Geri

   

 

 

 

İleri

 

28- Cihadın ve Allah Yolunda (Gazaya) Çıkmanın' Fazileti Bâbı

4967- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr Umâre'den (ki bu zât İbn'l-Ka'kaa'dır.) o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah kendi yolunda (gazaya) çıkan kimseye kefil olmuştur: (Buyurur ki): Onu (çıkaran) ancak benim yolumda cihâd etmek, bana inanmak ve Peygamberlerimi tasdîk eylemek için çıkarmıştır. Şu halde o, kendisini cennete koymamı yahud alabildiği kadar ecir veya ganimet olarak içinden çıktığı evine döndürmemi benim üzerime garantilemiştir.

Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, şayet bir yara Allah yolunda acıtırsa kıyâmet gününde açıldığı zamanki kılığında gelecek, rengi kan rengi, kokusu misk olacaktır. Muhammed'in nefsi yed-î kudretinde olan Allah'a yemîn olsun ki eğer müslümanlara zor gelmese, Allah yolunda gaza eden bir seriyyenin ardından ebediyyen oturmazdım! Lâkin varlık bulamıyorum ki, onları (hayvan üzerinde) taşıyayım! Onlar da varlık bulamıyorlar. Kendilerine benden geri kalmak zor geliyor! Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben Allah yolunda gaza ederek Öldürülmeyi, sonra yine gaza ederek Öldürülmeyi, sonra yine gaza ederek öldürülmeyi pek arzu ederim!» buyurdular.

4968- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Fudayl, Umâre'den bu isnâdla rivâyette bulundu.

4969- Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muğîrc b. Abdirrahmân El-Hizâmî, Ebû'z- Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi:

«Allah, kendî yolunda cihâd eden, evinden kendisini onun yolunda cihâdla onun kelimesini tasdıkde başka hiç bir şey çıkaramayan, kimseyi cennete koyacağına yahud İçinden çıktığı evine, kazandığı ecir veya ganimetle beraber döndüreceğine kefîl olmuştur!» buyurmuşlar.

4970- Bize Amru'n - Nâkid ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z - Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti:

«Eğer bir kimse Allah yolunda yaralanırsa —ki Allah kendi yolunda yaralananı pekâlâ bilir— kıyâmet gününde yarası fışkırarak gelir. Honk kan rengi, koku da misk kokusu!..» buyurmuşlar.

4971- Bize Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Mimeb-bih'den naklen rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şudur: diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir ki, onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Müslümanın aldığı her yara Allah yolundadır. Sonra Kıyâmet gününda bu yara, vurulduğu günkü kılığında olacak, kan fışkıracaktır. Renk kan rengi, koku misk kokusu!» buyurdu. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sözüne devamla):

«Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, mü'minlere meşakkat vermiş olmasam Allah yolunda gaza eden hiç bir se-riyyenîn ardında oturmazdım! Ve lâkin varlık bulamıyorum ki, onları (hayvan üzerinde) taşıyayım! Onlar da varlık bulamıyorlar ki, benim arkamdan gelebilsinler. Benim ardımdan olurup kalmaya da gönülleri razı olmuyor.» buyurdular.

4972- Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Mü'minlere meşakkat vermiş olmasam hiç bir seriyyenin arkasında oturmazdım!...» buyururken işittim. Râvî hadîsi yukarıkilerin hadîsi gibi ve bu isnâdîa: «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki Allah yolunda öldürülüp sonra diriltümeyi pek arzu ederdim...» şeklinde Ebû Zür'a'nın, Ebû Hüreyre'den naklettiği hadîs gibi rivâyette bulunmuştur.

4973- Bize Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ab-dülvehhâb (yânı Sekafî) rivâyet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H.

Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mervân b. Muâviye rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi Yahya b. Saîd'den, o da Ebû Sâlih’den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ümmetime meşakkat vermiş olmasam hiçbir seriyyeden geri kalmamak isterdim...» buyurdular.

Râvî yukarıkilerin hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

4974- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah kendi yolunda (gazaya) çıkan kimseye kefîl olmuştur...» buyurdu. Râvî hadîsi «Allah feâlâ yolunda gaza eden hiç bir seriyyeden geri kalmazdım!» ifâdesine kadar rivâyet etmiştir.

Bu hadîsin muhtelif rivâyetlerini Buhârî: «İmân», «Vudû'» ve «Fardu'l-Humüs» bahislerinde tahrîc etmiştir.

Hak yolunda gazaya çıkan kimseye Allah'ın kefil olması: lütf-u kereminden ona cennetini nasib etmesidir. Bu kefalet, Teâlâ hazretlerinin:

"Şüphesiz ki Allah mü'minlerden cennet karşılığında canlarını ve mallarını satın almıştır." Sûre-i Tevbe âyet: 112 âyet-i kerîmesine uygundur.

İkinci rivâyetteki «Onun kelimesini tasdik» den murâd: Kelime-i şehâdettir. Bazıları: «Bundan murâd: mücahide va'dedilen büyük sevabı haber veren Allah kelâmını tasdik etmektir.» demişlerdir.

Allah yolunda can veren mücâhidin cennete konması hususunda Kâdi Iyâz şunları söylemiştir «İhtimâl Allah o kimseyi öldüğü anda cennetine koyar. Nitekim Teâlâ Hazretleri şehîdler hakkında: Onlar diridirler; Rableri katında onlar rızık verilir. Buyurmuştur. Hadisde de: şehîdlerîn ruhları cennettedir. denilmiştir. Bir ihtimâl de cennete hesabsiz, azâbsız, soruşuz sualsiz giren ilk bahtiyarlar ve mukarrebîn gurubu ile birlikte girmesidir. Ve sahih hadîsde de açıklandığı vecihle şehîdlik günahlarına keffâret olur.»

«Yâhud alabildiği kadar ecir veya ganimet alarak evine döndürmemi...» cümlesinin mânâsı şudur: Henüz ganimet alınmamışsa mücâhid sadece kazandığı sevabı alarak evine döner. Düşmandan ganimet alınmışsa ecirle beraber ganimetten hissesini de alır. Bu cümledeki «ev» edatı «yahud» mânâsına değil mecazen «ve» mânâsında kullanılmıştır. Nitekim hadîsin bâzı rivâyetlerinde buradaki «ev» yerinde «vav» edatı bulunmaktadır. Hadîsden murâd: cihâda çıkan bir kimseye Allahü teâlâ her hâl-ü kârda hayır vereceğini tekeffül etmiştir. Bu hayır ya şehîd olarak cennete girmekle, ya ecir kazanarak evine dönmekle, yahud hem ecir hem de ganimet alarak dönmekle tahakkuk edecektir; demektir.

Kâdî Iyâz: «Bu hadîsde geçen yed gelimesi kudret ve mülk manasınadır.» diyor. Yerinde de görüldüğü vecihle yed: el demektir. Ancak Allahü teâlâ'ya nisbet edildi mi bu keilme müteşabihâttan olur. (Mânâsını Allah bilir. Ümmet bu dünyada bilemez. Selefin ulemâsı bu gibi kelime ve cümlelere mânâ vermeye kalkışmamış. Hak olduğuna inanır; mânâsını Allah'a havale eyleriz; demişlerdir. Onlardan sonra gelen bâzı âlimler müteşâbihleri yerine göre te'vîl etmişlerdir. İşte yed kelimesini kudret ve mülk diye te'vîl etmişlerdir. îşte yed kelimesini kudret ve mülk diye te'vîl bu kabildendir.)

Bu hadîsin üçüncü rivâyetindeki:

«Allah kendi yolunda yaralananı pekâlâ bilir!» cümlesi harb ve gazada ihlâs ve samimiyet gerektiğine tenbihtir. Gazada verilecek sevâb bu ihlâs ve samimiyete göre olacaktır. Şu halde Allah için, dîni için harbedenler ölseler de kalsalar da kazanacak, ganimet veya şan kazanmak yahud düşman milletten öc almak gibi maksadlarla gazaya çıkanlar sevabtan mahrum kalacaklardır. Bu cihet Mecelle'de «Bir işten maksad ne ise hüküm ona göredir.» kaidesi ile hulâsa edilmiştir.

Hadîsin zahiri, bu hükmün kâfirlerle yapılan harblere mahsus olduğunu gösteriyorsa da âsî ve bâgîler, yol kesenler ve benzerleri ile yapılan çarpışmalar da ayni hükümde dahildir.

Şehidin kıyâmet gününde yarasından kan fışkırarak gelmesinin hikmeti, faziletine ve canını feda ettiğine şahidi bulunmaktır.