11- Mal Biriktirenlerle, Onlar Hakkında Gösterilecek Şiddet Hususunda Bir Bab 2353- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. îbrâhîm, Cüreyri'den, o da Ebû'l-Alâ'dan, o da Ahnef b. Kays' dan naklen rivâyet etti. Ahnef Şöyle dedi: Medine'ye geldim bir defa ben, içlerinde Kureyş'in ileri gelenlerinden bir cemâat da bulunan bir halkada otururken son derece haşîn elbiseli, haşîn vücutlu ve haşin yüzlü bir adam çıka geldi. Cemâatin başlarına dikilerek: «Mal biriktirenlere cehennem ateşinde kızdırılan taşlarla müjde!.. Bu taşlar onların her birinin memeleri ucuna konacak, tâ kürek kemiklerinden çıkacak; kürek kemiği üzerine konacak, memeleri ucundan çıkacak. (Böylece) çalkalanıp duracaklar.» dedi. Bunun üzerine cemâat başlarını indirdiler, onlardan hiç birinin bu adama cevap verdiğini görmedim. Müteakiben adam dönüp gitti. Ben de peşinden takip ettim. Nihayet bir direğin yanına oturdu, (kendisine) — «Zannetmem ki bu zevat, senin kendilerine söylediklerinden hoşlanmamış olmasınlar.» dedim; O zat şu cevabı verdi: — «Hakikaten bunların hiç bir şey'e aklı ermiyor. Dostum Ebû'l-Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem) beni çağırdı, ben de kendisine icabet ettim. (Bana): — Uhud'u görüyor musun? dedi. Akşama ne kalmış, diye baktım. Bir haceti için beni gönderecek zannediyordum. — (Evet) görüyorum... dedim. Bunun üzerine: — Bunun kadar altınım olmasını bunlardan üç dînâr müstesna olmak üzere hepsini infâk etmiş olmamı arzu etmem buyurdu. Sonra bunlar dünyâyı topluyorlar, hiç bir şey'e akılları ermiyor!» dedi. »Ben; — «Seninle kardeşlerin Kureyş arasında ne var ki onların yanına uğramıyor ve onlardan bir şey almıyorsun?» dedim. O zât: — «Rabbine Yemin ederim ki, taa Allah ve Resûlüne kavuşuncaya kadar ben onlardan ne dünyalık isterim, ne de kendilerine din nâmına bir şey sorarım!» dedi. 2354- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebü'l-Eşheb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hûleyd-i Aşari, Ahnef b. Kays' dan naklen rivâyet etti. Ahnef Şöyle dedi: Kureyş'den bir cemâat içinde bulunuyordum. Derken oradan Ebû Zerr geçti; şunları söylüyordu: «Mal biriktirenlere sırtlarının dağlanmasını müjdeliyorum! Bu dağlama (nın eseri) yanlarından çıkacak. Bir de kafaları tarafından dağlanacaklarını müjdeliyorum. Bu (nun eseri) de yüzlerinden çıkacak.» Sonra Ebü Zerr bir kenara çekilip oturdu. Ben (yanındakilere) — «Bu zât kim? diye sordum. — -Ben onlara ancak Peygamberleri (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğim bir şeyi! söyledim.» dedi. Ben: — «Ebû Zerr'dir.» dediler. Hemen kalkarak kanına gittim ve; — «Az evvel söylediğini işittiğim şey nedir?» dedim. Ebû Zem — «Şu İhsan mes'elesi hakkında ne dersin?» diye sordum; — «Sen, onu al. Çünkü bu gün onda bir nafaka var. (Yapılan) ihsan dînin karşılığında verilirse onu bırak.» dedi. Bu hadîsi Buhârî «Zekât» bahsinde tahrîc etmiştir. Ekseri rivâyetlerde burada olduğu gibi gelen zât hakkında «haşin» tâbiri kullanılmış ve «elbisesi son derece haşin, vücûdu son derece haşîn, yüzü son derece haşin.» denilmişse de, Kaabisi'nin rivâyetinde «Haşîn- yerine «Hasen» tâbiri kullanılarak: «Saçı güzel, elbisesi güzel, kılık kıyafeti güzel.» denilmiştir. Ayni birinci rivâyeti daha doğru bulmakta ve: «Çünkü Ebû Zerr'in kıyafetine ve tutumuna lâyık olan budur.» demektedir. Hadisin ikinci rivâyetinden anlaşılıyor ki: Birinci rivâyette «Haşîn kılıklı» diye tavsif olunan zât Hazret-i Ebû Zerr-i Gıfârî (radıyallahü anh) imiş. Ebû Zerr (radıyallahü anh)’ın asabı müjde ile ifâde etmesi tehekküm kabilindendir. Nitekim Teâlâ Hazretlerinin «Onları azâbla müjdele» âyet-i kerîmes ide böyledir. Nevevî diyor ki: «Zahirine bakılırsa Hazret-i Ebû Zerr kendi mezhebine ihticâcda bulunmak istemiştir. Onun mezhebine göre: İnsanın ihtiyâcından fazla her şey'i «kenz»'dir. Hazret-i Ebû Zerr’ in mâruf olan mezhebi budur. Ama ondan, başka kavil de rivâyet olunmuştur. Sahih olan cumhûr kavline göre ise «Kenz»: Zekâtı verilmeyen mal'dır. Zekâtı verilen mal az olsun, çok olsun kenz değildir.» Kâdi İyâz: «Sahih olan şudur ki: Hazret-i Ebü Zerr'in inkârı Beytü’l-MâT den kendileri için mal alıp da, onu yerli yerince infâk etmeyen sultanlar hakkındadır.» demiş fakat Nevevî buna İtirazla: « Iyaz'in bu söyledikleri bâtıldır. Çünkü Ebû Zerr zamanında Sultanlar bu sıfatta değildiler. Onlar Beytü'l-Mâl'e hiyânet etmemişlerdir. Onun zamanındaki sultanlar Ebû Bekir, Ömer ve Osman (radıyallahü anh) idi. Kendisi Hazret-i . Osman zamanında 32 târihinde vefat etti.» mütâlâasında bulunmuştur. Haleme: Meme ucu demektir. Esmaiyy'e göre: «meme» kelimesi hem erkek hem kadın hakkında kullanılır. Askeri (283 - 370) ise fasih lûgatta «meme» kelimesinin erkek hakkında kullanılamıyacağını, erkek memesine tendüve kullanıldığını söylemiştir. Bazıları bu hadîsin Ebû Zerr'e mevkuf olduğunu iddia etmişlerse de, Ebû Zerr (radıyallahü anh)'m: «Ben, onlara ancak Peygamberleri (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğim bir şey'i söyledim.» demesi bu kavli reddeder. Yine Hazret-i Ebû Zerr, müphem bıraktığı: «Onların hiç bir şey'e aklı ermiyor.» cümlelerini rivâyetin sonunda: «Onlar ancak dünyâyı topluyorlar.» diyerek tefsir etmiştir. Zira dünyâ malını toplamakla meşgul olanlar, kendilerini mal yığmaktan meneden kimsenin sözünü anlamazlar. Hazret-i Ebû Zerr, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için «Dostum» tâbirini kullanmaktadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in-. «Yalnız üç dînâr müstesna...» diyerek infâkına razı olduğu üç dînâr Kurtubî'nin beyânına göre biri ailesi, diğeri köle azadı, üçüncüsü de borç içindir. |