Geri

   

 

 

 

İleri

 

30- Orucun Fazileti Bâbı:

2760- Bana Harmeletü'bnü Yahya Et- Tücîbî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yunus, İbn Şİhab'dan naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'ı şunu söylerken işitmiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim:

«Allah (azze ve celle) Âdem oğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesna, o benimdir. Onun mükâfaatını verecek olan da benim, buyurdu. Muhammedin nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah ındinde misk kokusundan güzeldir.»

2761- Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb ile Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muğîra yani El-Hizâmi, Ebû'z-Zinâd'dan o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— Oruç bir kalkandır, buyurdular.» demiş.

2762- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ata', Ebû Sâhil-i Zeyyât'tan naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'ı şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurudular:

«Allah (azze ve celle) Âdem oğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesna. Çünkü o benimdir, onun mükâfaatını verecek olan da benim, buyurmuştur. Oruç bir kalkandır. Birinizin oruç tuttuğu bir gün olursa, o gün kötü söz söylemesin ve gürültü çıkarmasın. Şayet kendisine birisi so-ğer yahut kavga ederse:

— Ben oruçlu bir kimseyim, deyiversin. Muhammedin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu kıyâmet günü Allah ındinde misk kokusundan daha güzel olacaktır. Oruçlu için sevineceği iki ferah vardır.

İftar ettiği vakit iftarına sevinir, bir de Rabbine kavuştuğu vakit orucuna sevinir.»

2763- Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye ile Veki A'meş'den rivâyet ettiler. H.

Bize Züheyr b. Harb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerir, A'meş'den rivâyet etti. H.

Bize Ebû Saîd-i Eşecc dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize A'meş, Ebû Salih'den, o da Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Âdem oğlunun her ameli katlanır. Bir iyilik on mislinden yediyüz misline kadar katlanır. Allah (azze ve celle) (Yalnız oruç müstesna, Çünkü o, benimdir, onun mükâfaatını verecek olan da benim. Kulum sehvetiyle taamını benim için bırakıyor.) buyurmuştur. Oruçlu için İki ferah vardır: Biri iftar zamanındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Emîn olun oruçlunun ağız kokusu Allah ındinde misk kokusundan daha güzeldir.» buyurdular.

2764- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Fudeyl, Ebû Sinan'dan, o da Ebû Salih'den o da Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd (radıyallahü anhûma)'dun naklen rivâyet etti. Demişler ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah (azze ve celle) Muhakkak oruç benimdir, onun mükâfaatını verecek can da benini.) buyurmaktadır. Gerçekten oruçlu için iki ferah vardır. İftar ettiği vakit bir ferah, Allah'a kavuştuğu vakit de bir ferah.

Muhammedin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allah ındinde misk kokusundan daha güzeldir.» buyurdular.

2765- Bu hadîsi hana İshak b. Ömer b. Selit El-Hüzeli dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülâzîz yani İbn Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki) Bize Dırâr b. Mürrâ yani Ebû Sinan bu isnâdla rivâyette bulundu, dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Oruçlu Allah'a kavuştuğu ve Allah mükâfaatını verdiği vakit sevinir.» buyurdu.

Ctinne: örtü, demektir.

Kılan, mânâsına gelen «Mİcen» de bundan alınmıştır.

Cinler dahi insanlara görünmedikleri için kendilerine bu isim verilmiştir.

Bâbımızın birinci hadîsinde zikri geçen «Cahillik etmesin» tâbirinden murâd: Akılsızlık, istihza ve yaygara gibi câhiliyet devrine mahsus fiillerden birini yapmasın, demektir.

Kurtubî: «Bu sözden câhiliye fiillerinin oruçtan başka ibâdetlerde caiz olduğu anlaşılmamalıdır. Maksat bunların oruçta daha ziyade memnu olduğunu anlatmaktır» diyor.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oruçlunun kendisine söğüp saymak suretiyle sataşanlara «Ben oruçluyum» demekle mukaabele edilmesini emir buyurmuştur.

Bu hususta ulemadan üç kavil rivâyet olunur;

1) Kavle göre: Oruçlu olan bir kimse bu sözü diliyle söyleyecek ve bilmeyenlere kendisinin oruçlu olduğunu ve oruç sayesinde kötü sözlerden sahilce işlerden korunduğunu bildirecektir.

2) Kavle göre: Bu sözü içinden söyleyecek yani nefsini kötülüklere kötülükle muameleden menedecektir.

3) Kavle göre: Farz oruçla nafile arasında fark vardır. Faz oruç tutan kimse bu sözü diliyle söyleyecek, nafile oruç tutan diliyk; söyle-miyerek sadece kalbinden geçirecektir.

Kirmânî'ye göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu emr-inin dille söylemeye de, kalbinden geçirmeye de ihtimâli vardır. Dille söylendiği takdirde oruçluya sataşan kimse ekseriya yaptığına pişman olur ve eziyetten vazgeçer, kalbinden geçirdiği takdirde ise oruçlu kendisini kötülüklere muhatap olmaktan meneder.

İmâm Şafiî'ye göre Hadîs-i Şerifi iki mânâya birden hamletmek gerekir.

Haluf veya Hulüf: Oruç tutan kimsenin ağız kokusu, demektir. Bu kelime yalnız bu mânâda kullanılmıştır.

Mâzirî diyor ki: «Oruçlunun ağız kokusunun Allah ındinde misk-kokusundan daha güzel olması mecaz ve istiaredir. Zira bazı kokuları güzel bulup beğenmek hayvanların sıfatlarındandır. Hayvanların hoş gördüğü şeylere meyletmek, pis gördüklerinden kaçınmak tabiatları ik-tizâsıdır. Allahü teâlâ hazretleri bu gibi şeylerden münezzehdir. Lâkin biz insanların âdetimiz güzel kokulara yaklaşmak olduğundan, oruç için güzel koku istiare edilmiştir.»

Ka'adî İyaz'a göre oruç tutanlara Teâla hazretleri âhirette mükâfatta bulunacak onların ağızları misk kokusundan daha güzel kokacaktır.

Bâzılarına göre bu sözden murâd: Allah'ın rizâsı ve sevabıdır.

Bir takımları «Oruçlu ağzın miskden daha güzel kokması meleklere nisbetledir.» demişlerdir.

Hanefiîler'den İmâm Kuduri ile Malikiler-den İbn Arabî ve Şâfiîler'den Ebû Osman Sâbûni, Ebû Bekir İbn Sem'âni buradaki güzel kokunun Allah'ın rizâsı ve kabulünden ibaret olduğuna kat'iyyetle söylemişlerdir.

Şehvetden murâd bazılarına göre cima' şehvetidir. Fakat bil'umum şehvetler mânâsına alınması daha doğrudur. Bu takdirde hadisde yiyip içmenin şehvet üzerine atfedilmesi hassın âm üzerine atfı kabilinden olur. Buhârî'nin rivâyetinde evvelâ yeyip içme zikredilmiş, şehvet onun üzerine atfedilmiştir. Ona göre cümle âmmın has üzerine atfı demek olur.

Görülüyor ki hadîsin bazı rivâyetlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Teâla hazretlerinin kelâmını nakletmektedir. Böyle hadislere «Hadîs-i Kutsi» denildiğini kitabımızın başında görmüştük:

Kirmânî diyor ki: «Bu da Allah'ın kelâmı olduğuna göre Kur'ân ile bunun farkı vardır? dersem ben de derim ki: Kur'ân'in Lâfzı mucizdir. Hem Kur'ân Cibrîl (aleyhisselâm) vasıtasıyla indirilmiştir. Küdsi hadîs ise hem mu'ciz değil, hem vasıtasız sadır olmuştur, böyle hadîse «Hadîs-i Kudsi» yahut «Hadîs-i İlâhi» derler.

Hadîslerin hepsi böyledir. Zâten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendiliğinden bir şey söylemez? dersen ben de derim ki: Aralarındaki fark Kutsi hadisin Allah'a izafe edilerek ondan rivâyet olunmasıdır. Sâir hadisler öyle değildir. Şöyle de bir fark yapılabilir: Kutsî hadis Allahü teâla'ya nisbet edilen ve onun zâtı ile celâl ve cemâl sıfatlarına tealluk eden hadisdir.»

Tıybî bu babda şunları söylemiştir: «Kur'ân Cebrail (aleyhisselâm)’ın i'caz için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e indirdiği lâfızdır. Hadisi kutsî: Bu lâfzin mânsını ya ilham suretiyle yahut uykuda Allah'ın resulüne haber vermesi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de o mânâyı kendi sözleriyle ümmetine tebliğ buyurmasıdır Sair hadisleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'a izafe etetmemig, ondan rivâyet buyurmanuştır.

«Onun mükâfatını verecek olan da benim.» cümlesi oruçluya verilecek sevabın çokluğunu beyân etmektedir. Zira kerim olan bir zat mükâfatı bizzat kendisi vereceğini va'd ederse bu o mükâfatın büyüklüğüne delildir. Kirmânî: »Zamirin öne alınması ya tahsis yahut te'kid içindir.» demiştir. Gerçi burada ikisine de ihtimal varsa da zahir olan mânâ birincisidir.

Yani bu cümle oruçlunun mükâfatını «Ben veririni, başkası değil.» mânasına gelir şâir ibâdetler böyle değildir. Onlarm mükâfatlarını vermek bâzan meleklere havale edilir,

Ulemâ: «Oruç benimdir, onun mükâfatını verecek olan da benim.» cümlesinin mânası üzerinde çok sözler söylemişlerdir. Hulâsa olarak bu cümleden murad, başka ibâdetlerde olduğu gibi oruçta riya bulunmamasıdır. Çünkü oruç, fiille anlaşılmayan bir ibâdettir. Bir kimsenin oruçlu olup olmadığını başkaları bilemez. Zührî'nin ınürsol olarak rivâyet ettiği bir hadis bu mânayı teyid etmektedir. Mezkûr hadis Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Oruçta riya yoktur.» buyurmuşlardır. Ayni hadisi Beyhakı başka bir tarikden mevsûl olarak rivâyet etmiştir. Bazıları: «Oruca fi'len riya girmez, fakat bazen sözle riya karışır. Meselâ: Oruç tutan kimse oruçlu olduğunu habeı verir ve bu suretle ona da riya karışabilir. Şâir ibâdetlere ise fi'len riya karışır.» demişlerdir.

Kuttubî'ye göre, mezkûr cümlenin manası: «Oruca verilecek sevabın mikdarım ve kaç kat olacağını yalnız Allah bilir. Sâir ibâdetler böyle değildir. Onlara verilecek sevaba bazı insanlar lauttali' olabilir.» demektir. İmâm-ı Mâlik'in El-Muvatta'» da rivâyet ettiği bir hadis bu mânayı teyid eder. Zira mezkûr hadiste: «Güzel amel on mislinden 700'e kadar Allah'ın dilediği miktarda katlanır. Allahü teâlâ: Yalnız oruç müstesna, çünkü o benimdir, onun mükâfatını da ben vereceğim, buyurmuştur.» denilmektedir.

İbn Abdil Berr'e göre, bu cümleden murâd: «Oruç benim için en makbul ve her ibâdetten Önce gelen bir taattır.» demektir. Zira Teâla hazretleri «Oruç benimdir» buyurarak onu kendi zatına izafe etmiştir. Bu onun şâir ibâdetlerden daha faziletli olduğunu göstermeye kâfidir.

Nesâî'nin Ebû Ümame (radıyallahü anh)’den ınerfuan rivâyet ettiği bir hadîste:

«Orucu boşlama, çünkü onun dengi yoktur.» buyurulmuştur. Bazıları başka bir hadiste:

«Bilmiş olun ki, amellerinizin en hayırlısı namazdır.» buyurulmasına bakarak aralarında muaraza görür gibi olmuşsa da hakikatte bu iki hadîs arasında hiç bir muânza yoktur. Zira Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları-muhatablarmın suallerine göre söylemiştir. Nitekim yine bu kabilden olmak üzere bir hadiste:

«Amellerin en hayırlısı az bile olsa devamlısıdır.» buyurmuştur.

Bâzılarına göre, orucun Allah'a izafesi teşrif içindir. Nitekim bütün âlem Allahü teâla'nın mülkü olduğu halde Kur'ân-ı keri m'de «Allah'ın demesi» buyurulmuştur.

Hâsılı orucun mükâfatı âdetle mukayese değildir. Allah'ü Zülcelâl onun mükâfatını hadsiz ve hesapsız verecektir.

Kurtubî'nin beyânına göre oruçlunun iftar zamanı sevinmesi kendisine iftar mubah kılınarak açlıkla susuzluktan kurtuluduğu içindir. Bu sevinç tabii bir şeydir. Hadisten anlaşılan zahiri mânâ da budur. Bazıları oruçlunun ibâdetini sakatlamadan tamamladığı için sevindiğini söylemişlerdir.

Rivâyetlerin birindeki: «Orucuna sevinir.» cümlesinden murâd orucunun sevabına sevînmesidir. Bazıları: «Bundan murâd, orucunun kabul olduğuna sevinmesidir.» demişlerdir.

2766- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bu Hâlid b. Mahled yani Katavâni, Süleyman b. Bilâl'den rivâyet etti. (Demiş ki) Bana Ebû Hâzim, Sehl b. Sa'd (radıyallahü anh)'dan. naklen rivâyet eyledi. Sehl Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cennette bir kapı vardır ki ona Reyyân derler. Kıyâmet gününde bu kapıdan oruçlular girecekler, onlarla birlikte başka hiç biri girmiyecektir. Oruçlular nerede denilecek. Müteakiben bu kapıdan gireceklerdir Oruçluların sonu girdi mi kapı kapanacak bir daha ondan hiç bir kimse gîremi-ycçektir.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî dahi «Kitâbu's-Savm» da tahric etmiştir.

Kapı cennetin dışında olduğu halde «Cennete açılan bir kapı» denilmeyip:

«Cennette bir kapı vardır ki...» buyurulması Cennette olan nimetlerle rahatın kapıda da bulunduğunu anlatmak içindir. Bu suretle o kapıdan girmeye daha beliğ bir surette teşvik buyurulmuştur.

Aynî'ye gere «Cennette açılan bir kapı» denilmemesi bu kapının, Cennetin sekiz kapısından maada olduğuna işaret içindir. Cennetin sekiz kapısından maada namaz kapısı, cihad kapısı, sadaka kapısı ve rahmet kapısı gibi birçok kapıları bulunduğu sahih hadîslerle rivâyet olunmuş-tur. Ancak ulemânın beyanına göre bu kapılar cennetin sekiz büyük kapısında dahildirler. Zira büyük kapıların iki kanadı arasında beşyüz yıllık mesafe bulunduğu rivâyet olunmuştur.

Müslim'in bazı nüshalarında: «Oruçluların önde olanları girdi mi kapı kapanır.» denilmişse de bu rivâyet yanlıştır. Bâzı Müslim sarihleri onun bir vehimden ibaret olduğunu söylemişlerdir.

Aynî, Üstadı Zeyn'ün-Din'den naklen ulemâdan bâzılarının bu hadisle Müslüm'in tahric ettiği Hazret-i Ömer Hadisinin aralarını bulmakta müşkilât çektiklerini söylüyor. Hazret-i Ömer hadisinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Sizden biriniz mübalegali bir şekilde yahut tertemiz abdest alır da sonra Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve resulü olduğuna şehâdet ederim derse o kimseye cennetin sekiz kapısı birden açılır. Onların hangisinden isterse girer.» buyurmuştur.

Bu zevata göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest alıp şehâdet getiren kimsenin cennet kapılarının hangisinden isterse girebileceğini haber vermiştir. Bu sıfatta olan bir kimse oruca ehliyet kazanmadan, meselâ: Oruç ayına erişmeden ölmüş yahut nafile oruç tutmamış olabilir. Şu halde Bâbımız hadîsinde beyân buyrulan Reyyân kapısının oruçlulara tahsisi müşkıldir ?

Aynî bu zavata iki vecihle cevâb verildiğini söylüyor. Şöyle ki:

1) Abdest alıp şehâdet getiren kimseye oruç kapısından girmekden sarf-ı nazar ettirilir de ondan girmek istemez, diğer kapıların hangisinden isterse girer.

2) ümer (radıyallahü anh) hadisinin lâfızlarında ihtilâf vardır, Tirmizî'nin rivâyetinde:

«O kimse için cennetten sekiz kapı açılır. Bu kapıların hangisinden dilerse girer.» buyurulmuştur. Mezkûr rivâyet Cennet kapılarının sekizden çok olduğunu göstermektedir. Oruç kapısı bu sekizde dâhil olmayabilir. Bu takdirde iki hadîs arasında hiç bir muâraza yoktur.

Hadîs-i şerif orucun ve oruç tutanların tazîletine delildir.