1- Bab 4595- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. (Dedi ki): Mâlik'e Rafta b. Ebî Abdirrahmân'dan dinlediğim, onun da Münbais'in âzâdlısı Yezid'den, onun da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet ettiği- şu hadîsi okudum. Zeyd Şöyle dedi: Bİr adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek ona lukatanın hükmünü sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) i «Onun mahfazasını ve bağını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!» buyurdu. Adam: — Kaybolmuş koyun (un hükmü nedir?) dedi. «Senin yahut dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular. Adam: — Ya kaybolmuş deve ne olacak? dedi. «Ondan sana ne? Su tulumu ve çarığı beraberinde! Sahibi rastlayınca ya kadar suya gider ve ağaçları otlar!» buyurdular. Yahya: «Zannederim ifâsahâ okudum.» dedi. 4596- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr da rivâyet ettiler. İbn Hucr «Bize haber verdi» fa'bîrini kullandı. Ötekiler: Bize İsmâîl —ki İbn Ca'fer'dir— tahdîs etti, dediler. O da Rabîa b. Ebî Abdirrahmân'dan, o da MÜnbais'in âzâdlısı Yezîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet etmiş ki, bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e lükatanın hükmünü sormuş. O da: «Onu bir sene i'lân et! Sonra (bir de) onun bağını ve kabını beilel Sonra onu harca! Şayet sahibi gelirse onu kendisine veriver!» buyurmuş. Adanı: — Yâ Resûlallah! Kaybolmuş koyunun'hükmü nedir? demiş. «Onu al! Zîra o ya senin ya dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurmuş. Adam: — Yâ Resûlüllah! Ya kaybolmuş develer ne olacak? diye sormuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızmış. Hattâ yanakları kızarmış. (Yahut yüzü kızarmış.) Sonra: «Onlardan sana ne? Sahibi rastlaytncaya kadar onun çarığı ve su tulumu beraberindedir.» buyurmuşlar. 4597- Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb El-Hâris ve başkaları haber verdiler. Onlara da Rabîa b. Ebî Abdirrahmân bu isnâdla Mâlik hadîsinin mislini rivâyet etmiş. Yalnız o şunu ziyade etmiş: « Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ben de beraberinde iken bir adam geldi; ve ona lükatanın hükmünü sordu. Bu hadîste Amr: Şayet lükatanın arayıcısı gelmezse onu harcayıver! cümlesini söyledi.» 4598- Bana Ahmed b. Osman b. Hakîm El-Evdî dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid b. Mahled rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Süleyman —ki İbn Bilâl'dir— Rabîa b. Ebî Abdirrahman’dan, o da Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den naklen rivâyet etti. Yezîd Şöyle dedi: Ben Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'yi şunları söylerken işittim: «Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'c geldi...» arkacığın-dan râvi hadîsi İsmail b. Ca'fer hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Yalnız o: «Yüzü ve alnı kıpkırmızı kesildi ve kızdı.» demiş. «Sonra onu bir sene i'lân et!» cümlesinden sonra: «Şayet sahibi gelmezse Iükata senin yan-nda emânet olur.» ibaresini ziyâde etmiştir. 4599- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman (yani İbn Bilâl), Yahya b. Saîd'den, o da Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den naklen rivâyet etti ki, Yezîd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sahâbîsi Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'yİ şunu söylerken işitmiş: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e altın veya gümüş lükata-nın hükmü soruldu da: «Onun bağını ve mahfazasını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Şayet (sahibini) âğrenemezsen onu harca (ya bilirsin). Lükata senin elinde bir emânet olsun! Şayet günlerden bir gün arayıcısı gelirse onu kendisine veri ver!» buyurdu. Soran zât ona kaybolan develeri de sordu. Bunun üzerine: «Onlardan sana ne? Bırak onları! Zîrâ onların çarıkları ve su tulumlan yanlarındadır. Sahipleri onları buluncaya kadar suya gelirler, ağaçları otlarlar!» buyurdu. O zât koyunu da sordu. Efendimiz: «Onu al! Çünkü o ancak ya senin, ya dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular. 4600- Bana İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Habbân b. Hilâl haber verdi. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Yahya b. Saîd ile Rabîatü'r-Re'y b. Ebî Abdirrahmân, Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cübenî'den naklen rivâyet etti ki, bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kaybolan develerin hükmünü sormuş...» Rabîa şunu ziyade etmiş: «Bunun üzerine kızdı; hatta yanakları kızardı.» ve hadîsi yukarıdakilerin hadîsi gibi rivâyet etmiş. Şunu da ziyade eylemiş: «Şayet sahibi getir de mahfazasını, sayısını ve bağını bilirse onu kendisine veriver! Aksi takdirde o senindir.» 4601- Bana Ebû't-Tahir Ahmed b. Amr b. Şerh de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Dahhak b. Osman, Ebû'n-Nadr'dan, o da Büsr b. Saîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet etti. Zeyd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e îü katanın hükmü soruldu da: «Onu bir sene f'lân et! Şayet İ'tiraf edilmezse onun mahfazasını ve bağını belle! Bilâhare onu ye! Ama sahibi gelirse onu kendisine veri ver!» buyurdular. 4602- Bu hadîsi bana İshâk b. Mansûr dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Bekir El-Hanefî haber verdi. (Dedi ki): Bize Dahhâk b. Osman bu isnadla rivâyette bulundu. Bu hadîste o şunu da söyledi: Şayet i'tiraf edilirse onu veriver! Aksi takdirde onun mahfazasını, bağını ve sayısını belle!» Bu hadîsi Buhârî «İlim» ve «Lükata» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Lükata» da; Tirmizî ile İbnİ Mâce «Ahkâm» da; Nesâî «Ed-Davâll ve’l-Lükata»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında «Hasen sahihtir.» demiştir. Lükata: Tesadüfen bulunan şey demektir. Bu kelime şeriat lisanında para ve eşya gibi şeyler hakkında kullanılır. Sokakta bulunan çocuğa lakît, hayvana ise dâlle denir. Lükata kelimesi «lâkta», «lükaata» ve «Lakata» şekillerinde de okunabilirse de en meşhur okunuş şekli «lükata» dır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e suâl soran zât, bu hadîsin râvilerinden Mâlik'in babası Umeyr'dır. Kendisine verilen cevapta evvelâ bulunan paranın çantasını ve çantanın bağını bellemesi tavsiye buyurulmuştur. Bundan maksat: Çantayı aramaya gelen olursa onu ta'rîf ederken yalan söyleyip söylemediğini anlamak, bir de bulduğu çantayı kendi eşyası ile karıştırmamaktır. Bundan dolayıdır ki, unutmamak için bulunan şeyi yazmak, cinsini, miktarını ve şâir vasıflarını tesbit etmek müstehapdır. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunan şeyin bir sene ilânını emir buyurmuştur. Ulemânın beyânına göre bu ilân evvelâ günde iki defa, sonra haftada bir defa, sonra ayda bir defa olmak sureti ile eşyanın bulunduğu yerde toplantı mahallesinde yapılır. Gerçi hadîsin bir rivâyetinde bulunan şeyin üç sene ilân edileceği bildirilmiş ise de rivâyetin bâzı tarîklerinde bir sene mi, üç sene mi buyurulduğunda şek edilmiştir. Binâenaleyh şek ile bildirilen ziyâde kabul olunmaz. Zîra hadîsin diğer rivâyetlerine muhaliftir; bazıları kıssanın ayrı ayrı iki yerde geçtiğine kail olmuşlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in soran zâta: «Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!» buyurması bulduğu parayı veya eşyayı kendi ihtiyâcına sarf etmesi için izindir. Koyun hakkındaki suâline dahi: «Senin yahut din kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurarak aynı izni vermiştir. Bu cümlede hazif edilmiş kelimeler vardır. Takdiri şöyledir: «Onları sen alırsan senin, sen almazsan almak isteyen herhangi din kardeşinin yahut bulan sahibinin, alan bulunmazsa kurdun kuşun olur.» Fakat deve suâline böyle cevap vermemiş, devenin güçlü kuvvetli bir hayvan olup düşmanından kendini müdâfaa edebileceğine, kendiliğinden suya gidebileceğine, ağaçların yapraklarını otlaya-cağına işaretle onun koyun hükmünde olmadığını bildirmiştir. Şu hafde bulunan deve aradan zaman geçmekle kimsenin milki olmaz. Deve ile koyun arasındaki bu fark koyunun kendini müdafaadan âciz bir hayvan, deveninse kendini müdafaaya muktedir olmasından ileri gelir. Koyunu kurt ve ayı gibi canavarlar kolaylıkla parçalayıp yerler, fakat deveye bunu yapamazlar. Sahipsiz koyun bulan bir kimse onu bir sene ilân eder de sonra kesip yerse, sahibi çıktığı zaman Hânefiler.'le Şâfiîler'e göre kıymetini ödemek icap eder. İmâm Mâlik ödemek lâzım gelmediğine kail olmuştur. Hadisin bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in deve sorulduğu zaman kızdığı hattâ yanaklarının kızardığı bildiriliyor. Bunun sebebi: Soranın bilgisizliği ve anlayışsızlığıdır. Çünkü, işaret buyurulan mânâyı anlayamamış, kıyas maalfârik yapmış, yani bir şeyi örneği ve dengi olmayan şeye benzetmiştir. Zîrâ lükata, sahibinden düşüp yeri belli olmayan şeydir; deve böyle değildir, O hem isim hem sıfat itibarı ile lükataya muhaliftir. Yürüyüş kuvveti fazla ve suyu da karnında biriktirdiği hususî tulumda mevcut olduğu için günün birinde sahibinin yanına dönüp gelebilir. Küçük canavarlardan kendini korur. Koyun bunları yapamaz, bu sebeple koyuna lükata hükmü verilmiştir. Hadîs-i şerifte teşbih vardır. Devenin ayaklan ve su tulumu, çarık giymiş ve yanında suyu bulunan yolcuya benzetilmiştir. 4603- Bize Muhammed b. Beşşâr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. Bana Ebû Bekir b. Nâfi' dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Gunder rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Seleme b. Küheyl'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Süveyd b. Gafele'yi dinledim; şunları söyledi: Ben, Zeyd b. Sûhân ve Selmân b. Rabîa gazaya çıktık. Ben bir kamçı bularak onu aldım. Arkadaşlarım bana: — Bırak onu! dediler. Ben: — Hayır (bırakmam) lâkin ben onu ilân ederim; sahibi gelirse ne âla! Gelmezse ondan kendim faydalanırım; dedim. Hasılı (bu işte) onlara karşı çıktım. Gazamızdan dönünce haccetmem mukaddermiş. Medine'ye geldim. Ve Übeyy b. Kâ'b'a rastlayarak kamçı meselesini ve arkadaşlarımın sözünü kendisine haber verdim, Übeyy şunu söyledi: — Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, İçinde yiU altın bulunan bir kese buldum da onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirdim. «Onu bir sene i'lân et!» buyurdular. Ben de İ'lân ettim; fakat onu bilen bir kimse bulamadım. Sonra kendilerine vardım. Yine: «Onu bir sene i'lân et!» buyurdular. Tekrar i'lân ettim; fakat (yine) onu bilen bir kimse bulamadım. Bilâhare (tekrar) kendilerine vardım. (Yine): «Onu bir sene i'lân et!» buyurdular. İlân ettim; fakat (yine) onu bilen bir kimse bulamadım. Bunun üzerine: «O altınların sayısını, mahfazasını ve bağını belle! Şayet sahibi gelirse ne âlâ! Gelmezse onlardan (kendin) istifâde et!» buyurdular. Artık ben de onlardan istifâde ettim. (Şu'be Dedi ki): Bundan sonra Seleme'ye Mekke'de rast geldim. «Süveyd üç sene mi dedi, bir sene mi bilmiyorum.» dedi. 4604- Bana Abdurrahmân b. Bişr El-Abdî dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Baha Seleme b. Küheyl haber verdi; yahut ben de içlerinde olduğum halde cemaata haber verdi. (Dedi ki): Süveyd b. Gafele'yi dinledim. Şunu söyledi: «Zeyd b. Sûhân ve Selmân b. Rabîa ile birlikte yola çıktım; ve bir kamçı buldum...» Râvi hadîsi: «Artık ben de onlardan istifâde ettim.» sözüne kadar yukarki hadis gibi rivâyet etmiştir. Şu'be Dedi ki: — Seleme'yi on sene sonra dinledim: «»Onları bir sene ilân etti.» diyordu. 4605- Bize Kuteybetü'bnü Said de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr, A'meş'den naklen rivâyet etti. H. — Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Süfyân'dan rivâyet etmişlerdir. H. Bana Muhammed b. Hatim dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Ca'fer Er-Rakkî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah (yani İbn Amr Zeyd b. Ebî Üneyse'den) rivâyet eyledi. H. Bana Abdurrahmân b. Bişr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Seleme b. Küheyl'den bu isnadla şu'be Hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Her birinin hadîsinde «üç sene» kaydı vardır. Yalnız Hammâd b. Seleme müstesna! Zîrâ onun hadîsinde: -iki veya üç sene» kaydı vardır. Süfyân, Zeyd b. Ebî Üneyse ve Hammâd b. Seleme hadîsinde: «Şayet sana biri gelir, onun sayısını, mahfazasını ve bağım haber verirse onu kendisine veriver!» ifâdesi vardır. Vekî'in rivâyetinde Süfyân: «Aksi takdirde o senin malının sebili gibidir.» cümlesini ziyâde eylemiştir. İbn Nümeyr'in rivâyetinde ise: «Aksi takdirde ondan (kendin) istifâde et!» cümlesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Lükata» bahsinin bir-iki yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî de «Lükata»da; Tirmizî ile İbn Mâce «Ahkâm» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tirmizî onu rivâyet ettikten sonra: «Bu bâbta Abdullah b. Amr, Cârûd b. Muallâ , Iyâz b. Hımâr ve Cerîr b. Abdillah'dan da hadîsler rivâyet edilmiştir.» demiş; Allâme Aynî bunlardan maada Ömer b. Hattâb, Ebû Saîd-i Hudrî, Sehl b. Sa'd, Ebû Hüreyre, Câbir , Abdullah b. Şihhir, Ya'lâ b. Mürra, Süveyd Ebû Ukbe, Zeyd b. Hâlid, Âişe, sahabeden bir zât ve Mikdâd (radıyallahü anhüm) hazerâtından da rivâyetler olduğunu kaydetmiştir. Bunlardan Abdullah b. Amr hadîsini Ebû Dâvûd; Cârûd b. Muallâ hadisini Nesâî; Iyaz b. Hımâr hadîsini Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce; Cerîr b. Abdillah hadîsini Ebû Dâvûd; Ömer'le Ebû Saîd ve Sehl b. Sa'd (radıyallahü anhûm) hadîslerini yine Ebû Dâvûd; Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsini Taberânî ; Câbir hadîsini Ebû Dâvûd; Abdullah b. Şihhîr hadîsini İbn Mâce; Ya'lâ b. Mürra hadîsini İmâm Atmed ; Süveyd hadîsini İbn Kaani'; Zeyd b. Hâttad hadisini «Sünen» sahipleri; Âişe hadîsini Saîd b. Mansûr; meçhul sahâbî hadisini Nesâî; Mikdâd hadîsini İbn Mâce tahrîc etmişlerdir. Bu hadîslerin mecmuundan anlaşılan mânâ şudur: Yolda ve şehir hükmünde olan yerde bulunan şey bir sene i'lân edilecek; ma'mur olmayan yerde bulunan ile rikâzm beşte biri verilecek; lükaatayı bulan kimse onu gizlemiyecek, bilâkis bulduğuna şahid gösterecektir. Kamçı, baston ve ip gibi şeyleri bulan kimseye onlardan İstifade etmesi caizdir. Bir dirhem ve ip gibi eşya üç gün, daha kıymetlicesi altı gün, daha kıymetlisi bir sene i'lân edilecektir. |