih edilmiştir. İlk kocası İbn Muğîra'nın vefat târihi ihtilaflıdır. Bazılarına göre onu boşadıktan sonra Yemen'de vefat etmiştir. Bir takımları Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamanına kadar yaşadığını söylemişlerdir.

Hazret-i Fâtıme onun yaralanmasını söylemekle faziletlerine işaret etmek istemiştir. Fâtıme hadîsi Talâk bahsinde görülmüştü. Bâzı ulemâ Ümmü Şerîk'in ensardan değil, Kureyş kabilesine mensûb olduğunu söylemişlerdir. İsmi Garbe yahut Garbele'dir. Bir takımları ise biri Kureyş'den, diğeri Ensar'dan olmak üzere iki Ümmü Şerik bulunduğunu söylerler.

«Essalâte Câmiaten» kelimeleri birincisi İğra, ikincisi hâl olmak üzere mansubdurlar.

Beysan hurmalığı mânâsına gelen «Nah'-ü Boysan» Şam'da bir yerin ismidir. Aynü Zügar da şam'in kıble tarafında maruf bir beldedir. Taybe, Medine'nin ismidir. Medine'nin Tûbe ve Yesrib gibi isimleri olduğunu Hac bahsinde görmüştük.

Kâdî Iyâz hadîsdeki «mâîıüve» kelimesinin ziyâde olduğunu, sırf cümleyi rabt için getirildiğini söylemiştir.

Hadîs-i şerîfdeki Şam deniziyle Yemen denizi başka başka denizler olmayıp, aynı denizin Şam tarafı, Yemen tarafı manasınadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in burada tereddüt buyurması ya bu husûsda sarih vahy gelmediği yahut Deccal bir tarafından diğer tarafına geçeceği içindir.

Tibî diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Deccal'ın doğu taraftan geleceğini vahy suretiyle yakinon anladıktan sonra, ilk' söylediği iki yeri nefi buyurmuştur.»

Temîmî Dârî rivâyeti Hazret-i Temîm'in menâkıbıne ve haberi vahidin kabulüne delildir. Medine'nin sallanması, içindeki kâfir ve münafıkları Deccal’ın önüne silkip atmak içindir. Bu takdirde hadîsdeki (bâ) sebebiyet manasınadır. Maamafih haî olmak ihtimâli de vardır. Müzhirî, Medine'nin sallanması hâlis mü'min olmayanların kalb-lerine Deccal'a karşı meyi ve sevgi uyandırmak içindir, diyor. Bu takdirde bâ sile içindir. Üçüncü sallanışta kâfir ve münafıklar Medine'den çıkacak, halis mü'minler kalacaktır.