1- Ramazanın Son On Gününde Î'tikaf Bâbı 2837- Bize Muhammed b. Mihrân Er-Bâzi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hatim b. İsmail, Mûsa b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer (radıyallahü anhüma)'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan'in son on gününde î'tikâf yaparmış. 2838- Bana Ebut-Tâhir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus b. Yezîd haber verdi. Ona da Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'dan naklen Nâfi' rivâyet etmiş ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan'ın son on gününde î'tikâfa girermiş. Nâfi'i Dedi ki: «Bana, Abdullah (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescidde î'tikâf yaptığı yeri gösterdi.» 2839- Bize Sehl b. Osman rivâyet etti. (Dedi ki): Bize tîkbe-tü'bnü Hâlid Es-Sekûni, Ubeydullah b. Ömer'den, o da Abdurrahman b. Kâsım'den, o da babasından, o da Âişe (radıyallahü anha)’dan naklen rivâyet etti. Âişe: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan'ın son on gününde î'tikâfa girerdi.» demiş. 2840- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ve (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye haber verdi. H. Bize Sehl b. Osman da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Giyâs haber verdi. Bu râvilerîn ikisi de Hişâm'dan rivâyet etmişlerdir. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb dahi rivâyet ettiler. Bu lâfız onlarındır. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe (radıyallahü anha)'dan naklen rivâyet etti. Âişe: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazanın son on gününde i'ti kafa girerdi.» demiş. 2841- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe (radıyallahü anha)'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah azze ve celle ruhunu kabzedınceye kadar hep Ramazan'ın son on gününde î'tikâfa girmiş. Onu vefatından sonra zevceleri î'tîkâf yapmışlar. Bu hadîsleri Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Ne-saî ve İbn Mâce bâzısı «Savm», bâzısı «î'tikâf» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Ayın mânâda Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce Hazret-i Ubeyyu'bnü Ka'b'dan, Tirmizî, Hazret-i Enes'den hadîsler rivâyet etmişlerdir. İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsi ile Hazret-i Âişe rivâyeti birbirinin aynı ise de Hazret-i Âişe'nin bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatına kadar î'tikâfa devam ettiği ziyâdesi vardır. Bu ziyade î'tikâfm neshedilmediğine delildir. Nitekim «vefatından sonra zevceleri î'tikâf yaptılar.» cümlesi bunu te'yid etmektedir. Yani î'tikâfın hükmü devam etmiş, bu hususta erkeklerle kadınlar arasında fark gözetilmemiştir. î'tikâf, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Je mahsus olan fiillerden de değildir. î'tikâf lüğatta: Mutlak surette bir yerde durmak demektir. Şeriatta bir kimsenin sıfat-ı mahsûsa ile mescidde durması demektir. Sıfat-ı mah-sûsa'dan murâd: İbâdettir. Ulemâ mücaveretin de î'tikâf mânâsına gelip gelmediği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Amr b. Dinar'a göre î'tikâfla civar aynı mânâya gelirler. Bu mes'ele Ata’ b. Ebî Rabâh'a sorulduğunda, onların ayrı ayrı şeyler olduğunu söylemiş ve: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hücreleri, mescidde idi. Ramazanda î'tikâfa girmek istediği vakit onlardan çıkarak mescidin içine gelir, î'tikâfını orada yapardı.» demiştir. Hanefîiler'e göre î'tikâf vâcib, sünnet-i müekkede ve müstehab kısımlarına ayrılır. Nezredilen î'tikâfı yapmak vâcib, Ramazan'ın son on. gününde î'tikâfa girmek sünnet-i müekkede, şâir zamanlarda î'tikâf müstehabdır. Nezredilen i'tikâf için oruç şarttır. Müstehab olan î'tikâflarda oruç şart değildir. Müstehab olan î'tikâf için muayyen zaman tahdidi yoktur. Bir kimse mescide girerken î'tikâfa niyet etse, oradan çıkıncaya kadar î'tikâf etmiş sayılır. Bazıları müstehab olan î'tikâfta da orucu şart koşmuşlardır. Bu takdirde î'tikâfın en az müddeti bir gündür. Bu kavil İmâm A'zam’dan da rivâyet olunmuştur. Zührî: «Şu insanlara şaşarım. Nasıl oluyor da î'tikâf terkedi-yorlar? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şeyi bazen yapıp bazen terk ettiği halde î'tikâfı vefatına kadar hiç bırakmamıştır.» demiş'se-de Hanefîiler buna; «Ashâb-ı kirâmın ekserisi î'tikâf yapmamışlardır»" diye cevâp vermişlerdir. İmâm Mâlik: «Ebû Bekir, Ömer ve Osman (radıyallahü anhümu) ile İbn'l-Müseyyeb'in ve bu ümmetin selef ulemâsından hiç birinin î'tikâf yaptığım duymadım. Yalnız Ebû Bekir b. Abdirrahman î'tikâf yapmıştır. Zannederim bu zevat î'tikâfı güçlüğünden dolayı terketmişlerdir.' Çünkü î'tikâfm gecesi ile gündüzü müsavidir.» demişdir. Malikîler'in «El-Mecmûa» nâm eserinde «Ashâb-ı kirâmın î'tikâfı terketmeleri, onlar hakkında mekruh olduğu içindir. Zîra î'tikâf nehyedilen visal orucu gibidir.» denilmiştir. İmâm Mâlik'e göre nafile i'tikâfın en az müddeti bir gündür. Hanefîiler den İmâm Ebû Yûsuf'a göre bir günün ek serisidir. İmâm Muhammed'e göreise î'tikâf için bir, saat bile kâfidir. İmâm Şâfii ile bir rivâyete göre İmâm Ahmed'in kavilleri de budur. Ebû Bekr-i Râzi , İmâm Mâlik'den î'tikâf müddetinin on gün olduğunu nakletmiştir. «El-ikmâl» nâm eserde İmâm Mâlik'in bunu müstehab gördüğü kaydedilmiştir. Ebû’l-Berekât İbn Teymiye: «Dört mezhebin İmâmları ile onlara tâbi olanlar vâcib olan î'tikâfda orucun şart olduğunu söylemişlerdir. Ashâbı kirâm'dan Ali, İbn Ömer, İbn Abbâs ve Âişe (radıyallahü anha) hazerâtı ile Şa'b'ı , İbrahim Nehaî', Mücâhid, Kâsım b. Muhammed, Nafi', Saîd b. El-Müseyyeb, Evzaî, Zührî, Sevrî ve Hasan b. Hayy’ın mezhepleri budur. Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh) ile Tâvus , Ömer b. Abdilaziz , Ebû Sevr, Dâvud-u Zahiri, İshâk ve bir rivâyette İmâm Ahmed b. Hanbel gerek vâcib gerekse nafile î'tikâfda orucun şart olmadığını söylemişlerdir.» İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed'in kavilleri de budur. Ebû'l-Berekât'ın naklettiği kavil Şafiî'nin eski mezhebidir. Orucun şart olmadığını söyleyenler Hazret-i İbn Abbâs'ın: «î'tikâf yapana oruç lâzım değildir. Meğer ki orucu kendisine şart kıla.» sözü ile istidlal etmişlerdir,: Bu sözü Bazıları merfû Bazıları da İbn Abbâs'a mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Vâcib olan îtikâdda" orucun şart olduğunu söyleyenler Ebû Dâvûd'un, rivâyet ettiği Hazret-i Âişe hadîsi ile İstidlal etmişlerdir. Mezkûr hadîste: «Orucsuz î'tikâf sahih olmaz.» buyurulmuştur. Hadîsden murâd: Vâcip olan î'tikâfdır, Bu hadîsler, Ramazan'ın son on' gününde î'tikâfa girmenin müste-hab olduğuna delildir. Erkekler hakkında bunun kuvvetle müstehab olduğunda ulemâ ittifak etmişlerdir. Kadınlar hakkında ihtilâf vardır. Nevevî: «Bu hadîste kadınların î'tikâfının. sahih olduğuna delil vardır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara î'tikâf için izin vermişti. Lâkin. Ebû Hanîf e'ye göre kadının î'tikâfı yâlnız evinin mescidinde sahan olur. Evinim., mescidinden murâd: Namaz için tahsis ettiği yerdir. Ona göre erkek evinin mescidinde î'tikâfa giremez. Ebû Hanife'nin mezhebi, Şâfîi'nin de eski mezhebidir. Fakat Şâfîiyye ulemâsına göre bu mezheb zayıftır.» diyor. Yine bu hadîsler î'tikâfın yalnız mescidde yapılabileceğine delildirler. Zîra gerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gerekse zevceleri ile ashabı güçlüğüne rağmen î'tikâfı mescidde yapmışlardır. Evde î'tikâf caiz olsa, bir defa olsun evde yaparlardı. İmâm Mâlik ile ekseri Mâlikîye ulemâsına ve Şâfîiyye göre î'tikâf her mescidde yapılabilir. îmâm Ahmed'e göre beş vakit namaz kılınan, mescidde; İmâm A'zam'a göre bütün namazların kılındığı mescidde yapılır. Zührî ile diğer bazı ulemaya göre î'tikâf cumâ mescidinde yapılır. Huzeyfetü'bnü Yemân (radıyallahü anh)'ın: «î'tikâf üç mescide yani Mescid-i Haram, Mescid-i Resûlüllah ve Mescid-i Aksa'ya masutur.» dediği nakledilmiştir. |