Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Şarabın Haram Kılındığını, Üzüm Suyundan Kuru ve Koruk Hurmadan, Kuru Üzümden ve Daha Başka Sarhoşluk Veren Şeylerden Yapıldığını Beyan Bâbı

5242- Bize Yahya b. Yahya Et-Temimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Haccâc b. Muhammed, İbn-i Cüreyc'den naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana İbn-i Şihâb, Ali b. Hüseyn b. Ali'den, o da babası Hüseyin b.

Ali'den, o da Alî b. Ebî Tâlib'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi):

Bedir (Harbi) günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte ganimetden bana yaşlı bir deve isabet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir yaşlı deve daha verdi. Bir gün ben bunları ensardan bir zâtın kapısı önünde çöktürdüm. Satmak için üzerlerine boya otu yüklemek istiyordum. Yanımda Benî Kaynûkaa' kabilesinden bir kuyumcu vardı. Ondan Fâtime'nin düğün daveti hususunda yardım görüyordum. Hamza b. Abdil Muttalip de bu evde içki içiyordu. Yanında şarkı söyleyen bir cariye vardı. Câriye:

— Yâ Hamza, semiz yaşlı develere dikkat!., dedi. Hamza hemen kılıcıyle onlara sıçrayarak hörgüçlerinî kesti, böğürtlerini yardı. Sonra karaciğerlerinden (birer parça) aldı.

 (İbn-i Cüreyc diyor ki): Ben İbn-i Şihâb'a:

— Hörgüçten de mi? diye sordum.

— Her ikisinin hörgüçlerini kesti ve götürdü, dedi. ibn-i Şihâb

Dedi ki: Ali şunu söyledi:

— Beni çileden çıkaran bir manzara görmüştüm. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Kendisine haberi ilettim. O da beraberinde Zeyd olduğu halde (dışarı) çıktı. Onunla ben de gittim. Derken Hamza’nın yanına girerek ona öfkelendiğini belli etti. Hamza başını kaldırdı ve:

— Siz benim babalarımın kölelerinden başka bir şey misiniz? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de gerisin geriye giderek yanlarından çıktı.

5243- Bize Abd b. Humeyde rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Abdürrezzâk haber verdi.

(Dedi ki): Bana İbn-i Cüreyc bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.

5244- Bana Ebû Bekr b. İshâk da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Said b. Kesir b. Ufeyr Ebû Osman El-Misrî haber verdi.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Yûnus b. Yezid, İbn-i Şihab'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ali b. Hüseyn b. Ali haber verdi. Ona Hüseyn b. Ali haber vermiş ki: Ali Şöyle dedi:

— Benim Bedir günü alınan ganimetten hisseme düşen yaşlı bir devem vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün ganimetin beşte birinden bir yaşlı deve (daha vermişti. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı Fâtime ile evlenmek isteyince Benî Kaynukaâ kabilesinden kuyumcu bir adamdan benimle beraber geleceğine söz aldım. Boya otu getirecektik. Onu kuyumculara satarak zifaf davetimde menfaatlanmak istiyordum. Ben develerim için ip çuval ve semerlerden müteşekkil eşyayı toplarken, develerim ensardan bir adamın evinin yanı basına çökmüşlerdi. Toplayacağımı topladım, bir de baktım develerimin hörgüçleri kesilmiş; böğürleri delinmiş ve ciğerlerinden bir şeyler alınmış. Onların bu manzarasını görünce göz yaşlarımı tutamadım.

— Bunu kim yaptı? dedim.

— Onu Hamza b. Abdilmuttalip yaptı. Hamza şu evde ensardan içkiciler arasında bulunmaktadır. Ona ve arkadaşlarına bir cariye şarkı okudu ve şarkısı esnasında:

— Yâ Hamza, semiz yaşlı develere dikkat! dedi. Hamza hemen kılıçla kalkarak onların hörgünlerini kesti ve böğürlerini delerek, ciğerlerinden (birer parça) aldı, dediler. Ali

Dedi ki:

— Bunun üzerine hen gittim hattâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girdim. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzümden ne ile karşılaştığımı anladı. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Sana ne oldu?» dedi.

— Ya Resûlallah! Vallahi bugünkü gibi (şimdiye kadar) hiç görmedim. Hamza benim iki deveme tecavüz ederek hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini de delmiş. İşte kendisi bir evde bulunuyor. Yanında içkiciler var, dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kaftanını isteyerek onu örtündü. Sonra yürümeye koyuldu. Kendisini Zeyd b. Harise ile ben takib ettik. Nihayet Hamza'nın bulunduğu evin kapışma geldi. Ve izin istedi. Kendisine izin verdiler. Bir de ne görsün hep îçkiciler. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığından dolayı azarlamaya başladı. Birden Hamza'nın gözleri kızarmıştı. Hamza. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e baktı. Sonra gözünü onun dizlerine kaldırdı. Sonra gözünü daha kaldırarak göbeğine baktı. Sonra daha kaldırarak yüzüne baktı. Arkacığından Hamza şunu söyledi:

— Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey misiniz?

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun sarhoş olduğunu anladı artık, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) döndü, gerisin geriye giderek dışarı çıktı. Biz de onunla beraber çıktık.

5245- Bu hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhzâz da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Abdullah b. Osman, Abdullah b. Mübârek'den, o da Yûnus'dan, o da Zührî'den naklen bu isnadîa bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Humus»'da tahrîc etmiştir. Hadîsin zahirine bakılırsa Hazret-i Ali’ye verilen yaslı develer Bedir'den alınan ganimetlerin beşte birindendir. Fakat İbn-i Battâl'ın beyanına göre siyer ulemâsı Bedir Harbinde ganimetin beşte birinin Peygamberimize tahsisi henüz meşru olmadığına ittifak etmişlerdir. Bu takdirde Hazret-i Ali'nin sözü te'vile muhtaç olur. Ve: «Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah b. Cahş'in seriyyesinden bir yaşlı deve verdi» mânâsına alınır. Çünkü Abdullah b. Cahg seriyyesi Bedr'den önce hicretin ikinci senesinde Mekke ile Tâif arasındaki Nahle'ye gönderilmiş, orada bir Kureyş kervanı ile harbederek küffarı tepelemiş, kervanı ganimet almışlardı. Hazret-i Abdullah arkadaşlarına: «Aldığımız ganimetin beşte biri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'nin olacak» demişti. Halbuki o zaman henüz ganimetlerin beşte biri meselesi hakkında âyet inmemişti. Abdullah (radıyallahü anh) ganimetin beşte birini Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ayırmış, geri kalanını arkadaşlarına taksim etmişti. Beşte bir meselesinin Benî Kureyza gazasında meşru' olduğu söylenir. Daha sonra meşru olduğunu söyleyenler de vardır.

Develerinin hâlini görünce Hazret-i Ali'nin ağlaması Nevevî'ye göre. Hazret-i Fâtıma'ya karşı kusur edip çehizini tamamîayamıyacağın-dan korktuğu içindir. Bizce develerin hâline acıdığı için ağlamış olması daha vârid-i hatırdır.

Hazret-i Hamza iyice sarhoş olmuş. Câriye oynatıyordu. Çünkü o zaman henüz içki ve şarkı gibi şeyler haram edilmemişti. Müslümanlar içki içiyor, şarkı dinliyorlardı. İçki ancak Uhud gazasında haram kılınmıştır. Hazret-i Hamza'nin: «Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey misiniz?» sözünün mânâsı teşbihtir. Yani siz benim babamın köleleri gibisiniz demek istemiştir. Maksadı da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'n babası Abdullah ile Hazret-i Ali'nin babası Ebû Tâlib'dir. Bunlar Abdulmuttalib'e itaat ve hürmet hususunda onun köleleriymiş gibi davranırmış. Ben Abdulmuttalib'e onlardan daha yakınım» demek istemiştir.

Hazret-i Hamza'nin yaraladığı develerin kıymetini ödemesi icabeder. Bu babda bir rivâyet yoksa da Hazret-i Hamza'nin onları ödemiş olması, yahut onun namına Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vermiş olması yahut Hazret-i Ali'nin bedel istemekten vaz geçmiş olması muhtemeldir.

5246- Bana Ebû'r-Rabî Süleyman b. Dâvud El-Alekî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammad yani İbn Zeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Sabit, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle dedi:

Şarabın haram kılındığı gün ben Ebû Talha'nın evinde cemaatin sâkisi idim. İçkileri yalnız koruk ve kuru hurma şarabı idi. Bir de baktım bir dellâl sesleniyor. Ebû Talha bana: Çık da bak, dedi. Ben de çıktım. Ne göreyim! Bir dellâl bağırıyor:

— Dikkat!.. Şarap haram kılınmıştır. Artık (şarap) Medine'nin sokaklarında aktı. Ebû Talha bana: «Çık da onu dök!» dedi. Ben de döktüm. Bunun üzerine:

— Şarap kârınlarında olduğu halde filân öldürüldü. Filân öldürüldü, dediler. Yahut bunu bâzısı dedi. (Râvi bu cümle Enes'in hadîsinden midir bilmiyorum, demiştir.) Onun üzerine Allah (azze ve celle):

"iman edip, yararlı İşler yapanlara; korundukları, iman ettikleri ve yararlı işler yaptıkları taktirde içtikleri şey hususunda bir günah yoktur." âyetini indirdi Sûre-i Mâide, Âyet-: 93.

5247- Bize Yahya b. Eyyûb da rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdulaziz b. Suhayb haber verdi.

(Dedi ki): Enes b. Mâlik'e Fadîh'i sordular da şu cevâbı verdi:

— Sizin Fadıh ismini verdiğiniz şu Fadıh'ımızdan başka bizim bir şarabımız yoktu. Ben ayakta olduğum halde Ebû Talha ile Ebû Eyyüb'a ve evimizde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bir takım adamlara onu sunuyordum. Aniden bir adam gelerek:

— Haber size ulaştı mı? dedî.

— Hayır! dedik.

— Gerçekten şarab haram kılınmış, dedi. Bunun üzerine (Ebû Talha):

— Yâ Enes! Bu küpleri akıt, dedi. Bu adamın haberinden sonra artık ne ona döndüler, ne de Sordular.

5248- Bize yine Yahya b. Eyyûb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti!

(Dedi ki): Bize Süleyman Et-Teymî de haber verdi.

(Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti.

(Dedi ki):

— Ben cemaata, amcalarıma hizmet ediyordum. Kendilerinin fadıhm-dan onlara sunuyordum. Yaşça en küçükleriydim. Derken bir adam gelerek:

— Hiç şüphesiz şarap haram kılınmıştır, dedi. Bunun üzerine cemâat:

— Onu dök yâ Enes! dediler. Ben de onu döktüm. (Süleyman Dedi ki): Enes'e:

— O nedir? dedim.

— Koruk ve yaş hurmadır! dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr b. Enes:

— Bu o gün onların şarabıydı, dedi. Süleyman

Dedi ki:

— Bana bir adam dahi Enes b. Mâlik'ten rivâyet etti ki, Enes bunu söylemiş.

5249- Bize Muhammed b. Abdi’l-a'iâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mu'temir babasından rivâyet etti.

(Dedi ki): Enes şunu söyledi: Ben cemâatin hizmetinde idim, onlara sunuyordum...

Râvİ İbn Uleyye hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Yalnız o Şöyle deditir: «Ebû Bekr b. Enes: Bu o gün onların şarabıydı, dedi. Enes de mevcuttu. Ama Enes bunu inkâr etmedi.»

İbn Abdi’la'lâ dedi ki: «Bize Mu'temir babasından rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana benimle birlikte bulunanlardan bîri anlattı ki, kendisi Enes'i: Bu o gün onların şarabıydı, derken işitmiş.

5250- Bize Yahya b. Eyyûb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Uleyye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Saîd b. Ebi Arûbe dahi Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi):

— Ben Ebû Talha ile Ebû Dücâne'ye ve Muâz b. Cebel'e ensardan Birkaç kişi içinde bade sunuyordum. Bizim yanımıza giren, girip de: Yeni bir haber çıktı» deyince şarabın tahrimi indi. Biz de o gün şarablan devirdik. Bunlar, koruk ile kuru hurmanın karışımı idiler.

Katâde

Dedi ki: Enes b. Mâlik şunu söyledi. Gerçekten şarab haram kılındı. O gün ashabın umumiyetle şarapları koruk ve kuru hurma karışımı idi.

5251- Bize Ebû Gassân El-Misniaî ile Muhammed b. Mügennâ ve İbn Beşşar da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muâz b. Hişâm haber verdi.

(Dedi ki): Bana babam, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes (Şöyle dedi): Ben Ebû Talha ile Ebû Dücâne'ye ve Süheyl b. Beydâ'a içinde koruk ve kuru burma karışımı bulunan bir kabdan hâde sunuyordum...

Râvi Saîd hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

5252- Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Amr b. Hâris haber verdi. Ona da Katâde b. Diâme rivâyet etmiş ki, kendisi Enes b. Mâlik'i şöyle derken işitmiş:

— Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuru hurma ile renkti koruğu karıştırıp içmekten nehy buyurdu. Şarap haram kılındığı giin umumiyetle Arapların şarabı buydu.

5253- Bana yine EbÛ't-Tahir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Mâlik b. Enes, İshâk b. Abdillah b. Ebî Talhâ'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki (Şöyle dedi):

— Ben Ebû Ubeyde b. Cerrah ile Ebû Talha'ya ve Übeyy b. Ka'b'a fadıh ile kuru hurmadan şerbet sunuyordum. Derken onlara gelen gelerek:

— Gerçekten şarab haram kılındı, dedi. Bunun üzerine Ebû Talha:

— Yâ Enes! Kalk şu küpü kınver, dedi. Ben de taştan oyma küpümüze vararak onu dibi ile yere vurdum. Nihayet kırıldı.

5254- Bize Muhammed b. Müseanâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Bekr (yani Hanefi) rivâyet etti.

(Dedi ki): Abdu'l-Hamid b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam rivâyet etti ki; kendisi Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işitmiş:

— Allah içerisinde şarabı haram kıldığı âyeti indirdi. Medine'de kuru hurmadan başka içilen bir içki yoktu.

Bu hadîsi Buhârî «Mezâlim», «Tefsir» ve «Eşribe» bahislerinde, Ebû Dâvud «Eşribe»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Vak'a Ebû Talha'nın evinde geçmiştir. Ebû Talha Hazret-i Enes'in üvey babasıdır. İsmi Zeyd b. Sehl El-Ensâri'dir. Akabe, Bedir, Uhud vesâir bütün gazalarda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunmuştur. Onun vefatından sonra kırk yıl daha yaşayarak Şam'da vefat etmiştir. Denizde vefat ettiğini söyleyen de vardır.

Fâdıh: Esas itibariyle kızarmaya veya sararmaya başlayan koruk hurma demektir. Fakat sonradan korukla olgun hurmanın karışımına, korukla kuru hurmanın, karışımına, sadece koruk hurmaya ve sadece kuru hurmaya fâdıh denilmiştir. Anlaşılıyor ki, şarab haram kılınınca evinde şarabı bulunan müslümanlar peyderpey onu sokaklara dökmüşler hattâ şarab sokaklarda sel gibi akmıştır.

El-Mühelleb: «Şarabın yollara dökülmesi, haram kılınıp terk edildiği şâyî olsun diyedir.» diyor.

Hamr: Şarab demektir. Bu kelime muhamere'den alınmıştır ki: Karıştırmak mânâsına gelir. Şarab da aklı karıştırdığı için ona hamr denilmiştir. Bir de tahmir'den alınmıştır.

Tahmir: örtmek demektir. Şarab aklı örttüğü için ona hamr denilmiştir. Bu kelime Arabcada hem müzekker, hem müennes olarak kullanılır. Şarab üzümden yapılır. Ve İmâm-ı A'zam'a göre üzümün kaynatılmamış şırası kükreyip şiddetlendiği zaman şarab olur. Şarabın Arabcada iki yüz kadar ismi vardır. Fâdıh bunlardan biridir. Ancak üzümden değil, hurmadan yapılır. İbn-i Seyyide fadîh'ın yarılmış, koruk hurmadan yapılan içki olduğunu söyler. Demek oluyor ki, fadîh hurmanın gerek tazesinden, gerek kurusundan, gerekse bunları karıştırmak suretiyle mecmuundan ezilerek ve yarılarak kaynatılmamış suya atmak suretiyle yapılan şarabdır.

Şâfiîler'den

Nevevî diyor ki: «Müslim'in naklettiği bu hadîsler de sarhoşluk veren bütün içkilerin haram kılındığına ve bunların hepsine hamr yani şarab denileceğine sarahat vardır. Bu hususta fadîh, hurma şıraları; üzüm şırası; arpa, mısır ve darı suyundan, bal şerbetinden yapılan içkiler müsavidir. Bunların hepsi haram, hepsi hamrdır. Bizim mezhebimiz budur. Mâlik ve Ahmed'le Selef ve Halefin cumhûrlarının kavli de budur. Basralılardan bir cemaat haram olan yalnız üzüm şırasıyle pişmemiş kuru üzüm şerbetidir. Bunlar pişirilirse helâl olduğu gibi, bunlardan başka şeylerden yapılan içkiler pişirilsin pişirilmesin sarhoşluk vermedikçe helâldir, demişlerdir. Ebû Hanîfe: Haram olan yalnız hurma ve üzüm meyvelerinin sırasıdır. Üzüm şırasından yapılan içkinin azı-çoğu haramdır. Meğer ki, pişirilip de üçte ikisi gitmiş ola. Kuru hurma ile kuru üzüm şıralarının kaynatılmışları helâldir, Velevki azıcık kaynatılmış olsun demiş, burada bir smır tayin etmemiştir. Hurma ile üzümden yapılan şarabın kaynatılmayanı haramdır. Fakat içene had vurulmaz, demiştir.

Bütün bunlar içilip de sarhoşluk vermediğine göredir: Sarhoş ederse bütün müslümanlarm icmai ile haramdır...»

Ebû Dâvud-ı Tayâlisî'nin Hazret-i Berâ'b. Âzib'den tahrîc ettiği bir hadîste şöyle deniliyor: «Şarabın haram kılındığını bildiren âyet inice ashab: Ya haram kılınmadan evvel içenlerin hali ne olacak? dediler. Bunun üzerine: İman edip yararlı işler yapanlara, korundukları, iman ettikleri ve yararlı işler yaptıkları takdirde içtikleri şey hususunda bir günah yoktur âyeti indi.» Bu hadîsi Tirmizî de rivâyet etmiş ve onun hakkında: «Hasen sahihtir» demiştir. Âyetteki korunmaktan murad şarabı yeniden içmekten korunmaktır.