Geri

   

 

 

 

İleri

 

36- Her Aydan Üç Gün ve Arafe, Aşüre, Pazartesi, Perşembe Günkeri Oruç Tutmanın Müstehab Oluşu Bâbı

2801- Bize Şeyban b. Ferruh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdulvâris, Yezîd-i Rişk'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Muazetü'l-Adeviyye rivâyet etti. Kendisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'ye

— «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her ay üç gün oruç tutar mıydı?» diye sormuş,

— «Evet» cevâbını vermiş. (Muâz'e Dedi ki):

Âişe'ye: Ayın hangi günlerinde oruç tutardı?» diye sordum»

— «Ayın hangi günlerinde oruç tutacağına ehemmiyet vermezdi.» dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her ay muayyen günlerde oruç tutmaması, o günlerde oruç tutmanın farz olduğu zannedilmesin di-yedir.

Kâdî Iyâz'ın beyânına göre her ay tutulacak üç gün oruç hakkında muhtelif hadîsler vârid olmuştur.

Hazret-i Cerîr’den rivâyet olunan bir hadîsde üç günden murâd «Ey-yâm-ı bîd»dir. Eyyâm-ı bîd, her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleridir.

Bazıları 12, 13 ve 14. günler olduğunu söylemişlerdir.

Hazret-i İbn Ömer (radıyallahu anh) rivâyet olunan bir hadîsde Eyyâm-ı bîd'den ayın on ikinci günü ile ondan sonra gelen iki perşembe kasdedildiği bildirilmiştir.

İbrahim Nehaî oruç için ayın sonunu Hasan-ı Basrî ise başını müstehab görmüşlerdir.

Hazret-i Âişe’ye göre bir ay cumartesi, pazar ve pazartesi, sonraki ay salı, çarşamba ve perşembe günleri' oruç tutmak müstehabdır.

Ümmü Seleme (radıyallahü anhâ)’dan bir rivâyete göre ayın ilk perşembesi ise onu tâkib eden pazartesi günleri oruç tutmalıdır.

Bir takımları pazartesi ile perşembe günleri oruç tutmayı tercih etmişlerdir. Her ayın ilk günü ile onuncu ve yirminci günleri oruç tutmanın müstehab olduğunu söyleyenler de vardır. Bu kavil İmâm Mâlik'e de nisbet edilir.

Mâlikîler'den İbn Şaban her ayın ilk günü ile on bir ve yirmi birinci günlerinde oruç tutulacağına kâail olmuştur.

2802- Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubaî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mehdi yani İbni Meymûn rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Gaylan b. Cerîr, Mutarrifden, o da İmran b. Husayn (radıyallahü anhüma)'dan naklen rivâyet eyledi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Imrân'a —yahut İmrân da işitmek suretiyle başka zâta—:

— «Ey fülân! Bu ayın sonunda oruç tuttun mu?» diye sormuş. O zât:

. — «Hayır!» cevâbını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ramazandan çıktıktan sonra iki gün oruç tut,» buyurmuşlar.

Sürra veya serar yahut sirâr: Ekser-i ulemâya göre ayın sonu mânâsına gelir.

Heravî: «Halkın bildiği budur.» demiştir. Fakat Bazıları bunu kabul etmemiş, ay sonunda oruç tutmanın mendûb olduğuna dair hadîs vârid olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre sürra'dan murâd: ayın or-tasıdır.

Aynî de bu kavli tercih etmiştir.

Sürrâ'nın cem'i: Sürar, serâr ve sirâr gelir.

Evzaî: «Sürar, ayın evvelidir.» demiş, Cevheri neresi olduğunu bilmediğini söylemiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in işaret buyurduğu ay Şaban'dır.

«Sürra'dan murâd ayın sonudur.» diyen ekser-i ulemâ bu hadîsle istidlal etmişlerdir. Çünkü ayın evveline veya ortasına sürra denilmiş olsa sorulan zât tutmadığı günleri Şaban'in sonunda kaza edebilirdi.

2803- Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî ile Kuteybetübnü Saîd hep birden Hrunmad'dan rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Gaylan'dan, o da Abdullah b. Mabed-i Zimmâniden, o da Ebû Katâde'den, naklen haber verdi. (Ebû Katâde şöyle dedi):

«Bir adam peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek:

— Nasıl oruç tutarsın? diye sordu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gabadlandı. Ömer (radıyallahü anh) onun kızdığını görünce:

— Biz, Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Peygamber olarak da Muhammed'e razı olduk. Allah'ın gadabı ile Resûlünün gadabindan Allah'a sığınırız, dedi. Ömer (radıyallahü anh) bu sözü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gadabı yatısıncaya kadar tekrarladı, durdu. Nihayet Ömer:

— Ya Resûlallah! Bütün sene oruç tutan kimsenin hali ne olacak? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« (Böylesi) ne oruç tutmuştur, ne tutmamıştır —yahut oruç da tutmamıştır, iftar da etmemiştir—» buyurdu.

Ömer (tekrar):

— İki gün oruç tutup bir gün tutmayanın hâli ne olacak? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

Buna kimse takat getirebilir mi? buyurdu. Ömer (yine):

— Bir gün oruç tutup bir gün tutmayanın hâli nice olacak? diye sordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

Bu, Dâvud Aleyhisselâm'ın orucudur, buyurdu. Ömer:

— Bir gün oruç tutup iki gün tutmayanın hali nasıldır? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

Bunun için bana takat verilmesini dilerim; cevâbını verdi. Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

Her aydan üç gün, bir de ramazandan ramazana oruç tutmak yok mu? İşte bu bütün senenin orucu demektir. Arafe günün orucunu Allah'ın o günden önceki sene ile o günden sonraki senelerin günahlarına keffâret yapacağını umarım. Aşûra günün orucunu ise Allah'ın o günden önceki senenin günahlarına keffâret kılacağını ümîd ederim, buyurdular.

2804- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Gaylan b. Cerîr’den naklen rivâyet etti. O da Abdullah b. Ma'bed-i Zimmâni'yi Ebû Ka-tadete'l-Ensâri (radıyallahü anh)'dtın naklen rivâyet ederken dinlemiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e nasıl oruç tuttuğu sorulmuş, Ebû Katâde

(Dedi ki): Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gadaplandı da Ömer (radıyallahü anh):

— «Biz, Babb olarak Allah'a,' din İslâm'a Resul olarak Muhammed'e, bey'at nâmına da kendi bey'atımıza razı olduk.» dedi.

Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bütün sene oruç tutmanın hükmü soruldu:

«Böylesi ne oruç tutmuş ne de iftar ermiştir. —Yahut oruç da tutmamıştır, iftar da etmemiştir. —» buyurdu.

Sonra iki gün oruç tutup, bir gün tutmamanın hükmü soruldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Buna kim takat getirebilir?» cevâbını verdi,

Bir gün oruç tutup iki gün tutmamanın hükmü de soruldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Keski Allah bunun için bize kuvvet verse.» buyurdular.

Bir gün oruç tutup, bir gün tutmamanın hükmü dahi soruldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu oruç kardeşim Dâvud Aleyhisselâm'ın orucudur.» buyurdular.

Pazartesi günü oruç tutmanın hükmünü de sordular. Peygamber

— «Bu gün benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim — yahut bana vahiy indirildiği— gündür.» buyurdu. Müteakiben:

— «Her aydan öç gön, bir de ramazândan ramazana tutulan oruç, butun sene oruç tutmak demektir.» buyurdular.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e arafe günü oruç tutmanın hükmü de soruldu: .

— «Bu oruç geçen sene ile gelecek senenin günâhlarına keffâret olur.» buyurdu.

Aşûra günü oruç tutmanın hükmü dahi soruldu. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): .

«Bu Oruç geçen senenin günahlarına'keffâret olur» buyurdular.

Müslim diyor ki: Bu hadîsin Şû'be rivâyetinde: «Pazartesi ile perşembe günleri oruç tutmanın hükmü de soruldu, dedi, ama biz perşembe meselesini bir vehimden ibaret bulduğumuz için onu zikretmedik.» ibaresi de vardır.

2805- Bize, bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Defo ki): Bize Şebabe rivâyet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Nadr b. Şümeyi haber verdi. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır.

2806- Bana Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Habban b. Hilâl rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebân-ı Attâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Gaylân b. Cerîr bu isnadda şu'be hadîsinin mislini rivâyet eyledi. Yalnız o, hadîsde pazartesi gününü zikretmiş, perşembeyi söylememiştir.

2807- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Mehdî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mehdi b. Meymun, Gaylân'dan, o da Abdullah b. Ma'bed-i Zinınanî'den, o da Ebû Katâdete'l--Ensâri (radıyallahü dnh)’dan naklen rivâyet eyledi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e pazartesi günü oruç tutmanın hükmü sorulmuş, o da:

— «Ben, o gün doğdum, bana vahiy dahi o gün indirildi.» buyurmuşlar.

Ulemânın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in suâl soran zâta kızması, suâlini hoş karşılamadığı içindir. Çünkü sorulan bir suâle cevap vermek gerekir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise bu suâle vereceği cevaptan bir mefsedet doğar diye korkmuştu. Soran zât aldığı cevaptan vücûb mânâsı anlayabilirdi. Yâhüt Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tuttuğu oruç ona az görünebilirdi. Halbuki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanların dîni ve dünyevî birçok işleriyle meşgul bulunduğu gibi zevcelerinin hukukunu îfa etmek, misafirlerini ağırlamak, gelen hey'etleri kabul etmek vb. birçok vazifeleri de vardı. Bu sebeple hali daha ziyâdesini iktizâ etmekle beraber sırf ümmetine merhamet ve şefkatinden dolayı ibâdetlerde de iktisâta riâyet ederdi.

Soran zât, suâlini yanlış sormuştu, ona gereken: «Ben, kaç gün oruç tutayım?» yahut: «Nasıl oruç tutayım » diyerek suâlini kendine tahsis etmekti. O zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' de başkalarına olduğu gibi ona da hâline göre cevap verirdi.

«Bunun için bana takat verilmiş olmasını dilerim.» cümlesinin mânâsı, bâzılarına göre «Ümmetimin buna tâkât getirmesini dilerim.» demektir. Zira "Peygambev (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz orucun bu derecesine ve daha ziyâdesine muktedir idi. Visal orucu tutar ve kendisine bu hususta uymak isteyen ashabına ;

«Ben, sizin gibi değilim. Çünkü ben gecemi, Rabbim meni doyurup suladığı halde geçiririm.» buyururdu. Hadîsin ikinci rivâyetindeki:

«Keski Allah bunun için bize kuvvet ihsan etse...» cümlesi de bu le'vili te'yid eder. Mezkûr cümleyi zevcelerîyle sair müslümanlar hakkında söylemiş olması ihtimâli de vardır.

Fahr-i Kainat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz arafe orucu hakkındaki sözleriyle, bu orucun iki senenin günahlarına keffâret olacağını anlatmışlardır. Buradaki günahlardan murâd: Abdest Bâbında görüldüğü veçhile küçük günahlardır.

cümlesi şeklinde de rivâyet olunmuştur.

Kâdi Iyâz her iki rivâyetin sahih olduğunu söyler. İkinci rivâyete göre mânâ: «Onu vehim zannettiğimiz için...» demek olur,

Kâdî îyâz diyor ki: «Râvinin (Perşembe gününü zikretmedik.) demesi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

 (Ben, o gün doğdum, bana Peygamberlik de o günde verildi.) buyurduğu içindir. Sair rivâyetlerden anlaşılacağı üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in doğduğu ve kendisine Peygamberlik verildiği gün pazartesidir. Bu sebeple İmâm Müslim, Şu'be rivâyetindeki perşembe gününü zikretmemiştir.