1- Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Bâbı 5708- Bana Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' ile İbn Ebi Ömer rivâyet ettiler, (Ebû Küreyb anberanâ; İbn Ebî Ömer haddesenâ tâbirlerini kullandılar.) Lâfız İbn Ebi Ömer'indir. (Dediler ki): Bize Mervan (yani El-Fezârî) Humeyd'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bir adam Bakî'de birine: — Yâ Ebe'l-Kâasım! diye seslendi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona bakarak: — Ya Resûlallah! dedi. Adam: — Ben seni kastetmedim. Filânı çağırdım, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Benim ismimi takının ama künyemi takınmayın!» buyurdular. 5709- Bana İbrahim b. Ziyad rivâyet etti. (Bu zâtm lâkabı Se-belan'dır.) (Dedi ki): Bize Abbâs b. Abbâd, Ukeydullah b. Ömer ile kardeşi Abdullah'dan naklen haber verdi. Bu hadîsi onlardan 144 senesinde dinlemiş, onu Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etmişler. İbn Ömer (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki, sizin Allah'a en sevimli gelen isimleriniz Abdullah ve Abdurrahmandır.» buyurdular. 5710- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. (Osman: haddesena; İshâk: ahberanâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Cerîr Mansur'dan, o da Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Bizden bir adamın oğlu dünyaya geldi de adını Muhammed koydu. Bunun üzerine kavini ona: — Sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ismini koymaya müsaade etmeyiz, dediler. O da çocuğunu sırtına yüklenerek yola çıktı ve onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirerek şöyle dedi: — Ya Resûlallah! Bir oğlum dünyaya geldi de adını Muhammed koydum. Ama kavmin bana: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ismini koymana müsaade etmeyiz, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Benim ismimi takının ama künyemi takınmayın. Ben ancak Kâasım'ım, sizin aranızda taksim yaparım.» buyurdular. 5711- Bize Hennad b. Seriy rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abser Husayn'dan, o da Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bizden bir adamın oğlu dünyaya geldi de adını Muhammed koydu: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den emir almadıkça biz sana onun künyesini takamayız, dedik. O da giderek: — Gerçekten bir oğlum dünyaya geldi de ona Resûlüllah'in adını koydum. Ama kavmim: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den İzin al da Öyle diyerek onun künyesini koymama razı olmadılar. Bunun üzerine: «Benim ismimi takın! Ama künyemi takınmayın. Ben ancak Kâasım olarak gönderildim. Aranızda taksim yaparım.» buyurdular. 5712- Bize Rifâa b. Heysem El-Vâsıfî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid (yani Tahhân) Husayn'dan bu isnadla rivâyette bulundu. Ama: «Ben ancak Kâasım olarak gönderildim, aranızda taksim yaparım.» cümlesini anmadı. 5713- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî', A'meş'den rivâyet etti. H. Bana Ebû Saîd El-Eşecc dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize A'meş Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. Câbîr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Benim ismimi takının ama künyemi takınmayın! Çünkü ben Ebû'l-Kâasım'ım, aranızda taksim yaparım.» buyurdular. Ebû Bekr'in rivâyetinde «tekennev» yerine «la tektenû» ibaresi vardır. 5714- Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den bu isnadla rivâyette bulundu ve: «Ben ancak taksimci kılındım. Aranızda taksim ederim.» dedi. 5715- Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Katâde'yi Sâlim'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet ederken dinledim. Ensardan bir adamın bir oğlu dünyaya gelmiş de adını Muhammed koymak istemiş ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek sormuş, o da: «Ensâr iyî etmişler... Benim ismimi koyun ama künyemi takınmayın!» buyurmuşlar. 5716- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe île Muhammed b. Müsennâ ikisi birden Muhammed b. Ca'fer'den, o da Mansûr'dan naklen rivâyet ettiler. H. Bana Muhammed b. Amr b. Cebele rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed (yani İbn Ca'fer) rivâyet etti. H. Bize İbn Müsennâ dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiyy rivâyet etti. Her iki râvi Şu'be'den, o da Husayn'dan naklen rivâyet etmişlerdir. H. Bana Bİşr b. Hâlid de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed (yani İbn Cafer) haber verdi. (Dedi ki): Bize Şu'be Süleyman'dan rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Salim b. Ebî Ca'd'den, o da Câbir b. Abdillah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmişlerdir. H. 5717- Bize İshâk b. İbrahim El-Hazalî ile, İshâk b. Mansûr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Nadr b. Şümeyl haber verdi. (Dedi ki): Bize Şu'be, Katâde ile Mansur, Süleyman ve Husayn b. Abdirrahman'dan rivâyet etti. (Demişler ki): Biz Salim b. Ebî Ca'd'ı, Câbir b. Abdillah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen hadîslerini yukarda zikrettiğimiz zevat gibi rivâyette bulunurken işittik. Nadr'ın Şu'be'den rivâyet ettiği bir hadîste şöyle deditir: Bu hadîste Husayn ile Süleyman ziyade ettiler. Husayn dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben ancak taksimci olarak gösterildim. Aranızda taksim yapanım.» buyurdu. Süleyman ise: «Ben ancak taksimciyim, aranızda taksim yaparım» dedi. 5718- Bize Amru'n-Nâkıd ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ikisi birden Süfyan'dan rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Munkedir rivâyet etti. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken igitmiş: Bizden bir adamın oğlu dünyaya geldi de adını Kâasım koydu. Biz: — Sana Ebû’l-Kâasım künyesini vermeyiz. Hem sana göz açtırmayız, dedik. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bunu ona anlattı, o da: «Oğlunun ismini Abdurrahman koy!» buyurdular. 5719- Bana Ümeyye b. Bistam da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezid (yani İbn Zürey') rivâyet etti. H. Bana Alî b. Hucr dahi rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail (yani İbn Uleyye) rivâyet etti. Her iki râvi Ravh b. Kâasını'den, o da Muhammed b. Münkedir'den, o da Câbir'den, İbn Uyeyne'nin hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız o «Sana göz açtırmayız» cümlesini anmamıştır. 5720- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Eyyûb'dan, o da Muhammed b. Sîrîn'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken dinledim. Ebû'l-Kâasım (sallallahü aleyhi ve sellem): «Benim ismimi koyun ama künyemi takmayın!» buyurdular. Amr Ebû Hiireyre'den, dedi, «semi'tû» demedi. 5721- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. AbdİIlah b. Nünıeyr, Ebû Said El-Eşecc ve Muhammed b. Müsennâ El-Anezî rivâyet ettiler. Lâfız İbn Nümeyr'indir. (Dediler ki): Bize İbn İdris babasından, o da Simâk b. Harb'den, o da Alkame b. Vâil'den, o da Muğîre b. Şu'be'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Necrâna geldiğim vakit bana sordular, dediler ki: — Siz Ebû Harun'un kız kardeşi diye okuyorsunuz. Halbuki Mûsa, İsa'dan şu ve şu kadar sene öncedir! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelince bunu kendisine sordum da: «Onlar kendilerinden önceki Peygamberlerinin ve sulehanın adlarını koyarlardı.» diye cevâb verdi. Bu rivâyetlerden Enes hadîsini Buhârî «Kîtâbu’l-Buyû'»'-da, Câbir hadîslerini «Fartu'l-Humus» ve «Edeb» bahislerinde; Ebû Hüreyre hadîsini «Kitâbu'l-Menâkıb»'de tahrîc etmiştir. Bu babda Sünen sahipleriyle diğer hadîs uleması birçok hadîsler rivâyet etmişlerdir. Bunların mecmuu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ümmetine kendi ismini koymalarına izin verdiğini, fakat künyesini takmalarına izin vermediğini bildirmektedirler. Hazret-i Ali’ye ise doğacak çocuğuna isim ve künyesini takmasına ruhsat vermiştir. Bu sebeple ulemâ bu meselede birçok mezheblere ayrılmışlardır. Kâdî Iyâz'la başkaları bu mez-hebleri toplamış, mecmuu altıyı bulmuştur. Şöyle ki: 1- İmâm Şafiî ile Zâhirîler'e göre adı Ahmed, Muhammed olsun olmasın hiç bir kimseye Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin künyesi olan Ebû Kâasım nâmını almayı helâl görmemişlerdir. 2- Bâzılarına göre buradaki nehiy neshedilmiştir. İlk zamanlar da yasak edilmişti. Binâenaleyh bugün her isteyen Ebû'l-Kâasım künyesini alabilir. İmâm Mâlik'in mezhebi budur. Selefin cumhûru ile ekser ulemânın kavilleri budur. Nitekim ilk asırdan beri pek çok kimseler Ebû'l-Kâasim künyesini takınmış ulemâdan buna itiraz eden bulunmamıştır. 3- İbn Cerir'in mezhebine göre hadîs neshedilmemiştir. Ancak buradaki nehiy bu işin haram olduğunu değil, edep ve nezâket için tenzîhen mekruh olduğunu göstermektedir. 4- Ebû'l-Kâasım künyesini takmak yalnız ismi Muhammed veya Ahmed olanlara yasak edilmiştir. Bu isimlerden birini almayanlara Ebû'l-Kâsım künyesini takınmakta bir beis yoktur. Selefden bir cemaatın mezhebi de budur. Onlar bu hususta Hazret-i Câbir'den merfû bir hadîste rivâyet etmişlerdir. 5- Ebû'l-Kâasım künyesini takınmak mutlak surette yasaktır. Babasına Ebû'l-Kâasım denilmesin diye çocuğa Kasım adım koymak da memnudur. Mervan b. Hakem bu sebepten Kâasım ismindeki oğlunun adını değiştirerek Abdül Melik koymuştur. 6- Muhammed ismi mutlak surette menınû'dur. Bu hususta künyesinin bulunup bulunmaması da hükmen birdir. Çünkü bir hadîste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Çocuklarınıza Muhammed ismini koyuyor, sonra onlara lanet ediyorsunuz.» buyurmuştur, Hazret-i Ömer Kûfeliler'e mektup yazarak çocuklarına Peygamber ismi koymamalarını tenbih etmiş, Medineliler'den bir cemaata da çocuklarına koydukları Muhammed ismini değiştirmelerini emretmiştir. Nihayet bunlara Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in izin verdiği söylenince değiştirme isteğinden vaz geçmiştir. Kâdî Iyâz diyor ki: «Hazret-i Ömer'in bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ismine hürmet ve ta'zim için yapılmışa benziyor. Tâ ki hürmeti ayaklar altına alınmasın. «Hazret-i Ömer'in bunu yasak etmesine sebep bir adamı Muhammed b. Zeyd'e söğerken işitmesidir, diyenler de vardır. Hattâ Muhammed'i çağırarak: «Görüyorum ki, senin sebebinle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e soğuluyor. Vallahi bundan sonra yaşadığın müddetçe Muhammed diye çağrılmıyacaksın!» diyerek ismini Abdurrahman'a çevirdiği rivâyet olunur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Ben ancak taksimciyim, aranızda taksim yaparım!» sözünden mu-rad: «Ben mücerret oğlumun adı Kâasım diye Ebû'l-Kâasım namını almış değilim, bilâkis bana Kâasım adı verilirken ezelde dinî ve dünyevî hususatta taksimci olmam mânâsı nazarı itibara alınmıştır. Binâenaleyh ben ne zât hususunda, ne de isim ve sıfatta sizin gibi değilim» demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in taksimcilîğinden maksat mîras ve ganimetleri zekât, fey' vesair miktarları Allah'ın tebliği ile ümmet arasında paylaştırmasıdır. Oğlunun ismini Muhammed koyan zâta ensârın: «Sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ismini vermeye müsâade etmeyiz» demelerinin mânâsı, sana Ebû Muhammed denilmesine müsaade edemeyiz, demektir. Nitekim rivâyetlerin birinde o zâtın oğluna Kâasım adı verdiğini, ensârın buna da itiraz ettiklerini görüyoruz. Çünkü bu seferde o zata Ebû'l-Kâasım denilecektir. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ensârın bu itirazlarını yerinde bulmuş ve: «En-sar iyi etmişler» buyurarak doğan çocuklara Muhammed ismi verilmesine müsaade etmiş. Ebû'l-Kâasım künyesine müsaade bu-yurmamıştır. Ebû'l-Kâasım'dan gayri bütün künyelerin kullanılması caiz olduğuna ulema ittifak etmişlerdir. (Yerinde de izah ettiğimiz vecihle künye lâkabın bir nev'idir. Yalnız lâkab ekseriya zemmi tazammum eder. Künye ise bilâkis medih bildirir. Lâkabdan bir farkı da «Eb» veya «ûm» kelimeleriyle başlamasıdır. Ebû Bekr, Ebû Fâtıme, Ümmü Süleym ilâh.) Necranlılar'ın Hazret-i Muğîre'ye sordukları suâlin mânâsı şudur: «Siz Kur'ân'da Hazret-i Meryem için ey Harun'un kız kardeşi denildiğini okuyorsunuz. Halbuki Mûsa (aleyhisselâm) Hazret-i İsa'dan asırlarca Önce dünyaya gelmiştir. Hazret-i Harun, Mûsa'nın kardeşi; Hazret-i Meryem ise, îsa (aleyhisselâm)’in annesidir. Şu halde nasü olur da Hazret-i Meryem kendinden yüzlerce sene önce yaşayan Harun (aleyhisselâm)'in kız kardeşi olabilir.» Anlaşılıyor ki, Hazret-i Muğîre bu suâlin cevâbını verememiş, Medîne'ye döndüğünde onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’detn öğrenmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in verdiği cevap şudur: «Onlar kendilerinden Önceki Peygamberlerinin ve sülehanın adlarını koyarlardı.» Yani Hazret-i Meryem zamanında insanlar eski peygamberlerin ve sulehânin adlarını koyarlardı. Hazret-i Meryem de Harun isminde bir şahsın kız kardeşi idi. Yoksa Hazret-i Mûsa'nın kardeşi olan Hârun'un kız kardeşi değildir. Maamafih aralarında bin senelik bir zaman olmasına rağmen Hazret-i Meryem, Harun (aleyhisselâm)'ın sülâlesindendi. Onunla kardeşlik tabakasında birleşiyordu, diyenler de olmuştur. Bu son hadîsle ulemâdan bir cemâat doğan çocuklara Peygamber ismi koymanın caiz olduğuna istidlal etmişlerdir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlunun ismini İbrahim koyarak bu cevazı fiilen göstermiştir. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre ulemâdan Bazıları çocuklara Melâike ismi koymayı kerih görmüşlerdir. Hâris b. Miskin'in kavli budur. İmâm Mâlik çocuklara Cibrîl ve Yasin adlan verilmesini kerih görmüştür. |