1- Ölenlere Şehadet Telkini Bâbı 2162- Bize Ebû Kâmil-i Cahderi Fudayl b. Hüseyin ile Osman b. Ebî Şeybe hep birden Bişr'den rivâyet ettiler. Ebû Kâmil dedi ki: Bize Bişrü'bnü’l-Mufaddâl rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Umâratü'bnü Gaziyye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Umara rivâyet etti. Dedi ki: Ebû Said-i Hudri'yi şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Ölenlerinize Allah'dan başka ilâh yoktur, sözünü telkin edin.» buyurdular. 2163- Bize, bu hadisi Kuteybetü'bnü Said de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdulaziz yani Derâverdî rivâyet etti. H Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâli-dü'bnü Mahled rivâyet etti. (Dedi ki). Bize Süleyman b. Bilâl rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi hadîsi bu isnâdla rivâyet etmişlerdir. 2164- Bize Ebû Şeybe'nin oğulları Ebû Bekir ile Osman rivâyet ettiler. H. Bana Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti. Bunlar hep birden dediler ki: Bize Ebû Hâlid-i Ahmar, Yezîd b. Keysân'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölenlerinize: “Allah'dan başka ilâh yoktur” demelerini teikin edin, buyurdular. Cenâiz kelimesi: Cenazenin cem'idir. Kaamûs'a göre cenaze: ölen insan, demektir. Yahut cinâze: Ölen insan; cenaze ise: Tabut, demektir. Bunun aksini söyleyenler de vardır. Onlara göre cinâze: Tabut; cenaze: Ölen insan, demek olur. Cinâze'nin hem ölen insan hem de tabut mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır. Umumiyetle Hanefîler'in fıkıh kitaplarında cenaze «ölmüş insan» mânâsına kullanılmıştır. «Cinâze» onlara göre; Tabut, demektir. Telkinden murâd: Ölen kimsenin yanında arada sırada «Lâ ilahe illallah» diyerek, ona bunu hatırlatmaktır. Tâ ki son sözü tevhid olsun. Çünkü itibar bir şey'in sonunadır. Bu cihet bir çok eserlerde vâ-rid olmuştur. Ulemâ buradaki telkin emrinin vücûb değil; nedip ifâde ettiğinde müttefiktirler. Yalnız hastanın yanında sık sık şahadet getirmeyi ve bunu hastaya söyletmeye çalışmayı mekruh görmüşlerdir. Zîrâ hasta çektiği ıstırabın şiddetinden pek ziyâde bunaldığı cihetle yapılan ısrarlara da canı sıkılarak red cevâbı verebilir; hattâ hiç beklenilmedik tehlikeli sözler de söyleyebilir. Binâenaleyh bu cihet göz-önünde tutularâk hasta bir def'â şahadet getirdimi bir daha tekrarlatmağa çalışılmamalıdır. Ancak, şahadet getirdikten sonra konuşursa son sözünün kelime-i şahadet olmasını te'min için yanında tekrar şahadet getirilir. Bu hadis, ölen kimseye kelime-i şahadeti telkin etmek, öldükten sonra gözlerini yumdurmak ve diğer hukukunu ifâ için onun yanında bulunmak gerektiğine delildir. Bu cihet ulemâ arasında ittifâkidir. Ölen bir kimsenin son sözü kelime-i şahadet olursa netice şudur: o kimse yeni müslüman oluyorsa doğrudan doğruya; eskiden müslüman olup kulluğunu lâyıkıyla yaptıysa kezâlik doğrudan doğruya cennete girecektir. Günahkâr müslü inanların hâli Allah'ın meşîetine kalmıştır. Dilerse onları da affeder, dilerse günahlarına kadar cezalarını çektirdikten sonra cennetine koyar. Hâsılı son sözü îmân ederek kelime-i şahadet olan kimse muhakkak cennete girecektir. Bu bâbda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir kimsenin (lâ ilahe illallah) olursa o kimse cennete girer.» buyurmuştur. Hazret-i Muâz b. Cebel'den rivâyet olunan bu hadisi Hâkim rivâyet etmiş ve: «İsnadı sahihtir.» demiştir. Ebû Bekir b. Ebi Şeybe'nin sahih bir isnâdla Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadisde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bilmiş ol ki (Lâ ilahe illallah) diye şahadet getiren kimse cennete girecektir.» buyurmuştur. Bu bâbda daha bir kaç sahâbîden hadîsler vardır. Kirmânî: «Şahadetten murâd: (Lâ ilahe illallah) ile birlikte onun tamâmı olan (Muhammedün Rasûlüllah)’ı da söylemektir.» diyor. Buhârî şârihi Ayni bu hususta tafsilât vermiş ve: «Hadîsin zahiri müşrik hakkında söylendiğini gösteriyor. Bir müşrik (Lâ ilhe illallah) derse onunla, onun müslümanlığma hükmolunur. Şayet ölünceye kadar bu hâl üzere devam ederse cennete gider. Fakat şahadet getiren kimse Allah'a inanıp da, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Peygamberliğini tasdik etmez yahut onun hassaten Araplara gönderildiğini iddia ederse sırf (Lâ ilahe illallah) demekle müslümanlığma hükmolunmaz. Mutlaka (Muhammeden Resûlüllah) demesi icâbeder. Şu da var ki Hanefî'lerin cumhûruna göre, böyle bir kimsenin hakîkaten müslüman olabilmesi için iki şahadeti söyledikten sonra: «İslâm'dan başka bütün dînlerden teberrî ettim.» demesi şarttır. Hadîsin ikinci isnadında İmâm Müslim «Bunlar toptan bu isnâdla rivâyet etmişlerdir.» demişdir. Bütün nüshalarda ayni şekilde rivâyet edilen bu ibare sahih olmakla beraber, biraz kapalıdır. Onun için Ebû Ali El-Gassâni ve diğer hadîs ulemâsı «Bu sözden murâd: Mezkûr zevatın toptan Ümâratü'bnü Gaziyye'den bu isnâdla rivâyet etmiş olmalarıdır.» demişlerdir. Yani gerek Abdülazîz Derâverdî gerekse Süleyman u'bnü Bilâl bu hadîsi ayni isnâdla Ümâratü'bnü Gaziyye'den rivâyet etmişlerdir. Müslim dahi, onu bu şekilde tasrîh etse daha iyi olurdu. Nitekim âdeti de bu idi. Yalnız burada bu ilmin ulemâsınca mes'ele açık olarak anlaşılacağı için ibareden hazf yapmıştır. |