5- Cuma Günündeki İcabet Saati Hakkında Bir Bab 2006- Bize Yahya b. Yahya rivâyet eît. (Ded ki): Mâlîk'e okudum. H. Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, o da Ebû'z - Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyreden naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cumâ gününü anarak: «Onda öyle bir saat vardır ki, şayet bir müslüman kul namaz kılarken o saate rastlar da, Allahdan bir şey isterse Allah, ona dilediğini mutlaka verir.» buyurmuşlar. Kuteybe, kendi rivâyetinde: «Onun az olduğuna eli ile işarette bulunmuş.» ifâdesini ziyâde etti. 2007- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmâîl İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb, Muhammed'den, o da El Hüreyre'den naklen rivâyet etti, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ebû'l-Kaasi «Hakîkaten cum'âda öyle bir saat vardır ki eğer bir müslüman kail namaz kılarken ona rastlar da, Allah'dan bir hayır dilerse, Allah dilediğ ona mutlakaa verir.» buyurdular. Ve eliyle onun azlığına, ehemmiyetsizliğine işaret etmiş. 2008- Bize İbn'l-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adi; İbn Avn'dan, o da Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den, naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre: «Ebû'l-Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu...» diyerek yukarıki hadîsin mislini rivâyet etmiş. 2009- Bana Humeydü'bnü Mes'adete'l-Bâhilî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Bişr (yani İbn Mufaddâl) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sele —ki İbn Alkame'dir— Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre: -Ebû'l-Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." diyerek yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş. 2010- Bize Abdurrahman b. Sellâm El-Cumahî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Rabi' (yânî İbn Müslim) Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebu Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen vâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar: «Hakikaten cum'âda öyle bir saat vardır kir şayet bir Müslüman etmiş ve: «Bu hadîs mevkûfdur; onu merfû' rivâyet eden vehme kapılmışdır.» demişdir. Ebû Râfi' hadîsini Dârekutnî «El-ilel» inde rivâyet eder. Ebû'l-Ahvas rivâyetini yine Dârakutni rivâyet etmiş ve: «Galiba bu hadîs İbn Mes'ûd'dan rivâyet edilmiş olacakdır.» demişdir. Ebû Bürde ile Mücâhid rivâyetlerini dahi Darakutnî tahrîc etmişdir. Ya'kûb b. Abdirrahmân rivâyetini: Ebû Ömer İbn Abdilberr tahrîc etmiş ve sahih olduğunu söylemişdir. «Namaz kılarken...» ve «Allah'dan bir şey dilerse.» cümleleri müteradif yahut mütedâhil birer hâl cümlesidir. Bazıları bunların «müslüman»a sıfat olduklarını söylemişlerse de, doğru değildir. Çünkü hadîsdeki «Müslim» kelimesi «Abd» in sıfatıdır. Sıfat ile mevsûf bir şey hükmündedirler. Nekire olan «Abd» kelimesi, sıfat alınca ma'rife hükmüne girmişdir. Binâenaleyh ondan sonra gelen cümleler sıfat olamazlar. Çünkü ma'rifeden sonra gelen cümleler hâl olurlar. Bir rivâyette «namaz kılarken», diğer rivâyetde «kalkıp namaz kılarken.» buyurulmuş olması hakîkaten ayağa kalkarak namaz kılmaya ihtimâlli olduğu gibi, bundan duâ, intizâr ve devam gibi mânâların kasdedilmiş olması da mümkündür. Nevevî diyor ki: «Bazıları (namaz kılarken) cümlesinin, (duâ ederken) mânâsına geldiğini; (ayağa kalkarak) sözünden de (devam) mânâsı kasdedildiğini söylemişlerdir. » Nevevî'nin bu ihtimâlleri nakletmesi, cumâ günündeki icabet saatini tâyin hususunda vârid olan iki sahîh hadîs hakkında işkâl çıkmaması içindir. Bu hadîslerden biri icabet saatinin hatîb minbere çıkıp oturdukdan namazın sonuna kadar devam ettiğini; diğeri ikindiden sonra başlayıp, güneş kavuşuncaya kadar sürdüğünü bildirmektedir. Görülüyor ki birinci hadîse göre icabet saati hutbe halindedir. Bu hâl ise hakîkaten namaz değildir. İkinci hadîse göre dahi namaz hâlinde değildir. Rivâyete nazaran Hazret-i Ebû Hüreyre o hadîsi rivâyet ettik-den sonra şunları söylemiş: «Müteakiben Abdullah b. Sellâm'a rastlayarak, ona bu hadîsi söyledim. Abdullah: — Ben, bu icabet saatini biliyorum; dedi. Ben: saata rastlar da Allah'dan bir hayır dilerse, Allah onu kendisine mutlakça verir.» (Ebâ Hüreyre): O hafif bir saattir., demiş. 2011- Bize bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Yalnız: «o, hafif bir saatdir.» cümlesini söylemedi. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cumua» da tahrîc etmişdir. Hadîsi: Ebû Hüreyre, İbn Abbâs, Ebû Mûsâ (radıyallahü anhûm) ile Muhammed b. Şîrîn, Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân, Hemmâm, Muhammed b. Ziyâd, Ebû Saîd-i Makburî, Said übnü'l-Müseyyeb, Atâ' b. Ebî Rabâh, Ebû Râfi', Ebû'l-Ahvas, Ebû Bürde, Mücâhid ve Ya'kûb b. Abdirrahmân hazerâtıda rivâyet etmişlerdir. İbn Abbâs hadîsini Nesâî «Yevm ve Leyle» bahsinde tahrîc etmişdir. Ebû Mûsâ hadîsini Dârekutnî «El-ilel» nâm eserinde rivâyet eder. İbn Şîrîn rivâyetini Buhârî «Talâk» bahsinde tahrîc etmişdir. Ebû Seleme hadîsini Ebû Dâvûd tahrîc etmişdir. Mezkûr hadîsde Hazret-i Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cum'a günüdür... buyurdular». demişdir. Hadîs uzundur. Ayni hadîsde: «O gönde öyle bir saat vardır ki eğer bir müslüman leul namaz kılarken o saate rastlar da, Allah'dan bir hacet dilerse, Allah mutlakaa ona, o haceti verir.» ifâdesi de vardır. Mezkûr hadîsi Tirmizî ile Nesâî dahi muhtelif rıâvîlerden tahrîc etmişlerdir: Hemmâm b. Münebbih ile Muhammed b. Ziyâd rivâyetlerini Müslim tahrîc etmiçdir. Ebû Saîd-i Makburî ile Saîdü'bnü’l-Müseyyeb rivâyetlerini Nesâî «Yevm ve Leyle» bahsinde tahrîc etmişdir. Atâ' b. Ebî Rabâh rivâyetini Dârakutnî tahrîc — Onu, bana haber ver! Ne olursun cimrilik etme! dedim, Abdullah: — O, ikindiden sonra başlar, güneş kavuşuncaya kadar devam eder; dedi. Ben: — İkindiden sonra nasıl olabilir? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Eğer müslüman bir kul namaz kılarken o saate rastlarsa...) buyurdular. Hâlbuki (senin söylediğin) bu saâtde namaz kılınmaz? dedim. Abdullah b. Sellâm: — Canım, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Eğer bir kimse namazı bekleyerek bir yerde oturursa, o kimse namazdadır.) buyurmadı mı? dedi; — Evet! cevâbını verdim. — İşte bu, o'dur! dedi.» Hazret-i Ebû Hüreyre'nin bu anlattıkları gösteriyor ki: Nama-:-dan murâd: Duâ; ayakta bulunmakdan maksad da: Devâm'dır. Onun için bâzı rivâyetlerden «ayakta» kaydı düşmüşdür. Ebû Ömer İbn Abdilberr (368-463): «Bu ziyâde Mâlik, Verkaa' ve daha başkalarından rivâyet eden Ebû -Zinâd'dan bellenmişdir. Muhammedü'bnü Vaddâh mezkûr ziyâdenin hadîsden atılmasını emrederdi. Çünkü söylediğimiz işkâlı, mûcib olmaktadır. Lâkin buna arzettiğimiz şekilde cevap verilmişdir.» diyor. Eliyle işaret ederek icabet saatinin azlığım gösteren bizzat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Nitekim Ebû Mus'ab'm, İmâm Mâlik'den naklettiği rivâyetde tasrîh edilmişdir. Taklîl ile tezhîd'in ikisi de: azlığını beyân etmek, mânâsına gelirler. Taberânî'nin «El-Evsat» da Hazret-i . Enes'den rivâyet ettiği hadîsde: «İcabet saati şu kadarcıkdır.» buyurularak bir tutam olduğu gös-terilmişdir. Aynî'nin beyânına göre ulemâ icabet saati hakkında muhtelif ve-cihlerden söz etmişlerdir. Şöyle ki: a) Saat kelimesinin hakikati: Zamanın bir cüz-i mahsûsdur. Bazen günle gecenin yirmidört cüz'ünden birine, bazen de mecaz yolu ile herhangi bir zaman cüz'üne ıtlak olunduğu gibi, şimdiki zamana dahi saat denildiği vardır. İlm-i nücûm ve hendese ile meşgul olanlar gece ile gündüzü onikişer kısma bölerek her parçaya saat adını verirler. Bu takdirce saat, yerine göre bazen uzun bazen kısa olur. b) İcabet saatinin zamanımıza kadar devam edip etmediği ihtilaflıdır. Ulemâdan bâzılarına göre bu saat, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde mevcûd idi. Sonradan kaldırılmışdır. bu kavli İbn Abdilberr hem rivâyet etmiş hem de çürütmüşdür. İbn Abdilberr Abdürrazzâk’ın rivâyet ettiği Ebû Hüreyre hadîsi ile istidlal eder. Hadîsi rivâyet eden Hazret-i Muâviye'nin kölesi Abdullah Şöyle demişdir: «Ebû Hüreyre'ye: — Cuma günündeki icabet saatinin kaldırıldığını söylüyorlar; dedim. — Onu söyleyen yalan yapmış! cevâbını verdi. — Şu hâlde bu saat ileride göreceğim her cum'âda devam ediyor mu? diye sordum; Ebû Hüreyre: — Evet! cevâbını verdi.» Hadîsin isnadı kuvvetlidir. İbn Abdilberr: «Bütün haberler, bu minval üzere müte-vâtir olmuşlardır.» diyor. Buna mukaabü Hâkim'in «Salıîh» inde rivâyet ettiği Ebû Seleme hadîsinde şöyle denilmektedir: «Dedim ki: Yâ Ebâ Saîd! Ebû Hüreyre bize cuma günündeki icabet saatinden bahsetti. Senin bu saat hakkında malûmatın var mı Ebû Saîd: — Biz, bu saati Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sorduk da: — Ben onu biliyordum ama sonradan kadir gecesi gibi o da bana unutturuldu., buyurdu.» İbn Zencûye'nîn, Muhammed b. Kâ'b El-Kurazî'den rivâyetine nazaran ikindiden sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mescidi içinden bir köpek geçmiş. Bunu görünce sahabeden bir zât: Yâ Rabbî! Şunu öldür! diye duâ etmiş ve köpek hemen ölmüş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: «Yemîn olsun ki bu zât duaların müstecâb olduğu saate rastladı!» buyurmuşlar. c) İcabet saati bakî olduğuna göre acaba her cuma varmıdır yoksa seneni nyalnız bir cum'âsına mı münhasırdır? Bunda dahi ihtilâf edil-mişdir. Kâ'bü’l-Ah bâr'a göre icabet saati, senede bir gündür. Hazret-i Ebû Hüreyre her cuma günü icabet saati olduğunu söylemiş ve: «Kâ'b Tevrât»'ı okumuş» dedikden sonra: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söylemiştir.» cümlesi ile sözüne nihayet vermiş; Hazret-i Kâ'b da onu dediğine gelmişdir. Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile Nesâî ve Tirmizî rivâyet etmişlerdir. d) İcabet saatinin vakti hakkında pek çok sözler söylenmişdir. Şöyle ki: 1) Bu saat Kadir gecesi gibi gizlidir. Cuma gününün neresinde olduğu belli değildir. İbn Kudâme'nin kavli budur Mezkûr kavil Hazret-i Kâ'bü'l-Ahbâr'dan rivâyet olunur. Bu saatin gizlenmesin-deki hikmet, onu bulmak maksadı ile bütün günü ibâdetle geçirtmekdir. Nitekim Teâlâ Hazretleri sulehâya hüsn-ü zann olunsun diye velî kullarının kimler olduğunu gizlemişdir. 2) İcabet saati: Her cuma bir olmayıp, yer değiştirir. İmâm Gazâlî (450-505): «Bu bâbda söylenenlerin en güzeli budur.» demiş-dir. İbn Asâkir ile diğer bir takım ulemâ kat'î olarak buna kaa-ildîrler. 3) İcabet saati: Cuma sabahı müezzinin ezan okuduğu saatdir. Bunu İbn Ebî Şeybe söylemişdir. 4) Tanyerinden başlıyarak güneş doğuncaya kadar devam eder. Bu kavli İbn Asâkir, Mücâhid tarîki ile Hazret-i Ebû Hüreyre’den rivâyet etmişdir. Bir rivâyetde: «Ve ikindiden, güneş kavuşuncaya kadardır.» ibaresini de ziyâde etmişdir. Bazıları buna İmâmın minberden inerek, namaz için tekbîr alıncaya kadar.» ibâresini de ziyâde etmişlerdir. Şu hâlde icabet saati hakkında Hazret-i Ebû Hüreyre'nin üç vakit gösterdiği anlaşılıyor. Filhakika Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın: «Cuma günündeki icabet saatini şu üç vakitde arayın!..» dediği rivâyet olunur. Yani onun kavline göre cuma günü icabet saati, tanyerinden güneş doğuncaya kadar, ikindiden güneş batıncaya kadar ve İmâm minberden inerek namaz için tekbîr alıncaya kadar aranacakdır. 5- İcabet sati güneşin doğmasını ta'kîb eden zamandır. Bu kavli Muhibb-i Taberî rivâyet etmişdir. 6- Güneş doğarkendir. Bu kavli İmâm Gazâlî «İhyâû'l -Ulûm» da rivâyet eder. 7- Günün üçüncü saatinin sonundadır. 8- Zevalden başlıyarak, bölge yarım arşın uzayıncaya kadar devam eder. Bu kavli dahi Muhibb-i Taberî rivâyet etmişdir. Bazıları ayni kavli tercîh etmekle beraber icabet saatinin, her şey'in gölgesi bir arşın oluncaya kadar devam ettiğini söylerler. Bu kavli Kâdi Iyâz,. Kurtubî ve Nevevî rivâyet etmişlerdir. 9- İcabet saati: Güneş zevalden sonra bir karıştan bir arşın oluncaya kadar devam eder. Bu kavli İbn Münzîr ve İbn Abdilberr kuvvetli bir isnâdla Hazret-i Ebû Zerr'den rivâyet etmişlerdir. 10- İcabet saati: müezzin cuma ezanını okuduğu zamandır. Bu kavli İbn Münzir, Hazret-i Âişe'den rivâyet etmişdir. Âişe (radıyallahü anha): «Cuma günü arafe günü gibidir. Onda gök kapıları açılır ve onda öyle bir saat vardır ki, o saatde kül, Allah'dan bir şey dilerse dilediğini ona mutlaka verir.» demiş; kendisine bu saatin ne zaman olduğu sorulunca: Müezzin cuma ezanını okuduğu zamandır.» cevâbını vermişdir. 11- İcabet saati: Zevalden başlıyarak, namaza girinceye kadar devam eder. Bu kavli İbn Münzîr, Ebû's-Sevvâr'dan rivâyet etmişdir. 12- Zevâl'den başlar, İmâmın minbere çıkışına kadar devam eder. 13- Zevalden başlar; güneş kavuşuncaya kadar devam eder. Bu kavil Hasan-ı Basrî'den rivâyet olunmuşdur. 14- İmâmın minbere çıkmasından başlar; namaza başlayıncaya kadar devam eder. İbn Münzîr bu kavli dahi Hasan-ı Basrî'den rivâyet etmişdir. 15- İcabet saati: İmâmın minbere çıktığı zamandır. Bu kavil de Hasan-ı Basrî'den rivâyet olunmuşdur. 16- İmâmın minbere çıkmasından başlar, namaz edâ edilinceye kadar devam eder. 17- İcabet saati cuma günü alış verişin haram, olduğu saatden başlar, helâl kılındığı saate kadar devam eder. Bu kavli Saîd b. Mansûr ile İbn Münzîr Şa'bî'den rivâyet etmişlerdir. 18- Cuma ezanından başlar, namaz bitinceye kadar devam eder. Bu kavil Hazret-i İbn Abbâs'dan rivâyet olunmuşdur. 19- İmâmın minber üzerine oturmasından başlar, namaz edâ edilinceye kadar devam eder. Bunu Müslim ile Ebû Dâvûd, Hazret-i İbn Ömer'den rivâyet etmişlerdir. 20- İcabet saati: Ezan okunurken, İmâmın hutbe esnasında cemaata Allah'ı hatırlattığı zaman ve bir de ikaamet getirildiği sıradadır. Bu kavil Avf b. Mâlik-i Eşcaî (radıyallahu anh)'dan rivâyet olunmuşdur. Bazıları bu kavle pek cüz'î kelime farkları ile kaail olmuşlardır. 21- İcabet saati: İmâmın hutbeye başlamasından, onu bitirinceye kadardır. Bu kavil zayıf bir isnâdla Hazret-i İbn Ömer'den rivâyet olunmuşdur. 22- İcabet saati: Hatibin minbere varması ile hutbeye başlamasının arasındadır. Bu kavli de İmâm Gazâlî (450-505) «İhyâü’l-Ulûm» da rivâyet etmişdir. 23- İki hutbe arasında hatîb oturduğu zamandır. 24- Hatîb minberden indiği zamandır. 25- Cuma namazına ikaamet getirildiği zamandan başlar, İmâm mihrabdaki yerine duruncaya kadar devam eder. 26- İkametden başlar, namaz tamam oluncaya kadar devam eder. Bu kavli Tirmizî ile İbn Mâce merfû' olarak rivâyet etmişlerdir. Mezkûr hadîsde ashâb-ı kirâm'm: «Bu saat ne zamandır ya Resûlüllah?» dedikleri. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de: «Ikaametden başlıyarak, namaz bitinceye kadar devam eder.» buyurduğu beyân edilmişdir. Hadisin isnadı kuvvetlidir. 27- îcâbet saati: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cuma namazını kıldığı saatdir. Bu kavli İbn Asâkir sahih bir isnâdla İbn Şîrîn'den rivâyet etmişdir. 28- îcâbet saati: İkindi namazından başlıyarak, güneş batıncaya kadar devam eder. 29- îcâbet saati: Cuma günü kılman ikindi namazındadır. Bu kavli Abdürrazzâk mürsel olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet etmişdir. 30- İkindi namazından başlar; ihtiyarî vaktin sonuna kadar devam eder. Bu kavli dahi İmâm Gazâlî «İhyâü’l-Ulûm» da rivâyet etmişdir. 31- İcabet saati: Mutlak sûretde ikindiden sonradır. 32- Güneşin sararması ile başlar; kavuşuncaya kadar devam eder. 33- Güneşin yarısı battıkdan tamamen kavuşuncaya kadardır. Bu kavli Taberânî «El-Evsat» da; Dârakutnî «El-ilel» de ve Beyhakî «Şuab» ile «Fedâilü'l-Evkaat» da Alî b. Hüseyin'den rivâyet etmişlerdir. Görülüyor ki: îcâbet saatinin vakti hususundaki kaviler pek çokdur. Bizim bâzılarını birleştirerek bir rakkam ile gösterdiğimiz kaviller de ayrı ayrı sayılmak şartı ile bu bâbda tam kırk kavil olduğu meydana çıkar. Maamâfîh mezkûr kavillerin bir çoklarını birleştirmek mümkündür. Muhibb-i Tâberî: «Bu husûsda en sahih hadîs, Ebû Mûsâ hadîsi; en meşhur kavil de Abdullah b. Sellâm’ın kavlidir.» diyor. Ebû Mûsâ hadîsinin en sahîh hadîs olduğuna İmâm Müslim ile Beyhakî, İbn'l-Arabî ve daha bir çok hadîs ulemâsı kaaildirler. Kurtubî: «Bu hadîs, hilaf yerinde nass'dır. Binâenaleyh başkasına bakılmaz.» demişdir. Ayni hadîs için Nevevî: «Sahih olan hattâ doğru olan hadîs budur.» demektedir. Bir takımları Abdullah b. Seli âm'in kavlini tercih etmişlerdir. Hattâ Tirmizî, İmâm Ahmed b. Hanbel'in: «Hadîslerin ekserisi bu kavle uymaktadır.» dediğini rivâyet eder. Ebû Mûsâ hadîsi az aşağıda görülecekdir. Tirmizî, Enes ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anhûma) hadîslerini rivâyet ettikden sonra bu bâbda Ebû Mûsâ, Ebû Zerr, Selmân, Abdullah b. Sellâm, Ebû Ümâme ve Sa'd b. Ubâde (radıyallahü anhûm)’den de hadîsler rivâyet edildiğini söylemişdir. Aynî bunlara Câbir, Alîyyü'bnü Ebî Tâlib, Ebû Saîd-i Hudrî, Fâtime binti Nebiyy (Aleyhimelâm) ve Meymûne binti Sa'd (radıyallahü anhûm) hazerâtının isimlerini de ilâve etmişdir. Arzettiğimiz vecihle Ebû Mûsâ hadîsini Müslim rivâyet etmişdir. Abdullah b. Sellâm hadîsini: İbn Mâce ; Ebû Ümâme hadîsini: Yine İbn Mâce ; Sa'dü'bnü Ubâde hadîsini: İmam Ahmed ile Bezzâr; Câbir hadîsini: Ebû Dâvûd ile Nesâî; Alîyyü'bnü Ebî Tâlib hadîsini: Bezzâr; Ebû Saîd hadîsini: İmâm Ahmed b. Hanbel; Hazret-i Fâtıme (radıyallahü anha) hadîsini: Taberânî «El-Evsat» da; Meymûne binti Sa'd hadîsini: Yine Taberânî «El-Kebîr» inde rivâyet etmişlerdir. Bâzılarına göre bu bâbda en sahîh hadîs: Ebû Hüreyre hadisidir. Hakikatte Ebû Hüreyre hadîsi ile Ebû Mûsâ hadîsi arasında ihtilâf ve tebâyün yokdur. İhtilâf Ebû Mûsâ hadîsi ile icabet saatinin ikindi-den sonra yahut ikindinin son saatinde olduğunu bildiren diğer hadîsler arasında mevcüddur. Bunların arasını bulmak için ya cemi' yahut tercih yoluna gidilir. İcabet saatinin yer değiştirdiği kabul edilmek sureti ile rivâyetlerin arasını bulmak mümkündür. Böyle denilmezse tercihe başvurulur. Şüphesiz ki icabet saatinin ikindiden sonra olduğunu gösteren hadîsler toem daha çok hem de muttasıl oldukları ciftetle daha ziyâde. 2012- Bana Ebû't-Tâhir ile Alîyyü'bnü Haşrem rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb, Mahrametü'bnü Bükeyr'den naklen haber verdi. H. Bize Hârûn b. Saîd El-Eyîî ile Ahmed b. Îsâ da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mahrame, babasından, o da Ebû Bürdete'bnü Ebû Mûse'l-Eş'arî'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Bana, Abdullah b. Ömer: — «Babanın cuma saati hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs rivâyet ettiğini işittin mi?» dedi. Ben: — Evet, babamı şöyle derken işittim dedim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «İcabet saati, İmâmın (minber üzerinde) oturması ile namazın edâ edilmesi arasındadır.» buyururken işittim. Bu hadîs hakkında Dârakutnî İmâm Müslim'e istid-râkde bulunmuş ve şunları söylemişdir: «Bu hadîsi Mahrame'nin babasından, onun da Ebû Bürde'den rivâyet etmesi suretiyle yaptığı müsned rivâyetden başka, müsned olarak rivâyet eden yokdur. Onu bir cemâat Ebû Bürde'den kendi kavli olmak üzere -rivâyet etmişlerdir. Bazıları, senedi Ebû Mûsâ'ya kadar götürmüş fakat hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref etmemişdir. Doğrusu Hadîs Ebû Bürde'nin sözüdür. Onu Yahya El-Kattân dahi Sevrî'den, o da Ebû İshâk'dan, oda Ebû Bürde’den naklen bu şekilde rivâyet etmişidr. Vâsıl-"ı Ahdeb ile Muhalid dahi Yahyâ'ya tâbi olarak onu Ebû Bürde'nin sözü olmak üzere rivâyet etmişlerdir. Nu'man b. Abdisselâm, Sevrî'den, o da Ebû İshâk'dan naklen: Ebû Bürde'nin, babasından rivâyeti mevkûfdur. (Babasından) sözü sabit değildir; demişdir. Ahmed b. Hanbel, Hammâd b. Hâlid'in Mahreme'ye: Sen babandan bir şey işittin mi? dedim. Hayır cevâbını verdi.. dediğini söyler.» Nevevî diyor ki: «Dârakutnî'nin yaptığı bu istidrâk kendince ve ekseri muhaddisînce ma'rûf olan bir kaaideye binâendir. Mezkûr kaaideye göre bir hadîsin iki rivâyeti biribirîne tearuz eder; meselâ biri merfû' biri mevkuf olursa mevkuf olduğuna hükmedilir. Ancak bu kaaide zayıfdır. Sahîh olan, usûl-i fıkıh ulemâsı ile fukahânın ve Buhârî ile Müslim gibi Muhakkik hadîs âlimlerinin tarîkidir. Bu tarika göre o hadîsin merfû' olduğuna hükmedilir. Çünkü hadîsde mevsuk râvînin ziyâdesi vardır. Böyle bir ziyâde makbuldür. Bu mes'ele kitabımızın mukaddimesinde görülmüşdü. Beyhakî'nin «Sünen» inde Ahmedü'bnü Seleme'nin şöyle dediği rivâyet olunuyor: «Mahrame'nin rivâyet ettiği bu hadîsi Müslim b. Haccâc ile müzâkere ettim; Müslim: Bu hadîs cuma saatini beyân hususunda en güzel ve en doğru bir hadîsdir; dedi.» |