Geri

   

 

 

 

İleri

 

17- Seferde Oruç Tutmakla Tutmamak Arasında Muhayyerlik Bâbı

2681- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe (radıyallahü anha) dan naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: Hamzatü'bnü Amr El-Eslemî, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) 'e seferde oruç tutmanın hükmünü sordu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«İstersen oruç tut, istersen tutma.» buyurdular.

2682- Bize Ebû'r-BabîJ Ez-Zehrâni rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (radıyallahü anha)'dan naklen rivâyet etti ki, Hamzatü'bnü Amr El-Eslemî Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e suâl sorarak:

— «Ya Resûlallah, Ben devamlı oruç tutan bir adamam. Seferde de oruç tutabilir miyim?» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«İstersen oruç tut, dilersen tutma.» buyurmuşlar.

2683- Bize, bu hadîsi Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye, Hişâm'dan naklen bu isnâdla Hammâd b. Zeyd hadîsi gibi «Ben devamlı oruç tutan bir adamım.» şeklinde haber verdi.

2684- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. Ebû Bekir şöyle dedi: Bize Abdurrahim b. Süleyman rivâyet etti. Her iki râvi Hişâm'dan bu isnâdla Hamza'nın:

«Ben, devamlı oruç tutan bir adamım. Seferde oruç tutabilir miyim?» dediğini rivâyet eylediler.

2685- Bana Ebû't-Tâhir ile Harun b. Saîd El-Eyli rivayet ettiler. Harun (Haddesenâ), Ebû't-Tâhir (Ahberanâ) tâbirlerini kullandılar. Ebû't-Tâhir

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki) Bana Amr b. Haris, Ebû'l-Esved'den, o da Urvetübnu'z-Zübeyr'den, o da Ebû Muravih'den, o da Hamzatü'bnü Amr El Eslemî (radıyallahü anh)'dan naklen haber verdi ki, Şöyle dedi:

— «Ya Resûlüllah, Ben seferde oruç tutmaya kendimde kuvvet buluyorum. Acaba (tutsam) bana bir günah var mıdır?»

Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu Allah'dan bir ruhsattır. Her kim onunla amel ederse ne ala, kim oruç tutmak isterse ona da bir günah yoktur.» buyurmuşlar.

Harun kendi rivâyetinde: «O, bir ruhsattır.» dedi, «Ali ah'dan- ifâdesini söylemedi.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu's-Savm» in bir-iki yerinde tahrîc etmiştir.

Esrüdü: Devam üzere tutuyorum, manasınadır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devam üzere oruç tutan Hamzatü'bnü Amr (radıyallahü anh) Hazretlerini seferde oruç tutmak için muhayyer bırakmış:

«İstersen tut istersen tutma.» buyurmuştur. Halbuki Abdullah b. Amrü'bnu’l-Âs (radıyallahü anh)'a devamlı oruç için müsaade etmemiş:

«Bir. gün oruç tut, bir gün tutma.» buyurmuştu.

iki hadîs arasında münâfaat yoktur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Abdullah b. Amr'a müsâade etmemesi vücutça zayıf düşeceğini bildiği içindir. Nitekim öyle de olmuş. Hazret-i Abdullah âhır ömründe zayıf düşmüş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözünü hatırladıkça: «Ah keşke Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ruhsatını kabul etseydim.» diye hayıflanmıştır.

Hazret-i Hamza oruç için kendinde kuvvet olduğunu söyleyince ona müsaade buyurmuştur.

Şâfiiler'de El - mütevelli, Abdullah hadîsini zahirî mânâsına almış ve bir gün ara ile oruç tutmanın devamlı oruç tutmaktan efdal olduğunu söylemiştir.

Fakat buna kaail olmayanlar kendisine cevap vermiş: «Gün aşırı oruç tutmak efdal olsa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Hazret-i Hamzatü'bnü Amr'a da bildirirdi. Zîra beyânın hacet zamanından te'vili câiz değildir.», demişlerdir.

Hadîsin bir rivâyetinde:

«Bu, Allah'dan bir ruhsattır. Onunla kim amel ederse ne ala. Kim oruç tutmak isterse ona da bir günah yoktur.» buyurulmaktadır ki, «Seferde oruç tutmamak efdaldır.» diyenler bununla istidlal etmişlerdir.

Zira Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oruç tutmayanlar hakkında «Ne ala.» yani iyi bir iş yapmış olur, buyurmuş, tutan için «günah yoktur.» tabirini kullanmıştır. Halbuki «günah yoktur» tâbiri «bana bir günah var mıdır?» suâlinin cevabıdır. Bu tabir oruç tutmanın iyi olmadığına delâlet etmez. Kaldı ki rivâyetlerin birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oruç tutmanın da tutmamanın da güzel olduğunu söylemiştir.

Übbî. diyor ki: «Günah yoktur.» tabirinin oruç güzel değildir manasına gelmemesi, bu tâbirin «Vücûb, nedib, ibâha ve kerahet yoktur.» mânâlarına amm ve şâmil olmasındandır.

2686- Bize Dâvud b. Ruşeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim, Saîd b. Abdîlazîz'den, o da İsmail b. Ubeydillah'dan, o da Ümmü Derda'da o da Ebû'd-Derdâ, (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet etti. Ebû'd Derâ şâyle demiş:

«Ramazan ayında pek sıcak bir günde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte (sefere) çıktık. Sıcağın şiddetinden her birimiz elini başına koyuyordu. Aramızda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Abdullah b. Revaha'dan başka oruçlu kimse yoktu.»

2687- Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâm b. Sa'd, Osman b. Hayyân Ed - Dimaşki'den, o da Ümmü Derdâ'dan naklen rivâyet eyledi, şunları söylemiş:

«Ebû'd-Derdâ

(Dedi ki): Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in seferlerinden birinde pek sıcak bir günde onunla beraber bulunduğumuzu hatırlarım, öyle ki: İnsan sıcağın şiddetinden elini başına koyardı. O gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Abdullah b. Revaha'dan başka oruç tutanımız yoktu.»

Bu hadîsi Buhârî ile Ebû Dâvud «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Buhârî'nin rivâyetinde «Ramazan» kaydı yoktur.

Aynî'nin beyanına gör mezkur kayıtda iki faide vardır. Bunlardan biri hadisle istidlalin ancak «Ramazan» kaydıyla tamam olması, diğeri İbn Hazm'e cevab-ı red teşkil etmesidir. Çünkü İbn Hazim «Bu orucun nafile oruç olması ihtimali vardır. Binaenaleyh Ebû'd-Derdâ’ hadîs Ramazan orucu için haccet olamaz. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu seferi de feth-i Mekke seferi zannedilmez. Zira mezkûr seferde Abdullah b. Revana'nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte olduğu anlaşılıyor. Halbuki Abdullah, Mekke seferinden önce Mûte'de şehid edilmiştir.» diyor.

«Et-Telvih» sahibi bu seferin Bedir seferi olması ihtimalinden bahsetmiştir. Çünkü Tirmizî'nin Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) «Bedir ve Fetih harplerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ramazanda'gaza ettik, her iki hrabde de oruç tutmadık» demiştir.

Tirmizî bu hususta biri «Seferde oruç tutmanın keraheti.», diğeri «Seferde oruca ruhsat hakkındaki hadîsler.» olmak üzere iki bâb tanzim etmiştir. Birinci bâbda Câbir b. Abdillah (radıyallahü anh) hadisini, ikinci babda da Hamzatü'bnü Amr Eslemî hadîsini tahrîc etmiştir.

Hadîslerin ikisi de az yukarıda geçmiş, İmâm Nevevî « Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iftar etmiyenler hakkında (onlar erdir.) buyurması, oruçtan zarar görenlere hamledilmiştir. Yahut caiz ..; beyân için kendilerine iftar emri verilmiş fakat onlar bu vacibe muhâlefet etmişlerdir. Her iki takdire göre de oruçtan zarar görmemek şartıyla seferde oruç tutan kimse âsi sayılmaz.» demişti.

Burada şöyle bir suâl ortaya çıkar: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iftar emrini verdiği halde sahabeden Bazıları hattâ ashâb-ı kirâm'in en faziletlileri olan Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anh) da dâhil oldukları halde bu emre muhalefet edebilmişlerdir.»

Cevâp: Câbir hadîsinde iftar emri yoktur. Kütüb-isitte sahiplerinin tahrîc ettikleri rivâyette dahi iftar emrinden bahsedilmemiş, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) iîtar ettikten sonra ashâb-dan bâzılarının oruca devam ettikleri bildirilmiştir.

Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anh) hazerâtının oruçları Merru'z - Zahrân'dadır. Merrü'z- Zahrân, Usfan’dan sonra gelir. O hadîsde orucun fetih seferinde tutulduğuna dair söz yoktur.

Gerçi hadîsin zahirinden bu seferde olduğu anlaşılırsa da, Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iftarın ruhsat mânâsına anlamışlar, kendilerinde oruç tutmaya iktidar görünce iftar etmemişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da başkaları onlara uymasın diye iftar etmelerini emir buyurmuştur.