Geri

   

 

 

 

İleri

 

42- Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem)'nın Faziletlerine Ait Bir Bab

6295- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti.,

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmana b. Münebbih'den naklen haber verdi. Hemmana şöyle dedi: Bize Ebû Hüreyre’nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri bunlardır. Müteakiben bir takım hadîsler zikretmiştir ki: Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

«İsrâiloğulları çıplak yıkanırlar; birbirlerinin avretlerini görürlerdi. Mûsa (aleyhisselâm) yalnız başına yıkanırdı. Bu sebeple Isrâiloğulları:

— Vallahi Mûsa'nın bizimle yıkanmasına bir mâni yoktur. -Şu kadar var ki, onun hayaları büyüktür, dediler. Bir defa Mûsa (aleyhisselâm) yıkanmaya gitti. Ve elbisesini bir taşın üzerine koydu. Derken taş elbiseyi kaçırdı. Mûsa da: Elbisemi bırak ey taş! Elbisemi, ey taş! diyerek izinden koştu. Nihayet İsrâiloğulları Mûsa'nın avret mahallini gördüler de:

— Vallahi Mûsa'da bir şey yokmuş, dediler.

Bundan sonra taş dikildi. Hattâ ona baktılar ve Mûsa elbisesini alarak taşı döğmeye başladı.»

Ebû Hüreyre

Dedi ki: Vallahi bu taşda Mûsa (aleyhisselâm)’in taşla vuruşundan altı veya yedi iz kalmıştır.

6296- Bile Yahya b. Habib El-Hârisi de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. Zürey rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Halid El-Hazzâ', Abdullah b. Şakîk'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hüreyre haber verdi.

(Dedi ki): Mûsa (aleyhisselâm) utangaç bir zat idi, çıplak görünmezdi. Bundan dolayı Benî İsrail:

«Onun hayaları büyüktür, dediler. Derken bir sucağızın yanında yıkandı da elbisesini bir taşın üzerine koydu. Ve taş koşmaya başladı. Mûsa da sopasıyle arkasına takılmış, onu doğuyor: Elbisemi (bırak) ey taş! Elbisemi, ey taş! diyordu. Nihayet taş Isrâiloğullarından bir cemâatin yanında durdu. Ve "Ey iman edenler! Mûsa'ya eziyet edenler gibi olmayın ki, Allah onu onların söylediklerinden tebrie etmişti. O Allah ındinde makbuldü."» Sûre-i Ahzâb, Âyet: 69 âyet-i kerîmesi indi.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Gusul»'de tahric etmiştir.

Âder: Bâzılarına göre fıtıklı kimse demektir. Bir takımları hayaları büyük kimse manâsına geldiğini söylemişlerdir.

Cemaha: Şahlandı, son sür'atle koştu, demektir. Hadîs-i şerif Hazret-i Mûsa'nın iki mucizesini haber vermektedir. Bunlardan biri taşın elbiseyi alarak Benî İsrail'den bir cemâatin yanına götürmesi, diğeri dövülmekten taşın üzerinde eser kalmasıdır.

6297- Bana Muhammed b. Râfi’ ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd: Ahberana; İbn Râfi ise: Haddesenâ tâbirini kullandılar. (Dediler ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, İbn Tâvus'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ölüm meleği Mûsa (aleyhisselâm)'a gönderildi. Fakat ona geldiği vakit Mûsa (aleyhisselâm) bir tokat vurarak gözünü çıkardı. O da Rabbine döndü ve:

«Beni ölmek istemeyen bir kuluna gönderdin, dedi. Bunun özerine Allah gözünü ona iade etti. Ve: Ona dön de söyle ki: Elini bir Öküzün sırtına koysun, elinin kapladığı yerdeki her kil için kendisine bir sene ömür vereceğim, dedi. (Mûsa):

— Yâ Rabbi, sonra ne olacak? dedi.

— Sonra ölüm! cevâbını verdi. (Mûsa):

— O halde şimdi öleyim!» dedi ve Allah'dan kendisini arz-i mukaddeseye bir taş atımı yaklaştırmasını diledi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Orada olsaydım yolun kenarında kırmızı kum tepesinin altında onun kabrini size gösterirdim.» buyurdular.

6298- Bize Muhammed b. Rafi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'mer Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti, Hemmam: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri budur diyerek bazı hadîsler rivâyet etmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Ölüm meleği Mûsa (aleyhisselâm)'a gelerek: Rabbine icabet et! dedi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselâm) ölüm meleğinin gözüne bir tokat vurarak onu çıkardı. Melek hemen Allahü teâlâ'ya döndü ve: Muhakkak sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı, dedi. Allah da gözünü ona İade etti. Ve: Kuluma dön de, hayatı mı istiyorsun? diye sor. Eğer hayatı istersen, elini bir Öküzün sırtına koy! Elin ne kadar kıl örterse muhakkak o kadar sene yaşayacaksın! de.

Mûsa (aleyhisselâm): Sonra ne olacak? diye sordu.

— Sonra öleceksin! buyurdu.

— O halde şimdi yakınken Öleyim. Yarabbi beni Arz-ı Mukaddese'ye bir taş atımı uzaklıkta öldür, dedi.»

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Vallahi onun yanında olmuş olsam yolun kenarında kırmızı kum tepesinin yanında kabrini size gösterirdim.» buyurdular.

6299- Ebû İshâk dedi ki: Bize Muhammed b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize Ma'mer bu hadîsin mislini haber verdi.

Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu'l-Cenâiz»'de tahric etmişlerdir.

İbn Huzeyme diyor ki: «Bazı bid'at tâifeleriyle Cehmiye fırkası bu hadîsi inkâr etmiş. Ve şöyle dedilerdir. Mesele ikiden "hâlî değildir. Mûsa (aleyhisselâm) ya ölüm meleğini tanımış yahut tanİmâmıştır. Tanıdı ise gözünü çıkarması onu istihfaf olur. Tanımadıysa o zaman da bu meleğin bazan Hazret-i Mûsa'ya gelirdiğini bildiren rivâyetin manâsı kalmaz. Sonra Allahü teâlâ gözü çıkan melek için kısas da yapmamıştır. Halbuki Allahü teâlâ kimseye zulmetmez.

Bu itirazı Allah basiretini kor edenler yapar. Hadîsin manâsı sahîhdir. Şöyle ki: Allahü teâlâ ölüm meleğini Mûsa'ya ruhunu kabzetmek için göndermemiş; ancak ve ancak imtihan ve ibtilâ için göndermiştir. Nitekim Allahü teâlâ Halili İbrahim (aleyhisselâm)'a oğlunu kesmesini emretmiş, fakat bunun hakikatim kasdetmemiştir. Eğer Mûsa (aleyhisselâm) tokat vurduğu vakit onun ruhunu kabzetmek isteseydi, murad ettiği olurdu. Mûsa (aleyhisselâm) şeriatında tokat vurmak mubahtı. Kendisi yanına giren bir adam görmüş. Onun ölüm meleği olduğunu tanımamıştı. Bizim Peygamberimiz de izinsiz bir müslümanın evine bakan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır. Hazret-i Mûsa’nın ölüm meleğini tanıdığı halde gözünü çıkarması imkânsızdır. Melekler İbrâhim (aleyhisselâm)'a. da gelmiş, o dahi ilk görüşde onları tanıyamamıştı. Tanımış olsa kendilerine dana eti takdim etmesi muhal olurdu. Çünkü melekler yemek yemezler.

Melek Meryem'e dahi gelmiş, o da melek olduğunu tanıyamamıştı. Tamsa ondan Allah'a sığınmazdı. Keza iki melek insan kılığında Dâvud (aleyhisselâm)'in yanına girmiş, onun huzurunda dâvaya durmuşlardı. O da melek olduklarını tanıyamamıştı. Cebrail (aleyhisselâm) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek ona imanı sormuştu. O da kendisini tanıyamamış: Bu seferkinden maada onu her gelişinde tanımıştım, demişti. Şu halde Hazret-i Mûsa'nın ölüm meleğini tanıyamaması nasıl yadırganabilir.

Cehmi'nin Allah melek için -kısas yapmamıştır, sözü ise cehline delildir. İnsanlarla melekler arasında kısas cereyan ettiğini yahut meleğin kısas istediğini, fakat kısas yapılmadığını kim haber vermiştir. Bunun kasden yapıldığına delil nedir...»

Gerek İbn Huzeyme, gerekse Hattâbî bu babda bir hayli söz daha etmişlerdir.

Hulâsa: Ulemâ mülhidlerin inkârlarına üç şekilde cevap vermişlerdir:

1- Allahü teâlâ’nın Hazret-i Mûsa'ya bu tokadı vurması için izin vermiş olması ve bunun melek için bir imtihan sayılması imkânsız değildir. Allah dilediğini yapar ve dilediği şekilde imtihan eder.

2- Bu göz çıkarma mes'elesi mecazdır. Maksat Hazret-i Mûsa'nın melekle münazara yaparak hüccetle ona galebe çalmasıdır. Fakat bu kavil zayıf görülmüştür.

3- Mûsa (aleyhisselâm) gelenin Allah tarafından gönderilen melek olduğunu bilememiş, kendisine hücum edecek bir insan zannetmiş ve nefsini müdafaya kalkışmıştır. Bu da kasdı olmaksızın meleğin gözünün çıkmasına müncer olmuştur. Ebû Bekr, İbn Huzeyme ile diğer mutekaddiminin cevapları budur. Mâziri ile Kâdî Iyâz da bunu ihtiyar etmişlerdir. Çünkü hadîsde kasıt bulunduğuna bir sarahat yoktur. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Hazret-i Mûsa birinci defa meleği tanıyamadığı halde ikinci gelişinde nereden tanımıştır?

Cevab: İkinci defa gelişinde melek kendisinin ölüm meleği olduğunu gösteren bir alâmetle gelmiştir. Hazret-i Mûsa'nın derhal teslim olması bundandır.

Arz-ı Mukaddese'den murad Beyt-i Makdis'dir.

Mûsa (aleyhisselâm) Kudüs‘ü alamadığı için hiç olmazsa Kudüs'den sayılacak yakın bir yerde Ölmesini istemiştir. Nitekim Beyt-i Makdis civarındaki kabri halen malûmdur. Beyt-i Makdis'e defnedilmesini istemesi, orada birçok enbiya ve sulehanm kabirleri bulunduğun dan dır. Bu zevatla hâli hayatta olduğu gibi, vefatından sonra da mücavir olmak istemiştir. Bir de faziletli yerleri ziyaret edip duada bulunanlar çok olduğu için oraya defnolunmak istemiştir. Maamafih Mûsa (aleyhisselâm)’ın kabrinin başka yerlerde olduğu da söylenmiştir.

6300- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Huceyn b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülaziz b. Abdillah b. Ebî Seleme, Abdullah b. Fadl El-Hâşimî'den, o da Abdurrahman El-A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi. Bir defa bir yahûdi bir şey verilip de hoşlanmadığı yahut razı olmadığı — Burada Abdü’l-Aziz şekketmiştir. — bir malını (satışa) arzederken. Hayır! Mûsa (aleyhisselâm)'ı insanlar üzerine seçkin eyleyen Allah'a yemin ederim, dedi. Bunu ensardan bir zat işiterek yüzüne bir tokat vurdu.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda olduğu halde sen Mûsa (aleyhisselâm) insanlar üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim diyorsun ha! dedi. Bunun üzerine Yahûdi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti. Ve:

— Yâ Eba'l-Kaâsım benim zimmetim ve ahdim vardır. (Böyle olduğu halde) Fülân yüzüme tokat vurdu, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ensâriye):

«Onun yüzüne niye tokat vurdun?» diye sordu.

— Ya Resûlallah! Sen aramızda olduğun halde bu adam Mûsa (aleyhisselâm)’ı insanlar üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim, dedi. Cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızdı. Hattâ gazab yüzünden anlaşıldı. Sonra şöyle buyurdular:

«Peygamberler arasında fazilet farkı yapmayın, zîra gerçek şu ki: Sura üfürülecek ve yerle göklerde bulunan herkes ölecek ve yalnız Allah'ın diledikleri kalacaktır. Sonra Sûra tekrar üfürülecek ve ilk dirilen (yahut ilk dirilenler) arasında ben olacağım. Bir bakacağım ki, Mûsa (aleyhisselâm) arşı tutmuştur. Bilemem tür günündeki sa'kasıyla mt hesaba çekildi. Yoksa benden önce mi dirildi. Ben kimsenin Yûnus b. Metta (aleyhisselâm)'dan efdal olduğunu söyleyemem.»

6301- Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezid b. Harun rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülaziz b. Ebî Seleme tamamen bu isnadla rivâyette bulundu.

6302- Bana Züheyr b. Harb ile Ebû Bekr b. Nadr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kub b. İbrahim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam, İbn Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Abdurrahman El-A'rac'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Biri Yahûdilerden, diğeri müslümanlardan olmak üzere iki adam birbirlerine sövdüler. Müslüman, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i âlemler üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim, dedi. Yahûdi ise, Mûsa (aleyhisselâm)’ı âlemlerin üzerine seçkin kılan Allah'a yemin olsun dedi. Ve o anda müslüman elini kaldırarak Yahûdinin suratına bir tokat indirdi. Yahûdi hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek müslümanla aralarında geçeni ona haber verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Beni Mûsa'dan daha hayırlı çıkarmayın, çünkü insanlar ölecek ve ilk ayılan ben olacağım. Bakacağım ki, Mûsa Arş'in bir tarafından tutmuştur. Bilemem ölenler arasında mıydı da benden önce dirildi! Yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden miydi» buyurdular.

6303- Bize Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî ile Ebû Bekr b. İshâk da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi.

(Dedi ki): Bize Şuayb Zührî'den naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Saîd b. Müseyyeb, Ebû Hüreyre'den naklen haber verdiler. (Şöyle dedi): Müslümanlardan bir zât ile Yahûdilerden bir adam sövüştüler...

Râvi İbrahim b. Sa'd'ın İbn Şihab'dan rivâyet ettiği hadîs gibi rivâyette bulundu.

6304- Bana Amru'n-Nâkıd rivâyet etti.

(Dedi ki): Ahmed Ez-Zübeyrî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyan Amr b. yahya o da babasından, o'da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet edemiş): Bir Yahûdi yüzüne tokad vurulmuş olarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi...

Ve râvi hadîsi Zührî'nin hadîsi manâsında nakletmiştir. Yalnız demiştir: «Bilmiyorum benden önce baydip ayılanlardan mıydı. Yoksa Tûr'daki bayılma ile iktifa mı etti.»

6305- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Veki', Süfyân'dan rivâyet etti. H.

Bize ibnü Nümeyr de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Amr b. Yahya'dan, o da babasından, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Peygamberler arasında hayır farkı gözetmeyin!» buyurdular, İbn Nümeyr'in hadisinde: «Amr b. Yahya'dan (sonra) bana babam rivâyet etti.» ifadesi vardır,

6306- Bize Heddâb b. Hâlid ile Şeyban b. Ferruh rivâyet ettiler. (Dediler ki).: Bize Hammad b. Seleme, Sabit El-Bunânî ile Süleyman Et-Teymî'den, onlar da Enes b. Mâlik'd en naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Ben yürütüldüğüm gece kesib-i Ahmerin yanında Mûsa'ya geldim.— Heddab'ın rivâyetinde "uğradım" denilmiştir.— Kabrinde ayağa kalktım, namaz kılıyordu.»

6307- Bize Ali b. Haşremi de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Îsâ (yani İbn Yûnus) haber verdi. H.

Bize Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerir rivâyet etti.

Her iki râvi Süleyman Et-Teymî'den, o da Enes'den naklen rivâyet etmişlerdir. H. .

6308- Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abde b. Süleyman, Süfyân'dan, o da Süleyman Et-Teymî'den naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Enes'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Mûsa'ya uğradım; kabrinde namaz kılıyordu.»buyurdular. İsa'nın hadîsînde: «Yürütüldüğüm gece uğradım» ziyadesi vardır.

Bu hadîsin Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd rivâyetlerini Buhârî «Hüsûmât», «Tevhid», «Rikâk», «Tefsîr», «Diyât» ve «Ehâ-dis'Ül-Enbiya»'da; Ebû Dâvud «Sünnet» bahsinde; Nesâî, E,bû Hüreyre rivâyetini «Nuut» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Hazret-i Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği iki hadîs birbirlerine pek benzemekle beraber ayrı ayrı iki hadiseye ait oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü birinci rivâyetinde Yahûdiye tokat vuranın ensardan bir zât olduğunu bildirmiş ikincide müslümanlardan bir adam demekle iktifa et-mş ise de bu zâtın Hazret-i Ebû Bekr olduğu bazı rivâyetlerden anlaşılmıştır.

İstifa: Safisini ayırmak, ihtiyar etmek mânâlarına gelir. Satc ve Satca: Helâk ve ölüm manasınadır. İbn Esir: «Sa'k insanın işittiği şiddetli bir sesden bayılmasıdır. Çok defa bundan ölür. Sonraları bu kelime daha ziyade Ölüm hakkında kullanılmıştır.» diyor. Ölüm mânâsına alınırsa hadîs-i şerifi anlamak müskil olur. Kâdî Iyâz şöyle diyor: «Bu hadîs en müskil hadîslerdendir. Çünkü Mûsa vefat etmiştir, Sa'ka ona nasıl yetişebilir. O ancak dirilerin başına gelecektir. Allah'ın istisna ettiklerinden buyurulması gösteriyor ki, Mûsa (aleyhisselâm) Ölmemistir. Halbuki onun ne ölmediğini, ne de havata tekrar döndüğünü gösteren bir delil gelmemiştir.» Kadî Iyâz bundan sonra hadısde bahsi gecen sa'kanm insanlar diriîdikten sonra göklerle yerin yarıldığı anda vuku bulacak sa'ka olması ihtimalinden bahsetmiştir. Bu takdirde âyetlerle hadîsler birbirine münâfi gelmez. Hadiste geçen ayrılma sözü de bu mânâyı te'yid etmektedir. Çünkü ayılmak tâbiri bayılanlar hakkında kullanılır, ölüm hakkında ayılmak değil, dirilmek tâbiri kullanılır, Hazret-i Mûsa'nın Tûr dağındaki sa'kası da Ölüm değil, bayılmadır.

Yine Kâdî Iyâz'a göre hadîs-i şerif de geçen «Benden Önce mi ayıldı bilmiyorum» cümlesini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ihtimal ilk dirilecek insanın kendisi olduğunu bilmezden önce söylemiştir.

Maamafih bu sözle Hazret-i Mûsa'nın da ilk dirilenler zümresinden olduğunu anlatmak istemesi mümkündür. Bu zümre Peygamberlerdir. Bu babüa «Buhârî» sârini Aynî de şunları söylemiştir: «Peygamberlerin Üiri oldukları tekarrür edince onlar yerle gökler arasındadırlar. Sûr'a ölüm nefhası üfürülünce yer ve göklerdeki her canlı ölecek yalnız Allah'ın diledikleri müstesna kalacak, ölmeyeceklerdir. Peygamberlerden başkalarının sa'kı Ölümle, Peygamberlerin sa'kı ise anlaşıldığına göre bayılma ile olacaktır. Sûra diriltme üfürüğü üfürüldüğü zaman Ölmüş olanlar dirilecek, bayılmış olanlar ayılacaktır. Bu tahakkuk ettikte anlaşılır ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk ayılan ve —Peygamberler dahil -. bütün insanlardan önce kabrinden çıkan olacaktır. Bundan yalnız Hazret-i Mûsa müstesnadır. O daha mı önce dirilecek, yoksa bulunduğu'hâl üzere mi kalacak bu hususu kestirememiş, tereddüt etmiştir". Her iki hâle göre de Hazret-i Mûsa için bu başkalarına nâsib olmayan büyük bir fazilettir.»

ölmeyecek müstesnalar Cebrail, İsrafil, Mîkail ve Azrail'dir. Bazıları Arş-ı a'lâyı taşıyan meleklerin de ölmeyeceklerini söylemişlerdir. Saîd b. Müseyyeb'e göre Arş-ı a'lânm etrafında yalın kılıç dolaşan şehitler de müstesnalardandır.

Tûr günündeki Sa'kadan murad: Mûsa (aleyhisselâm)’ın Tur dağındaki bayılm asıdır. O gün Hazret-i Mûsa, Cenâb-ı Allah'dan kendisine görünmesini niyaz etmiş, Teâlâ Hazretleri bunun olamayacağını beyanla karşıki dağa bakmasını emir buyurmuş, şayet dağ yerinde durursa ondan sonra Allah'ı görebileceğini bildirmişti. Hazret-i Mûsa dağa bakınca Teâlâ Hazretleri onu parçalayarak yerle bir etmiş Mûsa (aleyhisselâm) bu müthiş manzara karşısında bayılmıştı.

Bu hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben kimsenin Yûnus b. Mettâ (aleyhisselâm)'dan efdal olduğunu söyleyemem.» demiş; başka bir rivâyette:

«Hiç bir kula, ben Yûnus b. Mettâ'dan daha hayırlıyım, demek yakışmaz.» buyurmuştur. Ulemâ bu hadîsin iki veçhe ihtimali olduğunu söylerler. Birinci veçhe göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü kendisinin Hazret-i Yûnus'dan efdal olduğunu bilmezden önce söylemiştir. Kendi efdaliyyetini öğrenince: «Ben âdemoğullarının seyyidiyim...» buyurmuş, Hazret-i Yûnus'un veya başka bir Peygamberin efdal olduğundan bahsetmemiştir. İkinci ihtimale göre bu sözü cahillerden biri Hazret-i Yûnus'un mertebesini düşürecek bir tahayyülde bulunmasın diye zecr ve men etmek için söylemiştir. Ulemâ Yûnus (aleyhisselâm)’in başından geçenlerin onun Peygamberliğine zerre kadar dokunmadığını, mertebesinden bir şey düşürmediğini söylemişlerdir.

Bâbımızın son hadîsi «Kitâbu'l-iman»‘ın sonunda geçmiş ve izahı orada yapılmıştı.