Geri

   

 

 

 

İleri

 

16- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bize Mirasçı Olunmaz; Ne Bırakırsak O Sadakadır» Hadisi Bâbı

4678- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlik'e, İbn Şihab'tan dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Âişe şöyle dedi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği vakit zevceleri, Osman b. Affan'ı Ebû Bekr'e gönderip, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den kalan miraslarını ondan isteyecek oldular. Âişe onlara: Resûlüllah

«Bize mirasçı olunmaz; ne bırakırsak o sadakadır!» buyurmadı mı dedi..

Bu hadîsi Buhari ile Nesâî «Kitâbü’l-Ferâiz-de; Ebû Dâvûd «Kitabül-Harâoda tahrîc etmişlerdir.

Hazret-i Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği bir hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Biz Peygamberler cemaatinin mirasçılarımız yoktur. Ne bırakırsak o sadakadır.» buyurmuştur. Şu halde yalnız bizim Peygamberimizin değil, bütün Peygamberlerin (sallallahü aleyhi ve sellem) mirasçıları yokmuş demektir.

Ulema bunun hikmetini şöyle anlatırlar: Peygamberlerin malları miras tariki ile helâl olsaydı mirasçıları arasında onların Ölmesini bekleyip mirasına konmak isteyenler bulunabilir; hatta mirasçılarına mal topladığını zannedenler de çıkabilirdi. Bu suretle sû-i zanda bulunanların hali harâb olur, insanlar da Peygamberlerden nefret ederdi.

Gerçi Kur'ân-i Kerîm'de:

"Süleyman, Dâvûd'a mirasçı oldu!" Sûre-i Neml, âyet: 16. buyurulmuşsa da buradaki miras'dan murâd mal değil, peygamberlik, ilim ve hikmettir.

4679- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize Huceyn haber verdi.

(Dedi ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da İbn Şihâb'tan, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Âişe kendisine şunu haber vermiş:

Fâtıme binti Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekr'e haber göndererek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendisine Allah'ın Medine ile Fedek'de ley' olarak tahsis buyurduğu mallardan ve Hayber'in beşte birinden kalanlardan mirasını ondan istedi. Ebû Bekir de şunu söyledi:

— Şüphesiz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

«Bize mirasçı olunmaz! Bıraktığımız sadakadır. Ancak Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ailesi bu maldan yer!» buyurmuştur. Vallahi ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sadakasından hiç bir şeyi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanındaki hâlinden değiştiremem! Onun hakkında mutlaka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne yaptı ise onunla amel ederim!

Hâsılı Ebû Bekir, Fâtıme'ye bir şey vermekten çekindi. Fâtıme de bu hususta Ebû Bekr'e gücendi; ve kendisini terk etti; Ölünceye kadar da onunla konuşmadı. Fâtıme, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra altı ay yaşadı. Vefat ettiği vakit onu kocası Alî b. Ebî Tâlib geceleyin defnetti. Onun vefatını Ebû Bekr'e haber vermedi. Namazını Alî kıldı. Fâtıme'nin hayatı müddetince Alî insanlardan itibar görmüştü. O vefat edince Alî halkın i'tibarını kaybetti. Ve Ebû Bekir'le barışarak ona bey'at etmek istedi. O aylarda henüz bey'at etmemişti. Ve Ebû Bekr'e: Bize gel! Ama seninle beraber başka bir kimse gelmesin! diye haber gönderdi. (Bunu Ömer b. Hattâb gelmesin diye yapıyordu.) Bunun üzerine Ömer, Ebû Bekr'e:

— Vallahi onların yanına yalnız başına girme! dedi. Ebû Bekir ise:

— Bana ne yapabilirler ki! Vallahi ben onlara giderim! cevabını verdi. Müteakiben Ebû Bekir yanlarına girdi. Alî b. Ebî Talib bir şehâdet getirdi. Sonra şunları söyledi:

— Biz yâ Ebâ Bekr, senin faziletini ve Allah'ın sana olan ihsanını biliriz! Allah'ın sana verdiği tir bayırı sana çok görmeyiz. Lakin sen bu (hilâfet) (in) de bize karşı istibdâd gösterdin. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e olan karabetimizden dolayı kendimiz için bir hak görüyorduk...

Alî, Ebû Bekr'le konuşmasına devam etti. Nihayet Ebû Bekr'in gözleri boşandı. Sözü Ebû Bekir alınca şunları söyledi:

— Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yakınları benim için kendi yakınlarıma yardım etmemden daha iyidir! Benimle sizin aranızda şu mallar hususunda geçen ihtilâfa gelince: Hiç şüphe yoktur ki ben bunlar hakkında hakta kusur etmiş değilim! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaptığını gördüğüm bir şeyi yapmadan bırakmadım!.. Bunun üzerine Alî Ebû Bekr'e:

— Bey'at için miadın öğleden sonradır! dedi. Ebû Bekir öğle namazını kılınca Alî minbere çıkarak şehâdet getirdi; ve Alî'nin hâlini, bey'at. tan niçin geciktiğini, Ebû Bekr'e i'tizârda bulunduğu özrünü anlattı. Sonra istiğfar etti. Ve Ali b. Ebî Tâlib şehâdet getirerek Ebû Bekr'in hakkını ta'zîm eyledi. Bu yaptığına kendisini sevk eden şey ne Ebû Bekr'i çekememezlik, ne de Allah'ın ona verdiği fazileti inkâr olduğunu söyledi. (Sözüne devamla):

— Lâkin biz kendimiz için bu işte bir nasîb görüyorduk; ama bize karşı istibdat gösterildi; biz de gücendik! dedi. Müslümanlar buna sevindi ve:

— İsabet ettin! dediler. Emr-i ma'rûfa döndüğü zaman artık müslümanlar Alî'ye yakın oldular.

4680- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Hnmeyd rivâyet ettiler. (İbn Râfi' haddesenâ tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Abdürrazzâk haber verdi, dediler.)

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Fâtıme Ve Abbâs, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den . (kalan) miraslarını istemek için Ebû Bekr'e gelmişler. O anda onlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Fedek'ten aldığı yeri ile Hayber'den aldığı hissesini istiyormuş. Ebû Bekir de kendilerine:

— Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i dinledim... demiş. Râvi hadisi Ukayl'in Zührî'den naklettiği hadis mânâsında rivâyet etmiştir. Yalnız o Şöyle deditir: «Sonra Alî ayağa kalkarak Ebû Bekr'in hakkını ta'zim etti ve onun faziletini, sabık müslümanlardan oluşunu anlattı. Sonra Ebû Bekr'e doğru giderek ona bey'at etti. Bunun üzerine cemaat Ali'ye geldiler ve: İsabet ettin; iyi yaptın! dediler. Alî emr-i ma'rufa yaklaştığı an halk da kendisine yakın oldu.»

4681- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ya'küb b. İbrahîm rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H.

Bize Züheyr b. Harb ile Hasan b. Aliy El-Hulvânî de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kûb —ki İbn İbrahim'dir— rivâyet etti.

(Dedi ki):

Bize babam, Şalinden, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti

(Dedi ki): Bana Urve b. Zübeyr haber verdi. Ona da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe haber vermiş ki, Fâtıme binti Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra onun kendisine Allah'ın fey' olarak tahsis buyurduğu mallardan ibaret terekesinden mirasını taksim etmesini Ebû Bekir'den istemiş. Ebû Bekir de ona: Şüphesiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bize mirasçı olunmaz; bıraktığımız sadakadır.» buyurmuşlardır; demiş. Râvi diyor ki: Fâtıme Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra altı ay yaşamıştır. Fâtıme Ebû Bekir'den, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'uL Hayber'le Fedek'te bıraktığı terikesinden ve Medine'deki sadakasından hissesini istiyormuş. Ebû Bekir bunu kabul etmemiş ve:

— Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in amel ettiği bir şeyi yapmadan bırakamam! Ben onun emirlerinden bir şey terk edersem sapacağımdan korkarım! demiş.

Medine'deki sadakasına gelince: Onu Ömer, Ali ile Abbâs'a vermiştir. O sadakada Ali Abbâs'a galebe çalmıştır. Hayber'le Fedek'i ise Ömer elde tutmuş; ve: Bunlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sadakasıdır! Bunlar onun kargısına çıkan hakları ve hâdiseleri içindir. Onların işi halîfeye kalmıştır; demiş. Bunlar bu güne kadar aynı minval üzere kalmışlardır.

Bu hadîsi Buhârî «Kitabu fardı'l-Humüs» ve «Kitâbü'l-Megâzide tahrîc etmiştir. Hazret-i Fâtıme (radıyallahü anh)'nın miras istemesi hususunda iki ihtimal üzerinde durulmuştur.

1- Babasının «Bize mirasçı olunmaz!» hadîsini te'vil etmiş; kendisinin kıymetli mallarda babasına mirasçı olamayacağını, yiyecek, giyecek ve silâh gibi şeylerde mirasçı olacağını sanmıştır. Fakat hadîsti şerifteki: «Allah'ın fey' olarak verdiği...» ifadesi bu te'vîlı reddeder.

2- Bâzı ulemâya göre Hazret-i Fâtıme'nin mîras istemesi hadisi duymazdan öncedir. Vasiyyet âyeti ile ihticâc etmiştir. Mezkur âyette: Mirasçı bir kızsa kendisine mirasın yarısı verileceği bildirilmektedir.

Hazret-i Fâtıme'nin Ebû Bekr'e gücenerek onunla görüşmez olması, haram olan dargınlık derecesine varmamıştır. Haram olan dargınlık selâmı kesmektir. Halbuki Fâtıme (radıyallahü anh)'nın Hazret-i Ebû Bekr'e tesadüf ettiğini hiç bir kimse rivâyet etmemiştir. O yalnız Hazret-i Ebû Bekr'in hanesine gidip gelmez ve evinden çıkmaz olmuştur. Dargınlığın bu kadarı haram değildir. Mâmâfîh barıştıkları da rivâyet olunmuştur. Beyhakînin Şa'bî'den rivâyetine göre Fâtıme (radıyallahü anha) hastalanınca Hazret-i Ebû Bekir gelerek yanına girmek için izin istemiş. Hazret-i Alî ; Yâ Fâtıme! Ebû Bekir gelmiş senin yanına girmek için izin istiyor! demiş. Fâtıme: Ona izin vermemi diler misin? diye sormuş. Evet, cevâtını alınca izin vermiş. Hazret-i Ebû Bekir de onu razı etmek için yanına girmiş ve:

— Vallahi ben yurdumu, malımı, kavmü kabilemi ancak Allah'ın ri-zâsı, Resûlünün rızâsı ve sizin rızânız için bıraktım ey Ehl-i BeytL demiş. Sonra barışmışlar ve Fâtıme (radıyallahü anh) Ebû Bekirden râzı olmuştur.

Hazret-i Fâtıme babasından altı ay sonra vefat etmiştir. Sahih ve meşhur olan bu ise de sekiz ay, üç ay, iki ay hattâ yetmiş gün sonra vefat ettiğim söyleyenler de olmuştur.

Hazret-i Ali’nin bey'at hususunda gecikmesi, hadîste işaret olunduğu vecihle bu bâbta kendisi ile istişare edilmediğine gücendiği içindir. Mâ-mâfîh onun gecikmesi bu bey'ata ve Hazret-i Ebû Bekr'e dokunmaz. Çünkü ulema bey'atın sahih olması için bütün insanların bir araya gelerek hepsinin «Bey'at ettik» demelerinin şart olmadığını, bu iş için ileri gelenlerden bazı zevatla ulemâ ve ruesâdan bir cemaatm kâfi geldiğini söylemişlerdir. Hazret-i Alî bu müddet zarfında Ebû Bekir (radıyallahü anh)’e karşı bir harekette de bulunmamış; bilâkis tam bir inkıyad hali göstermiştir. Binâenaleyh onun gecikmesi Hazret-i Ebû Bekr'in hilâfetine zarar getirmez.

Hazret-i Ebû Bekr'in istişare için gelmemesi hilâfet işi ile meşgul olduğundandır. Bu işle bütün sahabe meşgul olmuş; alelacele halîfe seçil-mezse araya hilaf ve niza' gireceğinden ve umulmadık büyük fesadlar çıkabileceğinden endîşe etmişlerdir. Bey'at işi tamam olmadıkça Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cenazesini defnetmemeleri bundandır.

Hazret-i Alî, Ebû Bekir (radıyallahü anh)'i evine da'vet ederken yalnız gelmesini tenbîh etmiş; bundan Hazret-i Ömer'in gelmemesini kas-detmiştir. Maksadı, işi tatlıya bağlamaktır. Ömer (radıyallahü anh)’in şiddetli bir zât olduğunu bildiği için bir kırgınlığa sebebiyet verir diye düşünmüştür.

Ömer (radıyallahü anh)'in Hazret-i Ebû Bekr'e yalnız gitmemesini tavsiyede bulunması ise ona ağır sözler söylerler de gücendirirler; bundan da umûmî veya hususî bir mefsedet doğabilir ihtimaline mebnîdir. Bittabi kendisi de beraber olsa bunu yapamazlar diye düşünmüştür.

4682- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlik'e, Ebû'z-Zinâd'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Benim mirasçılarım bir dînar bile ülesemezler. Kadınlarımın nafakasından ve mütevellimin masrafından sonra ne bırakırsam sadakadır» buyurmuşlar.

4683- Bize Muhammed b. Yahya b. Ebî Ömer El-Mekkî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinâd'dan bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etti.

4684- Bana İbn Ebî Halef dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Zekeriyyâ b. Adiy rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn'l-Mubarek, Yûnus’dan, o da Zührî'den, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi.

«Bize mirasçı olunmaz; bıraktığımız sadakadır.» buyurmuşlar.

Yukarıki iki rivâyetin birincisini Buhârî «Kitâbü'l-Vâsâya» ile «Kitâbü'l-Ferâiz»da; Ebû Dâvûd «Harâc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Ulemâ bu hadîsteki dînâr kaydının başka mallara tenbîh için getirildiğini söylemişlerdir. Bundan murâd miras istemeyi yasaklamak değildir. Zîra yasak, vukuu mümkün olan şeylere mahsûstur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mirasçı olmak ise mümkün değildir. Şu halde hadîsten murâd: İhbardır; yani hiç bir şeyi taksim edemezler; çünkü bana mirasçı olunmaz demektir. Cumhûr-u ulemânın kavli budur. Bazı Basra ulemâsının: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kimsenin mirasçı olamaması Allahü teâlâ onun bütün malını sadaka yaptığı içindir» dedikleri rivâyet olunursa da doğrusu cumhûrun kavlidir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarının nafakaları miras değildir. Onlar ıddet bekleyen kadınlar hükmündedirler. Nafakaları bundan dolayı verilmiştir. Hallâbî diyor ki: «İbn Uyeyne'den kulağıma geldiğine göre şöyle dermiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri iddet bekleyen kadınlar hükmündedir. Çünkü onlara evlenmek ebediyyen caiz değildir. Bu sebeple onlara nafaka verilmiş; oturdukları evleri kendilerine terk edilmiştir.»

Hadîsteki «âmil»'den murâd bâzılarına göre mütevellidir. Bir takımları: «Halife olsun, onun me'murları olsun, müslümanlar namına çalışan her vazifeli bunda dahildir.» demişlerdir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in burada görülen hadîslerde zikri geçen sadakalarını Kâdî Iyâz üç kısma ayırıyor. Bunların bir kısmı kendisine hibe edilmiştir. Uhud harbinde müslüman olan Yahûdi Muhayrik'in vasıyyeti bu kabildendir ki, yedi bahçeden müteşekkildi, Ensarın verdikleri sulanmayan arazî de böyledir. Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in milki idi.

İkinci kısım: Benî Nâdir kabilesini sürgün ettiği vakit onlardan harpsiz darpsiz fey' olarak aldığı arazîdir. Bu da onun husûsî mükidir. Benî Nâdîr'in menkul mallarına gelince: Anlaşma mucibince bunların silâhlardan mâadasını Yahûdiler develerine yükleyip götürmüş; kalanı da gâzîler arasında taksim edilmişti. Fedek arazîsinin yarısı ile Vâdilkurâ'nın üçte biri de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in. hususî mülki idi. Çünkü bu yerleri bu şartlarla sulhan ele geçirmişti. Bu yerlerin gelirini başı sıkılan müslümanlara sarfederdi. Bunlardan başka Hayber'den sulh yolu ile alınmış Vatîh ve Selâlim nâmında iki de kalası vardı.

Üçüncü kısım: Hayber'in ve diğer harble alınan yerlerin beşte birinden eline geçen mallardır. Bu üç kısım malların hepsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in halis milki idi. Lâkin o bunları benimsemez; ailesine, müslümanlara ve ümmetin umumî ihtiyaçlarına sarfederdi. Vefatından sonra bu sadakaların temellükü haram kılınmıştır.