Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Bab

2081- Bana Muhammed b. Bâfi' ile Abd b. Hümeyd hep birden Abdürrazzâk'dan rivâyet ettiler. İbn Râfi' dedi ki: Bize, Abdür-razzak rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi

(Dedi ki): Bana Hasen b. Müslim, Tâvûs'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi:

«Ramazan bayramı namazında Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile beraber bulundum. Hepsi onu hutbeden önce kılar, sonra hutbe okurtardı. (Bir defa) Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberden indi; onun eliyle erkekleri oturttuğunu hâlâ görür gibiyim. Sonra erkek safflarını yararak, kadınların yanına geldi; Bilâl de beraberinde idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-

"Ey Peygamber! Sûre-i Mümtahîne âyet 12 Şayet mü'min kadınlar Allah'a hiç bir şey'i şerik koşmamak şartı ile sana beyat etmeye gelirlerse... kabul et." âyet-i kerimesini bitinceye kadar okudu. Onu bitirdiği vakit (kadınlara):

— Siz, bu âyetde zikredilen şartlar üzre devam ediyor musunuz? diye sordu. İçlerinden bir tek kadın:

— Evet, yâ Nebiyyallah! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ondan başka vecap veren olmadı. O anda bu kadının kim olduğu bilinmiyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-

— O hâlde sadaka verin!., buyurdu. Bunun üzerine Bilâl elbisesini yere yayarak:

— Haydi buyurun! Annem babam size feda olsun... dedi.

Artık kadınlar kimi halkalarını, kimi yüzüklerini Bilâl'in elbisesi içine atmaya başladılar.»

2082- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe İle İbn Ebî Ömer rivi ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Süfyânü'bnü Uyeyne rivâyet etti. (di ki): Bize, Eyyûb rivâyet etti.

Dedi ki: Ben, Atâ'dan dinledim dedi İbn Abbâs'ı şöyle derken işittim:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şehâdet ederim ki, » dileri bayram namazını hutbeden önce kıldı, sonra hutbe okudu. Mütakiben hutbeyi kadınlara işittiremediğini düşünerek, onların yanına geldi. Kendilerine va'z-u nasîhatda bulundu ve sadaka vermelerini emretti. Bilâl elbisesini açmış, bekliyordu. Derken kadınlar yüzük, halka ve kıymetli şeylerini atmaya başladılar.»

2083- Bana, bu hadîsi Ebûr-Rabi' Ez Zehranî de rivâyet etti. (Di ki) Bize, Hammâd rivâyet etti. H.

Bana, Ya'kûb-u Devraki dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize, İsmail b. İbrâhîm rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi de Eyyûb'dan bu isnâdla, bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir.

2084- Bize İshâk b. İbrahim İle Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. İbni Râfi' dedi ki: Bize, Abdürrazzak rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize, İbn Cüreyc haber verdi,

(Dedi ki) Bana Ata', Câbir b. Abdillâh' dan naklen haber verdi.

Dedi ki: Ben, Câbir'i şöyle derken işittim.-

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan Bayramı günü kalkarak namaz kıldı ve hutbeden önce namazla işe başladı. Sonra cemaata hutbe okudu. Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbeyî bitirince minberden indi. Ve kadınların yanına gelerek, onlara va'z-u nasîhatda bulundu. Kendisi Bilâl'in eline dayanıyordu. Bilâl ise elbisesini yaymıştı. Kadınlar (onun içine) sadaka atıyorlardı.

Ben, Ata’ (b. Rabâh)'a: «Kadınların bu verdikleri Ramazan Bayramı zekâtı mıydı?» diye sordum.

— «Hayır. Lâkin bu, onların o zamana mahsûs verdikleri bir sadaka idi. Kadınlar yüzüklerini atıyor da atıyorlardı.» cevâbını verdi.

— Şimdi de İmâmın hutbeyi bitirince kadınların yanına gelerek, onlara va'z-u nasîhatta bulunmasını, üzerine bir vecibe görüyor musun? dedim:

— Evet, ömrüme yemin ederim ki bu onlar üzerinde gerçekden bir hakdır. Bunun niçin yapmazlar; bilmem, dedi.

kîtabü salât-îl îdeyn

2085- Bize, Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti

(Dedi ki): Bize, babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize, Abdil melik b. Ebi Süleyman, Atâ'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet et Câbir Şöyle dedi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde bayram günü namazda bulundum, hutbeden önce ezan ikaametsiz olarak işe namazdan başladı. Sonra Bilâl'e dayanara ayakta durdu ve Allah'dan korkmayı emretti. Ona taat'ı teşvîkde bı lundu. Cemaata va'z-u nasihat etti. Sonra yürüdü, kadınların yanın gelince onlara va'z-u nasîhatda bulunarak:

«Tesadduk edin! Zira çoğunuz cehennem odunu olacaksınız!» buyu: du.

Bunun üzerine kadınlardan kara yağız güzeli biri kalkarak:

— «Niçin ya Resûlallah? diye sordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)

— «Çünkü sizler hâlinizden çok şikâyet eder, kocalarınızın nimetin karşı küf randa bulunursunuz.» cevâbını verdi.

Derken kadınlar kendi ziynetlerinden tesadduk etmeğe başlad lar. Bilâl'ın elbisesi içine küpe ve yüzüklerini atıyorlardı.

Buradaki İbn Abbâs ve Câbir hadîslerini Buhar «Kitâbü’l-Cumua» ve «Kitâbu't-Tefsîr- de: Ebû Dâvûd ile İbn Mâce «Kitâbu's-Salât» da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdû

Birinci hadîsdeki: «O anda, o kadının kim olduğu bilinmiyordu, cümlesi «Sahihi Müslim» in bütün nüshalarında bu şekilde rivâye edilmişse de, Kâdı îyâz ile diğer hadis ulemâsının beyanını göre bu cümle tashifdir. Doğrusu: «Hasan, onun kim olduğum bilmiyordu.» şeklindedir. Nitekim Buhârî'nin rivâyetinde de oy ledir. Hasan'dan murâd: Hadisi Tâvûs'dan rivâyet eden Hasan b. Müslim'dir.

Mezkûr kadından murâd: Bâzılarının tahminine göre, Es.inl binti Yezîd b. Seken'dir. «Kadınların hatibi» unvanı ile mâruf olan bu kadın, Taberâni'nin tahric ettiği rivâyetde ası kıssayı hikâye eden kadındır.

«Fetah»; Feteha'nın cem'idir. Bu kelimenin tefsirinde ihtilâf olun-muşdur. «Sahihi Buhârî» de Abdürrazzâk'dan naklen fetah: Büyük yüzüklerdir, denilmişdir. Esmai , onun: Taşsız yüzükler, mânâsına geldiğini söyler.

«Havâtim»: Yüzükler, demekdir. Müfredi: Hâtem, hatim, hatam ve hitâm, şekillerinde okunur.

«Hurs»: Altın ve gümüş halka yahut küpe halkası veya küçük zinet halkası, demekdir.

Atâ b. Ebî Rabâh'a: «Kadınların verdikleri şeyler bayram zekâtı mıydı?» diye soran râvi: İbn Cüreyc'dir. Zahire bakılırsa Atâ' bu sadakanın vücûbuna kaailmiş. Onun içindir ki Kâdi Iyâz: «Atâ'dan başka onun vücûbuna kaail olan yok-dur.» demişdir.

Nevevî ile diğer ulemâ buradaki sadakayı, istihbâb mânâsına almışlardır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadîsde zikri geçen âyeti okuması: Kadınlara Mekke fethi esnasındaki beyatı hatırlatmak içindir. Mekke fethedildikten sonra Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Safa dağına çıkarak oturmuş, halk etrafına toplanarak kendisine beyat etmişlerdir. Erkeklerin beyatı sona erdikten sonra kadınlara gelmiş, onlar da beyat etmişlerdi.

2086- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize, İbn Cüreyc haber verdi

(Dedi ki): Bana Ata', İbn Abbâs ile Câbir b. Abdullâh El-Ensar’dan naklen haber verdi. Demişler ki: Gerek Ramazan Bayramı gerekse Kurban Bayramı günü ezan okunmazdı.

 (İbn Cüreyc diyor ki: Bir müddet sonra ben, Atâ'ya bu mes'ele-yi yine sordum, bana haber vererek, dedi ki:

«Bana Câbir b. Abdiliâh El-Ensâri haber verdi ki, Ramazan Bayramı günü gerek İmâm minbere çıkarken gerekse çıktıktan sonra namaz için ezan, ikaamet, nida ve hiç bir şey yokmuş. O gün ne ezan varmış ne de İkaamet.»

2087- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

(Dedi ki) Bana, Atâ' haber verdi ki İbn Abbâs, İbn Zübeyr'e ilk biyat edildiği zaman ona:

«Ramazan Bayramı günü, bayram namazı için ezan okunmazdı. Binâenaleyh onun için sen de ezan okutma!» diye haber göndermiş; o da, o gün bayram namazı için ezan okutmamış, İbn Abbâs, bu haberle birlikde İbn Zübeyr'e:

«Hutbe de namazdan sonra okunur. Bu, böyle yapılırdı.» diye haber göndermiş. Bunun üzerine İbn Zübeyr, bayram namazını hutbeden önce kıldırmış.

2088- Bize Yahya b. Yahya ile Hasen b. Rabi, Kuteybetü'bnü Sald ve Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize, Ebû'l-Ahvas, Simâk'den, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivâyet etti, dediler. Cabir şunları söylemiş:

Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikde bayram namazlarını bir değil, İki değil; bir çok defalar ezan ve İkaametsiz olarak kıldım.»

2089- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şevbe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdetü'bnü Süleyman ile Ebû Üsâme, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekir ve Ömer bayram namazlarını hutbeden Önce kılarlarmış.

İbn Abbâs ile Câbir ve İbn Ömer hadislerini Buhârî «Cum'a» bahsinde; ayrıca, İbn Abbâs hadîsini Ebû Dâvûd «Namaz» bahsinde tahric etmişlerdir.

Abdullah b. Zübeyr'eilk biat olunduğu zamandan mu-râd: 64 târihinde Yezid b. Muâviye'nin yerine halife secil-mesidir.

Nevevî diyor ki: «Câbir hadisinde: (Ramazan Bayramı namazından ezan, ikaamet, nida ve hiç bir şey yokdur.) denilmesi, zahirine bakılırsa gerek bizim ulemâmızın, gerekse başkalarının (Toplayıcı namaza buyurun.) diye seslenmeyi müstebab saymalarına muhalif görünürse de, hadis-i şerif: Bayram namazı için ezan ikaamet ve bunların mânâsında bir şey yokdur, şeklinde te'vil olunur.»

2090- Bize Yahya b. Eyyûb Üe Kuteybe ve İbn Hucur rivâyet ettiler. Dediler ki; Bize İsmail b. Cafer, Dâvûd b. Kays'dan, o da Iyâz b. Abdillâh b. Sa'd'dan, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen rivâyet ettij söyle demiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kurban ve Ramazan bayramı günleri namazgaha çıkar ve evvelâ namazla işe başlardı. Namazını kıldı da, selâm verdi mi ayağa kalkarak cemaata karşı dönerdi. Cemâat ise namazgahlarında otururlardı. Eğer (buta rafa) bir müfreze göndermeye ihtiyacı varsa, onu cemaata hatırlatır, bundan başka bir ihtiyâcı olursa, onu kendilerine emrederdi. (Hutbe esnasında):

— «Sadaka verin, sadaka verin, sadaka verin!» buyururdu.

En ziyâde sadaka veren de kadınlar olurdu. Ondan sonra namaz-gâhdan ayrılırdı. Mervân b. Hakem zamanına kadar hâl, bu minval üzre devam etti. Bir def'â ben Mervân İle el ele vererek (namaza) çıktım. Namazgaha vardığımızda ne görelim! Kesîru'bnu Salt, çamurla kerpiçten bir minber yapmış. Bir de baktım Mervân'in eli beni çekiştiriyor. Gâlibâ beni minbere doğru çekiyordu. Ben de onu namaza çekiyordum. Onun bu hâlini görünce:

— «İş'e namazdan başlamak nerede kaldı?» dedim. Mervân: «Hayır, yâ Ebâ Said! Senin bildiğin (şekil) terk edildi.» dedi.

— «Asla olamaz! Nefsim kabza-i kudretinde olan Allah'a ederim ki siz, benim bildiğimden daha hayırlısını yapamazsınız.» dedim.

Ebû Saîd, bunu üç defa tekrârladıkdan sonra oradan ayrılmış. Bu hadisi Buhari «Cum'a» bahsinde tahrîc etmişdir.

Mûsallâ'dan murâd: Medine'de mâruf bir namazgâhdır. Mescid-i Nebevi'den bin adım kadar uzaktadır.

Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî'nin Mervân b. Hakem ile el ele vererek namazgaha gitmesi, Mervân'in Medine valisi bulunduğu zamana tesadüf etmişdir.

Kerpiç'den minber yapan Kesir b. Sâît (radıyallahü Anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında dünyâya gelmiş. Medine'ye onun vefâtından sonra yerleşmişdir. Evvelce ismi: Kalil ünis. Kalil: Az: Kesir de: Cok, demekdir. «Kesir ismini ona Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) takmışdır.» diyenler olmuşsa da esah olan rivâyete göre bu ismi ona Hazret-i Ömer (radıyallahü Anh) vermişdir. Hazret-i Kesir: Tabiînden sayılır. Onu İbn Mendeh, sahabeden saymış; Zehebi ise hakkında ihtilâf edildiğini söylemişdir.

Hazret-i Ebû Saîd, Mervân'a üç defa ihtarda bulunduktan sonra oradan yani minber tarafından ayrılarak namaz kılmağa gitmişdir. Kâdı îyâz bu cümleyi böyle tefsir etmiş, oradan ayrılmasının o namazı terk etmesi mânâsına gelmediğini söylemişdir.