Geri

   

 

 

 

İleri

 

54- Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin İkindiden Sonra Kılmakda Olduğu İki Rek'at Namazı Tanıma Bâbı

1970- Bana Harmeletü'bnü Yahya Et-Tücîbî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Amr —ki İb-nü’l-Hâris'dir— Bükeyr'den, o da İbn Abbâs'in âzâdlısı Küreyb'den naklen haber verdi ki, Abdullah İbn Abbâs ile Abdurrahmân b. Ezher ye Misver b. Mahrame kendisini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'ye göndererek Şöyle dediler:

Âişe'ye bizim hepimizden selâm söyle; ve ikindiden sonraki iki rek'âtı ona sor; de ki:

— Biz senin bu iki rek'âtı kılardığını haber aldık. Hâlbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunu nehiy buyurduğunu duymuşduk.

İbn Abbâs: «Ben, Ömerü'bnü'l-Hattâb ile birlikte bu namazdan dolayı insanları döverdim.» demiş.

Küreyb

Dedi ki: «Bunun üzerine ben Âişe'nin yanına girerek, benimle gönderdikleri haberi kendisine tebliğ ettim. Âişe:

— Ümmü Seleme'ye sor! dedi. Ben hemen beni gönderen zevatın yanlarına çıkarak Âişe'nin söylediklerini onlara haber verdim. Onlar, beni Ümmü Seleme'ye de, Âişe'ye gönderdikleri suâli sormaya gönderdiler. Ümmü Seleme:

— Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i o iki rek'âtı kılnıakdan nehyederken işittim ama sonra kendisim bunları kılarken gördüm. Onları kıldığında vakit, ikindi idi. Sonra benim yanıma girdi, yanımda Ensârdan Benî Haram kabilesinden bâzı kadınlar vardı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki rek'âtı o zaman kıldı. Ben, kendisine kızı göndererek:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanıbaşma dur da, ona de ki: Ümmü Seleme, Ya Resûlallah ben, senin bu iki rek'âtı kılmakdan nehiy buyururduğunu işidiyorum. Hâlbuki şimdi onları kendinin kıldığını görüyorum; diyor.

Şayet eliyle işaret ederse geri çekil! Kız dediğimi yaptı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle işaret etti. O da geri çekildi. Namazdan çıkınca (bana hitaben):

«Ey Ebû Umeyye'nin kızı! İkindiden sonra kıldığım iki rek'âtı sormuşsun, (sebebi şudur ki) bana Abdülkays kabilesinden bir takım kimseler kavimlerinden ayrılarak müslüman olmak İçin geldiler de, öğle namazından sonra kılmakda olduğum iki rek'ât nafileden beni alıkoydular, işte bu iki rek'ât, o rek'âtlardır.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Secde-i Sehiv» ve «Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd dahi «Kitâbu's-Salât»da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Hazret-i Âişe'nin ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılardığını İbn Abbâs ile arkadaşlarına haber veren: Abdullah İbn Zübeyr (radıyallahü anh) imiş.

Bu hadîsin İbn Ebî Şeybe rivâyeti şöyledir: «Abdullah b. Haris dedi ki: Ben, İbnİ Abbâs'la birlikde Muâviye'nin yanına girdim. Muâviye, İbn Abbâs'i koltuğa oturttu. Sonra:

— Halkın ikindi namazından sonra kıldıkları iki rek'ât nafile ne oluyor? dedi. İbn Abbâs:

— Bu, İbn Zübeyr'in halka verdiği bir fetvadan ibâretdir.. cevâbını verdi. Bunun üzerine Muâvîye, İbn Zübeyr'e adam göndererek mes'eleyi sordurdu. İbn Zübeyr:

— Bunu bana, Âişe haber verdi., demiş. Muâviye, Âişe'ye de haber gönderdi, Âişe:

— Bana Ümmü Seleme haber verdi., demiş. Bu sefer Muâviye, Ümmü Seleme'ye adam gönderdi. Gönderdiği zât ile ben de gittim., ilâh...»

Hazret-i Muâviye'nin Ümmü Seleme (radıyallahü anh)'ya gönderdiği zâtın ismi Kesîru'bnü's-Salt'dır. Netekim Tahâvî'nin rivâyetinde tasrîh edümişdir. Onun rivâyetinde hadîsin bundan sonraki kısmı şöyle devam ediyor:

Ümmü Seleme'ye sorduk. Bize şu cevâbı verdi:

— Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra benim yanıma girerek iki rek'ât namaz kıldı. Ben:

— Ya Resûlallah! Sen, bu iki rek'âtı eskiden kılmazdın? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yanıma Benî Temîm hey'eti geldi. Yahut bana sadaka geldi de, öğle namazından sonra kılmakda olduğum iki rek'ât nafileden beni alıkoydu. Bu namaz işte o iki rek'âtdir.» buyurdular .

Tahâvî'nin başka bir rivâyetinde ; «Muâviye, Âişe'ye adam göndererek ikindi namazından sonra kıldığı iki rek'ât nafileyi sordurdu. Âişe:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):'in bu iki rek'âtı kıldığını ben bilmiyorum. Lâkin bana Ümmü Seleme söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki rek'âtı onun yanında kılmış; diye cevap vermiş. Bunun üzerine Muâviye, Ümmü Seleme'ye haber gönderdi. Ümmü Seleme şöyle dedi:

— Bu iki rek'âtı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanım-dim. Kendisine:

 (Yâ Resûlallah! İkindiden sonra kıldığını gördüğüm bu iki rek'ât ne dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu iki rek'ât, öğle namazından sonra kılmakda olduğum nafile namazdır. Bana genç genç sadaka develeri geldi de, bu iki rek'âtı unuttum. İkindiyi kılınca onu hatırladım. Cemâatin gözleri önünde mescidde kılmayı da doğru bulmadım. O iki rek'âtı senin yanında kılıverdim.» buyurdular: denilmektedir.

Benî Haram: Ensârdan bir kabile oldukları hâlde onlar hakkında «Ensârdan Benî Haram» denimesi, arap kabileleri içinde Beni Haram ismini taşıyan başkaları bulunmak ihtimâline mebnîdir.

Hadîsdeki «cariye»den maksad: Hizmetçi kızdır. İsmi malûm değildir.

Bazıları bu kızın, Hazret-i Ümmü Seleme'nin kendi kızı Zeyneb olması ihtimâlinden bahsetmişlerdir. Buhârî'nin «Meğaz deki rivâyetinde: «Câriye» yerine «Hadim» zikredilmişdir.

1971- Bize Yahya b. Eyyûb ile Ktıteybe ve Alîyyu'bnü Hucr rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail —ki İbni Ca'fer'dir— rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Muhammed—ki İbn Ebî Harmele'dir— haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiden sonra kilmakda olduğu iki rek'ât nafileyi sormuş. Âişe:

«Bunları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden önce kılardı. Sonra (bir defa) bu iki rek'âtı kılmakdan alıkonuldu. Yahut onları unuttu da, ikindiden sonra kıldı. Sonra her iki şekli de kılar oldu. Zâten bir namazı kıldımı, bir daha onun üzerinde sebat etmek âdeti idi.» cevâbını vermiş.

Yahya b. Eyyûb, İsmail'in: «Âişe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o iki rek'âta devam etti, demek istiyor.» dediğini söyledi.

1972- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H.

Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. Bunlar hep birden: Hişâm b. Urve'den, o da tabasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etmişlerdir. Âişe:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra benim yanımda iki rek'ât nafile kılmayı hiç bırakmadı.» demiş.

1973- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Aliyyu'bnü Müshir rivâyet etti. H.

Bize Aliyyu'bnü Hucr dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Alîyyü'bnü Müshir haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ebû İshâk Eş-Şeybânî, Abdurrahmân b. Esved'den, o da tabasından, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi:

«İki namaz vardır ki, onları Resûlülloh (sallallahü aleyhi ve sellem) benim evimde gizli ve aşikâr hiç bırakma (dan kıl) mısdır. Sabah namazından önceki iki rek'ât ile ikindiden sonraki İki rek'ât.»

1974- Bize İbn’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbnü’l-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan, o da Esved ile Mesrûk'dan naklen rivâyet etti. Demişler ki: Âişe'nin' şunları söylediğine şehâdet ederiz:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in, benim yanımda bulunduğu hiç bir gün olmamıştır ki, bu İki rek'âtı kılmamış olsun.» Âişe (bu sözü ile) ikindiden sonraki iki rek'âtı kasdetmişdir.

Hazret-i Âişe hadîsini Buhârî «Kitâhu Mevâkîti's-Salât» da muhtelif yollardan tahrîc ettiği gibi; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Kitâbü's-Salât» da rivâyet etmişlerdir.

Kirmanı bu hadîsi rivâyet ettikden sonra şunları söylemektedir: «Bu hadîslerle, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ikindiden sonra nafile kılmakdan nehyettiğine dâir yukarıda geçen hadîslerin araları nasıl bulunur dersen; ben de derim ki:

Bu suâle şöyle cevap verilmişdir:

1- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nehyi, sebebi olmayan nafilelere âiddir. Kendisinin kıldığı nafile ise öğle'nin kazaya kalmış sünnetinden dolayıdır.

2- Nehy bu işi kasden yapanlar hakkındadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in fi'li ise kasden yapılmış değildir.

3- İkindiden sonra nafile kılmak Eesûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) hazretlerinin hasâisindendir.

4- Buradaki nehy, keraheti bildirmek içindir. Yani bununla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra nafile kılmanın haram zannedilme vehmini gidermek istemişdir.

5- Buradaki nehyin illeti, güneşe tapanlara benzeyişdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise onlara benzemekden münezzehdir.

6- Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) o günün sünnetini kazaya bırakmakla bir nevî' kusur işlemiş olduğu için bu kusura gidermek maksadı ile bütün ömrü müddetince ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılmaya devam etmişdir. Fakat bunların hepsi bâtıldır. Şöyle ki:

1- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kılamadığı öğle sünneti bir güne yânı Abdülkays hey'eti ile meşgul olduğu güne mahsûs-du. İkindiden sonra nafile kılması ise ömrü boyunca devam edip gitmişdir.

2- Bu namazı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devam üzere kılıyor her gün eda etmek arzusunda bulunuyordu. Teharrinin mânâsı da bundan ibâretdir.

3- Asıl olan bir şey'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ihtisası değil; o şey'in ümmetine de vâcib olmasıdır. Çünkü Teâlâ Hazretleri: "Ona tabî olun!." buyurmuşdur.

4- Bir şey'in câîz olduğunu beyân, onu bir defa yapmakla hâsıl olur. Haramdır zannedilmesini def için o fiili devam üzere yapmaya hacet yokdur.

5- İkindiden sonra nafile namaz kılmanın mekruh olmasında illet, güneşe tapanlara benzeyiş değildir. Benzeyiş yalnız güneş kavuşurken namaz kılmanın keraheti için illetdir.

6- Biz Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kazaya bıraktığı sünneti için, ona taksir isnadım kabul edemeyiz. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o anda daha mühim bir vazife ile meşgul bulunuyordu ki, o da gelen hey'eti hak dîne irşâd vazifesi idi. Yahut öğle'nin sünnetini unutarak kılmamışdı. Her ne suretle olursa olsun yapılan kusur o namazı bir defa kaza etmekle giderilmiş olur. Netekim bütün ibâdetlerin kazası Bâbında hüküm budur. Burada verilecek sahîh cevap şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiden sonra nafile kılmakdan nehy buyurması: kavil yânı sözdür. Namaz kılması ise fiildir. Kavil île fiil biribirlerine muâraza ederlerse, kavil tercih edilerek; onunla amel olunur.» Kirman î'nin sözü burada sona erer.

Yalnız Aynî, Kirmanı'nin «Bunların hepsi bâtıldır.» iddiasını temâmiyle kabul etmemiş; ulemânın verdikleri cevapların içinde yerinde olanları ve olmıyanları ve keza Kirmanı'nin iddiasında haklı olduğu ve olmadığı yerler bulunduğunu söylemişdir. Ulemânın verdiği cevaplar içinde yersiz olanı: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindiden sonra nafile kılmakdan nehiy buyurması sebebsiz nafileler hakkındadır.» iddiasıdır. Bu iddia doğru değildir. Çünkü nehy umûmîdir. Onu sebebi bulunmayan namaza tahsis etmek, muhassıs bulunmadığı hâlde tahsis yânî tercih bilâ müreccihdîr. Bu ise bâtıldır.

Kirmanî'nin yersiz olan dâvası: «Bir ibâdette asıl olan, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs bulunmamakdır» sözüdür. Bu söz de doğru değildir. Çünkü bir şey'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olduğunu gösteren delil bulunursa, o ihtisas inkâr edilemez. Burada da bir çok hadîsler ve ashâb-ı kirâm’ın fiilleri, ikindiden sonra nafile kılmanın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs fiillerden olduğuna delâlet etmektedir. Kirmânî'nin: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılmağa ömrü boyunca devam etmişdir.» sözü kendi dâvasını çürütmektedir. Çünkü o, bu işin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs olmadığını iddia ediyordu. Eğer hakîkaten dediği gibi olsaydı öğle'nin sünnetini kılmayanlara v onu kaza etmeleri emrolunurdu. Hâlbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu emretmemişdir. Netekim Ümmü Seleme hadîsinin bir rivâyetinde Hazret-i Ümmü Seleme'nin: «Ya Resûlallah ! Bu iki rek'âtı biz de kılamazsak kaza edecekmiyiz?» dediği; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buna:

«Hayır!» cevâbını verdiği, bildirilmişdir. Bu da gösterir ki mezkûr iki rek'ât namazın ümmet hakkındaki hükmü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkındaki hükmü gibi değildir. Bu namaz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûsdur.

Şu da var ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra iki rek'ât nafile kılmaya devam ediyordu. Hâlbuki bu namazın ona mahsûs olmadığını iddia edenler meşhur kavillerine göre devam üzere kılınmasına kaail değildirler. Ama bu bâbda kendilerine îtirâz edilirse yine: «Devam, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûsdu.» derler. Yânî: «Esâs itibârı ile bir ibâdet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsûs değildir» derler; sonra: «o ibâdetin devamı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûsdur.» iddiasında bulunurlar. Aynî böylelerin hâlini: «Uç!» denildiği zaman, koştuğunu söyliyen; «Koş!» denildiği zaman, uçtuğunu iddia eden deve kuşuna benzetmişdir.

Yine Aynî, Kirmanı'nin: «îllet, güneşe tapanlara benzeyiş değildir.» sözünü doğru bulmamaktadır. Zîra Müslim'in rivâyet ettiği Ebû Ümâme hadîsinde: «Ya Resûlallah bana namazdan haber ver: ilâh...» denildikden sonra:

«Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar.» buyurulmuş; ayni hadîsde: «İşte o zaman kâfirler güneşe secde eder.» denilmişdir.

Hulâsa Sâri' Hazretleri, şeytanın güneş doğarken ve batarken tam onun hizasına durduğunu; küffârm da güneşe o zaman secde ettiklerini haber vermiş; müslümanlar da güneşe tapar gibi görünmemek için o vakitlerde namaz kılmayı kendilerine yasak etmişdir. Şu hâlde nehyin illeti, küffâra benzeyişdir.

Kirmanı'nin «kaville fiil muâraza ederlerse, kavil tercih edilir...» sözü de alelıtlaak doğru değildir. Kavil ile fiil'den biri ibâha, diğeri memnûiyyet bildirirse; memnûiyyet bildiren tercih edilir. Bunun kavl veya fiil olmasının bir ehemmiyeti yokdur.