Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Bab

Cumua kelimesi Vâhidî'nin nakline göre cuma ve cuma şekillerinde hattâ Zeccâc’ın beyânına göre cumia dahi okunmuşsa da, meşhur olan kırâeti birincisidir. Nitekim buradaki hadîslerde de cumua olarak zaptedilmişdir.

Cuma, ictimâ'dan alınma bir isimdir. İçtimâ': toplanmak demekdir. Gerçi cemaatla kılınan her namazda toplanma vardır. Fakat cuma namazı, içlerinde cum'a kılınmayan mescidlerin cemaatlarını dahi bir araya topladığı için âdeta cemaatlar cemâatidir. Zâten bu mânâda ona «câmiu’l-cemâat» (yânî cemaatları bir araya toplayan) derler.

Câhiliyet devrinde cuma gününe araplar «Arûhe» derlerdi.

Bu güne ne için cuma denildiği ashâb-ı kirâm arasında yine de ihtilaflıdır. İbn Abbâs. (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre: Bu güne cum'a denilmesi, Allahü teâlâ, Âdem (aleyhisselâm)’ın bütün azasını bu günde halk edip; bir araya getirdiği içindir.

İbn Huzeyme' (223-311) nin Hazret-i Selmân (radıyallahü anh)'dan merfû' olarak rivâyet ettiği bir hadîsde: Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem):

Yâ Selmân! Cuma gününün ne olduğunu bilirmisin?» diye sordu. Ben: — Allah ve Resûlü bilir!., dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Babanın (yahut babanızın) âzası bu günde bir yere toplanmışdır.» buyurdular., denilmektedir.

Bâzılarına göre Kureyş Dâru'n-Nedve'de bu günde toplandığı için ona cuma denilmişdir.

Bir takımları Kâ'b b. Lüeyy'in kavmini bu günde toplayarak, kendilerine va'z-u nasîhatta bulunduğu ve Kâbeyi ta'zîm hususunda emir verdiği, ileride buradan bir Peygamber gönderileceğini söylediği için o güne cuma denildiğini iddia ederler.

Bir takımları da bu ismin namaz için cemâatin toplanmasına bakarak islâmiyet devrinde verildiğini söylemişlerdir.

Cum'a gününe bu ismi ilk verenlerin Medine'Hler olduğu dahi söylenir. Rivâyete nazaran Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) henüz Medîne'ye hicret etmezden önce Medine'de Ensâr bir araya toplanarak Yahûdiler'in her yedi günde toplandıklarını; hıristiyanlarm dayahudîler gibi toplantı günleri olduğunu müzâkere etmişler ve: «Biz de toplanmak için bir gün tahsis edelim! O günde Allah'a şükredelim; zikirde bulunalım; namaz kılalım!..» demişler. Neticede eskiden arûbe dedikleri günde toplanmaya karar vermişler. Hazret-i Es'ad'in evinde toplanarak onun arkasında iki rek'at namaz kılmışlar ve bu güne cum'a demişler. Es'ad (radıyallahü anh) bir koyun keserek onlara ikramda bulunmuş. O gün Medîne'de müslümanlarm adedi hen'üz azmış.

Cuma namazı kitap, sünnet, icmâ-ı ümmet ve kiyâs-i fukahâ ile sübût bulmuş muhkem bir farizadır. Binâenaleyh onu inkâr eden dinden çıkar.

Kitap'dan delili "Ey îmân edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ın zikrine şitâb edin! Sûre-i cum'a âyet 9. Ve alışverişi bırakın!" âyet-i kerîme-sidir. Tefsirlerin beyânına göre bu âyetdeki zikirden murâd: Namazla hutbedir.

İslâm ulemâsı cum'a namazının bir farîza-i muhkeme olduğuna icmâ' ve ittifak etmişlerdir.

Sünnet'den delili: Bahsimizde göreceğimiz hadîslerdir.

Kıyâs'dan delili de şudur: Biz cum'a günü öğle namazını, cum'a kılmak için terk etmeğe me'mûr olduk. Hâlbuki öğle namazını kılmak farzdı. Binâenaleyh onu terk etmek, yerine ancak ondan daha kuvvetli bir farzı îfâ için caiz olabilir.

Cuma namazının şâir namazlardan fazla olarak bir takım şartlan vardır ki, bunlar: Biri Vücûbunun, diğeri sıhhatinin şartları olmak üzere iki nev'îdir.

Vücûbunun şartları: Cuma namazı farz olmak için hür, erkek, mukîm ve sağlam olmak el ve ayakları sakat olmamak gibi şeylerdir.

Sıhhatinin şartları ise: Cuma kılınacak yerin şehir hükmünde olması, cemâat, hutbe, devlet reisi veya naibi, vakit, umûmî izin gibi şeylerdir. Mezkûr şartların bâzısı bulunmadığı zaman cum'a kılınamaz.

1988- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Muhammed b. Bumlı b. El-Muhâcir rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Leys rivâyet etti, H.

Bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Nâfi’den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Biriniz Cumâ'ya gelmek isterse yıkansın!» buyururken işittim.

1989- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Leys rivâyet etti. H.

Bize İbn Rumh dahi rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Abdullah b. Abdillâh b. Ömer'den, o da Abdullah b. Ömer'den. o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, minber üzerinde ayakta iken:

«Sizden kim cumâ'ya gelecekse yıkansın!» buyurmuşlar.

1990- Bana Muhammed b. Râfî' rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Abdurrazzâk rivâyet etti.

Dedi ki: Bize İbn Cüreyc rivâyet etti.

Dedi ki: Bize İbn Şi-hâb, Abdullah b. Ömer'in oğullan Salim ile Abdullah'dan, onlar da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

1991- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti.

Dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi.

Dedi ki: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Salım b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. Babası;

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim...» diyerek yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş.

Bu hadîsi Buhârî (194-256); Tirmizî (209-279); Nesâî (215-303) ve İbn Mâce (209-273) «cum'a» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Yine bu hadîsi İbn Hibbân (?-354) «Sahîh» inde; Ebû Avane (?-3l6) de «Müstahrec» inde tahrîc etmişlerdir. Onların rivâyetinde: «Erkek ve kadınlardan her kim cum'aya gelecekse yıkansın...» buyurulmaktadır.

Hadîsin İbn Huzeyme (223-311) rivâyetinde: «Cum'aya gelmeyen erkek ve kadınlara gusûl lâzım değildir.» ziyâdesi vardır.

Bu hadîsi Bezzâr (?-294), Hazret-i Âişe ile Abdullah b. Büreyde'den; İbn Mâce Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anh)'dan tahrîc etmişlerdir. İbn Abbâs rivâyetinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Şüphesiz ki bu günü, Allah, insanlara bir bayram günü yapmışdir. Şu hâlde kim cum'aya gelirse yıkansın! buyurdular.» denilmişdir.

Taberânî (260-360) bu hadîsi Hazret-i Ebû Eyyûb El-Ensârî'den rivâyet eder. Bu hadîsin pek çok tarîkler vardır. İbn Mendeh Nâfi' tarîki ile, Abdullah İbn Ömer'den rivâyet edenleri saymış; 300 kişiye baliğ olmuşlar; İbn Ömer'den başka râvîlerini saymış; 24' sahabîye baliğ olmuşlardır.

1992- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti.

Dedi ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Yûnus İbn Şihâb'dan naklen haber verdi.

Dedi ki: Bana Salim b. Abdillâh, babasından naklen rivâyet etti ki, Ömeru'bnü'l-Hattâb bir cuma günü cemaata hutbe okurken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabından biri (mescide) girmiş. Ömer ona:

— Bu saat hangi saatdir diye nida etmiş. Gelen zât:

— Ben bu gün çalıştım, evime dönemeden ezanı işittim de abdest almakdan fazla bir şey yapamadım; cevâbını vermiş. Ömer:

— Abdestle yetinmen de öyle! Bilirsin ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yıkanmayı emrederdi, demiş.

1993- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Yahya b. Ebî Kesir rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Ebû Hüreyre rivâyet etti.

Dedi ki: Bir cuma günü Ömeru'-bnü’l-Hattâb cemaata hutbe okurken Osman b. Affân mescide giriverdi. Ömer ona ta'rîzde bulunarak:

— Bâzı kimselere ne oluyor ki ezan okundukdan sonraya gecikiyorlar? dedi. Bunun üzerine Osman:

— Yâ Emîre'l-Mü'minîn ezam işittikden sonra abdest almakdan fazla bir şey yapamadım; sonra buraya geldim! dedi. Ömer:

— Abdest de öyle! Siz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Biriniz Cumâ'ya gelecek mi, yıkansın!» buyururken işitmedinizmi?

dedi.

İbn Ömer hadîsini Buhârî «Kitâbu’l-Cumua» da; Tirmizî dahi «Kitâbü's-Salât» da tahrîc etmişlerdir.

Birinci hadîsde, mescide giren zâtın ismi tasrîh edilmemişse de, sonraki rivâyetde onun Hazret-i Osman b. Affân olduğu bildirilmişdir.

Buhârî'nin rivâyetinde gelen zâtın ilk muhacirlerden olduğu kaydedilmektedir. Şa'bî'nin beyânına göre ilk muhacirlerden murâd: Bey'at-ı Ridvân'da bulunan zevâtdır.

Bâzılarına göre bunlar: Her iki kıbleye (yani hem Kudüse hem de Kâbe'ye) doğru namaz kılanlardır.

Zemaşerî , «Tefsir» inde ilk muhacirlerden murâd Bedir gazileri olduğunu söylemişdir.

Hazret-i Ömer'in: «Bu saat, hangi saatdır?» diye sorması, sitem ve tevbîh içindir. Bu sözle: «Sen neiçin bu saate kadar geciktin?» demek istemişdir. Maksadı: mescide erken gidilmesine tenbîhdir. Çünkü mescide gidilmesi tavsiye buyuruları saatler geçtikden sonra melekler defterlerini dürer; bir daha gelenleri yazmaz olurlar. Bu cihet, hadîs-i şerifle sâbitdir.

Hazret-i Osman (radıyallahü anh) Ömer (radıyallahü anh)'ın ne demek istediğini derhâl anlamış ve geciktiği için özür düemişdir. Bir rivâyetde: pazara gittiği için geç kaldığını tasrîh etmişdir.

«Abdest de öyle!.,» cümlesinden murâd; «Abdestle kanâ'at etmen de senin İçin ayrı bir fazilet kaybıdır.» demekdir. Çünkü Hazret-i Ömer'in: «Bu saat, hangi saatdır?» diyerek yaptığı ta'rîz ve inkârın mânâsı: «Sana vakti geciktirmek suretiyle kaybettiğin faziletin zararı yetmiyor mu ki, buna bir de yıkanmamak ve sâde abdestle kanâat etmek suçunu ilâve ettin?» demekdir.

Görülüyor ki Hazret-i Ömer iki kelimelik bir cümle ile iki satırlık mânâ ifâde etmişdir.

Bu cümleyi buradaki gibi atıf sureti ile rivâyet edenler olduğu gibi (vâv) in. hazfi ile rivâyet edenler de vardır.

Kurtubî'ye göre (vâv) la rivâyet hemze'den ivaz olur. (Vâv) haz-fedilirse kelime yâ müptedâ haber olmak üzere merfû' yahut mahzûf bir fiilin mef ûlü olmak üzere mansûb okunur. Hazret-i Ömer'in:

«Bilirsin ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü yıkanmayı emrederdi.» sözü, cuma günü yıkanmanın farz olmadığına delâlet eder. Çünkü yıkanmak farz olsaydı Hazret-i Osman’ın mescide girmesine kat'iyyen müsâde etmez; yıkanmak için onu mutlakaa geri çevirirdi.