Geri

   

 

 

 

İleri

 

26- Her Hastalığın Bir İlacı Olduğu ve Tedavinin Müstehab Oluşu Bâbı

5871- Bize Harun b. Ma'ruf ile Ebû't-Tâhir ve Ahmed b. İsa rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbni Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Amr (bu zat İbn Hâris'dir.) Abdü Rabbih b. Saîd'den, o da Ebû'z Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi ki:

«Her derdin bir devası vardır. Derdin devasına rastlanırsa Allah (Azze ve Celte)'nin izniyle düzelir.» buyurmuşlar.

Bu hadîste hastalığa karşı İlâç kullanmasının müstehab olduğuna işaret vardır. Cumhûr ulemânın mezhebi de budur.

Kâdî Iyâz diyor ki: «Bu hadîslerde din ve dünya ilimlerinden cümleler ve tıb ilminin sahîh olduğu, ilaçlanmanın cevazı ve bu hadîslerde de bildirilen şeylerle ilaçlanmanın müstehab oluşu görülüyor, Yine bu hadîslerde tedaviyi inkâr eden Gulât-ı sofiyye'ye fed cevabı vardır. Bunlar her şey Allah'ın kaza ve kaderiyledir, Binâenaleyh tedaviye hacet yoktur, derler. Ulemânın hücceti bu hadîslerdir. Onlar yaratanın Allah olduğuna itikad ederler. Ama tedavinin de Allah'ın kaderinden sayıldığına inanırlar. Bu mesele duâ, kâfirlerle harb, korunmak ve göre göre tehlikeye atılmaktan sakınmak hususundaki emirlere benzer. Halbuki ecel değişmez. Mukadderat mutlaka vuku bulur.»

Mâzirî de şunları söylemiştir: «Müslim bu çok hadîsleri tıb ve ilâç bahsinde zikretmiştir. Kalbinde maraz olan kimseler bunların bâzısına itiraz etmiş ve şöyle dedilerdir: Doktorlar balın müshil olduğuna ittifak ediyorlar. O halde kendisinde ishal bulunan kimseye ne demeli! Yine doktorlar hummalı kimsenin soğuk su kullanmasının helâka yakın tehlikeli olduğuna ittifak ediyorlar. Çünkü soğuk su mesameleri bir araya toplar, Buhârî içeri tıkar ve harareti cismin içerisine çevirir. Böylece telefe sebep olur. Bunlar Zatü’l-Cenp hastalığının Kust denilen otla tedavi edileceğini de İnkâr eder ve tehlikeli görürler. Halbuki, bu otta şiddetli hararet vardır...» Mâzirî bu itirazların yersiz olduğunu beyandan sonra hadîslerin şerhine geçiyor ve sadedinde bulunduğumuz hadîsi şöyle izah ediyor: «Bu hadîste açık izahat vardır. Zira malûmdur ki doktorlar: Hastalık cismin tabiî mecrasından çıkmasıdır; tedavi ise cismi tabiî mecrasına iadedir, derler. Hıfzıssıhha cismin tabiî mecrasında kalmasıdır. O halde sıhhati korumak, yiyecekleri ve sâireyi isîâh ile cismi tabiî mecrasına döndürmek de hastalığa zıt olan muvafık ilâçlarla olur. Bukrat eşya zıtlarıyla tedavi edilir, demiştir. Lâkin bazan hastalığın ha-kîkatı ile ilâcın hakîkatı ince ve karışık olur da hastalığa zıt ilâca itimad azalır. Doktorun hatası da buradan ileri gelir. Bazan ilâcın hararetli maddeden olduğunu sanır. Halbuki ilâç başka maddedendir. Yahut ilâcın soğuk maddeden olacağını sanır. Halbuki değildir. Bundan dolayı şifâ hâsıl olmaz. îşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîsin sonunda: Derdin devasına rastlanırsa düzelir... sözüyle hadîsin başındaki beyanâtına edilebilecek itiraza tenzib buyurmuştur. Şayet: Ya Resûlallah! Sen her derdin devası vardır, dedin ama biz, birçok hastaların tedavi gördükleri halde düzelmediklerini görüyoruz, denilirse, O da: Bu ancak tedavinin hakikati bilinmediği içindir. Yoksa ilâç bulunmadığı için değil» şeklinde cevap vermiş gibidir.»

5872- Bize Harun b. Ma'rut ile Ebû't-Tâhir rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Amr haber verdi. Ona da Bükeyr, ona da Âsim b. Ömer b. Katâde rivâyet etmiş ki, Câbir b. Abdillah Mukannaİ dolaşmış, sonra:

— Sen kan aldırmadıkça buradan ayrılmam. Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Bunda şifâ vardır.» buyururken işittim, demiş.

5873- Bana Nasr b. Alî El-Cehdamî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bana Abdurrahman b. Süleyman, Asım b. Ömer b. Katâde'den rivâyet etti. Şöyle dedi: Câbir b. Abdillah bize, ailemiz İçine geldi. Bir adam elindeki çıbanlardan yahut yaralardan şikâyet ediyordu. Câbir:

— Şikâyetin nedir? dedi. Adam:

— Bendeki çıbanlar... Beni çok zorluyor, dedi. Bunun üzerine Câbir:

— Ey çocuk. Bana bir haccam getir, dedi. Adam ona:

— Haccâmı ne yapacaksın? Yâ Ebâ Abdillah! diye sordu. Câbir:

— Oraya bir hacemat şişesi takmak istiyorum, cevâbını verdi. Adam:

— Vallahi bana sinekler konuyor. Yahut elbise ilişiyor da eziyet veriyor. Ve bana güç geliyor, dedi. Câbir onun bundan tiksindiğini görünce şunu söyledi:

— Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Eğer sizin ilâçlarınızdan bir şeyde hayır varsa, bu ya neşter vuruşunda, ya bal şerbetinde, yahut ateşle dağlamaktadır.» buyururken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ama ben dağlanmayı sevmemi» buyurdular. Bunun üzerine hizmetçi bir haccâm getirerek ona neşter vurdu. Çektiği elem de ondan gitti.

5874- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. Rumh da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Ebû's-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi ki: Ümmü Seleme kan aldırmak için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den İzin istemiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Taybe'ye ondan kan almasını emir buyurmuş.

Râvi diyor ki: «Zannederim Ebû Taybe Ümmü Seleme'nin süt kardeşi idi. Yahut bulûğa ermemiş bir çocuktu, dedi.»

5875- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebû KÜreyb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya: Ahberanâ; ötekiler ise haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye A'meş’den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbif Şöyle dedi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Übey b. Kâ'be bir tabib gönderdi. O da ondan bir damar kesti. Sonra üzerini dağladı.

5876- Bize Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H.

Bana İshâk b. Mensûr dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahman haber verdi.

(Dedi ki) ; Bize Süfyân haber verdi. Her iki râvi A'meş’den bu İsnadla rivâyette bulunmuşlar, fakat «Ondan bir damar kesti» cümlesini anmamışlardır.

5877- Bana Bişr b. Hâlid de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed (yani Ibnî Cafer) Şu'be'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Süleyman'dan dinledim.

(Dedi ki): Ben Ebû Süfyân'dan dinledim.

(Dedi ki): Ben Câbir b. Abdillah'dan dinledim. Şunu söyledi: Azhab (harbi) günü Übey kolundaki can damarından vuruldu da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu dağladı.

5878- Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Züheyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den rivâyet etti. Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Sa'd b. Muâz can damarından vuruldu da, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu elindeki uzun demirle dağladı. Sonra şişti. Ve onu ikinci defa dağladı.

5879- Bana Ahmed b. Saîd b. Sahr Ed-Dârimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Habbân b. Hilâl rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vüheyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Tavus babasından, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kan aldırmış ve haccâma ücretini vermiş ve burnuna ilâç damlatmış.

5880- Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Ebû Bekr bize Veki' rivâyet etti; Ebû Küreyb ise bize Veki' haber verdi dediler.) Lâfız Ebû Küreyb'indir. (Veki') Mis'ar'dan, o da Amr b. Amir El-Ensârî'den naklen haber vermiş.

(Dedi ki): Ben Enes b. Malik'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kan aldırdı. Ücreti hususunda kimseye zulmetmezdİ.

5881- Bize Züheyr b. Harb Ve Muhammed b. Müsennâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (Bu zat İbn Saîd'dir.) Ubeydullah'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi ki:

«Humma cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh onu su ile serin-' Jetin.» buyurmuşlar.

5882- Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babamla Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti:

«Şüphesiz hummanın şiddeti cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh onu su ile serinletin.» buyurmuşlar.

5883- Bana Harun b. Saîd El-Eylî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Mâlik rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. Râfi’ dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ihıhhâk (yani İbn Osman) haber verdi.

Her iki râvi Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etmişler ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Humma cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz onu su ile söndürün.» buyurmuşlar.

5884- Bize Ahmed b. Ahdillah b. Hakem rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize Şu'be rivâyet etti. H.

Bana Harun b. Abdülah dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Bavh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ömer b. Muhammed b. Zeyd'den, o da babasından, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Humma Cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh sız onu su ile söndürün.» buyurmuşlar.

5885- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe İle Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Humma Cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz onu su ile serinletin.» buyurmuşlar,

5886- Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid b. Haris ile Abde b. Süleyman hep birden Hişâm'dan bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdiler.

5887- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da Fâtıme'den, o da Esmâ'dan naklen rivâyet etti ki: Esma'ya hummadan mustarib bir kadın getirilir, o da su isteyerek, onu yakasına döker ve: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Onu su ile serinletin.» Bir de:

«O Cehennemin kükremesindendir.» buyurdular, dermiş.

5888- Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize ilmi ile Ebû Üsâme, Hişâm'dan bu İsnadla rivâyet ettiler. İbn Nüme yr'in hadîsinde:

«Suyu kadınla yakasının arasına döktü.» cümlesi vardır. Ebû Üsâme'-nin hadîsinde:

«O Cehennemin kükremesindendir.» cümlesini zikretmemiştir.

Ebû Ahmed dedi ki: İbrahim şunu söyledi: Bize Hasen b. Bişr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsâme bu İsnadla rivâyet etti.

5889- Bize Hennâd b. Seriy rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Ahvâs, Saîd b. Mesruk'dan, o da Abaye b. Rifâa'dan, o da dedesi Rfift' b-Hadîc'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Gerçekten humma Cehennemin kükrem es in dendir. Binâenaleyh siz onu su ile serinletin.» buyururken işittim.

5890- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ, Muhammed b. Hatim ve Ebû Bekr b. Nâfl1 rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahman b. Mehdî Süfyân'dan, o da babasından, o da Abâye b. Kifâa'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Râfi' b. Hadic rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Humma Cehennemin kükremesindendir. Binâenaleyh siz onu su ile kendinizden serinletin.» buyururken İşittim. Ebû Bekr: «Sizden..,» kaydını zikretmedi ve şöyle dedi: «Bana Râfi’ b. Hadîc haber verdi, dedi.»

Bu hadîsin bazı rivâyetlerini-bütün sünen sahipleri «Kitâbü't-Tıb»'da tahrîc etmişlerdir. Nevevî bazı mülhidlerin bu hadîslerde gösterilen tedâvî şekillerinin bir kısmına itiraz ettiklerini söylemiş ve Calinos gibi bazı eski hekimlerin sözlerinden misaller getirerek kendilerine cevap vermiştir. Biz bu itiraz ve cevapların nakline lüzum görmedik. Müslümana gereken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in verdiği habere inanmaktır. Bugün hâlâ birçokları nazariye olmaktan ileriye geçemeyen cüce bilgilerle âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize itirazda bulunmak ne iman şerefine yakışır, ne de İslâm'ın yüksek terbiye ve nezâketine! Şu halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Her derdin devası vardır.» buyurduysa mutlaka vardır. Bugün henüz çaresiz dertler varsa devası keşfedilemediğindendir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kan aldırmanın ve dağlamanın birer tedâvî şekli olduğunu haber verdiyse, onlar mutlaka birer sahîh tedâvî şeklidir. Bunların bu asırda tıb âleminden kalkmış olması hadîsin sıhhatine asla dokunamaz. Çünkü az yukarda îzah ettiğimiz vecihle his ve tecrübeye istinad eden bilgilerin ekseriyetle istinadgâhlan nazariyelerdir. Onlara yüzde yüz îtimad etmeye ise imkân yoktur. Meselâ: Bugün gülmek, neşelenmek hayat kaynağıdır diye bir nazariye ortaya çıkar, yarın bakarsınız bunun tam aksini iddia eden bir nazariye çıkmıştır. Ağlamanın vücut için daha faydalı olduğundan bahseder. Binâenaleyh bunlara itimad olunamaz. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haber verdiği bir şeyin imkânsız olduğu aklen ve şer'an sabit olursa bu takdirde o haber bizim için müteşâbihattan olur. Ve İslâm'ın ruhuna aykırı olmamak şartiyle te'vil edilebilir.

Kâdî Iyâz diyor ki ; «Bu hadîslerde din ve dünya ilimleri ve tababetin sahih olduğu haber veriliyor. Tedavinin caiz olduğu ve bilhassa hacamat ve ilâç içmek, damar kesmek ve rukye yapmak suretiyle tedâvî görmenin müstehab olduğu anlaşılıyor.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

 (Derdi indiren Allah, devayı da indirmiştir.) hadîs-i şerifi insanlara tedâvîyi bildirmekte ve ona izin vermektedir...

Bazı doktorlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in neşter vurmak, bal içmek ve ateşle yakmak tabirleriyle bütün tedâvî şekillerine işaret buyurduğunu söylemişlerdir.»

Hummanın Cehennemin kükremesinden sayılması meselesine gelince: Bazılarına göre bu bir teşbihtir. Cehennem ateşi nasıl yakıcı, yıkıcı ve harâb edici ise humma da öyledir. Bedeni eritir, harâb eder, denilmek istenmiştir. Yahut bu hadîs; humma Cehennemden bir numunedir, manasınadır. Fakat bir takım ulemâya göre hadîs-i şerîf teşbih değil, hakikattir. Hastanın vücudunda hâsıl olan şiddetli hararet ve yangın Cehennemden bir cüzdür. Cenâb-i Hak bunu kullar ibret alsın diye gösterir. Tîybî: «Feyh hararetin feveranıdır. Hadîste iki vecih vardır. Birinci veçhe göre bu bir teşbihtir. Vücut hararetinin kaynarcasına şiddetlenip, soğukluğu gidermesi Cehenneme benzetilmiştir. İkinciye göre: Bâzı ulemâ hummanın hakikaten Cehennem hararetinden alındığını, inkâr edenleri korkutmak, ibret alanlara müjde olmak üzere dünyaya gönderildiğini söylemişlerdir. Çünkü kulların günahlarına keffâret olur.» diyor.

Kâdî Iyâz'ın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hummalı kimsenin üzerine su serperek serinletilmesin! emir buyurması hekimlerin bu babdaki iddiasına muhaliftir. Ve onu reddeder. Kâdî Iyâz: «Hazret-i Esma ile diğer müslümanlar bunun faydası olduğunu tecrübe etmeseydüer onu kullanmazlardı.» diyor.

Bu rivâyetler Cehennemin hâlen yaratılmış olduğuna da delildirler. Ki: Ehl-i Sünnetin mezhebi de budur.