Geri

   

 

 

 

İleri

 

5- Saba ve Batı Rüzgarları Hakkında Bir Bab

2124- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Gunder, Şu'be'den rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. El - Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu’be, Hakem'den, o da Mücâhid'den, o da İbn Abbâs’dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar:

«Ben, sabâ rüzgârı İle mansûr oldum. Ad kavmi İse batı rüzgârı İle helâk edildiler.»

2125- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize, Ebû Muâviye rivâyet etti. H.

Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Ebân El – Cu’fi de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abde yani İbn Süleyman rivâyet etti. Ebû Muâviye ile Abde'nin ikisi birden A'meş'den, o da Mes'ûd b. Mâlik’ den, o da Saîdüûbnu Cübeyr’den, o da İbn Abbâs'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarki hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

Bu hadîsi Buhârî «İstiska», «Bed'ü'l - Halk» ve «Ehâdisü'l - Enbiyâ» bahislerinde; Nesâî «Tefsir» bahsinde tahric etmişlerdir

Sabâ: Doğudan esen rüzgârdır. Ona mukaabil olarak takıdan esen rüzgâra da -Debûr» derler. Araplar şimal rüzgarına «Şemâl», cenübdan esen rüzgâra da «Cenûb» derler. Bu dört rüzgârın aralarından esen rüzgârlara da ayrı ayrı isimler verilmişdir. Her rüzgârın bir hususiyeti vardır. Meselâ: Sabâ rüzgârı, sıcak ve kuru;

Debûr: Serin ve nemli;

Cenûb: Sukak, nemli;

Şemâl: Serin kurudur.

Müslim'in bir rivâyetine göre: Cennetliklerin üzerine esecek rüzgâr: Şemâl'dir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin sabâ rüzgârı ile mansûr olması, Hendek harbindedir. Müslümanların son derece açlık ve sıkıntı içinde bulundukları bir zamanda vukûbulan bu gazada Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı ile meşveret ederek, müdâfaa harbi yapılmasına karar verilmiş ve bu maksatla Medine'nin etrafına hendek kazılmıştı. Medine'yi muhasara eden düşman ordusu oniki bin kişiden mürekkep ve her türlü teçhizata Mâlik idi.

Zahire bakılırsa müslümanların harbi kazanacağına ümit yoktu. Fakat kaadir-i mutlak olan Teâlâ Hazretleri Nebî-i Zişân'ına imdat olmak üzere sabâ rüzgârını gönderdi. Mevsim kıştı, soğuk gecelerde esen bu dondurucu rüzgâr müşriklerin ateşlerini söndürdü, kazanlarım devirdi, çadırlarını altüst etti. Bu suretle hiç harb etmeden geceleyin bozguna uğradılar. Ve oradan kaçtılar. Bıraktıkları yiyeceklerle şâir eşya müslümanlara ganimet oldu.

Bu husûsda Kur'ân-ı Kerîm'de "Ey imân edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hanî size bir takım küffâr orduları gelmiş de, biz onların üzerine Sûre-i Ahzâb, âyet; 9. bir rüzgârla sizin görmediğiniz bir takım askerler göndermiştik..." buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki Teâlâ Hazretleri Hendek harbinde Peygamber-i Zişân' ma yalnız rüzgâr göndermekle değil; Bedir gazasında olduğu gibi bir de melek göndermekle, i'zâ-zu ikramda bulunmuşdur.

Maddeden başka bir şey gözü görmeyen maddiyûn ile bilumum İslâmiyet düşmanları bittabi bu gibi hakaa'yika dudak bükerler. Fakat onlar ne derlerse desinler her şey'e kaadir olan Feyyâz-ı Mutlak Hazretleri mülkünde dilediği gibi tasarruf ediyor; burada da mesieti bir mucize yaratmayı iktizâ etmiş ve yaratmışdır. Bize düşen: Târihen dahi böylece tesbît edilen bu vak'ayı olduğu gibi kabul etmektir. Sübût bulmuş bir hakikat karşısında din düşmanlarının dudak bükmesi, bize yalnız Don-Kişot'un kahramanlıklarım hatırlatmaya yarar.

Âd kavmi: Nûh (aleyhisselâm)'ın oğullarından Sâm’ın torunlarıdır. Bunlar onüç kabile olup, Ahkaaf taraflarına yerleşmiş; tâ Hadramevt'e kadar sarkmışlardı. Yaşadıkları yerler son derece mahsuldar idi. Allahü teâlâ, onlara Hûd (aleyhisselâm)Peygamber gönderdi. Bir kısmı ona imân ettilerse de, ekserisi imân etmediler. Ve akıl almadık taşkınlıklar yaptılar. Nihayet Allah'ın gazabına uğradılar. Cenâb-ı Hak üzerlerine «Debûr» denilen batı rüzgârını göndererek, onları helâk etti. Sahih rivâyetlerin beyânına göre bu rüzgâr onların üzerine yedi gece sekiz gün fasılasız olarak esmiş. O sırada Hûd (aleyhisselâm) ile kendisine îmân edenler rüzgârın giremediği bir kuytuya sığınmışlar, kendilerine o rüzgârın ancak serinlik ve safa verecek kadarı geliyormuş. Rüzgâr ağaçları kökünden söküyor, evleri yıkıyor, kırda belde tutanları tepeliyor, göç edenleri havaya savuruyormuş. Hayava savrulan insanlar çekirgeler gibi uçuyorlarmış.

İbn Abbâs (radıyallahü anh)'nın beyânına göre Âd kavmi bu rüzgârdan kurtulmak için evlerine kapanarak, kapılarını kilitlemişlerse de, bu tedbir hiç bir fayda te'min etmemiş, rüzgâr kapıları açarak onların üzerine kum doldurmuş, yedi gece ile sekiz gün kumun altında inleyerek can vermişlerdir.

İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)’ın beyânına göre rüzgârlar dâima bir ölçü ve nisbet ve nisbet dâhilinde eser. Bundan yalnız Ad kavmîne esen rüzgâr müstesnadır. Zîrâ onun mikdârı malûm değildir.

Bu husûsda Kur'ân-ı Kerîm'de

«Biz de dünyâ hayâtında zillet azabını kendilerine tattırmak İçin uğursuz» günlerde onların üzerine pek gürültülü bir bora gönderdik. Ahiret azabı ise elbet daha rezil edicidir. Onlara yardım da olunmayacaktın buyurulmaktadır.

Sarsar: Pek şiddetli ses çıkaran, demektir.