14- Resullüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den Bir Şey İstendiğinde Asla: «Yok!..» Demediği ve İlhamını Çokluğu Bâbı 6158- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, İbn Münkedir'den rivâyet etti. O da Câbir b. Abdillah'dan dinlemiş. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bir şey istenirse asla yok demezdi. 6159- Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Eşcaî rivâyet etti. H. Bana Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman (yani İbn Mehdi) rivâyet etti. Her iki râvi Süfyan'dan, o da Muhammed b. Münkedir'den naklen rivâyet etmişlerdir, İbn Münkedir: Ben Câbir b. Abdillah'ı şöyle söylerken işittim, diyerek tamamen yu-karki hadîsin midini rivâyet etmiştir. 6160- Bize Âsim b. Nadr Et-Teymî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlıd (yani İbn Haris) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Humeyd, Mûs;ı b. Enes'den, o da babasından naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): İslâm devrinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir şey istendiyse onu mutlaka vermiştir. Kendisine bir adam geldi de ona iki dağ arası koyun verdi. Bunun üzerine adam kavmine dönerek: — Ey kavmim, müslüman olun! Çünkü Muhammed öyle ihsanda bulunuyor ki, yokluktan korkmuyor, dedi. 6161- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun, Hammad b. Seleme'den, o da Sâbit'ten, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den iki dağ arası (nı dolduracak) koyun istemiş, o da vermiş. Arkacığından adam kavmine gelerek: — Ey kavmim, Müslüman olun! Vallahi Muhammed öyle ihsanda bulunuyor ki, fakirlikten korkmuyor, demiş. Enes şunu söylemiş: Bir adam ancak dünyayı murad ederek Müslüman oluyor. Fakat Müslüman olur olmaz İslâmiyet onun nazarında dünyadan ve dünya üzerindekilerden daha makbul oluyordu. 6162- Bana Ebû't Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus İbn Şihab'dan naklen haber verdi. İbn Şihab Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fetih «azasını yaptı ve Mekke'yi fethetti. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberindeki müslümanlarla (gazaya) çıktı ve Huneyn'de harb ettiler. Allah dinine ve müslümanlara yardım etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün Safvan b. Ümeyye'ye yüz tane deve verdi. Sonra yüz daha, sonra yüz daha ilâve etti. İbn Şihâb Şöyle dedi: Bana Saîd b. Müseyyeb rivâyet etti ki: Safvân: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana verdiğini verdi. Ama kendisi bana insanların en menfuru idi. Bana vermekte devam etti. Nihayet nazarımda insanların en sevimlisi oldu, demiş. Bu rivâyeti Buhârî «Kitâbu'l-Edeb»'de tahric etmiştir. Hadîsin birinci rivâyetinde bir adam denilerek ismi zikredilmeyen zat Safvan b. Ümeyye'dir. Nitekim müteakib rivâyette ismi tasrih edilmiştir. Hazret-i Safvân'in künyesi Ebû Vehb'dir. Mekke'nin fethinden sonra müslüman olmuştur. Huneyn ve Tâif gazalarına müşrik olduğu halde iştirak etmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine ganimetten yüzer yüzer deve verince Safvan onun hak Peygamber olduğuna kanâat getirmiş ve: «Allah'a şehadet ederim bu cömertliği bir peygamberden başka kimse yapamaz» diyerek müsliman olmuştur. Hazret-i Satvân'a verilen iki dağ arası koyundan murad koyunların çokluğudur. Yani ona iki dağ arasını dolduracak kadar çok koyun vermiştir. Bu koyunlar Huneyn'den alınan ganimetlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Safvan ve emsaline verdiği bu atıyyeler onun sonsuz cömertliğine en açık delildir. Aliyyül-Kâari «Şifa» şerhinde bu babda şunları söylemiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu gibilere bol atıyyeler vermesi bunların küfür derdinden ancak böylelikle kurtulacaklarını bildiği içindir. Çünkü mâhir doktor hastaya münasib olan ilâcı verir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de Müellefe-i Kulübün derdi mal ve hayvan olduğunu görmüş, onları kendilerine en güzel develer vermek suretiyle tedavi etmiş. Böylece küfür nıkmetinden kurtulup İslâm nimetine nail olmuşlardır.» Müellefe-i Kulub: Kalbleri İslâm'a yatıştırılmak için kendilerine mal verilen insanlardır. Bunların bir takımı müslüman olmuş, fakat kalbleri henüz İslâmiyete yatışmamıştı. Bir takımı ise henüz müslüman olmamış, lâkin müslüman olmaları ümid ediliyordu, Müellefe-i Kulübün müslüman olanlarına ganimetten mal vermenin caiz olduğu hususunda hilaf yoktur. Yalnız onlara zekât verilip verilmiyeceği ihtilaflıdır. Kâfir olanlarına gelince onlara zekât verilmez. Zekâttan başka mallardan verilip verilemiye-ceği ihtilaflıdır. Hâsılı Safvan başta olmak üzere kendilerine bol atıyyeler verilen Müellefe-i Kulub birer birer Müslüman olmuş, İslâm'ın nuru ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bereketi ile çok geçmeden eski düşmanlıkları mahabbete inkılâb etmiş, kalblerinde imanın hakikati parlayarak dünkü düşmanları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyada en sevdikleri insan, buğzettikleri İslâmiyet'te uğrunda canlarını feda ettikleri dünyalardan daha kıymetli varlıkları hâline gelmiştir, 6163- Bize Amru'n-Nâkıd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, İbn Münkedir'den rivâyet etti. O da Câbir b. Abdillah'dan dinlemiş. H. 6164- Bize İshâk da rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Süfyân İlmi Münkedir'den, o da Câbir'le Amr'dan, onlar da Muhammed b. Âlî'den, o da Câbir’den naklen biri diğerinin rivâyetine ziyade ederek hater verdi. H. 6165- Bize İbn Ebî Ömer dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Süfyân şunu söyledi: Ben Muhammed b. Münkedir'i, Câbir b. Abdillah'dan dinledim, derken işittim. Süfyân Dedi ki: Ben Amr b. Dinar'ı dahi Muhammed b. Alî'den naklen rivâyet ederken işittim. (Dedi ki): Ben Câbir b. Abdillah'dan dinledim. Onların biri diğerinin rivâyetine ziyade etmiştir. Câbir Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bize Bahreyn'in malı gelmiş olsa cana muhakkak şu kadar, şu kadar ve şu kadar verirdim.» buyurdular. Ve eliyle bütün mala işaret ettiler. Derken Bahreyn'in malı gelmeden önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti. Bu mal onun vefatından sonra Ebû Bekr'e geldi. O da bir dellâla emrederek: — Her kimin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'de alacak bir va'-di veya borcu varsa hemen gelsin! diye seslendi. Bunun üzerine ben kal karak: — Gerçekten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bize Bahreyn'in malı gelmiş olsaydı, sana şu kadar, şu kadar ve şu kadar verirdim.» buyurmuştu, dedim. Ebû Bekr bir avuç aldı. Sonra bana: Bunları say, dedi. Saydım. Beşyüz çıktılar. Müteakiben: Al iki mislini daha, dedi. 6166- Bize Muhammed b. Hatim b. Meymûn rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekr rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize İbn Cüreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana Amr b. Dinar, Muhammed b. Alî'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi: Râvi Dedi ki: Bana Muhammed b. Münkedir de Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince Ebû Bekr'e Alâ b. Hadramî tarafından mal geldi. Bunun üzerine Ebû Bekr her kimin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'de alacağı veya onun tarafından verilmiş bir vadi varsa bize gelsin... dedi. Râvi İbn Uyeyne hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Bu hadîsi Buhârî «Kefale», «Humas», «Meğazı» ve «Şehâdat» bahislerinde tahric etmiştir. Bahreyn; Basra ile Umman arasında bir yerdir. Oraya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vali olarak Alâ b. Hadramî'yi göndermişti. Bahreyn'den gelmesi beklenilen mal cizye (vergi malı idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu mal gelmiş olsa Hazret-i Câbir'e ondan üç avuç vereceğine işaret buyurmuştu. Hazret-i Ebû Bekr'in üç avuç vermesi bundandır. Yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in va'dini yerine getirmiştir. Her avuçta beşyüz altın veya gümüş çıktığına göre üç avuçta Hazret-i Câbir'e binbeşyüz altın veya gümüş verilmiş demektir. Gelen malların altın mı, yoksa gümüş mü olduğu tasrih edilmemiştir. |