7- Zekat Vermiyenin Günahı Bâbı 2337- Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs yani İbn Meysarete's - San'ânî, Zeyd b. Eslem'den rivâyet etti, ona da Ebû Sâlih-i Zekvân haber vermiş. Kendisi Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Şöyle buyurdular: «Altınla gümüşün haklarını vermeyen hiçbir altın ve gümüş sahibi yoktur ki, kıyâmet gününde bunlar ateşten levhalar hafine getirilip de, cehennem ateşinde kızdırılarak onlarla sahibinin yanları alnı ve sırtı dağlanmasın... Bu levhalar soğudukça miktarı 50.000 sene olan bir günde kullar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar sahibine azâb için tekrar (kızdırılarak) iade olunacaklardır. Nihayet kendisine ya cennete ya cehenneme doğru (giden yolu) gösterilecektir.» — «Ya Resûlallah! Yâ (zekâtı verilmeyen) develer ne olacak?» denildi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Hiç bir deve sahibi de yoktur ki, —bu hayvanların hakkı su başlarına geldikleri gün sağılıp, muhtaçlara vermek iken— onların hakkını vermesin de, kıyâmet gününde o develerin altına alabildiğine düz ve geniş bir sahaya yatırılarak develerden bir tek yavru bile hâriç kalmamak şartı ile onu ayakları ile ezmesin ve dişleri ile ısırmasınlar. Deve sürüsünün baş tarafı üzerinden (çiğneyip) geçtikçe son tarafı onun üzerine iade edilir. Bu ameliye miktarı 50.000 sene olan bir günde kullar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar (devam eder.) Nihayet ya cennete yahut cehenneme (giden) yolu kendisine gösterilir.» —-Ya Resûlallah! Sığırlarla koyunlar ne olacak?» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Hiç bir sığır ve koyun sahibi yoktur ki, onların hakkını vermesin de, kıyâmet günü geldiğinde düz ve geniş bir yerde onların altına serilerek, mezkûr hayvanlardan hiç biri hâriç kalmamak ve içlerinde çarpık boynuzlu, boynuzsuz, kırık boynuzlu bulunmamak şartı ile onu boynuzları ile süsmesin; tırnakları İle ezmesinler. Bu hayvanların önde bulunanları, üzerinden (çiğneyip) geçtikçe sondakiler onun üzerine tekrar iade edilirler. (Bu miktarı 50.000) sene olan bir günde tâ kullar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar (devam eder.) Nihayet ya cennete veya cehenneme (giden) yolu kendisine gösterilir.» buyurdu. Ashabdan: — «Ya Resûlallah! Ya atlar ne olacak?» diyenler oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- — «Atlar üç kısımdır; bir kısmı sahibi için bir yük; bir kısmı sahibi için örtü; bir kısmı da sahibi için ecirdir. Atı kendisine yük olan adama gelince: Bir kimsenin öğünmek, riya ve Müslümanlara düşmanlık için bağlayıp beslediği attır. Bu at ona bir yüktür. Gelelim sahibine örtü olan at'a: Bu, bir kimsenin Allah yolunda bağlayıp beslediği; sonra onun sırtında ve boynunda Allah'ın hakkı olduğunu unutmadığı attır. Bu at, onun için bir örtüdür. Sahibine ecir olan at ise: Bir kimsenin Allah yolunda Müslümanlar için çayır ve bahçede bağlayıp beslediği attır. At bu çayırdan veya bahçeden ne yerse, yediği şeyler adedince sahibine hasenat yazılır. Ona atın pislikleri ile bevlleri sayısınca dahi hasenat yazılır. At, ipini koparır da bir veya iki tur atarsa, sahibine onun izleri ve pislikleri miktârınca hasenat yazılır. Yahut sahibi onu bir nehir kenarından geçirirken sulamağa niyeti olmadığı hâlde o nehirden su İçerse Allah, sahibine onun içtiği su yudumları miktârınca hasenat yazar.» buyurdular. Ashâbdan: — «Ya Resûlallah! Ya eşekler ne olacak?» diyenler oldu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Eşekler hakkında bana şu bir tek cem'iyyetli âyetten başka bir şey indirilmedi: Her kim zerre' miktarı bir hayır işlerse, onu (n mükâfatını) görür. Zerre miktarı kötülük işleyen de, onu (n mücâzâtını) görür.» buyurdular. 2338- Bana Yûnus b. Abdilalâ Es - Sadefi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Hişâm b. Sa'd, Zeyd b. Esle m'd en bu isnâd da Hafs b. Meysera hadîsi mânası ile sonuna kadar rivâyette bulundu. Yalnız o ;«Hiç bir deve sahibi yoktur ki, onun hakkını vermesin de...» dedi; «O develerden haklarını...» demedi. Hadîsde: «Develerden bir tek yavru noksan kalmamak şartıyla...» ibaresini de zikretti. Bir de-. «Onlarla iki yanı, alnı ve sırtı dağlanır.» dedi. 2339- Bana Muhammed b. Abdilmelik El - Emevî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdûlazîz b. Muhtar rivâyet etti. (Dedi ki); Bize Süheyl b. Ebî Salih, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hiç bir hazîne sahibi yoktur ki, onun zekâtını vermesin de, o hazîne cehennem ateşinde kızdırılarak levhalar hâline getirilmesin ve onunla tâ Allah 50.000 sene miktarındaki bir günde kulları arasında hükmedinceye kadar yanları alnı dağlanmasın, sonra ya cennete veya cehenneme (giden) yolu kendisine gösterilir. Yine hiç bir deve sahibi yoktur ki, onların zekâtını vermesin de, kendisi alabildiğine çok olan develerin altına düz ve geniş bir yere yatırılarak develer üzerinden geçirilmesin. Develerin son taraftakileri üzerinden geçtikçe, ön taraftakileri tekrar onun üzerine iade olunur. (Bu) tâ Allah miktarı 50.000 sene olan bir günde kulları arasında hükmedinceye kadar (böyle devam eder.) Sonra ya cennete veya cehenneme (giden) yolu kendisine gösterilir. «Hiç bir koyun sahibi de yoktur ki, onların zekâtını vermesin de, kendisi alabildiğine çok koyunların altına düz ve geniş bir yere yatıralarak, koyunlar onu tırnakları ile ezmesin; İçlerinde yamuk boynuzlu ve boynuzsuz koyun bulunmamak şartıyla onu boynuzlarıyla süsmesinler. Son tarafta bulunan koyunlar üzerinden geçtikçe ön taraftakiler tekrar onun üzerine İade olunurlar. (Bu) tâ Allah kullarının arasında miktarı sizin senelerinizle 50.000 sene olan bir günde hükmedinceye kadar (böyle devam eder.) Sonra ya cennete veya cehenneme (giden) yolu kendisine gösterilir.» buyurdular. (Râvi Süheyl: «Sığırı zikretti mi, etmedi, bilmiyorum.» demiş.) Ashâb: — «Atlar ne olacak Yâ Resûlüllah? dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Atların alınlarında kıyâmete kadar hayır vardır. Yahut atların alınlarında kıyâmete kadar hayır düğümlenmiştir. —Süheyl: Öyle mi dedi, böyle mi şüphe ediyorum; demiş.— Atlar üç kısımdır. Bir kısmı sâhibine ecir, bir kısmı sahibine örtü, bir kısmı da sahibine yüktür. Sahibine ecir olan at: Sahibinin, Allah yolunda edindiği ve Allah yoluna hazırladığı attır. Böyle bir atın karnına attığı her şey mukabilinde Allah, sahibine bir ecir yazar. Velev ki atı çayırda gütmüş olsun.. At, her ne yerse Allah ona mukaabil sahibine bir ecir yazar. At'ı nehirden sularsa karnına attığı her damla mukaabilinde sahibine bir ecir vardır. — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) atın bevli ile pislikleri mukaabilinde bile ecir olduğunu söyledi ve sözüne devamla: — Bir veya İki tur koşmuş olsa attığı her adım mukaabilinde sahibine ecir yazılır. Sahibine örtü olan ata gelince: (Bu da): Bir kimsenin sırf cömertlik ve güzellik için edindiği attır. Ama onun sırtında ve karnında gerek darlık, gerekse varlık içinde olsun (ödemesi gereken) bir hak olduğunu unutmaz. Sahibine yük olan at ise: Sahibinin sırf böbürlenmek, şımarmak ve öğünmek, âleme, riya için edindiği attır. İşte at, kendisine yük olacak olan kimse budur.» buyurdu. Ashâb: — Ya eşekler ne olacak yâ Resûlallah?» diye sordular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-- — «Allah, onlar hakkında bana şu bir tek cemiyyetli âyetten başka bir şey indirmedi: "Her kim zerre miktarı bir hayır İşlerse onun mükâfaatını görür zerre miktarı kötülük işleyen de onun (mücâzatını) görür. Sûre-i Zelzele âyet 7 – 8 " buyurdular. 2340- Bize, bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülazîz yani Derâverdî, Süheyl'den bu isnâdla rivâyet etti. Ve hadisi anlattı. 2341- Bana, bu hadisi Muhammed b. Abdillâh b. Bezi1 de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Rahv b. Kâsım rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süheyl b. Ebî Salih bu isnâdla rivâyette bulundu. Yalnız «Aksa'» yerine «Adbâ'» dedi; bir de: «Onlarla sahibinin yanı ve sırtı dağlanır.» dedi: alnı'nı zikretmedi. 2342- Bana Hârûn b. Said El - eylî dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Amr b. Haris haber verdi, ona da Btikeyr, Zekvân'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etmiş; Efendimiz: «Kişi develerindeki Allah hakkını yahut sadakayı vermezse... ilâh...» buyurmuşlar; Râvî hadîsi Süheyl'in babasından rivâyet ettiği hadîs tarzında anlatmış. Bu hadîsi Buhârî -Kitâbü'l - Müsâkaat» ile «Kitâbü'l -Cihâd»'da; Nesâî -Kitâbül -Hayil»'de tahric etmişlerdir. Buhârî at'a dâir olan kısmını tahric etmiştir. Hadis-i şerifin baş tarafı Teâlâ Hazretlerinin "Altınla gümüşü biriktirip de, Allah yolunda sarfetmiyenler yok mu Sûre-i Tevbe âyet 34-35. İşte onları elemlıâk bir azapla müjdele. O gün o attın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılarak; onlarla sahiplerinin alınları, yanları ve sırtları dağlanacak ve kendilerine: İşte nefisleriniz için yığdığınız mallarınız bunlardır. İstif ettiğiniz bu malları tadın bakalım! denilecektir." âyet-i kerîmesine muvafık tır. Âyette yalnız gümüş sahibinin hâlinin beyânla iktifa olunmuştur. Çünkü gümüş muamelâtta altın dahç çok kullanılırdı. Kaa'î Düz ve geniş yer demektir. Böyle yer yağmur suyunu iyi tutar. Heravî, Bu kelimenin: «Kîâ» ve «Kiân» şeklinde cemi'len-diğini söyler. Karkar dahi: Düz ve geniş yer, mânâsına gelir. Batıh: Ulemâdan bir cemaata göre yüzüstü yatırmaktır. Fakat Kâdı îyâz bunun her ne şekilde olursa olsun yaymak ve yere sermek mânâsına geldiğini söyler. Hadîsin bütün esâs nüshalarında: «Ön taraftaki develer üzerinden geçtikçe sondakiler onun üzerine iade olunur.» denilmişse de, Kâdı îyâz ulemânın bunu bir değiştirme ve tashîf kabul ettiklerini söylemektedir. Doğrusu: bundan sonraki rivâyette olduğu gibi: «Develerin sonu üzerinden geçtikçe, öndekiler tekrar onun üzerine iade olunur.» şeklindedir. Aksa': Yamuk boynuzlu; Celcâ': Boynuzsuz; Adbâ': Boynuzunun iç kısmı kırık, mânâlarına gelirler. «Alabildiğine çok...» ifâdesinden murâd: Hayvanların gerek çokluğu ve kuvveti gerekse her azasının mükemmelliği ile sahiplerine fazla azâb vermeleridir. Çünkü çok ve sağlam olmaları vücûtlarının daha ağır basınasını îcâb eder. Nitekim boynuzlu olmaları da sahiplerini süserek, yaralamak suretiyle ona daha çok eziyet verir. Arapçada sığır, koyun ve geyik gibi hayvanların tırnaklarına «sılf», devenin ayağına «huf», insan ayağına «kadem», at, katır ve eşek tırnağına «hâfir» denilir. Vizir: Ağır yük, vebal, günah; mânâlarına gelir. Sahibi sulamak istemediği hâlde hayvanın içtiği her su damlasına mukaabil kendisine hasenat yazılacağı bildirilmesi tembih kabî-lindendir. Zîrâ sahibinin hayvanı sulamağa niyeti olmadığı hâlde, hayvanın içtiği su mukaabilinde kendisine sevap yazılınca kasden sınamadığı zaman kat kat sevap yazılması evleviyyette kalır. Hayvanı Allah yolunda bağlayıp beslemekten murâd: Onu cihâda hazırlamaktır. Kendini serhat bekçiliğine vakfeden kimseye de: «mu-râbıt» derler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in atın nevilerini bildiren cümlelerinden muzâflar hazfedilmiştir. Bunlar «Bir kimsenin atı.» takdirindedir. Hattâbî diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e eşeklerin zekâtı soruldukta, âyet-i kerimeye işaret buyurmuş; onun cem'iyyetli olduğunu beyân etmiştir. Çünkü hayır kelimesi bütün tâatlara şâmildir... Bu hadîsin mânâsı: Eşeklere iyi veya kötü muamele yapan âhirette karşılığını görecektir, demektir.» Fâzze: Tek ve eşi az bulunan, manasınadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in okuduğu âyet için «Fâzze» demesi ihtiva ettiği nevileri tafsilâtı ile beyân etmediği içindir. Mezkûr âyet tek başına bütün hasenat ve seyyiâtı toptan ifâde etmiştir. Bazıları: «Bu âyete (Fâzze) denilmesi: Az sözle çok mânâ ifâde etmesi hususunda misli bulunmadığı içindir. Çünkü bütün hayır ve şerr hükümlerine şâmildir.» demişlerdir. Âyet-i kerimenin sorulan suâle cevap teşkil etmesi şöyledir: Ashâb-ı kirâm Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, eşeğe de at hükmü verilip verilemiyeceğini sormuş, o da, ona yapılan muamele hayırsa mutlaka mükâfaatı görüleceğini; şerr ise cezası verileceğini bildirmiştir. Ashâb’ın katır hakkında bir şey sormamaları ya ellerinde pek az katır bulunduğu yahut katın eşek mesabesinde tuttukları içindir. Hâsılı bâzı atlar sahiplerinin sevap kazanmasına, bazıları günâha girmesine, bir takımları da günahlarının affolunmasına sebeptirler. Kenz: Yerde gömülü olsun olmasın birbiri üzerine yığılan şey, manasınadır. Bazıları «Biriktirilen» mânâsına geldiğini söylerler. Kâdı îyâz, Selef ulemânın bu hadisle âyetteki kenz' den ne kastedildiği hususunda ihtilâf ettiklerini söyler. Mezkûr ulemânın ekserisine göre buradaki kenz'den murâd: Zekâtı verilmeyen maldır. Zekâtı verilmeyen mala kenz denilmez. Bazıları: «Kenz'den murâd: Lügat ulemâsının söyledikleridir. Lâkin bu âyet zekâtın farz kılınması ile neshedilmiştir.» demiş; bir takımları: «Bu âyetten murâd ehl-i kitap'tır.» mütâlâasında bulunmuşlardır. Bir takımları «Zekâtı verilsin verilmesin 4.000 dirhemden fazla mal kenz'dir.»; dah başkaları da «ihtiyâçtan fazla olan mal kenzdir.» demişlerdir. Nevevî: «İhtimâl islâmiyetin ilk zamanlarında müslüman-larm zaruret hâlinde hükmü buymuş...» dedikten sonra fetva İmâmlarının birinci kavil üzerinde ittifak ettiklerini söylemiş ve: «Sahih olan da budur.» demiştir. Zîrâ bir hadisde: «Eğer bir kimsenin elinde mal bulunur da, onun zekâtını vermezse o mal kendisine dazlak başlı bir yılan şeklinde temsil olunur... Ve: Ben senin kenz'inim! der.» buyurulmuştur. Hayırm, atların alınlarında düğümlenmesinden murâd: Dâima hayırlı işlere yaramalarıdır. Bu suretle hayır sanki onların alınlarına düğümlenmiş gibidir. 2343- Bize İshâk b. İbrâhîm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. H. Bana Muhammed b. Râfi'de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Abdürrazzak rivâyet etti. Dedi ki: Bize İbn Cüreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi; o da Câbir b. Abdillâh El-Ensârî'yi şunları söylerken işitmiş: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken dinledim: «Develerin hakkını vermeyen hiç bir deve sahibi yoktur ki, o develer kıyâmet gününde olduklarından daha çok gelerek, kendisi onların altına geniş ve düz bir yerde oturmasın ve develer bacakları İle ayakları ile onun üzerinden geçmesinler. Sığırın hakkını vermiyen hiç bir sığır sahibi yoktur ki, kıyâmet gününde bu hayvanlar olduklarından daha çok gelerek; kendisi düz ve geniş bir yerde onların altına oturmasın! Bu hayvanlar onu boynuzlan İle sürecek ve ayakları İle ezecektir. Koyunun hakkını vermeyen hiç bir koyun sahibi yoktur, ki, kıyâmet gününde bu hayvanlar olduklarından daha çok bir hâlde gelerek; kendisi de düz ve geniş bir yerde tınların altına oturmasın! Koyunlar, onu süsecek ve tırnaklarıyla ezecek; İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık koyun bulunmayacaktır. Hazînenin hakkını vermiyen hiç bir hazîne sahibi yoktur ki, kıyâmet gününde hazînesi dazlak başlı bir yılan olarak gelmesin! Bu yılan ağzını açarak onu kovalıyacaktır; yılan yaklaştıkça o kaçacak. Bunun üzerine yılan: Al şu sakladığın hazîneni, ben ondan müstağniyim; diyecek. (Beriki) kurtuluşa çâre olmadığını görünce elini yılanın ağzına sokacak, yılan da onu aygırın (yem) kıydığı gibi kıyı verecek.» Ebû'z-Zübeyr Dedi ki: «Ben, Ubeyd b. Umeyr'i bu sözü söylerken işittim. Sonra bunu Câbir b. Abdillâh'a sorduk; o da Ubeyd b. Umeyr' in dediği gibi söyledi.» Yine Ebû'z-Zübeyr Dedi ki: «Ben, Ubeyd b. Umeyr'i dinledim; şunları söylüyordu: Bir adam: — Ya Resûlallah! Devenin hakkı nedir? diye sordu; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — Onu su başında sağmak, süt kovalarını emânet vermek, erkek develeri emânet vermek, develeri menîha olarak vermek ve Allah yolunda üzerlerinde yük taşımaktadır; buyurdular.» 2344- Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülmelik, Ebû'z Zübeyr'den, o da Cabir b. Abdillah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: «Hiç bir deve, sığır ve koyun sahibi yoktur ki, onların hakkını vermesin de, kıyâmet gününde kendisi düz ve geniş biryerde bu hayvanların altına oturtulmasın! Çift tırnaklılar onu tırnakları ile ezecek, boynuzlular boynuzu İle süsecektir. O gün mezkûr hayvanların İçinde boynuzsuz veya kırık boynuzu bulunmayacaktır.» (Râvî diyor ki): Biz: — Ya Resûlüllah! Bu hayvanların hakkı nedir? diye sorduk; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) «Aygırını emânet vermek, kovalarını iade etmek» onları menîha olarak vermek, hayvanları su başında sağmak ve üzerlerinde Allah yolunda yük taşımaktır. Hiç bir mal sahibi de yoktur ki, zekâtını vermesin de, o mal kıyâmet gününde dazlak bir yılana dönmesin! Bir yılan sahibini nereye gitse ko-valıyacaktır; sahibi de ondan kaçacak, kendisine: İşte vaktiyle cimrilik ettiğin malın budur!., denilecek; sahibi ondan kurtuluş olmadığını görünca etini onun ağzına sokacak, o da elini aygırın yem kıyması gibi. kıyacaktır.» buyurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, «Develerin hakkı nedir?» suâline «Onları su başında sağmaktır.» cevâbını vermesi Nevevî'nin beyânına göre hem fukaraya, hem hayvanlara kolaylık olduğu içindir. Zîrâ onları su başında sağmak evdekinden daha rahat, fakirlere yardım için daha münâsiptir. Develerin erkeğini emaneten vermekten murâd: çiftleşmeleridir. Menîha: Bir nev'i emânettir. Lügat ulemasının beyânına göre menîha iki kısımdır. Birincisi bir şey'i hibe olarak vermektir. Bu hayvana râzî, ev eşyası vb.'de olur. İkincisi: Deve, sığır ve koyun gibi hayvanları süt, yapağı ve kıllarından bir müddet faydalanmak üzere birine vererek, sonra almaktır. Buna «minha» dahi derler. Şucâ': zehirinin fazlalığından başının tüyleri dökülmüş erkek yılan, demektir. Bazıları bunun kuyruğunun üzerine kalkarak yayan veya atlı yolculara saldıran ve atlının başına erebilen yılan olduğunu, sahralarda yaşadığını söylerler. Kâdi Iyâz: «Zahire bakılırsa Allahü teâlâ bu yılanı, zekât sahibini azâb etmek için yaratacaktır.» diyor. Hadis-i şerif Teâlâ Hazretlerinin: «Allahü teâlâ'nın fadl-u kereminden kendilerine verdiği malda cimrilik edenler sakın bu yaptıklarını hayır sanmasınlar. Bil'akis, o kendileri için şerrdir. Hakkında cimrilik ettikleri mal kıyâmet gününde boyunlarına dolanacaktır.» âyet-i kerîmesine muvafıktır. Mâziri'ye göre bu hadîste bahsedilen hak ihtimâl yardım teayyün ettiği zamana mahsûstur. Yardımın teayyün etmesi, bir kişiden başka yardım edecek kimse bulunmadığı zaman olur. Zira bu takdirde o bir kişinin gereken yardımı yapması aynen farzdır. Kâdi İyâz: «Bu sözler, mezkûr hakkın zekât olmadığını sarahaten ifâde etmektedir. îhtimâl bu mes'ele zekât farz olmazdan önce vukûblumuştur.» diyor. Selef hazerâtı Teâlâ Hazretlerinin: onların mallarında dilenci İle mahrum için malûm bir hak vardır.» âyet-i kerîmesinin mânâsı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Cumhûra göre bu yet'den murâd: Zekât'tır. Ve malda zekâttan başka hak yoktur. Zekâttan başka hak olduğu bildirilen âyetler nedib ve güzel ahlâk ifâde ederler.» demiştir. Bazıları mahrum âyetinin, zekât âyeti ile neshedildiğine kaaildirler. Ulemâdan bir cemâat âyetin neshedilmediğine ve malda zekâttan maâadâ esirin başını çözmek, mustar kalana yemek vermek, muhtaca yardım etmek ve akrabaya muavenette bulunmak gibi haklar bulunduğunu söylerler. Şa'bî, Hasan-ı Basrî, Tavus, Atâ’ ve Mesrûk bunlardandır. Hadis-i şerif, yukarki hadisin hükümlerini ihtiva etmektedir. |