Geri

   

 

 

 

İleri

 

12- Teâlâ Hazretlerinin: Onlar Bir Ticaret veya Eğlence Gördükleri Vakit Ona Doğru Sökün Ettiler de, Seni Ayakta Bıraktılar Âyet-i Kerimesi Hakkında Bir Bab

2034- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ikisi birden Cerîr'den rivâyet ettiler. Osman dedi ki: Bize Cerîr, Huseyn b= Abdirrah-mân'dan, o da Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü ayakta hutbe okuyormuş. Bu sırada şam'dan bir kervan gelmiş. Derken cemâat ona doğru sökün etmişler. Hatta on iki kişiden başka kimse kalmamış. Bunun üzerine Cuma süresindeki şu âyet nâzîl olmuş:

"Onlar Sûre-i Cumua âyet 11. bir ticâret veya eğlence gördükleri vakit ona doğru sökün ettiler de, seni ayakta bıraktılar."

2035- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Husayn'dan bu isnâdla rivâyet etti. (Yalnız o): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okurken...» demiş «ayakta» kelimesini söylememişdir.

2036- Bize Rifâatü'bnü Heysem El-Vâsitî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid (yani Tahhân) Husayn'dan, o da Salim ile Ebû Süfyân’dan, onlar da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Cuma günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunuyorduk. Derken bir kervan geldi. Cemâat hemen onun yanına çıktılar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oniki kişiden başka kimse kalmadı. Ben kalanların, içinde idim.

Bunun üzerine Allah (Celle Celâlühü):

 (Onlar bir ticâret veya eğlence gördükleri vakit ona doğru sökün ettiler de, seni ayakta bıraktılar... ilâh.) âyet-i kerimesini indirdi.

2037- Bize İsmail b. Sâlâm rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hüseyin haber verdi.

(Dedi ki): Bize Husayn, Ebû Süfyân ile Salim b. Ebî’l-Ca'd’dan, onlar da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi:

«Bir cuma günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakta (hutbe okumakda) iken Medine'ye bir kervan geliverdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı hemen ona doğru koşuştular. Bİnnetîce yanında oniki kişiden başka kimse kalmadı. Kalanların içinde Ebû Bekir ile Ömer de vardı. (Bunun üzerine) şu âyet nâzil oldu:

 (Onlar bir ticâret veya eğlence gördükler! vakit ona doğru sökün ettiler...)

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Cumua», «Kitâbü’l-Buyû'» ve “Kitâbu't-Tefsîr» de; Tirmizî «Kitabu't-Tefsîr» de; Nesâî dahi «Kitâbu't-Tefsîr» ile «Kitâbu's-Salât»da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin buradaki rivâyetlerinde: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ayakta hutbe okunıakda iken bir kervan geldiği bildiriliyor.

Buhârî'nin rivâyetinden ise kervan geldiğinde namazda bulunduğu anlaşılıyor. Bu suretle zahiren iki rivâyet arasında münâfât olduğu göze çarpıyorsa da, ulemâ iki rivâyetin arasını bulmuş ve: «Buhârî'-nin rivâyetin deki (Namaz kılarken.) tâbirinden murâd: Namazı beklerken, demekdir. Ebû Nuay m'ın rivâyetindeki (Namazda) tâbirinden de: (Hutbede) mânâsı kasdedilmişdir. Bu, bir şeye berâberindekinin adını tesmiye kabilinden mecazdır.» demişlerdir.

Nevevî dahi iki rivâyetin manen biribirine uyması için Müslim'in rivâyetindeki: «Namazdan murâd: Hutbe hâlinde onu beklemek-dir.» demişdir.

Beyhakî de: «Bu hâdisenin hutbe hâlinde olduğunu bildiren rivâyet sahih olacağa daha çok benziyor.» demişdir.

îr: Ticaret mallarını taşıyan develer, demekdir. Taşman malların yiyecek kabilimden olup olmaması müsavidir. Kelime müennes olup, kendi lâfzından müfredi yokdur.

Bazıları: «îr: Merkep kâfilesidir. Sonraları bu kelime kullanıla kullanıla her kâfileye ıtlak olunmuşdur.» demişlerdir.

Bunlar mezkûr kelimeyi herhalde «ayr»m cem'i olarak telâkki etmektedirler. Gelmeyi «îr»/e isnâd etmek mecazdır. Murâd: îr'in sahipleridir.

Gelen kervanın kime âid olduğu burada zikredilme misse de Taberî'nin rivâyetinde Dihyetü'l-Kelbî Hazretlerine âid olduğu tasrîh edilmişdir.

Hadîs ulemâsının beyânına göre Hazret-i Dihye develerine Şam'dan zahire ve buğday yükleyerek Medine-i Münevvere'ye getirmiş, halk yiyeceğe pek ziyâde muhtâc oldukları için kervanın geldiğini duyar duymaz minberde hutbe okvayan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yalnız bırakarak ona doğru koşmuşlar.

İbn Merdûye'nin Dahhâk tarîki ile İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîse göre gelen kervan Hazret-i Abdurrahman b. Avf'a âidmiş.

Bu iki rivâyetin arasını bulmak için ulemâ ticâretin Abdurrahman br Avf Hazretlerine âid olduğunu Dihye'nin ise onun tarafından gönderilmiş, onun mallarını sevk-u idare eden bir vekîl vazifesi gördüğünü söylemişlerdir. Ayni kervanda, her ikisinin müşterek olmaları dahi mümkündür. Bu takdirde kervanın ikisine de nisbeti sahîh olur.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında kaç kişi kaldığı ihtihâflıdır. Buhârî ile Müslim'in rivâyetleri ide oniki kişi kaldığı bildirilmişdir. Dârakutnî'nin rivâyetinde, bunların kırk kişi olduğu; Ferrâ'in rivâyetinde sekiz; Abd b. Humeyd'in tefsirinde yedi; Taberî ile İbn Ebî Hatim'in sahih bir isnâdla Hazret-i Katâde'den rivâyet ettikleri bir hadîsde oniki erkekle bir kadın; başka bir rivâyetde iki kadın; îb'ni Merdûye'nin rivâyet ettiği İbn Abbâs hadîsinde yedi kadın oldukları bildirilmişdir. Ancak İbn Abbâs hadîsinin isnadı zayıfdır.

Kalanların kim olduklarına gelince Bâbımızın Hâlid-i Tahhân rivâyetinde Hazret-i Câbir kalanlardan birinin kendisi olduğunu; Hüşeym rivâyetinde kalanlar arasında Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anhûma)’nın da bulunduğunu beyân etmişdir. İsmail b. Ebî Ziyâd’ın tefsîrinde Ebû Huzeyfe'nin âzâd-lısı Sâlim'in de bunlar arasında bulunduğu kaydediliyor. Ukaylî'nin İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde dört halîfe ile Hazret-i İbn Mes'ûd'un ve Ensâr'dan bir takım zevatın mescidde kalanlar arasında bulundukları bildiriliyor. Süheylî'nin rivâyetine göre Esed b. Amr munkatî' bir senedle mescidde kalan oniki kişinin sağlıklarında cennetle müjdelenen on zât ile Bilâl ve İbn Mes'ûd hazerâtı olduklarını bildirmişdir. Bir rivâyetde İbn Mes'ûd yerine Hazret-i Ammâr zikredilmiş; Hazret-i Câbir dahi kalanlar arasında olduğu hâlde ihmâl edil-mişdir.

Bâbımız hadîsinin zahirine göre âyet-i kerîmenin inmesine sebep: Mezkûr kervanın gelişi ve cemaatin ona koşmasıdır. Fakat Ebû Dâvûd'un «Merâsîl» inde Hazret-i Mukaatil b. Hayyân'dan rivâyet olunan bir hadîsde:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cunıâ namazını bayramlarda olduğu gibi hutbeden önce kılardı.» Bir cuma günü yine namazı kıldırdıktan sonra hutbe okurken mescide bir adam girerek:

— Dihye ticâret mallan ile gelmişdir! dedi. Dihye bir yerden geldiği vakit onu yakınları deflerle karşılardı. Derken cemâat hutbe dinlemeyi, terk etmekde bir şey yokdur zannederek dışarıya çıktılar. Allahü teâlâ da mezkûr âyeti indirdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü hutbeyi evvel Okumaya, namazı ondan sonra kıldırmağa başladı, Bu bâbdaki nehiyden sonra artık Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şehâdet parmağı İle işaret etmek sureti ile izin İsteyerek, o da eliyle işaret suretiyle izin vermedikçe burun kanama veya abdesti bozulma gibi sebeplerden dolayı hiç bir kimse dışarıya çıkmaz oldu.» denilmektedir.

Süheylî: «Bu hadîs sabit bir yoldan nakledilmemiş de olsa sahabeye hüsn-ü zanda bulunmak onun doğru olmasını icâb eder.» diyor. Kâdî Iyâz: «Ashabın haline en yakışanda budur. Onlardan beklenen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber kıldıkları namazı bırakmamaktır. Lâkin namaz bitince mescidden ayrılmayı caiz sanmışlardır.» demiştir.

Yine Kâdi Iyâz’ın beyânına göre ulemâdan Bazıları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cuma naamzından sonra hiç bir zaman hutbe okumadığım söylemişlerdir.

İmâm Şafiî (rahimehüllah)'ın «Sünen» inde İbrahim b. Muhammed tarîki ile rivâyet ettiği bir hadîsde şöyle denilmektedir:

«Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü hutbe okurdu. Medîne'l ilerin Bathâ' denilen bir pazar yeri vardı ki, Beni Süleym kabilesi oraya at, deve ve yağ getirirlerdi. (Bir defa yine) oraya geldiler. Cemâat, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yalnız bırakarak onların yanına çıktılar. Beni Süleym'in bir eğlence âleti vardı. Ensâr'dan biri evlenirse onu çalarlardı. Bu âlet davuldu. İşte Allahü teâlâ onları bundan dolayı ayıpladı. Ve (Bir ticâret yahut eğlence görürlerse, ona doğru sökün ederler.) buyurdu.»

Bu hadîs mürseldir. Fakat Ebû Avâne ile Taberî onu mevsûl olarak da rivâyet etmişlerdir.

Taberî.'nin rivâyetinde Câbir (radıyallahü anh) « Medîne Tilerden biri evlenirse, cariyeler onun düğününda kaval çalarlar, halk onların başına üşüşür ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ayakta bırakırlardı. Ondan dolayı bu âyet nâzil oldu.» demişdir.

Abdullah b. Humeyd'in tefsirinde rivâyet olunan Dihye hadîsinin sonunda şu ibare de vardır: «Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— Nefsim kabz-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki benimle hiç bir kimse kalmayıncaya kadar biribirinizin peşinden gitseydiniz şu vâdî mutlakaa sizin üzerinize ateş akıtırdı; buyurdular.»

İbn Abbâs tefsirinde bu hâdiseyi Enes (radıyallahü anh) şöyle anlatıyor: «Bir cuma günü biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında, onun hutbesini dinlerken mesciddekiler anîden davul zurna sesleri işittiler. Medîneliler'e Şam'dan bir kervan buğday ve kuru üzüm getirdiği vakit sevinçlerinden onu çalgılarla karşılarlardı. O gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okurken Dihye'nin kervanı gelmişdi. Derken cemâat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bırakarak dışarı çıktılar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Burada kimler kaldı?» diye sordu. Ve orada Ebû Bekir, Omer, Osman, Ali, İbn Mes'ûd ve Ebû Huzeyfe'nin âzadlısı Salim kaldığını, kalanların oniki erkekle bir kadından mürekkep bir cemâat olduğunu gördü. Bunun üzerine (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz:

Sonrakileriniz, evvelkilerinize tâbi olaydı, şu vâdî sizin üzerinize ateş kesilirdi. Lâkin Allah bana sizin sebebinizle ihsanda bulunarak mescidden çıkanlardan azabı kaldırdı.» buyurdu. Ve mezkûr âyet indi. Buna benzer başka rivâyetler de vardır.

2038- Bize Muhammedü'bnü’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Mansûr'dan, o da Amr b. Mürra'dan, o da Ebû Ubeyde'den, o da Kâ'b b. Ucra'dan naklen rivâyet etti.

Dedi ki:

«Kâ'b, mescide girdi. Abdurrahmân b. Ümmi Hakem oturduğu yerden hutbe okuyordu. Kâ'b:

— Şu habise bakın! Oturduğu yerden hutbe okuyor. Hâlbuki Allahü teâlâ (onlar bir ticâret veya eğlence gördükleri vakit, ona doğru sökün ettiler de seni ayakta bıraktılar.) buyuruyor; dedi.»

Hadîsin isnadında Hazret-i Ka'b’ın mescide girdiğini ve «şu habise bakın!..» dediğini söyliyen zât ya Ebû Ubeyde yahut bizzat Kâ'b Ucra'dır. Böyle kendisi için «Ben» demek lâzımken, ismini söyliyen râvîlere çok tesadüf olunur. Onlar, bunu ya tevâzuan yahut da başka bir nükteden dolayı yaparlar.

Hazret-i Kâ'b’ın okuduğu âyeti istidlali şöyledir: Allahü teâlâ hazretleri, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ayakta hutbe okumakda olduğunu haber vermişdir. Binâenaleyh Abdurrahmân’ın da hutbeyi ayakta okuması îcâb ederdi. Çünkü Teâlâ Hazretleri

«Sizin için Resûlüllah'da güzel bir örnek vardır» buyurduğu gibi, bir bir âyetde: «Ona tâbi' olun!»,'başka bir âyetde de «Resul size ne getirirse, onu hemen alın!» buyurmuşdur.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dahi «Benİ nasıl namaz kılarken gördüyseniz, siz de öyle kılın!» emrini vermişdir.

Hazret-i Kâ'b’ın bu sözleri büyüklerin münkerât işlediğim görünce onları, bundan vazgeçirmeye çalışmak lâzım geldiğine delildir.