24- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Saçlarını Salması ve Ayırması Bâbı 6208- Bize Mansur b. Ebî Müzâhim ile Muhammed b. Ca'fer b. Ziyad rivâyet ettiler. (Mansûr: Haddesenâ; İbn Cafer ise Ahberana tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize İbrahim (yani İbn Sa'd) İbn Şihab'dan, o da Ubeydullah b. Abdillah'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Ehl-i kitab olanlar saçlarını salar, müşriklerse başlarını ayırırlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine emir gelmeyen hususta ehl-i kitaba uymayı seviyordu. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) saçlarım alnına sarkıttı, bir müddet sonra ayırdı. 6209- Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi, (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan bu isnadla bu hadîsinin benzerini haber verdi. Sedl: Sarkıtmak demektir. Burada ondan maksad saçı alnına sarkıtmaktır. Ulemânın beyânına göre saçı sarkıtmak değil, tarayıp ayırmak sünnetdir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sonraları bunu yapmıştır. Sarkıtmaktan vaz geçmesi zahire göre vahy iledir. Çünkü vahyle bildirilmeyen hükümler hususunda Ehl-i kitaba uyardı. Kâdî Iyâz'in beyânına göre ulemâdan bazıları saç sarkıtmanın neshedildiğini binâenaleyh alma ve kulakların arkasına saç sarkıtmanın caiz olmadığım söylemişlerdir. Kâdî Iyâz saçları ayırmanın vâcib değil, caiz olması ihtimâli üzerinde durmuş ve şunları söylemiştir: «Caiz ki, saçlarını ayırması ehl-i kitaba muhalefet hususunda kendi ictihadıyle olmuştur. Bu takdirde saç ayırmak müstehabdır. Bundan dolayıdır ki: Selef bu hususta ihtilâf etmiş, bir takımları saçlarını ayırmış, diğerleri kulaklarının yumuşağına kadar salmışlardı:-. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uzun saçı olduğu, saçı ayrılırsa ayırdığı, ayrılmazsa hâli üzere bıraktığı hadîste vârid olmuştur. İmâm Mâlik: Bence saçı ayırmak daha iyidir, demiştir.» Nevevîde: «Hâsılı sahih ve muhtar olan kavle göre saçı hem sarkıtmak, hem ayırmak caizdir. Fakat ayırmak efdaldır.» diyor. Yine Kâdî'nin beyanına göre ehl-i kitaba uyma meselesinin te'-vili hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu ilk zamanlarda ehl-i kitabın kalblerini İslâm'a yatıştırmak için yapmıştır. Buna hacet kalmayıp İslâmiyet zafer kazanınca birçok şeylerde ehl-i kitaba muhalif hareket ettiğini sarahaten bildirmiştir. Bir takımları vahy gelmeyen hususta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ehl-i kitab şeriatlarına tâbi olması ihtimal ki emrinmuştu. Ancak bu, Ehl-i kitabın değiştirmedikleri malûm olan hususata aittir, demişlerdir. Bâzı usûlü fıkıh âlimleri bu hadîsle istidlal ederek: «Bir mes'eleyi Allah ve Resûlü hikâye eder de inkârda bulunmaz, yani bize caiz olmadığını bildirmezlerse, geçen ümmetlerin şeriatları bize de şeriattır.» demiş; diğer bazıları: «Bilâkis Hadîs-i şerîf geçmiş şeriatların bize şeriat olmadığına delildir. Çünkü bu hadîste Ehl-i kitaba uymayı severdi, denilerek onun muhayyer bırakıldığına işaret olunmuştur. Geçmiş şeriatlar bizim için de şeriat olsa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e de vâcib olurdu» demişlerdir. |