26- Emniyetli Vekil-i Harcın ve Kocasının Sarahaten Yahut Örfen İzniyle Onun Malından Zararsızca Sadaka Veren Kadının Ecri Bâbı 2410- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Amir El-Eş'arî, İbn Nümeyr ve Ebû Küreyb hep birden Ebû Üsâme'den rivâyet ettiler, Ebû Âmir dedi ki: Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Büreyd, Dedesi Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar; «Şüphesiz ki aldığı emri infaz eden —Ebû Mûsâ: Galiba veren, buyurdu; demiş.—; gönü! hoşluğu ile tastamam veren ve teslimine me'mûr olduğu şahsa teslim eden emniyetli müslüman vekîl-i hare iki sadaka verenin biridir.» Bu hadîsi Buhârî «Zekât» bahsinin bir iki yerinde tahric etmiştir. Hâzin: Vekîl-i hare yani bir kimsenin işlerine bakan, onun nâmına İcâb eden yerlere para veren kimsedir. Bu ve bundan sonraki hadislerden murâd: Allah'a tâat hususunda bir kimseye ortak olan asıl sevapta da ortak olur, demektir. Yani birine verilen sevap, ötekine de verilir. Bundan, verilen sevapların biribirine müsavi olması îcâb etmez. Birinin sevabı ötekinden daha çok olabilir. Fakat verilen sevabın aslında müsavidirler. Meselâ mal sahibi vekîl-i harcına yüz lira vererek: «Şu parayı kapıdaki fakire ver.» dese, mal sahibinin sevabı vekil-i harcın kinden daha çok olur. Fakat bir parça ekmeği»veyâ bir salkım üzüm gibi fazla kıymeti ol-mıyan bir şey'i uzak mesafedeki bir fakire gönderirse, bu sefer vekîl-i harcın sevabı mal sahibininkinden daha çok olur. Zira uzak yere gidip gelme ücreti, ekmek veya üzümün kıymetinden fazla tutar. Bazen her ikisinin sevapları müsavi olur. Meselâ gönderilen ekmekle gidip gelme ücreti müsavî olduklarında hâl böyledir. Vekîl-i harcın müslüman, emniyetli, me'mûr olduğu işi gönül hoşluğu ile tastamam İfâsı şart kabilinden vasıflardır. Sevap kazanmak isteyne vekîl-i karcın bu şartlara riâyet etmesi gerekir. Görülüyor ki mezkûr şartlara riâyet eden vekil-i hare sevap hususunda efendisi ile ortaktır. Kâdi Iyâz vekil-i harem sevabın azlığı ve çokluğu hususunda da mal sahibine ortak olabileceğine işaret etmiş ve: «Çünkü sevap Allahü teâlâ'nın bir fazlıdır. Allah, onu dilediğine verir. Böyle peyler kıyâsla anlaşılamaz. Sevap amellere göre de değildir. O, sırf, bir fazl-ı ilâhidir...» demiştir. Nevevî birinci kavlin muhtar olduğunu söylemektedir. 2411- Bize Yahya b. Yahya ile Züheyr b. Harb re İshâk b. İbrahim toptan Cerîr'den rivâyet ettiler. Yahya (Dedi ki): Bize Cerir, Mansûr'dan, o da Şakîk'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Kadın zarar vermeksizin evinin yiyeceğinden infak ederse, infâki sebebiyle kendisine; malı kazanması sebebiyle de kocasına ecir verilir. Vekîl-i harc için de bunun gibi ecir vardır. Bunlar birbirlerinin ecirlerinden hiç bir şey azaltmazlar.» buyurdu. 2412- Bize, bu hadîsi İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Fudayl b. Iyâz, Mansûr'dan bu isnâdla rivâyet etti. (Yalnız o): «Kocasının yiyeceğinden.» demiştir. 2413- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakîk'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Kadın, kocasının evinden zararsızca infâkta bulunursa, yaptığı in-fâk sebebiyle ecri kendinin; malı kazanması sebebiyle bir misli de kocasının olur. Vekîl-i hare için de bunun misli vardır. (Bunlar) birbirlerinin ecirlerinden hiç bir şey azaltmazlar.» buyurdular. 2414- Bize, bu hadîsi İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babamla Ebû Muâviye, A'meş'den, bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet ettiler. Bu hadîsi Buhârî «Zekât» bahsinin bir iki yerinde ve «Kitâbü'l-Buyû'» da; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Zekât» bahsinde; Nesâî «Işrâtü'n-Nisâ» da; İbn Mâce «Ticârât»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Tirmizî onu iki tarîkden tahrîc etmiş. Muhammedü'bnü'l-Müsennâ tarikiyle Hazret-i Âişe' den rivâyet ettikten sonra: «Bu hadis hasendir.» demiştir. İkinci tariki Mahmûd b. Gaylân vasıtasıyla yine Hazret-i Âişe' den rivâyet etmiştir. Mezkûr rivâyet için Tirmizî: «Bu hadîs hasen sahihtir ve birinci tarikten daha sahilidir.» demektedir. Hadîs-i şerif, muhtelif lâfızlarla rivâyet olunmuştur. Bunların bâzılarında: «Kadın infâk ederse...» denilmiş; Tirmizî' nin bir rivâyetinde: «Kadın tesadduk ederse...», diğer rivâyetinde: «Kadın, kocasının evinden bir şey verirse...» buyurulmuştur. Kadının infâk ettiği şeyin «Evinin yiyeceğinden.» diye kayıtlanması âdeten yiyecek vermek hususunda müsamaha gösterildiği içindir. Altın ve gümüş gibi şeylerin verilmesi âdet olmadığı için kadın onları kocasının izni olmaksızın veremez. «Bunlar birikirlerinin ecirlerinden hiç bir şey azaltmazlar.» cümlesinden murâd: Kadın ve vekîl-i hare amellerine göre kadının kocası ile vekil-i harem efendisi de mallarına göre sevap kazanırlar, birbirlerinin sevaplarını paylaşmak suretiyle azaltmazlar, demektir. Nevevî diyor ki: «Vekîl-i hare, çırak, köle ve kocası olan kadın tasarruf hususunda mutlaka efendilerinden izin almak mecburiyetindedirler. Hiç bir suretle izin almamışlarsa sevap değil, başkasının malında izni olmadan tasarrufta bulundukları için günâha girerler. İzin iki kısımdır; biri nafaka ve sadaka vermek için sarahaten müsâade etmekle olur. Diğeri örf-ü âdetten anlaşılan izindir. Dilenciye bir parça ekmek vermek gibi örf ve âdet olan ve zevç ile mal sahibinin rızâları yine Örfen bilinen şeyler bu kabildendir. Bu gibi şeyler hususunda zevç ile mal sahibi bir şey söylemeseler bile rizâlan mevcut sayılır. Fakat örf muhtelif olur da, rizâ hususunda şüpheye düşülür yahut zevç ile mal sahibinin cimri oldukları hâllerinden anlaşılır veya şüphe edilirse, kadın kocasının malından hiç bir şey veremediği gibi, köle ve emsalinin dahi efendilerinin malından bir şey vermeleri caiz olamaz. Bu takdirde onların tasarrufları efendilerinin sarahaten iznine bağlıdır... Gerek kadının gerekse çırak ve emsalinin âdetten fazla bir şey vermeleri caiz değildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Kadın, evinin yiyeceğinden zararsızca infâkta bulunursa...) sözü ile bu mânâya işaret buyurmuştur.» Nevevî bundan sonra kadın, köle, vakil-i hare gibi kimselerin kimlere infâkta bulunabileceklerini beyânla: «Nafakadan mu-râd: Mal sahibinin, çocuklarına, hizmetçilerine, işlerine, misafir ve yolcu gibi ziyaretçilerine infâkta bulunmaktır.» demiştir. |