Geri

   

 

 

 

İleri

 

8- Zikir Meclislerinin Fazileti Bâbı

7015- Bize Muhammed b. Hatim b. Meyimin rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Beliz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vûheyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süheyl babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar:

«Şüphesiz ki: Allah Tebareke ve Teâla'nın bir takım seyyar fazla melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı onlarla beraber otururlar. Ve kanatlarıyle birbirlerini kuşatırlar. Ta ki kendileriyle alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldıkları vakit yükselir ve gökyüzüne çıkarlar. Allah (Azze ve Ce'le) onları bildiği halde kendilerine: Nereden geldiniz? diye sorar. Onlar da: Senin yeryüzündeki bazı kullarının yanından (geldik), onlar sana tesbih ediyor, tekbîr, tehlilde bulunuyor, sana hamdediyor ve senden istiyorlar, cevabını verirler. Teâla Hazretleri: Benden ne istiyorlar? diye sorar: Senden cennetini istiyorlar, derler. Onlar benim cennetimi gördü mü? der. Hayır yâ Rabbî! cevabını verirler. Acaba cennetimi görmüş olsalar ne yaparlar? der. Melekler: Senden eman dilerler, derler. Benden neden eman dilerler? Diye sorar. Senin cehenneminden yâ Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim cehennemimi görmüşler mi? der. Hayır! cevabını verirler. Acaba cehennerıimi görmüş olsalar ne yaparlar? der. Senden mağfiret dilerler, derler. O da: Ben onları mağfiret ettim, ne diledilerse kendilerine verdim. Ve onları eman diledikleri şeyden kurtardım, buyurur. Bunun üzerine melekler: Ya Rabbİ! İçlerinde filân var, günahı çok bir kul. O ancak oradan geçerken onlarla beraber oturdu, derler. Teâla Hazretleri: Onu da affettim. Onlar öyle bir cemaat ki, onlarla düşüp kalkan şakı'olmaz, buyurur.» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'd-Deavatn'da tahric etmiştir. Seyyara: Yeryüzünde seyahat eden meleklerdir. Fudul kelimesi Fudl, Fadl ve Fudaîâ şekillerinde rivâyet olunmuştur. Bu rivâyetlerin hepsine göre mânâsı hafeza ve diğer meleklerden ziyâde olan meleklerdir. Seyyara da bunlardır. Vazifeleri yoktur. Yalnız zikir halkalarım araştırır ve teftiş ederler.

Hadîs-i şerif, zikrin faziletine ve suleha ile düşüp kalkmanın bereketine delildir. Kâdî Iyâz zikrin iki çeşit olduğunu söyler. Bunların biri kalble, diğeri dil iledir. Kalble zikir dahi iki nev'idir. Bir Allah Teânın azametini yerle göklerdeki âyetlerini düşünmektir ki, bu zikirlerin en yükseğidir. Hadîsden murad da odur. İkincisi emir veya nehye imtisal ederken kalbiyle Allah'ı zikretmektir. Allah'ı dille anmak zikirlerin en zayıfıdır. Bununla beraber onda da büyük fazilet vardır. Nitekim bu hususta birçok hadîs-i şerifler vârid olmuştur. Meleklerin zikr-i kalbiyi yazıp yazmadıkları ihtilaflıdır. Bazılarına göre yazarlar, Allahü teâlâ onlara bir alâmet yaratmıştır. Bununla kalbin zikrini bilirler. Bir takımları yazmadıklarına kail olmuşlardır. Çünkü kalbden geçenleri Allah'dan başka bilen yoktur.

Nevevî: «Doğrusu onlar bunu yazarlar ve kalbin huzuru ile birlikte dille yapılan zikir sadece kalble yapılan zikirden efdaldır.» diyor.