Geri

   

 

 

 

İleri

 

11- Alış Verişte ve Beyanda Doğruluk Bâbı

3937- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den rivâyet etti. H.

Bize Amr b. Alî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd ile Abdurrahmân b. Mehdî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Şu'be, Katâde’den, o da Ebû'l-Halîrden, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Hakîm b. Hi-zâm'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti:

«Alış veriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler. Eğer doğru söyler ve (her şeyi) beyân ederlerse satışlarında kendilerine bereket verilir; yalan söyler ve (hakikati) gizlerlerse satışlarının bereketi gider.» buyurmuşlar.

3938- Bize Amr b. Alî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hemmâm, Ebû't-Teyyâh'dan rivâyet etti.

Dedi ki: Abdullah b. Hâris'i, Hakîm b. Hizâm'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet ederken dinledim.

Müslim b. Haccâc der ki: «Hakîm b. Hizam Kâ'be'nin İçinde doğmuş ve yüz yirmi sene yaşamıştır.»

Bu hadîsi Buhârî «Büyü'» bahsinin bir iki yerinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Buyû'»da; Nesâî «Büyü'» ve «Şurût» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Beyandan murâd: Malın veya ona bedel verilen şeyin kusurunu ve şâir îzâha muhtaç yerlerini bildirmektir. Alış verişi yapanlar buna riâyet ederlerse yaptıkları alış verişin bereketini görürler; gerek satılan malın gerekse ona mukabil verilen semenin hayır ve menfaati çoğalır; riâyet etmedikleri takdirde o işten bir hayır ve bereket görmezler. Biri riâyet eder; diğeri etmezse, riâyet etmeyen hayır görmez. Hadîsin zahiri bunu İktizâ ederse de doğru söyleyenin yine de ötekinin şerrine uğramasından korkulur.

Hadîs-i şerîf hüküm itibariyle bundan önceki Bâbın rivâyetleri gibidir. Yani bu rivâyetlerle istidlal eden cumhûru ulemâ: «Ahş verişte muhayyerlik, iki tarafın bedenen birbirlerinden ayrılmasına kadar devam eder.» demiş; Hanefîler'le diğer bir takım ulemâ ise bunu kabul etmeyerek, akdin icâb ve kabul ile tamam olduğunu, akdi yapanlardan birine hıyar-ı meclis denilen meclis muhayyerliği tanımanın öteki tarafın hakkını iptal edeceğini, bu ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «İslâm'da zarar ve mukabele bizzarar yoktur.» hadîsiyle nehî buyurulmuş olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre bu hadîsler hıyâr-ı kabule hamledilirler. Filvaki' taraflardan biri diğerine satılan malın kabulü hususunda muhayyerliği şart koşarsa, satış meclisinde bulundukları müddetçe her birine muhayyerlik hakkı sabit olur. Meclisten murâd akdi yaparken bulundukları vaziyettir. Meselâ akdi otururken yaparlarsa bu hâl bir meclis, ayakta yapmaları dahi bir meclis sayılır. Vaziyeti değiştirmek meclisin sona ermesi mânâsına gelir. Şu halde oturanın kalkması, ayakta olanın yürümesi veya satıştan başka bir işle meşgul olması meclisi bozar. Hanefîler bu hususta bâzı âyetlerle de istidlal etmiş; ezcümle: "Akidleri îfâ edin!" Âyet-i Kerime âyet-i kerîmesi üzerinde durmuş; ve: «Satış da ifâsı gereken bir akiddir; muhayyerlik isbâtı buna münâfîdir.» demişlerdir. Fakat Şâfiîler'den Nevevî bunu kabul etmeyerek: «Bu sahîh hadîsler onların kavlini. reddetmektedir; bunlara verecek sahîh cevaplan da yoktur.» diyor.

Bu hadîs müslümana dürüstlüğün vâcib olduğuna da delildir. Bu bâbta asıl olan dürüstlüktür. Cerîr (radıyallahü anh):

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, söz dinleyip itaat edeceğime dâir bey'atte bulundum. Bana her müslümana karşı dürüst hareket etmemi şart koştu.» demiştir. Bu hususta başka hadîsler de vardır.