9- Kan, Irz ve Malların Ağır Şekilde Haram Kılındığını Beyan Bâbı 4477- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe île Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet ettiler. (Lâfızları birbirine yakındır.) (Dediler ki): Bize Bekra'dan, o da Ebû Bekra'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdülvehhâb Es-Sekafî, Eyyûb'dan, o da İbn Sîrîn'den, o da İbn Ebî den naklen rivâyet ettiler. (Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Şüphesiz ki zaman, Allah'ın göklerle yeri yarattığı gündeki hey'eti gîbi dönmüştür. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır, ki üçü arka arkaya gelir: Zülka'de, Zülhicce ve Muharrem. Bir de iki cumâd ile Şa'bân arasındaki Mudar'ın ayı Receb!» Sonra şunları söyledi: «Bu hangi aydır?» Biz: — Allah ve Resûlü bilir! dedik. Bunun üzerine sükût etti; hattâ ona adından başka bir isim verecek sandık. «Bu Zülhicce değil mi?» buyurdu. — Evet öyle! dedik. «Yâ şu belde neresidir?» diye sordu. — Allah ve Resûlü bilir! dedik. Müteakiben yine sükût etti; hattâ ona adından başka bir isim verecek sandık. «Ma'lûm belde değil mi?» dedi. — Evet öyle! cevabını verdik. «Yâ şu gün nedir?» buyurdu. — Allah ve Resûlü bilir, dedik. Bunun üzerine yine sükût etti; hattâ ona adından başka bir isim verecek sandık. «Kurban gönü değil mi?» diye sordu. — Evet öyle! Yâ Resûlallah, dedik. «İste sizin kanlarınız, mallarınız (Muhammed Dedi ki: Zannederim) ve ırzlarınız, şu ayınızda, şu beldenizde, şu gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır. Yakında Rabbinize kavuşacaksınız; o da size amellerinizden suâl edecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran küffâr (veya sapıklar olmay)a dönmeyin! Dikkat!.. Burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin! Olur ki, bazı tebliğ olunan, bunu bazı işitenden daha belleyişli olur.» buyurdu. Sonra: «Dikkati.. Tebliğ ettim mî?» dedi. İbn Habîb kendi rivâyetinde: «Mudarın Recebi...» dedi. Ebû Bekr'in rivâyetinde ise: «Benden sonra dönmeyin!» cümlesi vardır. 4478- Bize Nasr b. Aliy El-Cehdamî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Avn, Muhammed b. Sîrîn'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Bekra'dan, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: O gün gelince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin üzerine oturdu. Bir insan da yularından tuttu. Derken: «Bilir misiniz bugün hangi gündür?» buyurdu. Ashâb: — Allah ve Resûlü bilir... dediler. Hattâ ona adından başka bir isim verecek sandık; sonra: «Kurban günü değil mi?» buyurdu. — Hay hay (Öyle) ya Resûlallah, dedik. «Yâ bu ay nedir?» diye sordu. — Allah ve Resûlü bilir, dedik. «Zilhicce değil mi?» buyurdu. — Hay hay (öyle) ya Resûlallah, dedik. «Yâ bu belde neresidir?» diye sordu. — Allah ve Resûlü bilir, dedik. Hattâ ona adından başka bir isim verecek sandık. «Ma'lum belde değil mi?» buyurdu. — Hay hay (öyle) ya Resûlallah, dedik. «işte sizin kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi haramdır. Burada bulunan bulunmayana iletsin!» buyurdular. Sonra iki bakla koça yönelerek onları kesti. Ve bir koyun sürüsüne dönerek onu aramızda taksim etti. 4479- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Mes'ade, İbn Avn'd en rivâyet etti. (Dedi ki): Muhammed şunu söyledi: Abdurrahmân b. Ebî Bekre, babasından naklen söyledi. (Dedi ki): O gün gelince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir devenin üzerine oturdu. Bir adam da yedeğini (yahut yularını) tutmuştu... Râvi, Yezîd b. Zürey' hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. 4480- Bana Muhammed b. Hâtim b. Meymûn rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Kurra b. HftUd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Şîrîn, Abdurrahmân b. Ebî Bekrâ ile bence Abdurrahmân b. Ebî Bekrâ'dan daha üstün olan başka bir zâttan rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Amr b. Cebele ile Ahmed b. Hırâş da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Âmir Abdülmelik b. Amr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Kurra, Yahya b. Saîd isnadı ile Ebû Bekrâ'dan rivâyet etti, (O adamın adını da Humeyd b. Abdirrahmân diye söyledi.) Ebû Bekra şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kurban günü bize hutbe irâd ederek: «Bugün nedir?» diye sordu... Râviler hadîsi, İbn Avn'in hadîsi gibi nakletmişlerdir. Yalnız o «ve ırzlarınız» kaydını zikretmiyor. «Sonra iki koça yöneldi...» cümlesi ile ondan sonrasını da anmıyor. O bu hadîste şöyle deditir: «Şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi tâ Rabbînize kavuşacağınız güne kadar!.. Dikkati Tebliğ ettim mi? Ashâb: — Evet! dediler. Allahım, şâhid ol! Buyurdu.» Bu hadîsi Buhârî «İlim, Hacc, Bed'ül-Halk, Edâhî, Fiten, Tefsîr» ve «Megâzî» bahislerinde; Nesâİ «Hacc» ve «İlim»de tahrîc ettikleri gibi, diğer «Sünen» sahipleri de bu mânâda hadîsler rivâyet etmişlerdir. Hadîs-i şerif kitabımızın başında «İmân» bahsinde de geçmişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hutbesini Veda' haccın-da Kurban Bayramı günü Mina'da okumuştur. Rivâyetlerin bazısında devenin yularım tutan zatın Hazret-i Bilâl olduğu bildirilmiş; bir rivâyette bu işi Amr b. Hârice, başka bir rivâyette râvi Ebû Bekrâ yapmıştır. Bundan maksat, devenin hareketini önlemek, sahibini rahatsız etmesine mâni' olmaktır. Donen zamandan murâd senedir. Ulemânın beyanlarına göre câhili-yet devrinde Araplar haram ayların tahrimî hususunda Hazret-i îbrahîm dînine riâyet ederlermiş. Fakat arka arkaya üç ay harbsiz durmak kendilerine güf gelirmiş. Bu sebeple haram aylardau birinde harbe muhtaç olurlarsa o ayın hürmetini sonraki aya te'hir ederler; meselâ Muharrem ayında harb olursa onun hürmetini Safer'e bırakırlarmış. Gelecek sene bu hürmet başka aya te'hir edilirmiş. Bu iş yıllarca tekerrür etmiş. Nihayet ayları karıştırmışlar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haccı onların Zülhicce'yi haram kıldıkları seneye tesadüf etmiş. Bu münasebetle izahta bulunarak zamanı döndürmelerinin Allah'ın göklerle yeri yarattığı gün verdiği hükme tesadüf ettiğini haber vermiştir. Ebû Ubeyd şöyle diyor: «Araplar nesi' yani te'hîr yaparlardı. Allahü teâlâ'nın hakkında: "Nesî' ancak küfürde fazlalıktır." Sûre-i Tevbe, âyet: 37. buyurduğu işte budur. Çok defa Muharrem ayında harbe muhtaç olurlar; onun tahrîmini Safer'e te'hir ederlerdi. Sonra gelecek sene Safer'i te'hir ederlerdi. îşte o sene Muharrem'in yerine dönüşüne rastlamıştır.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Receb için «Mudar'ın ayı» demesi meseleyi îzâhda mubâlega göstermek içindir. Filhakika Mudar'la Rabia kabileleri arasında Receb ayı hakkında ihtilâf vardı. Mudar Receb'i bugün mâruf olan yerinde sayar; Rabîa ise onu ramazan kabul ederlerdi. Bundan dolayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Receb'i Mudara izafe buyurmuştur. Mâmâfîh Mudar Receb ayını başka kabilelerden daha fazla ta'zîm ettiği için onlara izafe ettiğini söyliyenler de olmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Bu ay hangi aydır?» diye sorarak sükût etmesi, sonra îzahda bulunması, tefhim, takrir ve bu ayın, bu günün, bu beldenin mertebelerinin büyüklüğüne tenbîh içindir. Ashâb-ı kirâmın: «Allah ve Resûlü bilir.» şeklindeki cevapları terbiye ve nezâketleri icâbıdır. Zira malûmları olan cevâbın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gizli kalmadığını bildikleri için maksadının mutlak surette ihbar olmadığını anlamışlardı. Bakla koç» diye terceme ettiğimiz «emlah»ın asıl mânâsı: Beyazla siyah karışık olup beyazı gâlib gelen demektir. «Sonra iki bakla koça yönelerek...» ilâh... cümlesi bâzı muhaddis-lere göre râvi İbn Avn'in kendi sözüdür. Buhârî bu cümleyi zikretmemiştir. Bu sebeple mezkûr cümlenin râvi tarafından bir vehim olduğuna yahut hadîslerin ayrı ayrı hutbelerde îrâd edilmiş iki hadîs olduğuna ihtimâl verenler olmuşsa da Müslim'in «Dahâyâ» bahsindeki rivâyetinde bu ziyade mevcuttur. Binâenaleyh cümlenin metn-i hadîsten olduğunda şüphe kalmaz. Fakat hadîsin bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Ey cemaati Bugün hangi gündür?» ilâh... diye sorduğu, ashabın şu sorulara: «Haram gündür. Haram beldedir. Haram aydır.» diye cevab verdikleri bildiriliyor. Bâbımızın hadîsinde ise sahabenin: «Allah ve Resûlü bilir.» dedikleri görülüyor, ki bu da hutbenin ayrı ayrı iki defa okunduğu ihtimâlini kuvvetlendirir. Şu halde ikinci hutbede cevab verenler, birinciyi dinleyenlerdir. Birinci hutbede bulunmayanlar susmuşlardır. Râvilerin bazısı cevab verenleri, bazısı da vermeyenleri dinlemiş ve her biri işittiğini rivâyet etmişlerdir. |