Geri

   

 

 

 

İleri

 

13- Ölenin Kefeni Hakkında Bir Bab

2220- Bize Yahya b. Yahya Et - Temini ile Ebû Bekir b. Şey-be, Muhammedü'bnü Abdillah b. Nümeyr ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (bize haber verdi) tâbirini kullandı. Diğerleri «Bize Ebû Muâviye. A'meş'den, o da Şakîk'den, o da Habbâb b. Erât'dan naklen rivâyet etti.» dediler. Habbâb şunları söylemiş: Biz, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte hak yolunda Allah'ın rızâsını taleb ederek hicret ettik. Ecrimiz de Allah'a vâcib oldu. Kimimiz ecrinden hiç bir şey yemeden (âhirete) göçüp gitti. Bunlardan biri Mus'ab b. Umeyr'dir. Bu zât, Uhut Harb'inde şehîd edildi de, bir kaftandan başka kendisim kefenliyecek şey bulunmadı. Kaftanı baş tarafına koyduğumuz vakit (aşağıdan) ayakları çıkar; ayaklarını koyduğumuz vakit de başı meydana çıkardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu kaftanı başından aşağı koyun; ayaklarının üzerine de izhır otu atın.» buyurdular. Bâzımızın ise meyvesi kemâl bulmuştur. Onda onu devşirir.

2221- Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H.

Bize İshâk b. îbrâhîm de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsâ b. Yûnus haber verdi. H.

Bize Mincâb b. Haris Et - Temimi dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Aliyyü'bnü Müshır haber verdi. H.

Bize İshâk b. İbrahim ile İbn Ebî Ömer dahi rivâyet ettiler. Bu râvîler hep birden İbn Uyeyne'den, o da A'meş'den bu isnâdla bu hadisin benzerini rivâyet etmişlerdir.

Bu hadîsi Buhârî -Cenâiz- bahsinin bir iki yerinde «Hicret», «Rukaak» ve «Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Vesâyâ» da, Tirmizî «Menâkip» de, Nesâî dahi «Cenâiz» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

«Ecrimiz de Allah'a vâcib oldu.» cümlesinden murâd: «Allah Te-âlâ vaad buyurduğu için vaadi mûcebince ecr-i mükâfaat vermek şer' an hak oldu.» demektir. Çünkü Allah'a hakîkatta hiç bir şey vâcib olmaz.

«Kimimiz ecrinden hiç bir şey yemeyip âhirete göçüp gitti.» yani dünyâda hiç bir şey edinmeye çalışmadı, dünyâ malı kazanmadı; kendini âhiret işlerine vererek âhiret nimetlerine bol bol nail olmaya çalıştı.

İşte bunlardan biri de Hazret-i Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhut Harbinde 40 küsur yaşında şehîd edilmiş, kendisini saracak kefenliği bile bulunmamış da, ayak uçlarına izhir otu örtmüşlerdi.

îzhir: Hicaz'da yetişen güzel kokulu bir nebâtdır. Hasır kamışına benzer; yalnız daha küçüktür. Kuruduğu zaman rengi beyazlaşır.

Buhârî'nin tahric ettiği başka bir hadîste şöyle denilmektedir: «Abdurrahman b. Avf bir gün yemeği ile geldi, kendisi oruçluydu. (Söz sırasında) şunları söyledi: Mus'ab b. Umeyr şehid edildi. Hâlbuki benden daha hayırlı idi. Kendisi öyle bir elbise ile kefenlendi ki, başı örtüldümü ayakları açıkta kalır; ayakları örtülürse başı meydana çıkardı. —Zannederim şunu da söyledi:— Hamza (radıyallahü anh) şehîd edildi. Ona da bir elbiseden başka kefenlik bulunamadı. Hâlbuki benden daha hayırlı idi. Sonra önünüze alabildiğine dünyâ nimetleri serildi. —Yahut şöyle dedi—: Dünyâ nimetleri bize verildikçe verildi. Korkarız bize hayır hasenatımız peşin verilmiş olmasın. Sonra ağlamağa başladı hattâ yemeği de bıraktı.»

Hazret-i Abdurrahman, cennetle müjdelenen zevattan olduğu hâlde tevâzuan Mus'ab (radıyallahü anh)’nın kendinden daha hayırlı olduğunu söylemiştir.

Hamza (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amıcası ve süt kardeşidir. Kendisine «Esedullah» yani «Allah'ın arslanı» denilir. Onun Müslüman olması ile İslâmiyet kuvvet bul-muşdur. Hazret-i Hamza Uhut Harbinde şehid düşmüşdür: Seyyidü'ş-Şühedâ lâkabını taşır. Faziletleri saymakla bitmez. Bu iki zâtın hâllerini andıktan sonra Hazret-i Abdurrahman'ın ağlaması, ashâb-ı kirâm'in hâllerine acıdığı ve dünyâya dalarak âhiret nimetlerinden ve derecelerinden bir hayli mahrum kalacakları endişesindendir.

«Bâzımızın ise meyvesi kemâl bulmuştur; o da devşirir.» bu sözde istiare vardır. Maksat: Kemâle eren meyva gibi dünyâ nimetleri kendisine verilmiş; onlardan bol bol istifâde ediyor, demekdir.

2222- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şey be ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır, Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, Hişâm b. Urve' den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti, dediler. Âişe şunları söylemiş.

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sehûliyye denilen pamuklu üç parça beyaz Yemen bezi içine kefenlendi. Bunların içinde gömlekle sarık yoktu. Hüle'ye gelince: Bunun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kefen yapmak için satın alınıp alınmadığında halk şüpheye düştüğünden hülle terk olundu. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz pamuklu üç sehûliyye bezi içine kefenlendi.

Hülleyi Abdullah b. Ebi Bekir aldı. Ve:

— Ben, bu hülleyi kendime kefen yapmak için muaf aza edeceğim; dedi. Sonradan;

— Buna Allah azze ve celle, Peygamber'i için razı olsaydı, ona kefen yapardı; diyerek hülleyi sattı; parasını da tesadduk etti.

2223- Bana Aliyü'bnü Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Alîyub'nü Müshir haber verdi.

(Dedi ki): Bize Hişâmub'nu Urve, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti; Âişe şöyle dedi:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ Abdullah b. Ebî Bekr'e âid bir Yemen hüllesi içine sarılmıştı. Sonra hülle, ondan çıkarılarak, üç aded pamuklu Yemen suhûlü İçine kefenlendi. Bunlar meyânında gömlek ve sarık yoktu. Abdullah bu hülleyi kaldırdı ve onun içine ben kefenlenirim; dedi. Sonradan: Bunun içine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kefenlenmedi de, oen mi kefenleneceğim; diyerek onu tesadduk etti.

2224- Bize bu hadisi Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hafs b. Gıyâs ile İbn Uveyne, İbn İdris, Abde ve Vekî' rivâyet ettiler. H.

Bize, bunu Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ab-dülazîz b. Muhammed haber verdi. Bu râvîlerin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Onların hadîsinde Abdullah b. Ebî Bekir kıssası yoktur.

2225- Bana İbn Ebî Ömer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdül-azîz, Yezîd'den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Seleme’ den naklen rivâyet etti ki, Ebû Seleme şöyle dedi:

«Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'ye sordum;

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kaç elbise içinde kefenlendi? dedim. Âişe:

— Üç sehûl elbisesi içine; cevâbını verdi.

Bu hadîsi Buhârî «Cenaiz» bahsinin bir iki yerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Cenâiz» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kaç parça elbise içine kefenlendiği ihtilaflıdır. Hadîslerin bâzılarında üç parça beyan Yemen bezi ile; diğerlerinde evvelâ bir hülleye, sonra o çıkarılarak üç parça beyaz Yemen bezine sarıldığı bildiriliyor.

Hülle: Bir cinsten olmak üzere izâr ve ridâ' yani üst ve alt elbise, demektir. Bu elbise Yemen kumaşlarından yapılır.

Sehûl veya Suhûl: Pamuklu elbise, demektir.

Ebû Dâvûd' un –Sünen’inde rivâyet ettiği bir hadisde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Hibera- deniler bir nev'i Yemen kumaşi ile kefenlendiği, sonra o elbise çıkarıldığı bildiriliyor.

Yine Ebû Dâvûd'un «Sünen»inde buradaki rivâyet bulunduğu gibi İbn Abbâs' dan nakledilen başka bir rivâyette üç Necrân elbisesi ile yani iki elbiseden ibaret bir hülle ve içinde vefat ettiği gömleği ile kefenlendiği bildiriliyor.

Osman b. Ebî Şeybe: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç elbise ile yani kırmızı hülle ve bir de içinde vefat ettiği gömlekle kefeni enmiştir, diyor.

Bezzâr'in rivâyet ettiği bir hadîse göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi parça kumaşla kefenlenmiştir. Bunların üçü se-hûl bezindendir. Bunlarla beraber gömlek, sarık, don ve altına yazılan bir de kadife vardır.

İbn Adiyy'in rivâyet ettiği bir hadîste İbn Abbâs (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) iki beyaz se-hûl kumaşı ile kefenlendi, demiştir.

Tirmizî diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kefeni hakkında muhtelif rivâyetler vardır. Bunların içinde en sahih olanı Hazret-i Âişe hadîsidir»

Lügat ulemâsından Ezherî'ye göre; Sehûliyye: Yemen de bir yerin ismidir. Orada kumaş dokunur.

Sûhûliyye ise: Beyaz kumaş, demektir. Bazıları «Sehûliyye» kelimesinin Yemen'de bir yere mahsûs ism-i mensûb olduğunu; Suhû-üyye ise: Pamuklu kumaş, mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Hattâ «Sehûl: Yemen’ de bir kabiledir. Yemen elbiseleri bu kabileye nis-bet edilir; Sahi: Beyaz elbise, demektir, cem'i suhûl gelir.» diyenler de olmuştur.

Daha başka tefsirler yapanlar da vardır.