25- Teâlâ Hazretlerinin «Oruca Takat Getiremeyenlere Fidye Lazımdır.» Âyet-ı Kerimesinin «Sizden Her Kim Bu Ay'a Yetişirse Onun Orucunu Tutsun.» Âyet-i Île Neshedildiğinin Beyanı Bâbı: 2741- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Bekir yani İbn Mudar, Amr b. Haris'den, o da Bükeyr'den, o da Seleme'nin azatlısı Yezîd'den, o da Selemetübnü Ekvâ' (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet eyledi. Seleme şöyle dedi: «Şu "orucu takat getiremiyenlerin bir fakir doyuracak fidye vermeleri icab Sûre-i Bakara âyet 184. eder" âyet-i kerîmesi nâzil olduktan sonra dileyen oruç tutmaz da fidye verirdi. Nihayet ondan sonraki âyet indi de bunu neshetti.» 2742- Bana Amr b. Sevvâd El-Amiri rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bize Amr b. Haris, Bükeyr b. Eşece'den, o da Seleraetü'bnü Ekvâ'nin azatlısı Yezîd'den, o da Selemetü'bnü Ekva' (radıyallahü anh)'dan naklen haber verdi ki Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde Ramazanda bizden dileyen oruç tutar, dileyen tutmaz da bir fakir doyuracak fidye verirdi. Nihayet su âyet-i kerîme nâzil oldu: "Sizden her kim bu aya yetişirse onun orucunu tutsun."» Sûre-i Bakara âyet 185 Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsir» de, Ebû Dâvud ile Tirmizî «Kitbu's'-Savm» da, Nesâî «Kitâbu't-Tefsir- de tahric etmişlerdir. Hadis-i şerifden Anlaşılıyor ki islâmiyetin ilk zamanlarında müslümanlar oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyermişler. İsteyen oruç tutar isteyen tutmaz da onun yerine fidye verirmiş. Bir fidye bir fakirin bir günlük yiyeceğiymiş. Sonra âyet-i kerîme inerek bu hükmü neshetmiş ve oruç ayına yetişen mükelleflerin oruç tutmaları gerektiğini bildirmiştir. Islâmm ilk devirlerinde müslümanlara bahsedilen bu muhayyerlik (Allah-u A'lem) müslümanlar henüz günlerce oruç tutmaya alışmadıkları içindir. Sonra ruhsat neshedilmiş, azimetle amel farz kılınmıştır. Maa-mafih nesih mes'elesi yine de ihtilaflıdır. Ashâb-ı kirâm'dan İbn Abbâs (radıyallahü anh) bu âyetin mensuh olmadığım söylemiştir. Ona göre oruca takat getiremiyen-lerden murad ihtiyar erkeklerle ihtiyar kadınlardır, Böyleleri oruç tutamadıkları takdirde hergün birer fakir doyururlar. Buhari'nin rivâyetine göre Hazret-i Enes ihtiyarladıktan sonra bir veya iki sene her günün orucu yerine bir fakir doyurmuş, ona ekmek ve et yedirmiştir. Enes'in onun yüz on yaşlarında iken yaptığı rivâyet olunur. Yine Buhârî'nin rivâyetine göre İbn Abbâs (radıyallahü anh) âyet-i kerîmeyi şeklinde okumuştur. Bu kıraâta göre mâna: «Oruç tutmaya güç haline takat getirebilenler...» demek olur. Mezkûr âyeti Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh)'âa ayni şekilde okumuştur. Cumhûr-u ulemâya göre bu âyet-i kerîme neshe dilmiştir. Nitekim, Bâbımız hadîsi dahi neshedildiğine delâlet etmektedir. Aynî diyor ki: «Hâsılı nesih sağlam ve mukim olan kimseler hakkında kendilerine oruç farz kılınmak suretiyle sabit olmuştur. Oruç tutmaya kudreti olmayan şeyh-i fâniye gelince: O tutmayabilir. Üzerine kaza da lâzım değildir. Ancak oruç tutmadığı takdirde vakti hali varsa fakir doyurması icap eder mi etmez mi ? Bu mes'elede ulemâdan iki kavil rivâyet olunur. Birincisi kavle göre fakir doyurması icab etmez. Şeyh-i fâninin hükmü sabî gibidir. İmâm Şafiî'nin iki kavlinden biri budur. İkinci kavle göre: Oruç tutmağa iktidarı olmayan ihtiyarların her gün için bir fidye vermeleri icab eder. Sahih olan kavil budur. Ekser-i ulemâ onu, tercih etmiştir.» |