Geri

   

 

 

 

İleri

 

9- Vefat Iddetinde Yas Tutmanın Vücubu, Bundan Başka Yerlerde Üç Günden Maada Yas Tutmanın Haram Kılınması Bâbı

3798-; Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlik'e, Abdullah b. Ebi Bekr'den dinlediğim, onun da Humeyd b. Nâfi'den, onun da Zeyneb binti Ebi Seleme'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum:

Zeyneb HumeyJ'e şu üç hadîsi haber vermiş. Humeyd

(Dedi ki): Zeyneb şunları söyledi:

Bahası Ebû Süfyân vefat ettiği vakit Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Habîbe'nin yanına girdim. Ümmü Habîbe, içinde sarı renk bulunan bir koku, halûk yahud başka bir şey istedi; ve ondan (evvelâ) bir cariyeye sürdü. Sonra (kendi) yüzünün yanlarına sürdü; ve şunu söyledi:

— Vallahi kokuya hiç bir ihtiyacım yok: ancak ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde

»Allah'a ve âhiret gününe îmân eden bir kadına Ölü İçin üç günden fazla yas tutmak helâl değildir. Yalnız koca İçin dört ay on gün yas müstesna!» buyururken işittim.

3799- Zeyneb

(Dedi ki): Sonra kardeşi vefat ettiği zaman Zeyneb bin ti Cahş'ıtı yanına girdim. O da koku getirterek ondan süründü. Ve şunu söyledi:

— Vallahi kokuya hiç bir ihtiyacım yok; ancak ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i minber üzerinde:'

«Allah'a ve âhiret gününe îmân eden bir kadına ölü için üç günden fazla yas tutmak helâl değildir. Yalnız koca için dört ay on gün yas tutmak müstesna!» buyururken işittim.

3800- Zeyneb

(Dedi ki): Annem Ümmü Suleme'yi şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bir kadın gelerek:

— Ya Resûlallah ! Kızımın kocası vefat etti. Kızım da gözünden rahatsızdır. Ona sürme çekebilir miyim? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i veya üç defa hep:

«Hayır!» cevâbını verdi. Sonra şöyle buyurdular: «Bu iddet ancak dört ay on gündür. Halbuki sizden biriniz câhiliyyet devrinde tezeği senenin sonunda atardı.»

3801- Humeyd

(Dedi ki): Zeyneb'e: Tezeği senenin sonunda atardı ne demektir? diye sordum, Zeyneb şu cevâbı verdi:

— Kadın, kocası öldüğü zaman küçük bir eve girer; en kötü elbisesini giyer; bir sene geçinceye kadar koku ve hiç bir şey sürünmezdi. Sonra kendisine bir hayvan, eşek veya koyun yahut kuş getirilir de onunla silinirdi. Silindiği şey ekseriya ölürdü. Sonra dışarı çıkar; kendisine bir hayvan tezeği verilerek onu atardı. Ondan sonra dilediği koku ve saireye avdet ederdi.

Hazret-i Zeyneb'in üç hadîsinden ikisini yani Ümmü Habîbe ile Zeyneb bin ti Cahş kıssalarını Buhârî «Cenaze» bahsinde; Ümmü Seleme kıssasını «Tıb»da tahrîc ettiği gibi üçünü birden «Talâk»da; Ebü Dâvûd ile İbn Mâce «Ta-tâk»da; Tirmizî «Nikâh»da; Nesâî «Talâk» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Zeyneb binti Seleme (radıyallahü anh) ümmehât-ı mü'mi-ninden Hazret-i Ümmü Seleme'nin kızı yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üvey kerîmesidir. İbn Tîn onun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den hadîs rivâyet etmediğini söylemişse de doğru değildir. Hazret-i Zeyneb'in Buhârî ve Müslim'de rivâyetleri vardır. İbn Abdilberr'in beyanına göre Zeyneb (radıyallahü anh) Habeşistan'da doğmuştur. Abdullah b. Zem'a ile evlenmişti. Zamanının en âlim kadınlarından biri idi.

Halûk: Karışık maddelerden yapılan sarı renkli bir nevi' esanstır. Ümmü Habîbe (radıyallahü anh) bundan ellerine sürmüş; çok olduğunu görünce bir kısmıtu yanındaki bir cariyeye sürmüş; kalanını da kendisi sürünmüştür. Bunu kokuyu sevdiği için değil, yasçı kılığında görünmemek maksadı ile yapmıştır.

İhdâd veya Hidâd: Men' etmek mânâsına gelen (hadd)'den alınmıştır. Zînetlenip kokulanmayı terketmek, matem, tutmak demektir. Bu hususta fıkıh kitaplarında tafsilât vardır.

Hanefîler'e göre ihdâd: Kocası ölen yâhud talâk-i bâinle boşanan âkil, baliğ, müslüman, hür veya câriye bir kadına ihdâd vaciptir.

İhdâd: Nikâh ni'meti elden gitmekle kadının başına gelen musibete üzüldüğünü ifâde için iddeti içinde zîneti, kokuyu terk etmesidir. İhdâd halinde kadın koku sürünemez; sürme çekinemez; kına yakınamaz. Bunlara ancak özür hâlinde ruhsat verilir. Usfur ve safran gibi kokulu şeylerle boyanmış elbise dahi giyemez. İhdâd bir ibâdet olduğu için âkil baliğ ve müslüman olmayan kadınlara vâcib değildir. İmâm A'zam evli cariyeye de ihdâd lâzım gelmediğine kail olmuştur.

Annesi veya babası yahut evlâdı vefat eden kadın bunlara kocasını kaybetmekten daha çok üzüldüğü halde üç günden fazla yas tutamaz. Çünkü hadîs-i şerif sarihtir. Hattâ İmâm Muhammed «En-Nevâdir»de: «Kadının babası, oğlu, amcası veya kardeşi ölürse yas tutması helâl değildir. Bu iş hassaten koca hakkında meşru' olmuştur.» demiştir. Hazret-i İmâm bu sözü ile üç günden fazlayı kasdetmiştir deniliyor.

Şâfiîler'le diğer birçok ulema: «Vefat iddeti bekleyen büyük, küçük, bakire, seyyibe, hurre, câriye, müslime veya kâfire her kadına ihdâd vaciptir; bu hususta cimâın vâki' olup olmaması da müsavidir.» demişlerdir.

Ebû Sevr ile bâzı Mâli kîler'e göre müslüman olma-' yan zevceye ihdâd vacip değildir. İmâm Mâlik, Şafiî, Leys , Atâv Rabîa ve İbn Münzir, üç talâkla boyanan kadına ihdâd vâcib olmadığına kaildirler.

Küfe ulemâsı ile Ebû Sevr ve Ebû Ubeyd böyle bir kadına ihdâd vâcib olduğunu söylemişlerdir. Bu kavil İmâm Şafiî'den de rivâyet olunmuşsa da zaif görülmüştür. Kâdî Iyâz , Hasan-ı Basrî'den şâzz ve garîb bir kavl nakletmiştir. Mezkûr kavle göre kocası ölen kadınlara olsun boşananlara olsun İhdâd vâcib değildir.

Sahipleri ölen ümmü veled ve cariyelere ve keza talâk-ı ric'î ile boşanan kadınlara bilittifâk ihdâd yoktur.

Kâdî Iyâz diyor ki: «Kocası ölen kadına ihdâdın vâcib olması, ulemânın ittifakan bu hadîsi vücûb mânâsına hamletmelerinden çıkarılmıştır. Hadîsin lâfzında vücûba delâlet eden bir şey yoktur; ama ulema bilittifâk onu vücûba hamletmişlerdir...»

«Dört ay on gün» ifâdesi hadîste «Dört ay on gece» şeklindedir. Ancak bütün ulemâ bunda gündüzlerin de dâhil olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre kadın on birinci gece girmeden iddetten çıkamaz.

Yahya b. Ebî Kesîr ile Evzâî, hadîsten yalnız gecelerin murâd edildiğine kail olmuşlardır. Araplarca gece gündüzden evvel geldiği için onlar kadının onuncu gün iddetten çıkacağını söylemişlerdir. Dört ay on gün beklemenin hikmeti: Ana'karnındaki çocukun ancak 120 günde tekâmül etmesi ve kendisine ondan sonra ruh verilmesidir. Hilâl hesabı ile dört ay tam 120 gün olamadığı için aradaki nok-. sanlık ihtiyatan on gün İlâvesiyle kapatılmıştır;

Hadîsin muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre kızının göz ağrısını şikâyet için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e. gelen kadının ismi Âtike binti Nuaym b. Abdillâh olup Kureyş kabilesine mensuptur. Âtike (radıyallahü anh) vefat iddeti bekleyen kızının gözüne sürme çekip çekemeyeceğıni sormuş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki veya üç defa «Hayır; çekemezsin!» buyurmuşlardır.

Kirmânî bu nehyin tahram için, Vârid olmadığını söyleyenler bulunduğuna işaret ettikten sonra: «Tahrîm için vârid olduğunu kabul etsek bile zaruret bulundu mu Allah'ın dini kolaylıktır.» diyerek sürme çekmenin haram, fakat zarurette caiz olduğunu anlatmak istemiştir. Ona göre hadîsin:

«Zînet olacak şekilde sürme; çekinmesin!» mâllarına gelmek de ihtimâl dahilindedir.

Nevevî: «Bu hadîste yas tutan bir kadına ihtiyacı olur olmasın sürme çekinmek haram olduğuna delîl vardır.» demişse de onun bu mutlak sözü kabul edilmemiş; şeriatta zaruret hâlinin müstesna olduğu hatırlatılmıştır.

«El-Muvatta'»da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in

“Sürmeyi geceleyin çek, gündüzün sil” buyurduğu rivâyet edilmiştir. Bu iki rivâyetin arası şöyle bulunur: Kadının ihtiyacı yoksa sürme çekinmesi helâl değildir. İhtiyâcı olduğu zaman da ancak geceleyin çekinebilir. Bu bâbta bir hayli sözler söylenmiş; ezcümle Bazıları sürmenin içnde koku bile bulunsa çekinebileceğine kail olmuş; hadîsdeki nehyi kerâhet-i tenzîhiyyeye hamletmişlerdir. Bir takımları heiıyin süs için kullanılan sürmeye mahsus olduğunu söylemişlerdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Bu iddet ancak dört ay on gündür. Halbuki sizden biriniz câhiliyyet devrinde tezeği senenin sonunda atardı.» Buyurmakla: «Siz bu iddeti çok görmeyin; çünkü bu müddet azdır; eskiden bir sene beklerdiniz; Allah sîze rahmet olmak üzere onu dört ay on güne indirdi.» demek istemiştir.

Nevevî kocası ölen kadının bir sene iddet bekleyeceğini bildiren Sûre-i Bakara âyetinin bu hadîsle sarahaten, nesh edildiğini söylüyor.

Sene sonunda tezek atmaktan murâd ne olduğunu Hazret-i Zeyneb izah etmiştir. Maamâfih ulema bu izahatın üzerinde durmuş; onu muhtelif şekillerde mânalandırmışlardır. Hıfş kelimesini Ebû Dâvûd «küçük ev» diye tefsir etmiş; Nesâî'nin rivâyetinde bu kelimenin «kamış veya ağaçtan yapılan ev» mânâsına geldiği bildirilmiştir. Bu hususta birçok sözler soylenmişse de netice i'tibâriyle bunların hepsi «kütük ve dar ev» mânâsında birleşirler. tâbiri,. Hattâbî'ye göre:

«Kadın içinde bulunduğu matem hâlini bu hayvanla kırardı.» demektir; zira kelimenin adı olan «fadd» kırmak, dağıtmak mânâsına gelir. Ahfeş bunun: «O hayvanla temizlenirdi.» mânâsına kullanıldığını söylemiştir. Ona göre kelime «gümüş» demek olan «fidda»dan alınmış; temizlik, beyaz renk ve safiyet hususunda gümüşe benzetilmiştir.

Ibn'i Kuteybe diyor ki: «Ben bu meseleyi Hicazlılar'a sordum da şu cevâbı verdiler: Câhiliyyet devrinde iddet bekleyen kadın yıkanmaz; su yüzü görmez; tırnak kesmez; bir sene sonra olanca çirkinliği ile meydâna çıkar; sonra içinde bulunduğu iddet hâlini bir kuş ile kırar; onunla önünü silerek atardı. Bir daha o hayvan hemen hemen yaşamazdı.» İmâm Mâlik mezkûr tâbiri: «O hayvanla cildini silerdi.» mânâsına tefsir etmiş; İbn Vehb ise: «Kadın eliyle hayvana ve onun sırtına dokunurdu.» şeklinde izah etmiştir. Aynı tâbir bâzılarına göre: «Kadın hayvana dokunur; sonra tatlı su ile gümüş gibi bembeyaz oluncaya kadar yıkanırdı.» mânâsını ifâde eder. Bu hususta daha başka sözler de vardır.

Mutarrif ile İbni Mâceşûn'un İmâm Mâlik’den naklettikleri rivâyette: «Kadın bir koyun veya deve tezeği atardı. Tezeği önüne atar; bti onun iddetten çıkışı olurdu.» deniliyor. İbn Vehb'in rivâyetinde ise: «Bir koyun tezeğini arkasına atardı» denilmiştir.

Bâzılarına göre bunun mânâsı: îddeti hayvan tezeği atar gibi attığına işarettir. Bir tak'tm ulema: «Bundan murâd: Kadının bunca zaman beklemesi ve çektiği belâya karşı gösterdiği sabru tahammülü sona erinde Üu çileleri tahkir;, kocasının hakkını ta'zîm için: Bu çektikleri kendi nazarında o attığı tezek mesabesinde ehemmiyetsiz şeyler olduğunu göstermektir.» demelerdir. Kadının tezeği tefe'ül için yani başımdan ırak olsun; bir daha böyle hâl görmeyeyim; maksadiyle atardığını söyleyenler de olmuştur.

3802- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki.): Bize Şu'be, Humeyd b. Nâfi'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Zeyneb binti Ümmi Seleme'yi şunu söylerken işittim:

Ümmü Habîbe'nin bir yakını vefat etti. Müteakiben Ümmü Habîbe sarı bir esans getirterek onu kollarına sürdü ve: Ben bunu ancak ve ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Allah'a ve âhiret gününe îmân eden bir kadına üç günden fazla yas tutmak helâl değildir. Yalnız koca (sı) için dört ay on gün (yas tutmak) müstesna I» buyururken işittiğim için yapıyorum; dedi.

3803- Bu hadîsi Zeyneb, annesi île Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Zeyneb'den, yahut Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden birinden naklen rivâyet etmiştir.

3804- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti;

(Dedi ki): Bize Şu'be, Humeyd b. Nâfi'den naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Zeyneb binti Seleme'yi annesinden naklen rivâyet ederken dinledim. Bir kadının kocası Ölmüş. Kadinin gözüne bir şey olacağından korkmuşlar da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek sürme çekmek için ondan izin istemişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): .

«Vaktiyle sizden biriniz evin en kötüsünde pırtıları içinde (yahut evinde en kötü pırtıları İçinde) bir sene beklerdi. Nihayet bir köpek geçerse bir tezek atar da çıkardı. (Şimdi) dört ay on gün çok mu geliyor?» buyurmuşlar.

3805- Bize Ubeydullab: b. Muâz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Humeyd b. Nâfi'den iki hadîsi birden (yani) sürme hakkındaki Ümmü Seleme hadîsi ile Ümmü Seleme ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcelerinden diğer birinin hadîsini Muhammed b. Ca'fer hadîsi tarzında rivâyet etti. Yalnız o zevcenin Zeyneb olduğunu söylemedi.

3806- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yezîd b. Hârûn rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd, Humeyd b. Nâfi'den naklen haber verdi. O da Zeyneb binti Ebî Seleme'yi, Ümmü Seleme ile Ümmü Habîbe'den naklen rivâyet ederken dinlemiş. Bunlar: Bir kadının Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek kızının kocası öldüğünü, bunun üzerine kızının gözleri hastalandığını, kendisi kızına sürme çekmek istediğini anlattığını; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Vaktiyle sizden biriniz tezeği senenin sonunda atardı; bu İddet ancak ve ancak dört ay on gündür.» buyurduğunu konuşuyorlarmış.

3807- Bize Amru'n-Nâkıd ile İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız Amr'mdir. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Eyyûb b. Mûsa'dan, o da Humeyd b. Nâfi'den, o da Zeyneb binti Ebî Seleme'den naklen rivâyette bulundu. Zeyneb (Şöyle dedi):

Ümmü Habîbe'ye Ebû Süfyân'nı Ölüm haberi gelince (haberin) üçüncü günü sarı bir esans getirterek onu kollarına ve yüzünün yanlarına sürdü de şunları söyledi:

— Benim buna ihtiyâcım yoktu. (Ama) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Allah'a ve âhiret gününe îmân eden bir kadına üç günden fazla yas tutmak helâl değildir; yalnız koca müstesna! Çünkü kocasına dört ay on gün yas tutar.» buyururken işittim.

3808- Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe ve İbn Rumh, Leys b. Sa'd'dan, o da Nâfi'den naklen rivâyet ettiler. Nâfi'e de Safîyye binti Ebî Ubeyd, Hafsa'dan yahud Âişe'den veya her ikisinden naklen "rivâyette bulunmuş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) .

«Allah'a ve âhiret gününe (yahut Allah'a ve Resûlüne) îmân eden bir kadına bir ölü için üç günden fazla yas tutmak helâl değildir. Yalnız kocasına (tutması) müstesna!» buyurmuşlar.

3809- Bize bu hadîsi Şeybân b. Ferrûh da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülâzîz yani İbn Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Dînâr, Nâfi'den Leys hadîsinin isnâdiyle onun rivâyeti gibi rivâyette bulundu.

3810- Bize bu hadîsi Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdülvehhâb rivâyet etti.

(Dedi ki): Yahya b. Saîd'i şunu söylerken işittim: Ben Nâfi'i, Safiyye Binti Ebî Ubeyd'den naklen rivâyet ederken dinledim. Safiyye, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Hafsa binti Ömer'i Nebî (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Leys ile İbn Dînâr hadîsi gibi rivâyette bulunurken işitmiş. Râvî: «Çünkü kocasına dört ay on gün yas tutar.» cümlesini de ziyâde etmiştir.

3811- Bize Ebû'r-Rabî' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd, Eyyûb'dan naklen rivâyet etti. H.

Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ubeydullah rivâyet etti. Bu râvîler hep birden Nâfi’den, o da Safiyye binti Ebî Ubeyd'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcelerinden birinden, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarikilerin hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır.

3812- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amru'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti; dediler. Fahr-i Kâinat Efendimiz:

«Allah'a ve âhiret gününe îmân eden bir kadına Ölü için üç günden fazla yas tutmak helâl değildir; ancak kocasına (yas tutması) müstesna!» buyurmuşlar.

3813- Bize Hasan b. Rabî' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn İdris, Hişâm'dan, o da Hafsa'dan, o da Ümmü Atıyye'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hiç bir kadın ölüye üç günden fazla yas tutamaz; ancak koca için dört ay on gün yas tutmak müstesna! Yemen kumaşı müstesna olmak üzere boyalı elbise giyemez; sürme çekinemez; koku da sürünemez. Yalnız temizlendiği vakit bir parçacık kust veya ezfâr sürünebilir.» buyurmuşlar.

3814- Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H.

Bize Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. Hârûn rivâyet etti. Bu râvilerin ikisi de Hişâm'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuş; ve: «Temizlik devresinde kust ve ezfâr dan bir parçacık...» demişlerdir.

3815- Bana Ebû'r-Rabî'ez-Zehrânî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Eyyûb, Hafsa'dan, o da Ümmü Atiyye'den naklen rivâyet eyledi. (Şöyle dedi):

Biz Ölüye üç günden fazla yas tutmaktan nehyolunuyorduk; yalnız koca için dört ay on gün müstesna idi. O esnada sürme çekinmez; koku sürünmez; boyalı elbise giymezdik. Ama bir hangimiz hayzından yıkandı mı temizliği müddetinde kust ve ezfârdau bir parçacık kullanmasına ruhsat verilmişti.

Görülüyor ki, bu rivâyetlerin hepsi aynı mânâda olup birbirlerini az çok tefsir etmektedirler. Hazret-i Ümmü Atıyye rivâyetini Buhârî «Hayz», «Talâk» ve «İddet» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir,

Ahlâs: Hılsın cem'idir. Hıls: Lügatte hah ve diğer kıymetli yaygıların altına döşenen ve hayvanın semeri altına konan kıl veya yünden yapma palastır. Burada ondan murâd: Kötü elbisedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden Ümmü Habîbe (radıyallahü anhâ) Ebû Süfyân'ın kızı ve Muâviye'nin kız kardeşidir. İsmi Ramle'dir.

Yine ezvâc-ı tâhirattan Ümmü Atıyye (radıyallahü anha)’nın ismi Nüseybe binti Kâ'b'dır. Nüseybe binti Haris el-Ensâriyye olduğunu söyleyenler de vardır.

Asb: Bir nevi' Yemen kumaşıdır. Bu kumaşın ipliği toplanarak sımsıkı bağlanır, ondan sonra boyanırmış. Bu suretle bâzı yerlerine boya işlemeyen iplikten alaca bir kumaş meydana gelirmiş. Kazzâz: «Hükümdarlara elbise bu kumaştan yapılırdı.» demiştir. Bazıları asbın, çizgili kumaş olduğunu söylemişlerdir.

Kust veya Küst yahud Küşt: Bedevilerin kullandığı bir nevi' buhurdur. İbn Baytar buna isin dahi denildiğini söyler.

Ezfâr dahi bir nevi' siyah buhurdur. Parçası tırnağa benzermiş. Nevevî'nin beyânına göre kust ile ezfâr koku sürünmek maksadı ile değil de hayzdan sonra kanın eseri olan pis kokuyu gidermek için kadınların kullanmasına ruhsat verilen birer nevi' mâruf buhurdur.

İbn Battal: «Hayızlı kadına gerek iddet içinde gerekse iddet dışında hayzından yıkandığı zaman kanın kokusunu gidermek için kust ile buhurlanmağa ruhsat verilmiştir. Bunu namaza durmak ve kanın pis kokusu ile meleklere ezâ etmemek için yapar.» diyor.

Hâsılı bu Bâbın rivâyetleri: İddet hâlinde olmayan kadınların ölü İçin üç günden fazla yas tutamayacaklarına, yas tutan kadına zaruret yokken sürme, koku ve zînetli elbise gibi şeyler haram kılındığına, buhurların bunlarda dahil olmadığına delildirler.

Vakıa bir hadîste: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadına kocası için iddeti geçinceye kadar; babası için yedi gün; başkaları için üç gün matem tutmağa ruhsat verildi.» denilmişse de Buhârî sârini Aynî bu hadîsin sahîh olmadığını bildirmiş; Hazret-i Ümmü Habibe'nin, babası vefat ettikten üç gün sonra koku sürünmesini ve diğer hadîslerin umumunu müddeâsına de! il göstermiştir. Hadîsi Ebû Dâvûd «Kitâbü'l-MerâsiNinde mu'dal olarak rivâyet etmiştir; binâenaleyh onunla ihticâc edilemez.