1- Yolcuların Namazı ve Bu Namazın Kısaltılması Bâbı 1602- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Salih b. Keysan'dan dinlediğim, onun da Urvetü'hnü Zübeyr'den, onun da. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Âişe: «Namaz hazarda ve seferde ikişer rek'ât olarak farz kılındı. Sonra sefer namazı olduğu gibi bırakıldı; hazar namazına ziyâde yapıldı.» demiş. 1603- Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'bnü Yahya da rivâyet ettiler. (Dediler ki):,Bize İbn Vehb, Yûnus'dan, o da İbn Şîhâb'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Urvetü'bnü Zübeyr, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişeden naklen rivâyet etti ki, Âişe şöyle dedi: «Allah, namazı farz kıldığı zaman ikişer rek'ât farz kıldı. Sonra hazarda, onu tamamladı. Sefer namazı İse ilk defa farz kılındığı şekilde bırakıldı.» 1604- Bana Alîyyü'bnü Haşrem dahi rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize İbn Uyeyne, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, namaz İlk farz kılındığı zaman iki rek'ât olarak farz olmuş. Sonra sefer namazı olduğu gibi bırakılmış. Hazar namazı ise tamamlanmış. Zührî Dedi ki: « Urve'ye sordum: Âişe'ye ne oluyor ki seferde iken kendisi namazı tam kılıyor? dedim. Urve: Âişe, Osmân’ın te'vîl ettiği gibi te'vîlde bulünmuşdur; cevâbını verdi.» Bu hadîsi Buhârî «namaz» ve «Hicret» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. . Farz kelimesi, lûgatda takdir mânâsına gelir. Buradaki namazdan murâd da dört rek'âtlı farzlardır. Çünkü üç rek'âtlı olan akşam namazı; gündüzün vitri'dir. Binaenaleyh olduğu gibi bırakılmışdır. Şu hâlde hadîsden murâd: Allahü teâlâ dört rek'âtlı farz namazları ilk defa ikişer rek'ât üzerinden takdir buyurmuş, sonra hazar'da kılınanlara ikişer rek'ât daha ilâve ederek, onları dörder rek'âta çıkarmış. Bundan yalnız akşam namazını istisna etmiş; demekdir. Dâvûdî'nin beyânına göre, akşam namazına da bir rek'ât ziyâde edilmişdir. Yani ona göre evvel emirde akşam namazı da iki rek'ât olarak farz kılınmış; sonra bir rek'ât daha ilâve edilerek üç'e çıkarılmışdır. Buhârî'nin, bir rivâyetinden anlaşıldığına göre namazlara ikişer rek'ât ilâve, hicret'den bir sene sonra yapılmışdır. Hazret-i Âişe'nin bu hadisi, mürseldir. Çünkü o, bu vak'aya yetişme-mişdir. Fakat böyle mikdâr bildiren yerlerde rey ve içtihada mecal olmadığı için hadîs yine merfû ve muttasıl hükmündedir. Âişe (radıyallahü anha) onu yâ bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yahut bir sahâbîden işitmişdir. Hadîs herhalde huccetdir. Namaza, ziyâde mes'elesi ihtilaflıdır. Ebû İshâk-ı Harbî ile Yâhyâ b. Selâm'a göre hazarda; yani evinde yerinde oturanlara namazın tamamlanmasından murâd, namazın sayısıdır. Zîrâ Isrâ hâdisesinden önce, namaz, biri güneş kavuşmazdan önce, diğeri doğmazdan önce olmak üzere iki vakitden ibaretti. Hazret-i Âişe'nin, bu hadîsi mezkûr iki vakte üç vakit daha ilâve edilerek; namazların beş vakte çıkarıldığını gösterir. Diğer bâzılarına göre Âişe (radıyallahü anha) hadîsinden murâd; İsrâ gecesi beş vakit namaz farz kılınırken, evvelâ ikişer rekât takdir bu-yurulduğunu, sonra hazarda (yani evinde yerinde) olanlar için ikişer rek'ât ilâve edildiğini anlatmakdır. Bu takdirde yapılan ziyâde namaz vakitlerine değil, namazın rek'âtlarına âiddir. Bir takımları: «Namaz, iki rek'ât olarak farz kılınmışdır. Yani yolcu dilerse namazını iki rek'ât kılabilir; isterse dört kılmaya da hakkı vardır» şeklinde tefsirde bulunmuşlardır. Nevevî'nin tefsiri de şu'dur: İki rek'ât kılmak isteyenler için, namaz ikişer rek'ât farz olmuşdur. Sonra evinde yerinde olanlara mahsus olmak üzere iki rek'ât daha ilâve edilmişdir. Sefer namazı ise iki rek'ât kılmak dahi caiz olmak üzere bırakılmışdır. Hanefîler, Hazret-i Âişe'nin bu hadîsi ile istidlal ederek: «Seferde dört rek'âtlı namazları ikişer kılmak ruhsat değil; azimettir. Binaenaleyh yolcunun dört rek'âtlı namazlarını tam kılması isâet olur.» demişlerdir. Hanefiyye ulemâsı bundan mâda Taberânî'nin «Mu'-cem» inde rivâyet ettiği bir hadîsle ve Nesâî ile İbn Mâce'nin rivâyet ettikleri Ömer (radıyallahü anh) hadîsi ile de istidlal ederler. Hazret-i Ömer hadîsinde şöyle denilmektedir: «Sefer namazı ilci rek'ât; kuşluk namazı iki rek'âf; bayram namazı iki rek'ât; cum'a namazı dahi iki rek'âfdır. Bunlar Peygamberiniz Muhammed Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dilinden hiç noksansız; tamam olarak böyledir.» İmâm Şafiî, İmâm Mâlik ve İmâm Ahmed b. Hanbel'e göre, yolcunun dört rek'âtlı namazları, ikişer rek'ât kılması, bir ruhsattır. Binaenaleyh onları isterse dört isterse iki rek'ât kılar. Yalnız iki rek'ât olarak kılması efdaldır. Şâfiîlerden, bir rivâyete göre, dört re'ât kılmak efdal; diğer bir rivâyete göre her ikisi müsavidir. Sahîh ve meşhur olan kavil iki rek'ât kılmanın efdal olmasıdır. Bunların delilleri az sonra göreceğimiz Hazret-i Ömer hadîsi ile Dârakutnî'nin tahrîc ettiği Hazret-i Âişe hadîsidir. Hazret-i Ömer hadîsinde şöyle deniliyor: «Ömer b. Hattâ b'a dedim ki: Halk'ın bu gün namazı kısaltmalarına şaşarım. Allah' Teâlâ (Kâfirlerin, sizi fitneye düçâr edeceğinden korkarsanız...) buyurarak, namazın ancak fitne zamanında lasaltılabileceğini; beyân etmişdir. Şimdi böyle bir korkulu gün yokdur? Ömer: Senin şaştığın şey'e, ben de şaştım da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söyledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu Allah'ın, size tesadduk eylediği bir sadakadır. Binaenaleyh siz, onun sadakasını kab'ûl edin!» buyurdu; dedi. Âişe hadîsinde dahi: Resûlüllah' (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bazen kısa kılar; bazen tamamlar; kimi gün oruç tutar; kimi gün de tutmazdı.» denilmektedir. Bu hadîsin isnadı için Dârakutnî: «Sahîhdir.» demişdir. Ayni hadîsi Beyhakî: Tâlhatü'bnü Amr İbn Salih ve Mu ğîratü'bnü Ziyâd tarîki ile Hazret-i Âişe'den rivâyet etmişdir ki, bu zevatın üçü de zayıfdırlar. Hanefiyye ulemâsı, Şâfiîlerin bu delillerine şöyle cevap vermişlerdir:, 1- Hazret-i Ömer hadîsi size değil; bize delildir. Çünkü mezkûr hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın sadakasını kabul etmelerini emir buyurmuşdur. Emr-i mutlak, vücûd ifâde eder. Binaenaleyh şer'an o hediyeyi reddetmek serbestisi kalmaz. Burada: «Hiç bir insan sadaka kabul etmek için zorlanır mı?» şeklinde bir suâl hatıra gelebilir. Cevâbı şu'dur: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: (Allah, onu size tesadduk eyledi.) sökünün mânâsı: Allah, size hüküm buyurdu, demekdir. Çünkü milk olmaya yaramayan bir şey'i, Allah'ın tesadduk etmesi, o şey'i hükümden düşürmekle olur. Netekim Allah'ın afvı da böyledir.» 2- Hazret-i Âişe hadîsi ise Buhârî ile Müslim İn, Hazret-i İbn Ömer'den tahrîc ettikleri şu hadîsde muarızdır: « İbn Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde seferde bulundum. Allah, ruhunu kabzedinceye kadar (seferde) iki rek'âtdan fazla namaz kılmadı. Ebû Bekir'le beraber bulundum; o da Allâh Teâlâ rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Osman'la beraber bulundum; o da Allahü teâlâ rûh'unu kabzedinceye kadar i'd rek'âtdan fazla namaz kılmadı... dedi.» Selef ve Halef'in ekseri ulemâsına göre seferde dört rek'âtlı namazları, ikişer kılmak vâcibdir. Ashâb-ı kirâm'dan Ömer, Alî, İbn Ömer, Câbir ve İbn Abbâs (radıyallahü anhûm) hazerâtının mezhepleri de budur. Ayni kavil Halife Ömer b. Abdilâzîz ile Hasan-ı Basrî ve Katâde'den dahi rivâyet olunmuşdur. Hammâd- b. Ebî Süleyman'a göre seferde namazlarım dört rek'ât üzerinden kılan bir kimse, o namazları kaza eder. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre dahi vakit içinde olmak şartı ile o namazları ikişer rek'ât olarak kaza eder. İmâm Ahmed b.'Hanbel seferi namazları için: «Onları, ikişer rek'ât kılmak sünnettir.» demişdir. Hattâbî dahi: «Evlâ olan, misafirin namazı kısa kılmasıdır. Çünkü kısa kıldığı namazın caiz olduğuna bütün ulemâ ittifak etmişdir; tamam olarak kılmanın caiz olup olmıyacağı ise ihtilaflıdır. İttifak, ihtilâfa tercih edilir.» diyor. Aynî: «Bütün bu delillerle, bâzılarının (Sadaka hadîsi namazı kısa kılmanın ruhsat olduğuna delâlet eder.) sözü suya düşer.» demişdir. Gerçi Âişe ile Osman (radıyallahü anhûma) te'vîlde bulunarak, seferde namazlarını dörder rek'ât kılmışlardır. Fakat bundan Hanefîler'in kaidesi bozulmaz. Çünkü Hazret-i Âişe seferde namazı iki rek'ât kılmayı da dört rek'ât kılmayı da caiz görüyordu. Şu hâlde kendisi iki caizin biri ile amel etmiş demekdir. Eğer Âişe (radıyallahü anha) namazı tamam kılmayı caiz görmeseydi Hanefîler'in kaidesi o zaman bozulurdu. Hazret-i Osman hadîsine verilecek cevap da budur. Muhakkikin ulemâya göre Osman ile Âişe (radıyallahü anhûma)'nın tevilleri bundan âbâretdir. Yani onlar kasr'la itmamın ikisini de caiz görmüşlerdir. Bazıları: « Hazret-i Osman, mü'minlerin İmâmı; Âişe de anneleri olduğu için nereye gitseler, kendi evlerinde hükmündedirler.» Şeklinde te'vîlde bulunmuş; bir takımları Osman (radıyallahü anh)'ın Mekke'den evli bulunduğunu ileri sürmüş; daha başkaları: « Hazret-i Osman’ın yanında Bedeviler bulunuyordu; onlar namaz ebedî olarak ikişer rek'âta indirildi zannetmesinler diye namazları dörder rek'ât kılmişdır.» demişlerse de bu te'vîllerin hiç biri itirazdan salim değildir. Dört mezhebin İmâmları ile Cumhûr-u ulemâya göre mubah olan her seferde kasr caizdir. Selef'den Bazıları namazı kısa kılabilmek için yolda korku bulunmasını şart koşmuş; diğer Bazıları seferin Hacc veya Ömre vâhut gaza için olmasını; bir takımları da seferin ısyân için değil tâât hususunda yapılmasını şart koşmuşlardır. E-imme-i selâse denilen Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel ile ekseri ulemâya göre ma'siyet seferinde namazları kısa kılmak caiz değildir. Ebû Hanîfe ile Sevrî'ye göre ise caizdir. Binaenaleyh onlara göre sahibinin elinden kaçan bir köle seferde namazlarım ikişer rek'ât kılabilir. Hanefîler'e göre mesâfe-i sefer, senenin en kısa günleri hesabı ile üç günlük yol'dur. Burada muteber olan orta yürüyüşle sabah'dan, öğle'ye kadar alınan yoldur ki takriben doksan kilometrelik mesafedir. Bu mesafeden daha yakınlara gidenler, namazlarını tamam kılarlar. Diğer mezheplere göre yüklü deve yürüyüşü ile bir gün bir gecelik mesafedir. Bu mesafe takriben seksenbir kilometre kadardır. Tafsilât fıkıh kitaplarındadır. 1605- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb, Züheyr b. Harb ve İshâk b. İbrâbim rivâyet ettiler. İshâk (Bize haber verdi.) tâbirini kullandı, diğerleri: Bize Abdullah b. İdris, İbn Cüreyc'den, o da İbn Ebî Ammâr'dan, o da Abdullah b. Bâbeyh'den, o da Ya'lâ b. Ümeyye'den naklen rivâyet etti; dediler. Ya'lâ Şöyle dedi: Ömeru-bnü'l - Hattâb'a, dedim ki: (Allahü teâlâ): "Eğer (sefer esnasında) kâfirlerin, size fenalık yapacağından endîşe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir vebal yokdur" Sûre-i Nisa' âyet 101.. (buyuruyor.) Şimdi insanlar emniyettedir. (O hâlde niçin seferde namazı kısa kılıyoruz?) Ömer, şu cevâbı verdi: — Bu senin şaştığın şey'e ben de şaştım de, onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sordum: «Bu, Allah'ın, size tesadduk eylediği bir sadakadır. Binaenaleyh siz, onun sadakasını kabul edin!» buyurdular. 1606- Bize Muhammed b. Ebî Bekr El - Mukaddemi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya, İbn Cüreyc'den naklen rivâyet etti. Dedi ki: Bana Abdurrahmân b. Abdillâh b. Ebî Anımâr, Abdullah b. Bâbeyh'den, o da Ya'-lâ b. Ümeyye'den naklen rivâyet etti. Ya'lâ: «Ömeru'bnu'l - Hattâb'a dedim ki...» diyerek İbn İdrîs hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Bu hadîsi Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Hibbân da tahrîc etmişlerdir. Rivâyetlerin bâzısında denilmiş İse de meşhur ve ma'rûf olan rivâyeti kitabımızda olduğu gibi şeklindedir. 1607- Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr, Ebû'r-Rabî' ve Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler. Yahya: (Bize haber verdi.) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Avâne, Bükeyr b. Ahnes'den, o da Mü-câhid'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti; dediler. İbn Abbâs: «Allah, namazı Peygamberimiz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dilinden hazarda dört, seferde ilci, korku zamanında da bir rek'ât olarak farz kıldı.» demiş. 1608- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrûn-Nâkıd hep birden Kâsım b. Mâlik'den rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Kâsım b. Mâlik El - Müzeni rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb b. Âiz Et - Tâî, Bükeyr b. Ahnes'den o da Mücâhid'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: «Şüphesiz ki Allah, namazı Peygamberimiz (Muhammed) (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dilinden; yolcuya iki rek'ât, mukîm'e dört, korku hâlinde ise bir rek'ât olarak farz kıldı.» 1609- Bize Muhammed b. El - Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. Dedi ki: Katâde'yi, Mûsâ b. Selemete'l-Hüzelî'den naklen rivâyet ederken dinledim. Mûsâ Şöyle dedi: İbn Abbâs'a Mekke'de bulunduğum zaman İmâmla kılmazsam namazımı nasıl kılacağım? diye sordum. — Ebû’l-Kâsım (Muhammed) (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sünneti olmak üzere iki rek'ât (kıl!) cevâbını verdi. 1610- Bize, bu hadîsi Muhammed b. Minhâl Ed - Darîr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Saîd b. Ebî Arûhe rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. El - Müsennâ dâhi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize batam rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi Katâde'den bu isnâdla, bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Selef-i sâlihînden bir cemâat bu hadîsin zahiri ile amel etmişlerdir. Hasan-ı Basrî, Dahhâk ve İsbâk b. Râhuye bunlar meyânındadir. Ebû Hanîfe, Şafiî, Mâlik ve Cumhûr-u ulemâya göre korku namazı emniyet hâlinde kılınan nama? gibidir. Hazarda kılmıyorsa dört, seferde kılmıyorsa iki rek'at üzerinden kılınır. Fakat hiç bir hâlde, bir rek'at üzerinden kılınması caiz değildir. Bu zevat sadedinde bulunduğumuz İbn Abbâs hadîsini te'vîl ederek: «Bundan murâd: Bir rek'at İmâmla, bir rek'at da yalnız olarak kılmakdır.» derler. Netekim sahih hadîslerin ifâdesine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı korku zamanında namazlarını, bu şekilde kılmışlardır. Nevevî: «Delillerin arasını bulmak için bu te'vîl mutlaka lâzımdır.» diyor. 1611- Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Îsâ b. Hafs b. Âsim b. Ömer b. El-Hattâb, bahasından naklen rivâyet etti. Dedi ki: Mekke yolunda İbn Ömer'le beraber bulundum. Öğle namazını bize iki rek'ât kıldırdı. Sonra döndü geldi. Biz de onunla beraber döndük. Menziline gelip oturdu. Onunla beraber biz de oturduk. Bir aralık namaz kıldığı yere bir göz atarak birtakım kimselerin ayakta olduklarını gördü ve: — Bunlar ne yapıyor? diye sordu. — Tesbîhde bulunuyorlar... dedim. İbn Ömer: — Ben tesbih yapacak olsam mutlaka namazımı tamamlardım. Kardeşim oğlu! Gerçekten ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikde seferde bulundum. Allah rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla namaz kılmadı. Ebû Bekir'le birlikde bulundum, o da Allah rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Ömer'le dahi beraber bulundum, o da Allah rûh'unu kabz edinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Sonra Osman'la beraber bulundum; o da Allah rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Allahü teâlâ dahi Sûre-i Ahzâb âyet 21. "gerçekten Resûlüllah'da sizin için güzel bir Örnek vardır!" buyurmuşdur... dedi. 1612- Bize Kuteybetü'bhü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd (yani İbn Zürey') Ömer b. Muhammed'den, o da Hafs b. Âsım'dan naklen rivâyet etti. Hafs şöyle dedi: Bir hastalığa tutulmuşdum. İbn Ömer, beni dolaşmaya geldi. Kendisine seferde nafile kılınıp kılınmıyacağını sordum. İbn Ömer: — Ben, seferde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in maiyyetinde bulundum ama onu sünnet kılarken görmedim. Eğer ben, sünnet kılacak olsaydım farz namazımı tamam kılardım. Allahü teâlâ da (Gerçekten Resûlüllah da, sizin için güzel bir Örnek vardır.) buyurmuşdur... dedi. Bu hadîsi Buhârî «Taksîr-i salât» bahsinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. «Tesbîhde bulunuyorlar.» tâbirinden murâd, revâtip denilen nâfilelef yani vakit namazlarının sünnetleridir. Bu hadîslerde geçen tesbîh'den murâd, hep bu namazlardır. Hazret-i Abdullah b. Ömer'in: «Ben tesbîh yapacak olsam mutlaka namazımı tamamlardım!» sözünün mânâsı: «Ben nafile kılacak olsam farz namazı dört rek'ât olarak tamamlardım. Bu benim için daha makbul olurdu. Lâkin ben bunların ikisine de kaail değilim. Seferde sünnet vech üzere namaz, dört rek'âtlı farzları iki kılmak; nafileleri de terk etmekle olur.» demekdir. İbn Ömer (radıyallahü anh) buradaki nafileden de beş vaktin sünnetlerini kasdetmişdir. Yoksa onlardan mâda nafileleri seferde kendisi de kılardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dahi bu gûnâ nafileleri kıldığı rivâyet olunmuşdur. Ulemâ beş vaktin sünnetlerinden mâda nafile namazların seferde kılınabileceğine ittifak etmişlerdir. İhtilâf beş vakit namazın sünnetleri hakkındadır. Hazret-i Abdullah b. Ömer ile diğer bâzı ulemâya göre seferde vakit sünnetlerini kılmak mekruhdur. Ashâb-ı kirâmdan Bazıları seferde sünnet namazların kılınacağına kaail olmuşlardır. Ebû Hanîfe, İmâm Ahmed, Şafiî ve ekseri ulemânın mezhepleri de budur. Hanefîler'den Serahsî'nin «El-Mebsût» nârnındaki eseri ile «El-Hidâye» de: «Sünnetlerde kısaltma yokdur. Ulemâ efdal olan hakkında söz etmiş; Bazıları ruhsatla amel ederek, sünnetleri terk etmenin efdal olduğunu; bir takımları da Allah'a tekarrub için onları kılmanın efdal olacağını söylemişlerdir.» denilmektedir. Yine Hanefîler'den Hindîvâhi'nin beyânına göre, bir yerde mola verildiği zaman sünnetleri kılmak efdal; yürüyüş hâlinde ise terk etmek efdaldır. Hişâm: «İmâm Muhammed'i seferde namaz kılarken çok gördüm. Öğle'den evvel ve sonra sünnet kılmıyor; Fakat sabah ile akşam namazının ikişer rek'ât sünnetini hiç bırakmıyordu. İkindi ile yatsı'dan önce nafile kıldığını görmedim. Yatsıyı kılar; sonra vitr'e geçerdi.» demişdir. Nevevî diyor ki: «İhtimâl Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetleri konakladığı yerde kılar da İbn Ömer görmezdi. Zîra nafileyi evde kılmak efdaldır. Yahut sünnetlerin bazen terk edilebileceğine ten-bîh için onları bâzı vakitlerde kılmamışdır.» Sünnetlerin terk edileceğine kaail olanların istidlal makamında: «Sünnetler meşru olmuş olsa farzı dört olarak tamamlamak daha yerinde bir iş olurdu.» sözlerine karşı, Nevevî şu cevâbı vermektedir: «Farz kesin olarak meşrudur. Şayet tam olarak dört rek'ât üzerinden kılınması meşru olsa seferde bütün farz namazların tam olarak kılınması icâb ederdi. Nafile ise mükellefin re'yine bırakılmışdir. Bu bâb'da rifk-u mülâyemet. onun meşru olmasını gerektirir. Mükellef isterse kılar ve sevap ka zanır; isterse kılmaz ve kılmadığından dolayı ona hiç bir şey lâzım gelmez.» 1613- Bize Halef b. Hişâm ile Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî ve Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hammâd (Yani İbn Zeyd) rivâyet etti, H. Bana Züheyr b. Harb ile Ya'kûb b. İbrâbîm de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi de Eyyûb'dan, o da Ebû Ki-lâhe'den, o da Enes'den naklen rivâyet etmişlerdir ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazını Medine'de dört rek'ât kılmış; ikindiyi ise Zii'l-Huleyfe'de İki rek'ât üzerinden kılmişdır. 1614- Bize Saîd b. Mansûr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Muhammed b. Münkedir ile İbrahim b. Meysera rivâyet ettiler. Onlar da Enes b. Mâlik'i şöyle derken işitmişler: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber öğle namazını Medine'de dört rek'ât kıldım. Yine onunla ikindiyi Zü'l-Huleyfe'de iki rek'ât kıldım.» Bu hadîsi Buhârî «Ebvâbü't-Taksîr» ile «Hacc» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hadîs-i şerif Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yola çıkmazdan evvel namazlarını tam kıldığını, yola çıktıkdan sonra dört rek'âtlı namazları ikişer kıldığını göstermektedir. Zü'l - Huleyfe Medîne’ye altı veya yedi mil mesafede bir yer olup Medîne'lilerin mîkaatıdır. 1615- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Beşşâr; ikisi birden Gunder'den rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer Gunder, Şu'be'den, o da Yahya b. Yezîd El-Hünâi'den naklen rivâyet etti. Dedi ki: En es b. Mâlik'e namazı kasr mes'elesini sordum. Şu cevâbı verdi: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç mil yahut üç fersah (şüphe eden, Şu'be'dir.) mesafeye gitmek üzere yola çıktığı zaman namazı İki rek'ât kılardı.» Bu hadîsde bildirilen üç mil veya üç fersah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in seferinin sonu değildir, Hadîsden maksad şu'dur: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz vakti gelmeden yola çıkar; üç mil veya üç fersah mikdârı yürüdükden sonra namazın vakti girer, onu; o zaman kılardı. Nevevî diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kasr ederek kıldığı namazın vaktine bir hayli müddet varken yola çıkar, namaz vakti ona üç mil veya daha fazla yol aldıkdan sonra gelirdi. O da namazı, o zaman kılardı. Mutlak surette vârid olan hadîsler kasr'ın beldeden çıkarken caiz olduğu hususunda biribirini te'yîd ederler. Zîra o anda, o kimseye yolcu denir.» 1616- Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Beşşâr, hep birden İbn Mehdî'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Abdurrahmân b. Mehdi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Yezîd b. Humeyr'den, o da Habib b. Ubeyd'den, o da Cübeyr b. Nüfeyr'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Şurahbî! b. Simt ile beraber onyedi veya onsekiz mü mesafede bulunan bir köye gitmek üzere yola çıktım. Şurahbîl, namazı iki rek'ât kıldı. Bunun (Niçin yaptığını) kendisine sordum: Dedi ki: — Ömer'i, Zü’l-Hule'yfe'de iki rek'ât kılarken gördüm de ben de ona sordum. Ömer: Ben ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den gördüğüm gibi yapıyorum, dedi.» 1617- Bu hadîsi bana Muhammedü'bnü'l-Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, bu isnâdla rivâyet etti. (Yalnız o) İbn's Şimt'dan dedi; Şurahbîl adını söylemedi. Bir de: Kendisinin Hınıs'dan onsekiz mil uzakta bulunan ve Devmîn (veya Dûmîn) denilen bir yere vardığını söyledi. Zahirî'lerden Bazıları bu hadîsle istidlal ederek sefere çıkan bir kimsenin tam bir günlük bir yere gitmese de namazlarını kasr edebileceğini soylemişlerse de hadîs-i şerifde bu hususa delâlet yokdur. Çünkü gösterilen her iki aded şüphelidir. Binaenaleyh bunların hiç birine îtimâd olunamaz. Birinin sabit olduğu farz edilse bile bu mikdâr, namazı kasr ederek kılmağa başladığının iptidâsıdır. Hazret-i Ömer'in Zû’l-Huleyfe'de namazı kasr ederek kılması, o yer'in seferin sonu olduğuna delâlet etmez. Şurahbîl'in kasr ederek kıldığı mesafe şek'siz olarak bilinse bile onun fiili hüccet olamaz; çünkü kendisi bir kavle göre tâbiîndendir. Cumhûr-u ulemâya muhalefet etmişdir. Yahut onyedi veya onsekiz mil mesafede namazı kasr etmesi, yolculuğu esnasında olmuşdur. Bu mesafe onun gideceği yerin sonu değildir; diye te'vîl olunur. 1618- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyni, Yahya b. Ebî İshâk'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdî. Enes şöyle dedi: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde Medine'den Mekke'ye (doğru yola) çıkdık da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tâ dönünceye kadar namazları ikişer rek'ât kıldı. (Yahya Dedi ki): Enes'e: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de ne kadar kaldı?» diye sordum; — On gün! cevâbını verdi. 1619- Bize, bu hadîsi Kuteybe dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Ebû Avâne rivâyet etti. H. Bu hadîsi, bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Uley-ye rivâyet etti. Bunlar hep birden Yahya b. Ebî İshâk'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Hüşeym'in hadîsi gibi rivâyet etmişlerdir. 1620- Bize, Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Yahya b. Efe! İshâk rivâyet etti: Dedi ki: Ben, Enes b. Mâlik'i: «Biz, Medine'den Hacc için yola çıktık...» derken işittim; sonra yukarki hadîsin mislini söyledi. 1621- Bize, İbnü Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, babam rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Ebû Üsâme rivâyet etti. Bunlar hep birden, Sevrî'den, o da Yahya b. Ebî İshâk'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. (Yalnız burada râvî) Hacc'i zikretme-mişdir. Bu hadîsi Buhârî «Ebvâbü't-Taksîr» ve «Megâzî» bahislerinde; Ebû Dâvûd., Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin bir rivâyetinde tasrîh edildiği vecihle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu seferi, Hacc içindi. Mezkûr seferde Mekke'ye Zil-hicce'nin dördüne rastlayan pazar günü sabahı vâsıl olmuşdu. Bu sefer'-de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz öğle, ikindi, yatsı ve sabah namazlarını ikişer rek'ât; akşam namazını üç rek'ât olarak hâli üzere kümışdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Mekke'de ne kadar kaldığını bildiren hadîsler muhtelifdir. Buradaki Enes (radıyallahü anh) rivâyetine göre on gün; Buhârî'nin rivâyet ettiği İbn Abbâs rivâyetine göre ondokuz gün; -Ebû Dâvûd'un rivâyet ettiği İbn Abbâs hadîsine göre onyedi gün; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce'nin tahrîc ettikleri diğer bir rivâyete göre onbeş gün; bâzı rivâyetlerde onsekiz gece kalmışdır. Bu rivâyetlerin arası şöyle cem' edilmişdir: Hazret-i Enes hadîsi Veda Hacc'ına âiddir. Ö seferde Mekke'de on gün kaldı denilmesinden murâd: nefs-i Mekke'de değil Mekke ile birlikde Mina'da kalmasıdır. Çünkü bu husûsda olan Câbir hadîsinden de anlaşıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye Zilhicce'nin dördünde girmiş; giriş ve çıkış günleri hâriç olmak üzere orada üç gün kalmış; ayın sekizinci günü Mina'ya varmış; orada da üç gün yânî şeytan taşiama günlerinde kalmış ki, bu günlerin sonu Zilhicce'nin onüçüne tesadüf eder. İbn Abbâs hadîsi ise Mekke'nin fethine âiddir. Bu bâb'da Imrân b. Husayn (radıyallahü anh) dan da rivâyet vardır. Mezkûr rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de onsekiz gece, kalmışdır. Beyhakî, İbn Abbâs rivâyetleri ile Hazret-i Imrân rivâyetinin arasını bulmuş ve: «Ondokuz gün diye rivâyet eden, Mekke'ye giriş ve çıkış günlerini hesaba katmış; onyedi gün diyen bunları terk etmişdir. Onsekiz gece kaldığını rivâyet eden, girişle çıkış günlerinden birini saymış; diğerini saymamışdır.» demişdir. Onbeş gün rivâyetine gelince: Nevevî (631-676) «El-Hulâsa» nâm eserinde bu rivâyetin zayıf ve mürsel olduğunu söylemişdir. Fakat Aynî'nin beyânına göre zayıf değil isnadı güzel, râvîleri mu'temeddir. Seferde namazların niçin ikişer rek'ât meşru olduğunu Dahhâk tefsirinde şöyle îzâh eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) islâmiyet'in ilk zamanlarında öğle, ikindi, yatsı ve sabah namazlarını ikişer rek'ât; akşam namazını ise üç rek'ât üzerinden kılardı. O bu namazları henüz kıble, Kâ'be'ye çevrilmezden önce kılmışdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün öğle namazını iki rek'ât olarak Beyt-i Makdis'e doğru kildıkdan sonra Cebrail (Aleyhîsselâm) gelmiş; kendisini Kâbeye düğru çevirerek iki rek'ât daha kılmasını işaret etmiş; ondan sonra ikindi ve yatsı'yı da dörder rek'ât, sabah namazını iki rek'ât kılmasını emretmiş ve: «Yâ Muhammed! İlk kıldığın farz ümmetinin yolcuları ile gazilerine mahsûsdur.» demişdir. Taberânî'nin, Hazret-i Alî (radıyallahü anh)'dan tahrîc ettiği bir hadîse göre tüccardan bir cemâat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaat ederek: «Yâ Resûlallah! Biz, sefere çıkıyoruz. Namazımızı . nasıl kılacağız?» diye sormuşlar. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri «Sefere çıktığınız vakit namazı kasr etmenizde bir beis yokdur.» âyet-i kerimesini indirmiş; sonra bir müddet vahy kesilmiş; bundan bir sene sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gazaya çıkmış ve Harb esnasında öğleyi kılmış. Müşrikler bunu görünce biribirlerine: «Vallahi Muhammed ve ashabı arkalarından hücuma imkân veriyorlar! Şunların üzerine baskıyı arttırsanız!...» demişler; müteakiben Teâlâ Hazretleri iki namaz arasında âyetin sonunu yani «Şayet kâfirlerin size fenalık edeceğinden korkarsanız...» kısmını indirmişdir. Câbir b. Abdillâh (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîse göre kasr âyeti Nahl denilen yerde nâzil olmuşdur. İbn Esîr'in beyânına göre bu vak'a hicretin dördüncü senesinde olmuşdur. Sa'lebî, tefsirinde Hazret-i İbn Abbâs'in: «Kasr ederek kılınan ilk namaz ikindidir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Usfân'da Zû Enmâr gazasında kıldı.» dediği rivâyet olunmuşdur. |