Geri

   

 

 

 

İleri

 

3- Her Kim Bir Şeye Yemin Eder de O Şeyin Yeminden Daha Hayırlı Olduğunu Görürse O Hayırlı Olan Şeyi Yaparak Yemininden Dolayı Keffaret Vermesine Mendüp Olması Bâbı

4352- Bize Halef b. Hişâm ile Kuteybe b. Saîd ve Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet ettiler. Lâfız Halefindir. (Dediler ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Gaylân b. Cerîr'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsâ El-Eş'arî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

Eş'arîlerden bir cemaat içinde yüklerimizi taşıyacak (deve) istemek için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim.

«Vallahi size (deve) veremem; zâten bende size verecek (deve) yok...» buyurdu. Bunun üzerine Allah'ın dilediği kadar durduk. Sonra kendilerine bir takım develer getirdiler de, bize üç tane beyaz hörgüçlü deve (verilmesini) emir buyurdu. Yola revân olduktan sonra: Allah bize iyi hayır getirmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, yük devesi istemeye geldik. Bize deve veremiyeceğine yemin etti; sonra verdi, dedik (yahut bunu bazımız söyledi). Bu konuştuğumuzu derhal ona gidip haber verdiler. Bunun üzerine:

«Size yük hayvanlar mı ben vermedim; lâkin Allah verdi. Vallahi Allah diler de ben bir şeye yemîn eder; sonra ondan daha hayırlısını görürsem, hemen yeminime keffâret verir, o hayırlı şeyi yaparım.» buyurdular.

4353- Bize Abdullah b. Berrâd El-Eş'ari İle Muhammed b. Ala' El - Hemedânî rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi:

Beni arkadaşlarım kendilerine yük devesi istemek için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdiler; çünkü darlık ordusunda —ki Tebûk gazasidır— onunla beraber idiler. Ben: Yâ Nebiyyallah! Arkadaşlarım beni yük devesi istemek için sana gönderdiler, dedim. Bunun üzerine:

«Vallahi sizo hiç bir yük hayvanı veremem!» buyurdu. Kendisine öfkeli halinde rastlamışım ama bilmiyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir şey vermemesinden mahzun olarak ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana gücenmiştir diye korkarak geri döndüm; hemen arkadaşlarımın yanına giderek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylediklerini onlara haber verdim. Orada bir dakika durur durmaz Bilâl'in: Ey Abdullah b. Kays! diye seslendiğini işittim ve kendisine cevap verdim.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni çağırıyor; icabet et.» dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına vardığımda: O anda Sa'd'dan satın aldığı altı deveyi göstererek:

«Şu çifti, şu çifti ve şu çifti al da arkadaşlarına götür ve de ki: Size bu yük develerini Allah verdi (yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) verdi) artık bunlara binin!»

Ebû Mûsâ sözüne şöyle devam etmiş: Ben de bu develeri arkadaşlarıma götürerek: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları binmek için size gönderdi. Lâkin sizden biriniz benimle gelip de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sizin için istekte bulunduğum zaman söylediği sözü işiten ve ilk defa vermeyişini sonradan verişini (gören) birine beraber gitmedikçe yakanızı bırakmam! Zannetmeyin ki onun söylemediği bir şeyi ben size söylemiş olayım, dedim. Bana şu cevabı verdiler:

— Vallahi sen bizim indimizde (doğruluğu) tasdik edilmiş bir adamsın. Dilediğini elbette yaparız.

Bunun üzerine Ebû Mûsâ onlardan birkaç kişi ile birlikte yola revân olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözünü işiten ve onlara (evvelâ) bir şey vermeyip sonradan verdiğini görenlere gitmişler. Onlar da kendilerine tamamiyle Ebû Mûsa'nın anlattıklarını anlatmışlar.

4354- Bana Ebû'r-Rabî' El-Attekî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd yani İlmi Zeyd, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılabe ile Kâsım b. Âsım'dan, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyet etti. Eyyûb: Ben Kâsım'in hadîsini Ebû Kılâbe'nin hadîsinden daha iyi bellemişimdir, demiş ve şunları söylemiş:

Ebû Mûsa'nın yanında idik. Sofrasını getirtti. Üzerinde tavuk eti vardı. Derken Benî Teymillâh (kabilesin)’den kırmızı renkli âzadlılara benzeyen bir adam girdi. Ebû Mûsâ ona buyur etti. Adam durakladı. Ebû Mûsâ yine buyur etti. Ve: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bundan yerken gördüm, dedi. Adam:

— Ben bu hayvanın bir şey yediğini gördüm de İğrendim; bir daha ondan yememeye yemîn ettim, dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ şunları söyledi:

— Gel sana bundan bahsedeyim! Ben Eş'arîlerden bir cemaat içinde yük devesi istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gittim:

«Vallahi size yük devesi veremem; zâten bende size verecek binek hayvanı yok!» buyurdu. Biz de Allah'ın dilediği kadar durduk. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ganimet develeri getirdiler. Müteakiben bizi çağırdı ve bize beş tane beyaz hörgüçlü deve verilmesini emir buyurdu. Yola revân olduğumuz vakit birbirimize: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i yemininde gaflete düşürdük. Başımıza iyi hayır gelmez! dedik; ve hemen kendisine dönerek:

— Yâ Resûlallah! Biz yük devesi istemek üzere sana geldik. Sen bize yük devesi veremeyeceğine yemîn ettin; sonra da verdin! Unuttun mu yâ Resûlallah? dedik:

«Vallahi ben, Allah diler de bir şeye yemîn eder ve başkasını o yeminden daha hayırlı görürsem o hayırlı işi yapar; yeminimi de (keffâretle) helâl kılarım. Çekilin gidin! Sİze Ancak Allah (azze ve celle) binek devesi verdi.» buyurdular.

4355- Bize İbn Efaî Ömer de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülvehhâb Es-Sekafî, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe ile Kâsım Et-Teymî'den, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle demi;:

Cerm kabilesinin şu mahallesi ile Eş'arîler arasında sevgi ve kardeşlik vardı. Bu sebeple Ebû Mûsâ El-Eş'arî'nin yanında bulunuyorduk. Derken ona içerisinde tavuk eti bulunan bir yiyecek sundular... Râvi yukankî hadîs gibi rivâyet etmiştir.

4356- Bana Ali b. Hucr Es-Sa'dî ile İshâk b. İbrahim ve İbn Nümeyr, İsmail b. Uleyye'den, o da Eyyûb'dan, o da Kâsım Et-Teymî'den, o da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyet ettiler. H.

Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Eyyûb'dan, o da'Ebû Kılâbe'den, o da Zehdem El-Cermî'den rivâyet etti. H.

Bana Ebû Bekir b. İshâk da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Affân b. Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vüheyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe ile Kâsım'den, onlar da Zehdem El-Cermî'den naklen rivâyet etti. Ebû Mûsa'nın yanında idik... demiş.

Bu râvilerin hepsi Hammâd b. Zeyd hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır.

4357- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Sa'k yani İbn Hazn rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Matar El-Verrâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Zehdem El-Cermî rivâyet etti:

Ebû Mûsa'nın yanına girdim; tavuk eti yiyordu... dedi; ve hadîsi yukarıdakilerin hadîsi gibi rivâyet etti. «Vallahi ben onu unutmadım.» cümlesini de ziyâde eyledi.

4358- Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, Süleyman Et-Teymî'den, o da Durayb b. Nukayr el-Kaysî'den, o da Zehdem'den, o da Ebû Mûsâ El-Eş'arî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi:

— Yük devesi istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' gittik.

"Bende size verecek yük devesi yok! Vallahi size binek hayvanı veremem!» dedi. Sonra bize üç tane beyaz hörgüçlü deve gönderdi. Bunun Üzerine:

— Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yük devesi istemeye geldik. O bize deve veremeyeceğine yemra etti, dedik. Ve kendilerine giderek bunu haber verdik de:

«Ben bir şeye yemîn eder de başkasını o yeminden deha hayırlı görürsem hemen o hayırlı şeyi yaparım...» buyurdular.

4359- Bize Muhammed b. Abdilâlâ Et-Teymî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mu'temir, babasından rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû's-Selîl, Zehdem'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet eyledi. Şöyle dedi:

— Yürüyorduk. Nihayet yük devesi istemek için Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vardık...

Râvİ Cerîr'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

Bu hadîsi Buhârî «Megâzî», «Fardu'l-Humus», «Nüzûr», «Zebâyih», «Keffârâtü’l-Eymân- ve «Tevhid» bahislerinde; Ebû Davûd «Eyman»da, Tirmizî «Et'ime» ve «Şemail- bahislerinde; Nesâî «Eymân» ve «Sayd»da, İbn Mâce «Keffarât»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

«Darlık ordusu» diye terceme ettiğimiz «Ceyşül-usra» Tebûk gazasına giden ordudur. Buna darlık ordusu denilmesi: Son derece şiddetli sıcaklara tesadüf etmesi, su, hayvan ve yiyecek sıkıntısı çekilmesi sebebiyledir. Hattâ ashâb-ı kirâmın susuzluktan develerin karnını yararak içlerindeki suyu aldıkları rivâyet olunmuştur.

Bu gaza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bizzat iştirak ettiği son gazadır. İbn Sa'd'in rivâyetine göre Tebûk gazası hicretin dokuzuncu yılı Receb ayının perşenbe günü vuku' bulmuştur. Gazanın sebebini bildiren mürsel bir hadîste şöyle deniliyor: «Yahûdiler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Ebel-Kâsım, eğer peygamberlik iddiasında doğru söylüyorsan, hemen Şam'a yetiş! Zîra şâm mahşer yeri ve peygamberler diyarıdır, dediler. O da onların sözüne kanarak yalnız Şam'ı almak niyetiyle gazaya çıktı. Tebük'e varınca Allah ona Benî İsrâîl süresindeki:

"Onlar seni bu yerden çıkarmak için neredeyse zorlayacaklardı. ." âyetinden "Bizim yolumuzda asla bir değişiklik bulamazsın" Sure-i îsrâ âyet 7fi-78 kavli kerîmine kadar olan âyetleri indirdi. Teâlâ hazretleri ona Medine'ye dönmesini emretti ve:

"Senin yaşaman da orada. ölümün de orada olacak. Sen tekrar oradan diriltileceksin! buyurdu..."

Bu rivâyetlerde sözü geçen «âzadlılar»dan murad: Roma esirleridir. İçeri giren zât kırmızı benizli diye vasıflandırılmakla onun hâlis Arap olmadığına işaret edilmiştir. Nitekim bir rivâyette: «Galiba âzâdlılar-dandı.» denilerek bu cihet tasrih olunmuştur.

Bu zât: «Ben bu hayvanın bir sey yediğini gördüm de iğrendim...» demekle tavuğu pislik verken gördüğünü anlatmak istemiştir. Buna mukabil Hazret-i Ebû Mûsâ: «Gel, sana bundan bahsedeyim!» demiş; bununla: «Gel sana bu yeminin nasıl halledileceğini anlatayım!» demek istemiştir.

Rivâyetlerin birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in altı deve verdiği, diğerinde beş deve verilmesini emir buyurduğu kaydedilmektedir. Bu sebeple vak'anm iki defa cereyan etmiş olması üzerinde durulduğu gibi, azı zikretmek fazlamın red ve inkâr değildir; şeklinde te'lîfte bulunanlar dahi olmuştur.

«Başımıza iyi havır gelmez!» cümlesi; -Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i gaflete düşürdük... biz ebediyyen felâh bulmayız; dedik!» seklinde de rivâyet olunmuştur.

«Size yük hayvanlarını ben vermedim; lâkın Allah verdi...» ibaresinin mânâsı Hattâbi'ye, göre birçok vecihlere muhtemeldir. Bununla ashabdan minneti kaldırarak ni'metin Allah'a izafesi kasdedilmiş olabileceği gibi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in unutmuş olması ihtimâli de vardır. Unutan kimse muztar hükmündedir; onun fiili bâzan Allah'a da izafe edilir. Nitekim unutarak orucunu bozan bir kimse hakkında:

«Onu ancak Allah doyurdu, suladı.» buyurulmuştur. Yahut bu cümle: «Bu ganimeti göndermekle size binek hayvanlarını Allah vermiş oldu.» manasınadır. Mârûdî de bu mânâya işaret etmiştir. Kâdi Iyâz: «Caiz ki onlara yük devesi verileceği Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahi suretiyle bildirilmiş olsun yahut bu zevat Allah'ın ganimeti kendilerine taksim etmesini emir buyurduğu kimselerin umumunda dahil olsunlar.» diyor.

4360- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mervân b. Muâviye El-Fezâri rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. Keysân, Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Şöyle dedi:

Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında zifiri karanlık basıncaya kadar oturdu. Sonra evine döndü ama çocuklarını uyurken bulmuş. Derken karısı ona yemeğini getirmiş. Adam ise çocuklarından dolayı yemek yememeğe yemîn etmiş. Sonra fikrini değiştirerek yemiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek meseleyi ona anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bir kîmse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse, o (başka) işi yapsın! Yemininden dolayı da keffâret versin!» buyurdular.

4361- Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Mâlik, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bir kimse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse, hemen yemininden dolayı keffâret versin ve o işi yapsın!» buyurmuşlar.

4362- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebi Üveys rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Abdülâzîz b. El-Muttalib, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bir kimse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse hemen o hayırlı işi yapsın; yemininden dolayı da keffâret versin!» buyurdular.

4363- Bana El-Kâsım b. Zekeriyyâ da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid b. Muhalled rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Süleyman yani İbn Bilâl rivâyet eyledi.

(Dedi ki): Bana Süheyl, bu isnâdda Mâlik hadisi mânâsında:

«Hemen yemininden dolayı keffâret versin; ve o hayırlı olan işi yapsın!» diye rivâyette bulundu.

4364- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, Abdülâzîz yani İbn Rufey'den, o da Temîm b. Tarafe'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi:

Adiy b. Hâtim'e biri gelerek bir hizmetçinin kıymeti yahut hizmetçinin kıymetinin bir kısmı hakkında ondan harçlık istedi. Adiy: «Bende zırhımla miğferimden başka sana verecek bir şey yok; aileme yazayım da onları sana versinler; dedi. Fakat adam razı olmadı. Adiy de kızdı; ve: «Beri bak! Vallahi sana hiç bir şey vermiyorum!» dedi. Sonra adam razı oldu. Bu sefer Adiy: Beri bak! Vallahi eğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bir kimse bir şey yemîn eder de sonra Allah için ondan daha makbul bir şey görürse, hemen o makbulü yapsın buyururken işitmiş olmasaydım yeminimi bozmazdım, dedi.

4365- Bize Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Abdülâzîz b. Rufey'den, o da Temîm b. Tarafe'den, o da Adiy b. Hâtim'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bir kimse bir şeye yemîn eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse, hemen o hayırlı işi yapsın; yeminini de terk etsin!» buyurdular.

4366- Bana Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ile Muhammed b. Tarif El-Becelî de rivâyet ettiler. Lâfız İbn Tarifindir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Fudayl, A'meş'den, o da Abdülâzîz b. Rufey'den, o da Temîm Et-Tâi'den, o da Adiy'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Biriniz bir şeye yemîn eder de ondan daha hayırlısını görürse hemen o yeminin keffâretini versin; ve o hayırlı işi yapsın!» buyurdular.

4367- Bize Muhammed b. Tarif de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Fudayl, Şeyhânî'den, o da Abdülazîz b. Rufey'den, o da Temim Et-Tâî'den, o da Adiy b. Hâtim'den naklen rivâyet etti ki, Adiy Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bunu söylerken işitmiş.

4368- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şube Sİmâk b. Harb'dan, o da Temim b. Tarafe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

— Ben Adiy b. Hâtim'den dinledim. Kendisine yüz dirhem istemek için bir adam gelmişti de:

— Ben Hâtimi'n oğlu olduğum halde benden yüz dirhem istiyorsun ha? Vallahi sana vermiyorum! dedi. Sonra şunu ilâve etti:

— Eğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i:

«Bir kimse bir şeye yemîn eder de sonra ondan daha hayırlısını görürse hemen o hayırlı işi yapsın!» buyururken işitmiş olmasaydım!

4369- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Simâk b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Temim b. Tarafe'yi: Ben Adiy b. Hâtim'den dinledim ki, bir adam ondan dilenmiş... derken işittim; ve yukarıki hadis gibi rivâyette bulundu. «Benim bahşişim meyanında sana dört yüz (dirhem) var.» cümlesini de ziyâde etti.

4370- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr b. Hâzim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize El-Hasen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Semûra rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ey Abdurrahman b. Semura! Vâlîlik isteme, zîrâ isteyerek verilirse onunla tek başına kalırsın; istemeden sana verilirse onun için yardım görürsün! Bir şeye yemin eder de başkasını ondan daha hayırlı görürsen hemen yemininden dolayı keffâret ver; ve o hayır olan işi yap!» buyurdular.

4371- Ebû Ahmed El-Cülûdî dedi ki: Bize Ebû'l-Abbâs El-Mesercesî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şeybân b. Ferrûh bu hadisi rivâyet etti.

4372- Bana Aliy b. Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hüseyni, Yûnus ile Mansûr ve Humeyd'den rivâyet etti. H.

Bize Ebû Kâmil El-Caliden de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Simâk b. Atiyye ile Yûnus b. Ubeyd ve diğerleri arasında Hişâm b. Hassân'dan rivâyet etti. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize El-Mu'temir, babasından rivâyet etti. H.

Bize Ukbe b. Mükrem El-Ammî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Saîd b. Âmir, Saîd'den, o da Katâde'den naklen rivâyette bulundu.

Bu râvilerin hepsi El-Hasen'den, o da Abdurrahmân b. Semûra'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsi rivâyet etmişlerdir. El-Mu'temir'in babasından naklettiği rivâyette «imaret» kaydı zikredilmemiştir.

Bu rivâyetlerden Abdurrahmân b. Semûra hadîsini Buhârî «El-Eymân ve'n-Ntizûr», «Ahkâm» ve «Keffârat» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Harâc»da; Tirmizî «Eymân»da; Nesâî imaret kıssasını «Kaza» ve «Siyer» bahislerinde, yemîn kıssasını da «Eymân»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Görülüyor ki rivâyetlerin hemen hepsinde: buyurulmaktadır. Bunun mânâsı:

«Bir kimse bir yemîn üzerine yemîn ederse...» demek ise de bu cümledeki «yemîn» sözü «üzerine yemîn edilebilecek şey» mânâsında kullanılmıştır.

Keza rivâyetlerin bazısında evvelâ keffâret verip sonra hayırlı görülen işin yapılması; diğerlerinde bunun aksine olarak evvelâ hayırlı görülen işi yapmak suretiyle yeminin bozulması, sonra keffâret verilmesi emir buyuruluyor. Bundan dolayı mesele hakkında ihtilâf edilmiş; İmâm Şafiî ile bir rivâyette İmâm Mâlik yeminden dönmeden keffâret verilebileceğine nakledildiğini, cumhûr-u ulemânın kavli bu olduğunu söylüyor. Mamafih onlara göre de keffâretin yeminden döndükten sonra verilmesi müstehaptır.

Hanefîler'ce yeminden dönmeden keffâret vermek caiz değildir. Çünkü keffâret cinayeti örten bir örtüdür; yeminden dönmeden önce ise ortada bir cinayet yoktur. Bundan dolayı hadîsin evvelâ yemîni bozup sonra keffâret vermeyi emreden rivâyetiyle amel etmek daha münâsiptir.

Bazıları Hanefî İmâmlarından başka buna kail olan bulunmadığını iddia etmişlerse de doğru değildir; çünkü Mâlikîler'den Eşheb ile Dâvûd-u Zahirî'nin mezhepleri de budur.

Yemîn keffâreti: On fakiri bir gün doyurmak,

Semûra (radıyallahü anh) hadîsinde zikri geçen «imâret»den murâd: Valilik veya hâkimliktir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bu gibi mevki'lerin istenilmemesini; istenip de verilirse Allah isteyene yardım etmeyeceğini; istemeden verilirse Allah o kimseye dım edeceğini bildirmiştir.