30- Nübüvvet Mührünün İsbatı, Sıfatı ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Vücudundaki Yeri Bâbı 6231- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Simâk'den rivâyet etti. (Dedi ki): Câbir b. Semûra'yı dinledim. (Şunu söyledi): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırtında güvercin yumurtası gibi bir mühür gördüm. 6232- Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Mûsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hasen b. Salih Simak'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi. 6233- Bize Kuteybe b. Saîd ile Muhammed b. Abbâd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hatim (bu zat İbn İsmail'dir) Ca'd b. Abdirrahman’dan rivâyet etti. (Dedi ki): Sâib b. Yezid'i şöyle derken işittim: Teyzem beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e götürdü de: - ya Resûlallah! Gerçekten kız kardeşimin oğlu rahatsızdır, dedi. O da benim başımı sıvazladı. Ve bana bereket duasında bulundu. Sonra abdest aldı. Ve ben abdest suyundan içtim. Sonra arkasında ayakta durdum. Ve iki omuzunun arasındaki çadır düğmesi gibi mührüne baktım. 6234- Bize Ebû Kâmil rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd (yani İbn Zeyd) rivâyet etti. H. Bana Süveyd b. Said de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ali b. Müshir rivâyet etti. Her iki râvi Asım-ı Ahvel'den rivâyette bulunmuşlardır. H. Bana Hamid b. Ömer El-Bekrâvî dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Abdü'l-Vahid (yani İbn Ziyad) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Âsim, Abdullah b. Serciş'den rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı gördüm. Onunla ekmek ve et de yedim. (Yahut tirit yedim, demiş.) Râvi Dedi ki: Ona: — Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) senin için istiğfar etti mi? diye sordum. — Evet! Senin için de! dedi. Sonra şu âyeti okudu: "Günahın için istiğfar et! Erkek ve kadın mü'minler için de." Sûre-i Muhammed, Âyet: 19. Abdullah Dedi ki: Sonra arka tarafına dolandım. Ve iki omuzunun arasındaki nübüvvet mührüne baktım. Sol küreğinin başında parmakları bir araya getirilmiş el gibi. Üzerinde siğiller emsali bunlar vardı. Saib b. Yezîd rivâyetini Buhârî «Kitâbu’l-Vudû'», «Sıfetü'n-Nebiyy», «Kitâbu't-Tıb» ve «Kitâbu'd-Deavât»'da Tirmizî Menâkıb» bahsinde; Nesâî «Kİtâbu't-Tıb»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Hâtem kelimesi; hatimden alınmadır. Hatim: Tamamlamak sonuna varmak demektir. Hâtem mühür manâsına gelir ki: Burada ondan sonra Peygamber gelmeyeceğine delil manasınadır. Kâdî Beyzâvî: «Nübüvvet mührü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iki omuzu arasındaki eserdir. Geçen ümmetlerin kitaplarında bunun sıfatı beyan edilmiş, geleceği va'd edilen Peygambere bir alâmet olmuştur. Bu Peygamber onunla bilinecektir. Bir de Peygamberliğine dokunulmaktan korunmak için verilmiştir. Vesikalandırılan bir şeyin mühürle korunduğu gibi...» diyor. Nübüvvet mührünü isbat eden rivâyetler çoktur. Bunların bâzısında mührün üzerinde etten yazılmış «MuhammedürResûlüllah» cümlesi olduğu bildirilmektedir. Bir rivâyette içinde «Allahu vahdeh» dışında ise «Nereye dilersen oraya git, çünkü muzaffersin.» yazılı olduğu bildirilmiştir. Fakat bu rivâyet çok zayıftır. Bazıları Nübüvvet mührünün nurdan olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Âişe'nin: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettikten sonra mührü araştırdım. Fakat onun kaldırıldığını gördüm.» dediği rivâyet olunur. Bu mührün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber doğduğu söylenir. Bu hususta da muhtelif rivâyetler vardır. Rivâyetlerden birine göre mührün sol küreğin başında olması şeytanın içeri gireceği kapı arası olduğu içindir. Bu suretle şeytanın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerindeki giriş kapısı kapanmış ve mühürlenmiş demektir. Mühürlü bir şeye nüfuz etmenin imkânı olmadığı gibi, şeytanın girmesine de imkân bırakılmamıştır. Rivâyetler arasında nübüvvet mührünün parmakları bir yere toplanmış şeklinde olduğunu bildireni diğerine muhalif gibi görünürse de Kâdî Iyâz'ın beyânına göre bu da öteki rivâyetlere uygun olarak . -ı edilir. Ve nübüvvet mührü toplu el şeklinde idi. Fakat güvercin yumurtası kadar küçüktü denilir- |