4- Allahü teâlâ'nın Rahmetinin Genişliği ve Bu Rahmetin Gadabını Geçtiğini Beyan Hakkında Bir Bab 7145- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muğîra (yani; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'ıac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah mahlûkatı yarattığı vakit; kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kitabına muhakkak benim rahmetim, gadabınıa galebe çalar (diye) yazmıştır.» buyurdular. 7146- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti: «Allah (azze ve celle): Benim rahmetim, gadabınıı geçmiştir, buyurdu.» demiş. 7147- Bize Ali b. Haşrem rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Damra, Hâris b. Abdirrahman'dan, o da Atâ' b. Mînâ'dan, o da Ata’ b. Mina’dan, o da Ebû Hüreyre‘den naklen haber verdi. Süvle demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Allah mahlûkatı yaradığı vakit: Kitabına — kitap kendi. muş olduğu halde— kendisi için: Benim rahmetim, gadabınıa galabe çalar (diye) yazmıştır.» buyurdular. Kitabına yazmaktan murâd; kaleme emir buyurarak levh-i mahfuza yazdırmasıdır. Kitabın Allahü teâlâ’nın nezdinde olması — haşa- mekan bildirmek için değil, mahlûkatından tamamiyle gizli, onların ricinde olduğuna işaret içindir. Hadîsten murad; rahmetinin taalluku, gadabının taalaku öncedir, demektir. Çünkü rahmet Teâlâ Hazretlerinin zâtının gadab ise, kulun bir sabıkasına mütevakkıfdır. Bazıları rahh. zatî sıfatlardan olmayıp fiilî sıfatlardan olduğunu söylemiş 7148- Bize Harmele b. Yahya Et-Tûcîbî rivâyet Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, naklen haber verdi. Ona da Saîd b. Müseyyeb haber vermiş. Hureyre şunu söylemiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş; yeryüzüne bir cuz indirmiştir. İste mahlukat bu cuz’den dolay, birbirlerine acırlar. Hatta hayvan, üzerine basarım endişesiyle rusundan kaldırır.» buyururken işittim. 7149- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucur rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani; İbn Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah yüz rahmet yaratmış; bir tanesini mahlûkatı arasına indirmiştir. Kendi nezdinde biri müstesna olmak üzere yüz tanesini gizlemiştir.» buyurmuşlar. 7150- Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdû'l-Melik, Atâ'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: «Şüphesiz Allah'ın yüz rahmeti vardır. Onlardan bir rahmeti ins, cin, hayvanlar ve böcekler arasına indirmiştir, işte onlar bu sebeple birbirine şefkat eder; bu sebeple birbirlerine acırlar. Vahşî, yavrusuna bu sebeple merhamet eder. Allah doksan dokuz rahmeti geriye bırakmıştır. Onlarla kıyâmet gününde kullarına rahmet edecektir.» 7151- Bana Hakem b. Mûsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâz b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman Et-Teymî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Osman En-Nehdî, Selmânı Fârisî'den rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz Allah'ın yüz rahmeti vardır. İşte onlardan bir rahmet vardır ki: Mahlûkat kendi aralarında birbirlerine onunla acırlar. Doksan dokuzu kıyâmet günü içindir.» buyurdular. 7152- Bize bu hadîsi Muhammed b. Abdi’l-A'lâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mu'temir, babasından bu isnâdla rivâyet etti. 7153- Bize İbnû Nûmeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye, Dâvud b. Ebî Hind'den, o da Ebû Osman'dan, o da Selman'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz Allah göklerle yeri yarattığı gün yüz rahmet yaratmıştır. Her rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne bir rahmet indirmiştir. İşte anne yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşî hayvanlarla kuşlar birbirlerine bununla acırlar. Kıyâmet günü geldiği yüz rahmeti bu rahmetle tamamlayacaktır.» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Edeb»'de tahric etmiştir. Nevevî diyor ki: «Bu hadîsler müslümanlar için ümid ve müjde hadîslerdendir. Ulemâ: însana bu, bir rahmetten şu keder dünyasında Kur'ân, namaz, kalbine rahmet ve saire gibi nimetler verilirse, karar ve mükâfat diyarı olan âhiretteki yüz rahmeti bir düşünmeli, demişlerdir.» Müslim sarihlerinden Übbî: «Bu taksim Allah'ın rahmetinin çokluğundan kinayedir. Maamafih rahmet nevilerinin hakikî taksimi olması da muhtemeldir. Bu taksime göre rahmetin diğer nevilerini Allah bilir.» demiştir. Bu hadîsler bir temsilden ibarettir. Yoksa Allahü teâlâ'nın rahmeti sınırlı değildir ki taksimi kabil olsun. Maksad bize verilen rahmetin azlığını Allah nezdinde olanın çokluğunu anlatmaktır. 7154- Bana Hasen b. Ali El-Hulvâni ile Muhammed b. Sehl Et-Temîmî rivâyet ettiler. Lâfız Hasan'ındır. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Meryem rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Gassan rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Zeyd b. Eşlem, babasından, o da Ömer b. Hattâb'dan naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e esirler geldi. Bir de baktık ki, esirlerden bir kadın aranıyor. Esirler arasında bir çocuk bulduğu vakit onu alıyor, göğsüne yapıştırıyor ve emziriyor. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: «Bu kadının çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?» buyurdu. Biz: — Hayır, vallahi! Onu atmamak elinden gelirse (atmaz) dedik. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Muhakkak Allah kullarına bu kadının çocuğuna acımasından daha çok acır.» buyurdular. Buhârî bu hadîsi dahi «Kitâbuıl-Edeb»'de tahric etmiştir. Hafız İbn Hacer diyor ki: «Hadîsden bir kısmı hazfedümiş-tir. Bunu Ismâîlî'nin rivâyeti beyân ediyor. İsmâîlî'nin lâfzı şöyledir: Bir çocuk bulduğu vakit onu alıp emzirîyordu. Derken bir çocuk buldu ve onu alarak göğsüne yapıştırdı. Hadîsin siyakından da anlaşılıyor ki, kadın çocuğunu kaybetmiş, memesinde süt toplanarak bundan zarar görmeye başlamıştı. Onun için bir çocuk buldu mu onu emziriyor, hafiflemeye çalışıyordu. Kendi çocuğunu bulunca, onu alarak bağrına bastı. Hadîs-i şerif mü'minin bütün umurunda yalnız Allah'a teveccüh ve tevekkül etmesi gerektiğine işaret etmektedir. 7155- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr toptan bmâil b. Ca'fer'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb (Dedi ki): Bize İsmail rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ala', babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Mü'rnin, Allah nezdindeki azabı bilse, cennetine kimse tama' etmezdi. Kâfir de, Allah indindeki rahmeti bilse, cennetinden kimse ümidini kesmezdi.» buyurmuşlar. 7156- Bana Muhammed b. Merzûk b. Binti Mehdi b. Meymun rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravlı rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mâlik, Ebû'z-Zİnâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Hiç iyilik yapmamış bir adam ailesine: Ben öidüğüm vakit beni yakın, sonra yarımı karaya, yarımı da denize saçın! Vallahi Allah bana kâ-dîrse, elbette beni alemlerden hiç birini azâb etmediği azaba çekecektir, dedi. O adam Ölünce, onun emrettiğini yaptılar. Allah da karaya emir buyurdu, o içindekini topladı. Denize emir buyurdu, o da içindekini topladı. Sonra (o adama): Bunu niçin yaptın? diye sordu. Adam: — Senin haşyetinden Yarabbi! Sen daha iyi bilirsin, dedi. Bunun üzerine Allah onu affetti.» 7157- Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Ahberana, İbn Râfi' ise: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Lâfız İbn Râfi'indir. Dedi ki): Bize Abdûrrezzak rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer haber verdi. (Dedi ki): Bana Zührî şunu söyledi: Sana iki acaib hadîs rivâyet edeyim mi? Zührî dedi ki: Bana Humeyd b. Abdîrrahman, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi. Şöyle buyurmuşlar: «Bir adam kendine israf etti. Ölüm zamanı gelince çocuklarına vasiyette bulundu ve: Ben öldüğüm vakit beni yakın. Sonra beni ezin, sonra beni rüzgâra ve denize saçın! Vallahi Rabbim bana kâdirse, beni hiç bir kimseyi azab etmediği bir azaba çeker, dedi. Onlar da kendisine bunu yaptılar. Bunun üzerine (Allah) yere: — Aldığını ver, dedi. Bir de ne göresin, adam kalkmış. Ona: — Seni bu yaptığına sevkeden nedir? dedi. Adam: — Senin haşyetin Yarab! cevabını verdi. Yahut: Senden korkum, dedi. Allah da bu sebeple onu affetti.» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tevhid», «Kitâbu'r-Rikâk» ve «Kitâtu-Benî İsrâil»'de tahric etmiştir. Nevevî'nin beyânına göre: Ulemâ bu hadîsin te'vilinde ihtilâf etmişlerdir. Bir taife: Bunu adamın Allah'ın kudretini inkârına hamletmek doğru değildir. Çünkü Allah'ın kudretinden şüphe eden kâfir olur. Halbuki hadîsin sonunda adam bunu Allah korkusundan yaptığını söylemiştir. Kâfir Allah'dan korkmaz. Allah da onu affetmez, demişlerdir. Onlara göre hadîsin iki te'vili vardır. Birinci tevili: Allah bana azabı takdir ettiyse, beni görülmemiş surette azab eder, manasınadır. Çünkü (kadera) ve (kaddera) fiilleri aynı mânâyadırlar. İkisi de takdir etti, demektir. İkinci te'vili: Burada (kadera) fiili, beni tazyik ederse, manasınadır. Diğer bir taife lâfzın zahiri mânâsında olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre bu adam ne söylediğini bilememiş; sözünün hakikatim kastetmemiştir. O bu sözü korku, dehşet ve şiddet şâikasıyle söylemiş, söylerken aklı başından gitmiş ve unutan gafil hükmüne girmiştir. Bu halde ise muaheze yoktur. Bazıları bu sözün Arabların mecazlarından ve bedİ'Jerinden olduğunu söylemişlerdir. Buna edebiyatta şekle yakını karıştırmak derler. Sözün şekli şüphe bildirir. Halbuki maksat şüphe değil, yakînen ilimdir. Ulemâdan bir takımları da bu adamın Allahü teâlâ’nın sıfatlarından bir sıfatı bilmediğine kail olmuşlardır. Sıfatı bilmeyen bir kimsenin kâfir olup olmadığı ihtilaflıdır. Bu adamın fetret devrinde yaşadığını söyleyenler de vardır. Bunlar o devirde mücerred tevhid kâfidir. Başka teklif yoktur, derler. Onların şeriatına göre kâfirin affı caiz olabilir, bizim şeriatımızda bu yoktur diyenler de olmuştur. Adamın kendine israf etmesinden murâd; fazla günah işlemesidir. 7158- Zührî Dedi ki: Bana Humeyd dahi Ebû Küreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuş: «Bir kadın bir kedi sebebiyle cehenneme girdi. Onu bağlamış, ne doyurmuş, ne de yerin haşeratından yemesine müsaade etmişti. Nihayet kedi zayıflıktan öldü.» Zührî Dedi ki: Bunun böyle olman, bir kimse (Allah'ın rahmetine) îtimad etmesin ve başka biri Allah'ın rahmetinden ümidini kesmesin diyedir. Bu hadîs, kedinin azâb edilmesinin haram kılınması Bâbında geçmişti. İbn Şihab’ın onu burada zikretmesi Allah'ın nihayetsiz rahmetini duyan bir kimsenin, ona itimad ederek amelden kalmasından korktuğu içindir. Bu Bâbın ümid hadîsinin peşinden bir kadının kedi sebebiyle cehenneme girdiğini bildiren hadîsi getirmiştir M, iki zıt yani; korku ile ümid bir araya gelsin. İşte Zühri'nin: «Bir kimse Allah'ın rahmetine itimad edip kalmasın; başka bir kimse de Allah'ın rahmetinden ümidini kesmesin...» sözünün mânâsı budur. 7159- Bana Ebû'r-Rabî' Süleyman b. Dâvud rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Zübeydî rivâyet etti. Zührî Dedi ki: Bana Humeyd b. Abdirrahman b. Avf, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı: «Bir kul kendine israf etti...» buyururken işittim. Râvi: «Allah da onu affetti...» cümlesine kadar Ma'mer'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Kedi kissasındaki kadının hadîsini anmamıştır. Zübeydî'nin hadîsinde: «Dedi ki, bunun üzerine Allah (azze ve celle) ondan bir şey alan her nesneye: Ondan aldığını ver! buyurdu...» cümlesi vardır. 7160- Bana Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'he, Katâde'den rivâyet etti. O da Ukbe b. Abdil-Câfiri şöyle derken işitmiş: Ben Ebû Saîdi Hûdri'yi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ederken dinledim: «Sizden öncekilerden bir adama Allah mal ve çoluk-çocuk vermişti. O adam çocuklarına: Ya benim emrettiğimi yaparsınız, yahut mirasımı sizden başkasına vaisyet ederim! Ben öldüğüm vakit beni yakın (zannederim şöyle dedi). Sonra beni ezin ve rüzgâra savurun. Çünkü ben Allah nez-dınde hiç bir hayır biriktirmedim. Şüphesiz ki, Allah beni azab etmeye kadirdir, demiş, onlardan söz almıştı. Onlar da, Rabbını hakkı için kendisine bunu yaptılar. Bunun üzerine Allah — Seni bu yaptığına sevkeden nedir? diye sordu. O da: Senden korkum! cevabını verdi. Onu bu sözden başka telaf olmadı.» 7161- Bize bu hadîsi Yahya b. Habîb El-Harîsî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam şunu söyledi. Bize Katâde rivâyet etti. H. Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hasen b. Mûsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeyban b. Abdirrahman Rivâyet etti. H. Bize İbn Mûsennâ dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'l-Velid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Avâne rivâyet etti. Her iki râvi Katâde'den rivâyette bulunmuş ve râvilerin hepsi Şu'-be'nin isnadiyle onun hadîsi gibi rivâyet etmişlerdir. Şeyban ile Ebû Avâ-ne'nin hadîsinde: «Halkdan bir adama Allah mal ve çoluk çocuk ihsan etmişti.» cümlesi: Teymî'nin hadîsinde de: «Çünkü o Allah nezdine hir hayr takdim etmemişti.» cümlesi vardır. Bu cümleyi Katâde: «Allah ındinde bir hayır biriktirmedi...» diye tefsir etmiştir. Seyhan'ın hadîsinde: «Çünkü o vallahi Allah ındinde bir hayır biriktirmemiştir...» cümlesi vardır. Ebû Avâne'nin hadîsinde ise (ibteera) kelimesi mimle (imteera) şeklinde rivâyet olunmuştur. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir. Bu hadîs dahi az önceki rivâyet mânâsındadır. |