59- Nefr Günü El-Muhassab'e İnerek Orada Namaz Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı 3227- Bize Muhammed b. Mihrân Er-Râzî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk, Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekir ve Ömer Ebtah'a inerlermiş. 3228- Bana Muhammed b. Hatim b. Meymûn rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sahr b. Cüvey-riye, Nâfi'den naklen rivâyet etti ki İbn Ömer (radıyallahü anh) El-Mu-hassab'a inmeyi sünnet sayar; Nefr günü Öğleyi El-Muhassab'da kılarmış. Nâfi': «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ondan sonra Hulefâ-i Râşidîn Muhassab'e inmişlerdir.» demiş. 3229- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullab b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Ebtah'a inmek sünnet değildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in oraya inmesi (Medine'ye dönerken) yola çıkmak için daba kolayına geldiğindendir.» 3230- Bize bu hadîsi (yine) Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Gıyâs rivâyet etti. H. Bana bu hadîsi Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd rivâyet etti. H. Bize bu hadîsi Ebû Kâmil dahi rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Habîb El-Muallim rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. 3231- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den naklen haber verdi ki Ebû Bekir, Ömer ve İbn Ömer Ebtaha inerlermiş. Zührî Dedi ki: «Bana Âişe'den naklen Urve de haber verdi ki Âişe (radıyallahü anha) bunu yapmaz. (Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem)’in oraya inmesi ancak yola çıkması için kolayına gelen bir yer olduğundandır.) dermiş.» 3232- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim, İbn Ebî Ömer ve Ahmed b. Abde rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dedi ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr'dan, o da Atâ'dan, o da İbn Abbâs’dan naklen rivâyet etti. İbn Abbâs (radıyallahü anh): «El-Muhassab'da kalmak bir şey değildir. O ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in indiği bir menzildir.» demiş. 3233- Bize Kuteybetübnü Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb toptan İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Züheyr (Dedi ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Salih b. Keysân'dan, o da Süleyman b. Ye-sâr'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Ebû Râfî' şunu söyledi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mma'düM çıktığı vakit Ebtah'a inmemi bana emir buyurmadı. Ama ben (kendiliğimden) giderek oraya onun çadırını kurdum. Müteakiben o da oraya gelerek konakladı.» Ebû Bekir Salih'in rivâyetinde şunları söyledi: « Dedi ki: Süleyman b. Yesâr'dan dinledim.» Kuteybe'nin rivâyetinde: «Ebû Râfi'den naklen o, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in eşyasına bakmaya me'mûrdu, dedi.» ibaresi vardır. Hazret-i Âişe ile İbn Abbâs (radıyallahü anh) hadîslerini Buhârî, İbn Abbâs hadîsini Nesâî ile Tirmizî hacc bahsinde tahrîc etmişlerdir. Tirmizî, İbn Abbâs hadîsi hakkında: «Bu hadîs hasen sahîhdir.» demiştir. İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsini Tirmizî dahi rivâyet etmiş ve bu bâbda Hazret-i Âişe ile Ebû Râfi' ve İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan da rivâyetler bulunduğunu söylemiştir. Âişe (radıyallahü anha) hadîsini bütün kütüb-ü sitte İmâmları tahrîc etmişlerdir. Bu bâbda Ebû Hüreyre, Ebû Üsâme ve Enes (radıyallahü anh) hazerâtından da rivâyetler vardır, Ebû Hüreyre rivâyeti kitabımızda az sonra görülecektir. Diğerlerini Buhârî tahrîc etmiştir. Görülüyor ki, Mina'dan Mekke'ye dönerken El-Muhassabsa inmek İbn Ömer hadîsine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hulafâ-i Râşidin'in âdetleri imiş. Bunu İbn Ömer (radıyallahü anh) da yaparmış. Fakat Hazret-i Âişe ile İbn Abbâs (radıyallahü anh) rivâyetlerinden bunun sünnet olmadığı, Resûlüllah, (sallallahü aleyhi ve sellem)'in oraya tesadüfen indiği anlaşılmaktadır. Bu suretle oraya inmenin müstehab olup olmadığında Ashâb-ı kirâm ihtilâf etmiş oluyorlar. Filhakika Hulefâ'-i Râşidin hazeratı Mina'dan dönüşte el-Muhassab'e inmiş, İbn Abbâs, Âişe ve kızkardeşi Esma (radıyallahü anh) orada inmemişlerdir. Bu husûsda ulemâ dahi ihtilâf etmişlerdir. Hattâbî'ye göre Mina'dan dönerken El-Muhassab denilen yerde bir müddet kalmak hacc ibâdetlerinden ma'-dûd değildir. Abdûlazîm El-Mûnzirî ise bilâkis oraya inmenin bütün ulemâya göre müstehab olduğunu söylemiştir. Fakat Münzir'in iddiası söz götürür. Çünkü Tirmizî oraya inmemiş bütün ulemâya göre değil, ulemâdan, bâzılarına göre müstehab olduğunu söylemiş. Nevevî dahi bu yere inmenin İmâm Şafiî ile İmâm Mâlik ve cumhûra göre müstehab olduğunu bildirmiştir ki, doğrusu da budur. Ulemâdan Urvetü'bnü-Zübeyr ile Saîd b. Cübeyr'in mezheblerine göre El-Muhassab denilen yere inmek müstehab değildir. İbrahim Nehaî'ye, Saîd b. Cübeyr'in buraya inmediği söylenmiş de şu cevâbı vermiş: «Evvelce Saîd bunu yapardı, sonra oraya inmemeyi daha muvafık buldu.» Ulemâdan bâzılarına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in El - Muhassab'da hayvanından inerek bir müddet kalması ilk zamanlarda ibâdetlerini gizli gizli yaparken şimdi aşikâr ibâdet edebildiğine ve müşriklerin İslâmiyeti söndürmek azminde bulunmalarına rağmen Allah'ın bu dîni muzaffer kılmasına şükür içindir. Aynî diyor ki: «El-Muhassab'a inmenin hacc ibâdetleri ile alâkası olmadığı kararlaşınca acaba oradan geçen herkesin bu yere inmesi müstehab mıdır? Değil midir? Mutlak surette müstehab olduğunu söylemek caiz olduğu gibi, kalabalık cemaat hâlinde oradan geçenlere müstehabdır, demek de caizdir.» 3234- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vefab haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İleni Şihâb'dan, o da Ebû Selemete'bnü-Abdirrahman b. Avf'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi ki, şöyle buyurmuşlar: «Yarın inşaallah Benî Kinâne'nin Hayfına, küfr üzere ahd ü peymân verdikleri yere ineceğiz.» 3235- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Evzâî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Zührî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebû Seleme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hüreyre rivâyet etti. (Dedi ki): Mina'da bulunduğumuz sırada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hitaben: «Yarın biz Benî Kinâne'nin Hayfma, küfr üzere ahd ü peymân ettikleri yere ineceğiz.» buyurdular; Bunun sebebi Kureyş'le Benî Kinâne'nin, Benî Hâşim'le Benî Muttalih aleyhine onlarla kız alıp-vermemek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kendilerine teslim edinceye kadar alış-verişte bulunmamak üzere ahd ü peymân etmiş olmalarıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu yerden El-Muhassab'ı kasdetmiştir. 3236- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şe-bâbe rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bana Verkaas, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac’dan. o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hedefimiz Allah fütuhat verirse inşaallah Hayf (yani) müşriklerin küfr ahdü peymân ettikleri yerdir» buyurmuşlar. Bu hadîsi Buhârî hacc, hicret ve megâzî bahislerinde tahrîc etmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «İnşaallah» demesi bu bâb-daki âyet-î kerîmeye imtisâ endir. Hayf: Dağ eteği mânâsına gelir. Benî Kinâne hayfından murâd El-Muhassab denilen yerdir. Vaktiyle müşrikler burada müslümanlara karşı boykota karar vermişlerdi. Tabakât ve Siyer kitaplarının beyânına gb're Kureyş kâfirleri müslümanlara reva gördükleri bütün zulüm ve eziyetlere rağmen müslümanlığın her gün biraz daha ilerlediğini görüyor, kin ve hiddetlerinden ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Habeş imparatoru Necâşî müslümanları himaye etmiş müşriklerin murahhaslarını haybet ve hüsranla geri çevirmişti. Müşrikler buna pek ziyâde hiddetlendiler ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i öldürmeye ittifak ederek aralarında bir misaknâme yazdılar. Bu misâka göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kabilesi olan Benî Hâşimle alış-veriş yapmıyacaklar, onlardan kız alıp vermeyecekler, Hazret-i Peygamber'i teslim etmedikçe kendilerine hiç bir nevi gıda maddesi vermiyeceklerdi. Mîsâknâmeyi Mansûr b. İkrime yazmış, fakat derhal eli kurumuştu. Mîsâknâmeyi Kabe duvarına astılar. Ve Benî Hâşim'i kendilerine babalarından miras kalan Şı'b-ı Ebü Tâlip denilen vadide muhasara altına aldılar. Bu hâdise nübüvvetin derhal eli kurumuştu. Mîsâknâmeyi Kabe duvarına astılar. Ve Benî Abdü'l Muttalib bu vadide üç sene mahsur kalmışlardır. Bu müddet zarfında müslümanların pek ziyâde müşkilât çektikleri hattâ bâzan ağaç yaprakları yedikleri rivâyet olunur. İbn Sa'd mezkûr vak'ayı anlatırken.'çocukların açlıktan feryâd-ü figân ettiklerini ve seslerinin uzaklardan duyulduğunu kaydeder. Kureyş kâfirleri ise bu elenınâk manzaradan memnun kalıyorlardı. Ebû Leheb, elden gelen her türlü zulüm ve şenaati icra için Kureyş'e yardım ediyordu. Nihayet zulm-ü istisâf dayanılmaz bir dereceye varınca Teâlâ hazretleri Peygamber-i zîşânma müşriklerin yazdığı ahidnâmeyi kurtlar, yediğini yalnız Allah (azze ve celle)'nin zikredildiği yerlerin sağlam kaldığını vahy suretiyle bildirdi. Bir rivâyette müşrikler ahidnâmenin üzerine üç mühür vurmuşlardı. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bu hâdiseyi amcası Ebû Tâlib'e haber verdi. O da Kureyş kâfirlerine giderek şunları söyledi: «Kardeşim oğlunun bana haber verdiğine göre Allahü teâlâ sizin ahidnâmenize kitap kurtları musallat etmiş, bu kurtlar ahidnâmedeki zulm ve cefâyr. ait yerleri yemiş, Allahü teâlâ’nın zikredildiği yerler sağlam kalmıştır. Kardeşim oğlu bana hiç bir zaman yalan söylememiştir. Eğer bunda da doğru söylüyorsa bu kötü fikrinizden vazgeçin. Yalan söylediği meydana çıkarsa onu size teslim ederim. Siz de kendisini ya öldürür yahut sağ bırakırsınız...» . Müşrikler: «Bize karşı hakikaten insaf gösterdin!» dediler. Bir de baktılar ki hâdise tamamen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in haber verdiği gibi imiş. Hayretler içerisinde kalarak Ebû Tâlib'e verdikleri söze pişman oldular. Bunun üzerine Ebû Tâlib: «Mes'ele anlaşılmışken biz hâlâ neden haps ediliyor; muhasarada kalıyoruz.» dedi. Kureyş'ten bâzı kimseler de Benî Hâşim'e yaptıklarından pişmanlık duydular. Mut'ım b. Adiyy, Adiyy b. Kays, Zem'atü'bnü Esved, Ebû'l-Buhterî b. Hâşim ve Zuheyr b. Ebî Ümeyye bunlar meyânında idi. Derhal silâhlanarak Benî Hâşim'le Benî Muttalib'in bulundukları yere gittiler ve onları mahsur bulundukları yerden çıkardılar. Kureyş küffarı bunu görünce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kendilerine asîâ teslim edilmeyeceğini anlayarak bir daha sukût-u hayâle uğradılar. Benî Hâşim ile Benî Muttalib mahsur bulundukları şı'b'dan ancak nübüvvetin onuncu yılında kurtulabilmişlerdi. Bir rivâyette ahidnâmeyi Mut'ım b. Adiyy yırtmıştır. İşte bu vak'aya istinaden ulemâdan Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in El-Muhassab'e inmesini Allah'ın lütf-u ihsanlarına karşı bir şükrân-ı nimet diye tefsîr etmişlerdir. Bu ha-dısdeki yarından murâd Zülhicce'nin onüçüncü günüdür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü bayram sabahı söylediğine göre o gün için yarın demek mecazdır. |