1- İnsanın Ana Karnında Yaratılması Keyfiyeti Rızkının, Ecelinin, Amelinin, Şekavet ve Saadetinin Yazılması Bâbı 6893- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye ile Veki' rivâyet ettiler. H. Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr El-Hemdânî de rivâyet etti. Lâtız onundur. (Dedi ki): Bize babam ile Ebû Muâviye ve Vekî' rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize A'meş, Zeyd b. Vehb'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) —Ki sâdık ve masduk'dur: «Şüphesiz sizden birinizin teşekkülâtı annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir müddet de bir pıhtı olur. Sonra o kadar müddet de oradû bir parça et hâline gelir. Sonra melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört kelime emrolunur: Rızkını, ecelini, amelîni ve şakı yahut said olacağını yazması. Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki: Sizden biriniz cennetliklerin yaptığını yapar, hattâ cennetle kendisi arasında bir arşından başka mesafe kalmaz, fakat kitab onu geçmiş bulunur da, cehennemliklerin yaptığını yapar ve cehenneme girer. Ve yine muhakkak ki, sizden biriniz cehennemliklerin yaptığını yapar, hattâ cehennemle kendisi arasında bir arşından fazla mesafe kalmaz. Fakat kitab onu geçmiş olur da, cennetliklerin yaptığını yapar ve cennete girer.» buyurdular. 6894- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshak b. İbrahim ikisi birden Cerîr b. Abdü'l-Hamid'den rivâyet ettiler. H. Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. H. Bana Ebû, Saîd El-Eşec dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be b. Haccac rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi A'meş'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Veki'in hadîsinde: «Şüphesiz sizden birinizin teşekkülâtı annesinin karnında kırk gecede toplanır.» Muaz'in Şu'be'den rivâyet ettiği hadîsinde: «Kırk gece yahut kırk gün.» Cerîr ve isa'nın hadîslerinde ise: «Kırk gün.» buyurmuştur. Bu hadîsi Buhârî -«Bed'û’l-Halk», «Kader» ve «Tevhid» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Kader» bahsinde; İbn Mâce «Kitâbu's-Sünne»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Sadık: Doğru söyleyen; Masdûk; Sözü tasdik ve kabul edilen- mânâlarına gelirler, Hadîsin zahiri gösteriyor ki, insan anne karnında üç devre kırkar gün kaldıktan sonra'Allah ona ruh üfürmek için bir melek gönderir. Bu devrelerin mecmuu dört ay eder. Dört aydan sonra anne karnındaki cenine melek tarafından ruh üfürülür. Doğduğu zaman yiyip içeceği rızkı, eceli, ameli, şaki mi, yoksa saîd mi olacağı yazılır. İşte mukadderat denilen r.cyler bunlardır. Hadîs-i şerif sarahaten kaderi isbat etmektedir. Yalnız Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîste nadiren meydana gelen halleri beyan etmektedir. Bu haller ömrü boyunca cennete girmeye sebep olan amelleri işleyip, sonunda cehennemlik olmak ve ömrü boyunca cehenneme girmeyi mucib ameller işleyip sonunda cennete girmektir. Teâlâ Hasretlerinin lûtfu keremine nihayet olmadığı için birçok insanlar ölümlerine yakın serden hayra dönerler, Hayırdan şerre dönenler ise pek nâdir görülür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu halleri arçınla temsil buyurmuştur. Yani Ölümüyle âhiret arasında o kadar az zaman kalmıştır ki, bu bir kimse ile varacağı yer arasında sadece bir arşın mesafe kalmasına benzer. Ekseri hallerde ise insanlar amellerine göre dünyadan giderler. Şimdi bu babdaki diğer rivâyetleri görelim: 6895- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız İbn Nümeyr'indir. (Dediler ki) ; Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o da Ebû't-Tufeyl'den, o da Huzeyfe fa, Esîd'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e iblâğ etmiş olmak üzere rivâyet etti, (Şöyle buyurmuşlar): «Melek nutfenin üzerine rahimde kırk yahut kırk beş gecede karar kıldıktan sonra girer ve: — Yârab (bu) şakı mi olacak, saîd mi? diye sorar. Bunlar yazılırlar. Müteakiben: — Ey Rabbim! Erkek mi olacak, yoksa dişi mî? diye sorar. Bunlar da yazılırlar. Ameli, eseri, eceli ve rızkı hep yazılır. Sonra sahifeler dürülür. Bir daha bu hususlarda ziyâde ve noksan yapılmaz.» 6896- Bana Ebû't-Tahir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbnü Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Amr b. Haris, Ebû'z-Zübeyr El-Mekkî'den naklen haber verdi. Ona da Amir b. Vasile rivâyet etmiş ki, kendisi Abdullah b. Mes'ud'u şöyle derken işitmiş: Şak!, annesinin karnında şakî olandır. Saîd ise başkasından ibret alandır. Müteakiben Âmir, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî denilen bir zata gelerek bunu İbn Mes'ud'un sözü olmak üzere ona rivâyet etmiş. Huzeyfe: — Bir adam amelsiz nasıl şakî olabilir? demiş. Bu zât ona: — Sen buna şaşıyor musun? Gerçekten ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Nurfenin özerinden kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona sûre» verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra: — Yâ Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar. Rabbin dilediğini hüküm buyurur; Melek de yazar. Sonra: — Yâ Rabbi! Eceli ne olacak? der. Rabbin dilediğini söyler. Melek yine yazar. Sonra: — Yâ Rabbi! Rızkı ne olacak? der. Rabbin dilediğini hükmeder. Melek yine yazar. Sonra melek: Sahîfe elinde olduğu halde çıkar, emrolunduğunun üzerine ziyâde eksik yapmaz.» buyururken işittim, demiş. 6897- Bize Ahmed b. Osman En-Nevîelî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Efen Asım haber verdi. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. . (Dedi ki) -. Bana Ebû'z-Zubeyr haber verdi. Ona da Ebû't-Tufeyl haber vermiş İd: Kendisi Abdullah b. Mes'ud’u şöyle derken işitmiş... Ve râvi hadîsi Amr b. Hâris'in hadîsi gibi hikâye etmiştir. 6898- Bana Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Ebi Bükeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hay-seme Züheyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Abdullah b. Atâ! rivâyet etti. Ona da İkrime b. Hâlid, ona da Ebû't-Tufeyl rivâyet etmiş. (Dedi ki): Ebû Serî ha Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî'nin yanına girdim de şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şu iki kulağımla: «Gerçekten nutfe rahimin içine kırk gecede düşer. Sonra onun üzerine melek iner. —Züheyr: Zannederim onu yaratan melek dedi, demiş — Ve: — Yâ Rabbİ! Erkek mi (olacak), yoksa dişi mî? diye sorar. Allah onu erkek yahut dişi olarak yaratır. Sonra: — Yâ Rabbi! Tam mı olacak, yoksa sakat mı? diye sorar. Allah onu ya tam yaratır yahut sakat! Sonra: — Yâ Rabbil Bunun rızkı, eceli, ahlâkı ne olacak? diye sorar. Sonra Allah onu ya şakî yahut saîd yaratır.» buyururken işittim. 6899- Bize Abdü'l-Vâris b. Abdi's-Samed rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Rabîa b. Külsûm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam Külsûitt, Ebû't-Tufeyl'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sabâbîsi Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî'den, o da hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref etmiş olmak üzere naklen rivâyet etti. Ki: «Allah biiznillah bir şey halketmek dilediği vakit, rahime müvekkel bir meleği kırk küsur gecenin tamamında gönderir...» buyurmuşlar. Sonra, râvi yukarkilerin hadîsi gibi anlatmıştır. 6900- Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Ebî Bekr Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Ve hadîsi ref etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Gerçekten Allah (azze ve celle) rahime bir melek vekîl kılmıştır. (Bu melek): — Ey Rabbim! Nutfe. Ey Rabbim! Pıhtı. Ey Rabbim! Et parçası, der. Allah bir şeyi yaratmak murad ettiği vakit melek: — Ey Rabbim! Erkek mi, yoksa dişi mi? Şakî mi, yoksa saîd mî? Rızk ne olacak? Ecel ne olacak? diye sorar. Ve böylece annesinin karnında iken yazılır.» 6901- Bize Osman b. Ebi Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. İshâk: Ahberanâ; Ötekiler: Haddesenâ tâbirini kullandılar. (Dediler ki) ; Bize Cerîr Mânsûr'dan, o da Sa'd b. Ubeyde'den. o da Ebû Abdirrahman'dan, o da Ali'den naklen rivâyet ettİ. Ali Şöyle dedi: Bakîu’l-Garkad ete bir cenazede idik. Derken yanımıza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve oturdu. Biz de etrafına oturduk. Beraberinde bir âsâ vardı. Başını eğdi. Ve âsâsiyle yeri çizmeye başladı. Sonra şöyle buyurdu: «Sizden hiç bir kimse ve dünyaya geten biç bir nefis yoktur ki, Allah onun cennetden veya cehennemden yerini takdir etmemiş olsun! Ve şakî yahut saîd yazılmış olmasın!» Bunun üzerine bir adam: — Ya Resûlallah! Biz kitabımız üzere durarak ameli bırakmayalım mı? dedi. Bunun üzerine: «Her kim saadet ehlinden ise, saadet ehlinin ameline varacak ve her kim şekavet ehlinden ise, şekavet ehlinin ameline varacaktır.» buyurdu. Şunu da ilâve etti: «Amel edin! Herkese imkân verilmiştir. Saadet ehline, saadet ehlinin ameli müyesser olacaktır. Şekavet ehline ise, şekavet ehlinin amelî müyesser olacaktır.» Sonra şu âyeti okudu: "Her kim atıyye verir, korunur ve hüsnayı tasdik ederse, biz ona kolaylığı müyesser kılarız. Ama kim cimrilik eder; İstiğna gösterir ve hüsnay. yalanlarsa, ona da güçlüğü müyesser kılarız." Leyl Sûresi, Âyet; 5-10. 6902- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Hennad b. Seriy rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize EbÛ'l-Ahvas Mansûr'dan bu İsnadla bu hadîsin mânâsında rivâyette bulundu. Ve: «Bir sopa aldı...» dedi. Asâ demedi. İbn Ebî Şeybe, Ebû'l-Ahvas'dan rivâyet ettiği kendi hadîsinde: «Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) okudu.» dedi. 6903- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Saîd fil-Eşec rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize A'meş rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti, (Dedi ki): Bize A'meş, Sa'd b. Ubeyde'den, o da Ebû Abdirrahman Es-Sülemî'den, o da Ali'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturuyordu. Elinde bir sopa olup, onunla yeri çiziyordu. Derken başım kaldırarak şöyle buyurdu: «Sizden hiç bir kimse yoktur ki! Cennetten veya cehennemden yerî malûm olmasınl» Ashab: — Ya Resûlallah! O halde niçin çalışıyoruz? Tevekkül etmeyelim mi? dediler. «Hayır! Çalışın, zira herkese ne maksatla yaratıldıysa, onun İçin imkân verilmiştir.» buyurdu. Sonra «Her kim atıyye verir, korunur ve hüsnayı tasdik ederse...» âyetlerim; «Bİz ona güçlüğü müyesser kılarız...» kavline kadar okudu. 6904- Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşgâr rivâyet ettiler, (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki); Bize Şu'be Mansûr ile A'meş'den rivâyet etti. Onlar da Sa'd b. Ubeyde'yi Ebû Abdirrahman Es-Sülemî'den, o da Ali'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet ederken gitmişler. 6905- Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'z-Zübeyr rivâyet etti. H. Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Züheyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum: — Ya Resûlallah! Bize sanki şimdi yaratılmışız gibi dinimizi beyân et! Bugün amel ne hususta olacak? Hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği hususta mı? Yoksa istikbâlimize ait şeylerde mi? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hayır! Bilâkis hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği hususta!» buyurdular. Sürâka: — O halde amel ne hakkında olacak? dedi, Züheyr Şöyle dedi: Sonra Ebû'z-Zübeyr bir şey söyledi. Ama ben aklını denemek istedim. 6906- 6907- 6908- 6909- Müzeyne'den iki adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiler de: — Ya Resûlallah! Ne buyurursun? Bugün insanlar ne amel edecek, neye çaba gösterecekler? Haklarında hükmolunmuş ve bitmiş, geçmiş bir kader hakkında mı, yoksa istikballerine ait Peygamberlerinin kendilerine getirdiği ve haklarında hüccet sabit olan bir hususta mı? dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hayır! Bilâkis haklarında hüküm verilmiş ve geçmiş bir şey hususunda (amel edecekler) Allah (azze ve celle)'nin kitabında bunun tasdîki: Nefse ve o nefsi kusursuz yaratıp kendisine sapıklığını, takvasını ilham eden Allah'a yemin olsun Şems Sûresi, Âyet: 7-8 âyetidir.» buyurdu, dedi. 6910- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdü'l-Aziz (yani İbn Muhammed) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) söyle buyurmuşlar: «Gerçekten bir kimse uzun zaman cennetliklerin amelini işler, sonra amelî cehennemliklerin ameliyle hitama erdirilir. Bir kimse de uzun zaman cehennemliklerin amelini işler. Sonra ameli cennetliklerin ameliyle hitama erdirilir.» 6911- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ya'kûb (yânı İbn Abdirrahman El-Kaâri), Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd Es-Saıdîden naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten bir kimse kendisi cehennemliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cennetliklerin amelîni işler. Ve gerçekten bir kimse kendisi cennetliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cehennemliklerin amelini İşler.» buyurdular. Hazret-i Enes rivâyetini Buhârî «KitâKu’l-Hayz» ve «Halku Benî-Âdem» bahislerinde; Hazret-i Ali rivâyetini «Kitâbu'l-Cenâiz», «Kitâbu't-Tefsir» ve «Kitâbu'l-Edeb»'de; Ebû Dâvud ile İbn Mâce «Kitâbu's-Sünne'de; Tirmizî «Kitâbu'l-Kader» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de; Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de; İmran b. Husayn rivâyetini Buhârî «Kitâbu'l-Kader»'de; Sehl b. Sa'd rivâyetini «Kitâbu'l-Cihad»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Nutfeden murad menidir. Kurtubî'nin beyânına göre menî şehvet kuvvetiyle rahimin içerisine saçılarak düşer. Sonra Allah onu rahimin döl yatağına toplar. İşte kırk veya kırk beş gece rahimde karar kıldıktan sonra melek nutfenin üzerine girer cümlesinden murad budur. Ondan sonra nutfe kırk günde kan pıhtısı haline gelir. İhtimal bu inkılâb kırk gün zârfında kanın meniye yavaş yavaş karışması suretiyle tekâmül eder. Ve kırk günün sonunda kan pıhtısı meydana gelmiş olur. Bundan sonra o pıhtıdan yavaş yavaş et hâsıl olmaya başlar. Ve kan pıhtısı et parçası hâline gelir. Sonra bir melek gelerek artık cenin hâline gelmeye başlamış bu müstakbel insanın mukadderatım yazar. İlerde onun Saîd mi, şakî mi olacağını tespit eder. Saîd, iman saadetine eren bahtiyardır. Şakî ise, onun zıddı yani kendisine iman nasib olmayan bedbaht demektir. Artık o kimse doğup büyüdükten sonra bu mukadderat dahilinde amel eder. Ana rahminde cennetlik olacağı tespit edildiyse hayatında cehennemliklerin amelini işlese bile sonunda yine imanını kurtarır. Cehennemlik olacağı tespit edildiyse, hayatında cennetliklerin amelini işlese bile, sonunda yine imandan mahrum gider. Fakat bu ezelî takdir ve tespit hâşâ Allahü teâlâ tarafından bir cebir ve istibdad değil, kulun irade-i cüz'iyesi ile hak ettiği neticedir. Kul işte bu iradeye göre mükâfat ve mücazat görecektir. Allah'ın takdirinden murad; kul dünyaya geldikten, ölünceye kadar ne gibi amellerde bulunacaksa, ezelî ilmiyle onu bilerek meleklere tespit ettirmesidir. Ona zaman ve zemin mefhumlarının bir tesiri yoktur. EzeU ilmi olmuşu, olacağı aynı seviyede ihata etmiştir. Kullar nazarında bilfiil yaşayarak bütün amelleri bilinen bir kimse için ne hüküm verilecekse Allahü teâlâ’nın ilmine nisbetle o kimse doğmadan müstakbelde işleyeceği bütün amelleri teferruatiyle görülmüş, bilinmiş ve tespit edilmiştir. İşte kader budur. Binâenaleyh tekrar edelim ki, kulun takdirden başka bir amelde bulunamaması bir cebir değil, bir muayenenin tespitidir. Onun içindir ki, meselâ; Ebû Cehil kıyâmet gününde: Yâ Rabbi! Sen benim cehennemlik olacağımı takdir buyurdun! Ben bu takdirin dışına çıkarak iman edemezdim. O halde beni niçin muaheze ediyorsun? Beni şakî yarattın, şaki oldum. Müslümanı saîd yarattın, saîd oldu. Benim bu işte ne kabahatim var? diyemez. Çünkü cevab hazırdır. Teâlâ Hazretleri ona: Ben seni cehennemlik olmaya mecbur etmedim. Dünyaya geldikten sonra işleyeceğin amelleri ezeli ilmimle bildiğim için onları tespit ettim. Benim takdirim bundan ibarettir. Yani; sen hakettin, ben de istihkakını yazdım, der. Ulemânın beyânına göre bu hadîsin muhtelif rivâyetlerinin arası şöyle bulunmuştur: Allahü teâlâ ana rahmine düşen bir çocuğun geçireceği tavır ve hallere nezâret için bir melek tevkil eder. O melek: Yâ Rabbi! Şimdi rahimdeki bir nutfedir; Yarabbi! Şimdi bir kan pıhtısıdır; şimdi bir et parçasıdır, diyerek İrer tavır ve hâli zamanı geldikçe Allah'a arzeder, Allahü teâlâ bütün bunları ezelî ilmiyle bildiği halde âdeti ilâhiyesi böyle cereyan etmiştir. Meni kırk gün ana rahminde kaldıktan sonra kan pıhtısı hâline gelir. Müvekkel melek ondan çocuk meydana geleceğini o zaman anlar. Zira her meniden çocuk dünyaya gelmez. O anda bu çocuğun, dünyaya geldikten sonraki rızkın ecelini, amelini; şakâvet ve saadetini yazar. Bir müddet sonra melek bir tasarrufta daha bulunur. Ki, o da çocuğa suret vermek; gözünü, kulağını, cildini, etini, kemiğini yerli yerince bir araya getirmek; erkek mi, dişi mi olacağını sorarak ona göre icrââtta bulunmaktır. Bu icraat üçüncü kırk gün zarfında olur ki, o zaman cenin henüz et parçası halindedir. Bundan sonra sıra ruh üfürülme-sine gelir. Gerçi rivâyetlerin birinde: «Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona suret verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiğini yaratır. Sonra: — Yâ Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar... ilah.» buyurulmuşsa da, Kâdî Iyâz bu babda şunları söylemiştir: «Bu hadîs zahiri mânâsına göre değildir. Onu zahiri mânâsına hamletmek doğru olamaz. Nutfeye suret vermek ve onun gözünü, kulağını ilâahir... halketmekten murad; meleğin bunları yazmasıdır. Fiiliyat başka zaman olur. Çünkü âdete nazaran ana rahmine düşen menide, ilk kırk günden sonra suret verme, halketme mevcut değildir. Bunlar üçüncü kırk günün içerisinde olur ki, o zaman nutfe et parçası hâlini almış bulunur. Üçüncü kırk günün akabinde, yani cenin dört aylık olduktan sonra meleğin bir vazifesi daha vardır ki, o da cenine ruh üfürmektir. Ulemâ bu. hususta müttefiktirler. Bu hususat için meleğin gönderilmesinden murad; tasarruf için ona emir buyurulmasıdır. Yoksa rahimin başında ona müvekkel bir melek bulunduğu sarahaten bildirilmiştir. Bu hadîslerde beyân buyurulan rızk, ecel, şekavet, saadet, amel, erkeklik, dişilik vs.'den murad; Allahü teâlâ’nın bunları meleğe bildirmesi, infaz ve tespitini ona emretmesidir. Yoksa Allahü teâlâ’nın kazası ve hükmü bunların hepsinden öncedir. Bu babdaki ilim ve irâdesi ezelde mevcuttur.» Bakîu'l-Ğarkad: Medine'nin meşhur kabristanıdır. Bugün ona Cennet-i Baki' deniliyor. Hazret-i Câbir rivâyetindeki: «Kalemlerin kuruması» tâbirinden murad Allah'ın takdir buyurması ve bu takdirin levh-i mahfuza yazılma işinin tamamlanmasıdır. Yazı yazan kalem kurursa, artık onunla fazla veya eksik bir şey yazmanın imkânı kalmaz. Ulema: «Allahü teâlâ’nın yazmasına, levhine, kalemine ve hadîslerde zikri geçen sahifelerine iman etmek farzdır. Bunların hakikatinin ne olduğunu ancak Allah bilir,» demişlerdir. Bu hadîsler kaderi isbat hususunda ehl-i sünnet mezhebinin delilleridir. Ehl-i sünnete göre dünyada vukua gelen hayırlı hayırsız, faydalı veya zararlı her şey Allahü teâlâ’nın kaza ve kaderiyle meydana gelir. Ancak Ebû'l-Muzaffer Semanı'nin dediği gibi, kaza-kader meselesi biz kullar için bir sırdır. Onu akılla, kıyasla anlamaya imkân yoktur. Kaderin sırrını ancak Allahü teâlâ bilir. Bize düşen haddimizi bilerek kitap ve sünnetin beyanatına iman etmek, ondan öteye geçmemektir. Bu hadîsler; mukadder ne ise o olur, diyerek ameli terk etmenin memnu olduğuna delâlet etmektedirler. Âyet-i kerîmedeki: Atıyye vermekten murad tâatlardır. Hüsna, kelimeyi tevhid gibi, hakka delâlet eden kelimedir. |