Geri

   

 

 

 

İleri

 

11- Hayvanın, Ma'den ve Kuyunun Yaralamasının Heder Olması Bâbı

4562- Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybe b. Saîd de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, İbn Şi-hâb'dan, o da Saîd b. El-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen onun şöyle buyurduğunu rivâyet etti:

«Hayvanın yaralaması hederdir. Kuyu da hederdir; ma'den de hederdir. Rilcâzda ise beşte bir vardır.»

4563- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Züheyr b. Harb ve Abdülâ'lâ b. Hanunad dahi hep birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. H.

Bize Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İshâk (yani İbn Îsâ) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mâlik rivâyet etti.

Her iki râvi Zührî'den, Leys'in isnadı ile onun hadîsinin mislini rivâyet etmişlerdir.

4564- Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da İbni-Müseyyeb ile Ubeydullah b. Abdillâh'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadisin mislini haber verdi.

4565- Bize Muhammed b. Rumh b. El-Muhâcir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Eyyûb b. Mûsa'dan, o da Esved b. El-Alâ'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen onun şöyle buyurduğunu haber verdi:

«Kuyunun yaralaması hederdir; ma'denin yaralaması da hederdir; hayvanın yaralaması da hederdir. Rikâzda ise beşte bir vardır.»

4566- Bize Abdurrahmân b. Sellâm El-Cumah! de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Rabİ' (yani İbn Müslim) rivâyet etti. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H.

Bize İbn Beşşâr da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'-fer rivâyet etti. Her iki râvi: Bize Şu'be rivâyet etti; demişler; ikisi de Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişler dir.

Bu hadîsi Buhârî «Rikâz» ve «Ahkâm» bahislerinde; Nesâî Zekât» ile «Rikâz» da muhtelif râvilerden tahrîc ettikleri gibi, diğer «Sünen» sahipleri de rivâyet etmişlerdir.

Acmâ': İnsandan gayri bütün hayvanlara verilen isimdir. Hayvanlar konuşamadıkları için kendilerine bu isim verilmiştir. Arap olmayanlar Arapçayı lâyıkı vecihle konuşamadıklarından Araplar onlara «Acem» demişlerdir.

Ucme: Açık konuşamamak, sözü mübhem bırakmaktır.

Cübâr: Heder ve bâtıl olmaktır. Yani ödenmeyen şeydir. Hayvanın yaralamasından murâd: Yaptığı zarardır. Bu hususta yaralamakla otlamak, kırıp dökmek gibi sair zararlar arasında hükmen bir fark yoktur. «Kuyu da hederdir; ma'den de hederdir.» cümlelerinde hazifler vardır. Bunlar: «Çöken su kuyusu ile çöken ma'den kuyusunun zararları da hederdir.» takdîrindedirler. Meselâ: Bir kimse su kuyusu veya ma'den yatağı açmak için birini çalıştırır da kuyu çalışanın üzerine çökerek öldürürse heder olur gider; diyetini ödemek îcab etmez. Ancak gerek hayvan gerekse kuyu zararlarının heder olması için bazı kayd ve şartlar vardır; şöyle ki:

1- Zararcılığı bilinmeyen bir hayvan gündüzleyin bir zarar yapar da yanında kimse bulunmazsa ödemek lâzım gelmez; bu hususta bütün ulemâ müttefiktir. Fakat hayvanın sahibi veya güdücüsü yanında ise cumhûra göre zararı ödemek îcâb eder. Zahirîler'e göre yanında kimse bulunsun bulunmasın zararı mutlak surette ödemek gerekmez. Meğer ki sahibi veya bakıcısı hayvanı kasden zarara sevketmış olsun! Bu taktirde hayvan âlet gibi olur ve zararı ödemek lâzım gelir.

Şâfiîler'e göre eğer hayvanın yanında sahibi, binicisi veya güdücüsü bulunur da hayvan ağzı ile yahut ön veya arka ayakları ile bir zarar yaparsa, yanında bulunan kim olursa olsun o zararı öder. Şayet insan öldürürse diyetini hayvanın başındaki şahsın âkılesi öder; ayrıca o şahsın kendi malından keffâret vermesi îcâb eder.

İmâm Mâlik, Leys ve Evzâî, hayvanın ön veya arka ayağı ile yaptığı zararın ödenmiyeceğine kail olmuşlardır.

İmâm A'zam'a göre hayvanın arka ayağı ile yaptığı zarar ödenmez; fakat ön ayağı ile yaptığı ödenir; çünkü ön ayağını kontrol ve muhafaza mümkündür. Zararcılığı bilinen bir hayvan gündüzün bir zarar yapar da yanında kimse bulunmazsa sahibinin ödemesi icabeder. Zîra bu halde o hayvanı bağlaması ve başı boş salmaması gerekirdi.

Hayvanın geceleyin yaptığı zarara gelince: İmâm Mâlik'e göre sahibi öder. Şâfiîler: «Sahibi hayvanım muhafaza hususunda kusur ederse öder; kusur etmemişse Ödemez.» demişlerdir.

Hanefîler'in cumhûruna, göre hayvanın gündüzün otlayarak yaptığı zarar Ödenmez.

2- Kuyu zararlarının heder olması için kazılan kuyunun milk olması yahut kırlarda bulunması şarttır. Bir kimse sahibinin izni olmaksızın birinin milkine yahut herkesin gelip geçtiği yola kuyu kazar da o kuyuya bir insan düşerek ölürse Hane'r'îler'le Şâfiîler'e göre diyetini kazanın âkılesi öder. Şâfiîler «Ayrıca keffâret de lâzımdır» demişlerdir. İnsandan başka bir şey düşerek telef olsa kuyuyu kazan öder.

Rikâz: Şâfiîler'le Hicaz ulemasına göre cahiliyet devrinden kalma define demektir. Hanefîler rikâzı: «Yerde gömülü mal» diye ta'rîf ederler; ve bundan hem defineyi hem de ma'deni kasde-derler. Burada ondan murâd: Ma'den içinden çıkan altın parçalandır. Ri-kâzın hükmü bütün ulemaya göre beşte birini vermektir. Yalnız eimme-i selâse (Mâlik, Şafiî ve Ahmed) rikâzda nisabı şart koşmuşlardır. Çünkü onlara göre rikâz zekâttır. Fakat üzerinden sene geçmesi bazılarına göre şart değildir. Hanefîler'e göre rikâz zekât olmadığı için nisab şart değildir. Az olsun çok olsun beşte birini vermek îcâb eder. .

Dâvûd-u Zahirî, İshâk, İbn'l-Münzir, İmâm Ahmed ve Şâfiîler'den Müzeni ile Büveytî nisâbla birlikte üzerinden sene geçmesini de şart koşmuşlardır.

Bir müslüman kendi milkinde ma'den bulursa ona Mâlik olur. Ve İmâm A'zam'la İmâm Ahmed'e göre nisab miktarını bulup üzerinden sene geçmedikçe bir şey vermek lâzım gelmez. İmâm Ebû Yûsuf'la Muhammed'e göre derhal beşte birinin verilmesi îcâb eder. İmâm Mâlik'le Şafiî ise derhal zekâtının verileceğine kail olmuşlardır.

Dağlarda, kırlarda ve sahipsiz yerlerde bulunan rikâzın beşte dördü bilittifak bulanın malı olur. Başkasının milkinde bulunan ise milk sahibine yahut mirasçılarına aiddir. Mirasçısı da yoksa Beytülmal'e verilir. Hanefîler'den İmâm Ebû Yûsuf istihsanen bulana verilebileceğini söylemiştir.

Hanefîler'e göre ma'deni bir müslümanın veya zimmînin bulması hükmen birdir. Bu hususta kadın-erkek, köle ve câriye arasında da fark yoktur. Yalnız harbî müstesnadır. İbn'l-Münzir: «Kendilerinden ilim bellediğim üstadlarım zimmînin bulduğu rikâzdan beşte bir alınacağına ittifak etmişlerdir; Şafiî de onlardan biridir.» demişse de diğer Şâfiîyye ulemâsı bunu kabul etmemiş; kâfirden zekât ahnamıyacağım kitaplarında beyân etmişlerdir.

Rikâzın beşte birinin nereye Verileceği ihtilaflıdır. Hanefîler'e göre ganimet kimlere verilirse bu da onlara verilir. İmâm Mâlik'le bir rivâyette İmâm Ahmed'in ve Şâfiîler'den Müzenî ile Ebû Hafs'in kavilleri de budur. İmâm Muhammed’den bir rivâyete göre Kur'ân okuyan talebeye, hastalara ve sâireye verilebilir. İmâm Şâfiîye göre zekâtın verildiği sınıflara verilir.