Geri

   

 

 

 

İleri

 

31- Mekke'nin Fethi Bâbı

4722- Bize Şeytân b. Ferrûh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süleyman b. Muğîre rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Sabit El-Bünânî, Abdullah b. Rabâh'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi:

— Muâviye'ye bir takını hey'etler geldi. Bu, ramazanda idi. Biz bir-rimize yeinek yapıyorduk. Ebû Hüreyre bizi kendi menziline çok davet edenlerdendi. Ben de dedim ki:

— Beri bakın! Ben yemek yapıyorum; cemaati de tenim menzilime davet ediyorum! Müteakiben yemek yapılmasını emrettim. Sonra akşam üzeri Ebû Hüreyre'ye tesadüf ettim; ve:

— Bu gece davet bendedir! dedim.

— Benî geçtin mi? dedi.

— Evet! cevâbını verdim; ve kendilerini davet ettim. Derken Ebû Hüreyre:

— Sizlere sizin hadisinizden bir hadîs bildireyim mi ey Ensâr cemaati? dedi. Sonra Mekke'nin fethini anlattı ve şunları söyledi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek Mekke'ye, dayandı. Ve Züfaeyr'i bir cenaha, Hâlid-i diğer cenaha gönderdi. Ebû Ubeyde'yi de zırhsızlara kumandan gönderdi. Bunlar vadinin ortasını tuttular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bir bölüğün içinde idi. Bir baktı; beni gördü. Ve:

«Ebû Hüreyre!» dedi. Ben:

— Buyurun ya Resûlüllah! dedim. «Bana ancak bir Ensâri gelir!» buyurdu. Seyhan'dan başkaları şunu da ziyade ettiler:

«Bana Ensârı çağır!» dedi. Ensâr derhal etrafını sardılar. Kureyş kendine muhtelif kabilelerden bir takım serseriler ve tâbi'ler toplamıştı.

— Bunları ileri sürelim. Şayet ellerine bir şey geçerse onlarla1 beraber oluruz. İsabet alırlarsa bizden istenileni veririz! dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

«Kureys'in serserilerine ve tâbi'lerine bakın!» buyurdu. Ve iki elini birbiri üzerine kavuşturarak (onların toplu haline) işaret etti. Sonra:

«Bana Safa'da yetişinceye kadar (Allah'a, emanet olun?)!..» buyurdu. Müteakiben yürüdük. Artık bizden kim birini öldürmek isterse onu öldürüyordu. Onlardan hiç bir kimse bize bir şey gönderemiyordu. Derken Ebû Süfyân gelerek:

— Yâ Resûlallah! Kureyş cemâati ifna edilmiştir. Bu günden sonra Kureyş yoktu! dedi. Bundan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kim Ebû Süfyân'in evine girerse o emniyettedir!» buyurdular. Bunun üzerine Ensâr birbirlerine:

— Bu zâta memleketi için rağbet, kabilesi için şefekat geldi! dediler. Ebû Hüreyre

Dedi ki: (Bu arada) vahiy geldi. Vahiy geldiği zaman bize gizli kalmazdı. Bir geldi mi artık o geçinceye kadar bizden birimiz gözünün ucunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kaldırmazdı, Vahiy geçtikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ey Ensâr cemaati!» diye seslendi.

— Buyurun yâ Resûlallah! dediler.

«Siz: Bu zata memleketi için rağbet geldi!., dediniz» Ensâr;

— Böyle bir şey oldu! dediler.

«Hakka ki, ben Allah’ın kulu ve Resûlüyüm! Allah'a ve sizlere hicret ettim. Hayât sîzin hayâtınız; memat sizin memâtınızdır!» buyurdular. Bunun üzerine Ensâr ağlayarak yanına geldiler; ve:

— Vallahi biz o söylediklerimizi ancak Allah ve Resûlüne kıyamadığımız için söyledik! diyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

«Şüphesiz Allah ye Resûlü sizi tasdik ediyor ve ma'zûr görüyorlar!» buyurdu, Arkacığından halk Ebû Süfyân’ın evine yöneldiler. Herkes kapılarım kapadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de geldi. Tâ Hacer (i esved)’e yanaştı. Ve onu Öptü. Sonra Beytî tavaf etti. Beytin yanı başında bir putun başına vardı —ki Mekkeliler bu puta taparlardı— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elinde bir yay vardı: Yayın eğri tarafından tutmuştu. Bu putun başına varınca onu gözüne dürtüyor ve:

«Hak geldi; bâtıl muzmahil oldu!» diyordu.

Tavafını bitirince Safâ'ya geldi ve üzerine çıkarak Kâbe’ye baktı. Ellerini kaldırarak Allah'a hamd etmeğe ve dilediği duayı okumaya başladı.

4723- Bu hadîsi bana Abdullah b. Hâşim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süleyman b. Mugîra bu is-nadla rivâyette bulundu. O bu hadîste şunu ziyâde etmiştir:

«Sonra iki eli ile —biri diğerinin üzerinde olduğu halde— onları adamakıllı biçinl diye işaret etti.» Şunu da söylemiştir! «Ashâb:Biz bunu söyledik yâ Resûlallah! dediler.

«O halde benim ismim nedir? Hakka ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm! buyurdu.»

4724- Bana Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Hassan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Sabit Abdullah b. Rabâh'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi:

— Aramızda Ebû Hüreyre de olduğu halde Muâviye b. Ebî Süfyân'a hey'et olarak geldik. Bizden herkes arkadaşlarına bir gün yemek yapıyordu. Benim nevbetimdi:

— Yâ Ebâ Hüreyre, bugün benim nevbetimdir! dedim. Müteakiben menzilime geldiler; fakat yemeğimiz yetişmedi. Ben:

— Yâ Ebâ Hüreyre, yemeğimiz yetişin ceye kadar bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs rivâyet etsen e! dedim. Bunun üzerine şunları söyledi:

— Fetih günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraberdik. Hâlid b. Velîd'i sağ cenaha, Zübeyr'i sol cenaha, Ebû Ubeyde'yi de piyadenin üzerine ve vadinin ortasına kumandan tayin etti. Az sonra:

«Yâ Ebâ Hüreyre! Bana Ensâr'ı çağır!» buyurdu. Ben de onları çağırdım. Hemen koşarak geldiler. (Onlara):

«Ey Ensâr cemaati! Kureyş'in serserilerini görüyor musunuz? buyurdu.

— Evet! dediler.

«Bakın! Yann onlarla karşılaştığınızda onları adamakıllı biçmelisiniz!» buyurdu ve eliyle işaret ederek sağ elini sol elinin üzerine koydu. (Kumandanlara):

«Buluşma yeriniz Safâ'dır!» buyurdular.

Artık o gün karşılarına kim çıktı ise onu uyuttular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Safâ'ya çıktı. Derken Ensâr gelerek Safâ'da tavaf ettiler. Müteakiben Ebû Süfyân geldi ve:

— Yâ Resûlallah! Kureyş cemaati ifna edilmiştir. Bugünden sonra Kureyş yoktur! dedi. Ebû Süfyân

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kim Ebû Süfyân'ın evine girerse o emindir! Kim silâhı bırakırsa o da emindir! Kim kapısını kaparsa o da emindir!» buyurdu. Bunun üzerine Ensar:

— Bu zâta kabilesine karşı şefkat ve vatanına rağbet geldi!» dediler. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy indi.

«Siz: Bu adama kabilesine karsı şefkat ve vatanına rağbet geldi!.. dediniz' Beri bakın! O halde benim İsmim nedir? dedi. Bunu üç defa tekrarladı. Ben Muhammed, Allah'ın kulu ve Resûlüyüm! Allah'a ve sizlere hicret ettim. Binâenaleyh hayât sizin hayatınız; memat da sizin mematınızdır!» buyurdu. Ensâr:

— Vallahi biz bu sözü Allah ve Resûlüne kıyamadığımız için söyledik! dediler.

«İşte Allah ve Resûlü de sîzi tasdik ediyor; ve sizi ma'zûr görüyorlar!» buyurdu.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu harbte Ensârı çağırtması onlara i'timâd ettiği içindir. Bir de mertebelerinin yüksekliğini, kıymet ve hususiyetlerini göstermek istemiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kim Ebû Süfyân'ın evine girerse o emniyettedir...» buyurduğu zaman Ensârın birbirlerine: «Bu zâta kabilesine karşı şefkat ve vatanına rağbet geldi.» diye söylenmeleri de Mekke'ye dönüp bir daha orada yaşayacağını zannettikleri içindir. Aralarından ebediyyen ayrılacağını düşünerek üzülmüşlerdi. Bu hâli Cenâb-ı Hak Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy ile bildirince kendilerine:

«Siz şöyle şöyle konuştunuz! Hakka ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm I» buyurdu. Bu sözün iki mânâya ihtimâli vardır. Birinci ihtimâle göre mânâsı: «Ben hak Peygamberim. Bana vahiy gelir ve bu gibi meselelerde gâibten haber veririm: Binâenaleyh söylediklerime ve bilcümle hallerde size verdiğim haberlere i'timâd edin» demektir. îkinci ihtimâle göre: «Benim size gâibten haber vermemden fitneye düşerek hır is ti yanların İsâ (aleyhisselâm)'ı öğdükleri gibi, beni mübâlega ile öğmeyin! Zira ben Allah'ın bir kulu ve Resûlüyüm!» mânâsına gelir.

Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Hayât sizin hayâtınız; memat sizin memâtınızdır.» buyurmuş: «Ben sizin memleketinize orasını vatan ittihaz etmek için göçtüm. Allah için yaptığım bu hicretten dönemem! Sizinle beraber yaşar; sizin aranızda Ölürüm!» manasınadır. Biz bu makamda «anca bir kanca bir» diye bir ta'bir kullanırız. Bu beyanât üzerine Ensâr-ı kirâm sevinçlerinden ve söylediklerinden duydukları utançtan ağlamışlardır.

Hadîsin ikinci rivâyetindeki:

«O halde benim ismim nedir? Hakka ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm!» cümlesi hakkında Kâdî Iyâz şunları söylemiştir: «Bu sözün iki veçhe ihtimâli vardır. Birinci ihtimâle göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bununla: Sizin aranızda gizlice konuştuklarınızı size bildirmem Peygamber olduğum içindir! demek istemiştir. İkinci ihtimale göre: Ben sizden ayrılır da tekrar Mekke'ye dönersem bu size verdiğim sözü bozmak olur ve (hamd) yani Övgü kelimesinden alınmış olan Muhammed ismime uygun düşmez. Çünkü o zaman Övülmeye lâyık olmayan bir sıfatla anılırım! demektir.»

Hadîsin üçüncü rivâyetindeki: «Artık o gün karşılarına kim çıktı ise onu uyuttular.» ifâdesinden murâd: «Mekke harble alınmıştır» diyenlere göre: Karşılarına çıkanı Öldürdüler demektir. Mekke'nin sulhan alındığını söyleyenlere göre buradaki uyutmaktan murâd: Öldürmeden yere yatırmaktır.