Geri

   

 

 

 

İleri

 

18- Sarımsak, Soğan, Pırasa veya Bunlara Benzer Birşey Yiyenin (Mescide Gelmekden) Nehy Edilmesi Bâbı

1276- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Yahya (yani El - Kattan), Ubeydullah'dan naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Nâfi', İbn Ömer'den naklen haber verdi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber gazasında:

«Her kim şu nebâtdan yani sarımsakdan yerse sakın mescidlere gelmesin!» buyurmuşlar.

Züheyr: «Bir gazâ'da- dedi. Hayber'i zikretmedi.

1277- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. H.

Dedi ki: Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr de rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Ubeydul-lah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Herkim, bu sebzeden yerse kokusu gidinceye kadar sakın bizim mescidirimize yaklaşmasın!» buyurmuşlar. Ve bununla sarımsağı kasdetmişler.

1278- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsmail (yani İbn Uleyye) Abdûlâzîz'den— ki İbn Sühayb'dır — naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Enes'e sarımsağın hükmünü sordular da şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Her kim su sebzeden yerse bize yaklaşmasın ve bizimle namaz kılmasın!» buyurdular.

1279- Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. İbn Râfi' ise: Bize Abdürrezzâk rivâyet etti, dedi. Abdürrezzâk: Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn'l . Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi; demiş. Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Herkim şu sebzeden yerse sakın bizim mescidimize yaklaşmasın ve sarımsak kokusu ile bize eziyyet vermesin!» buyurdular; demiş.

1280- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kesir b. Hîşâm, Hişâm-ı Destevâî'den, o da Ebü'z - Zübeyr'den, o da Câ-bir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) soğan ve pırasa yemeyi nehy etti. (Bir defa) Bize ihtiyâç galebe çalarak, bundan yedik. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Her kim bu pis kokulu sebzeden yerse sakın bizim mescidimize yaklaşmasın! Zîrâ insanların ezâ gördüğü şeyden melekler de eziyet görür.»

buyurdular.

1281- Bana Ebü't - Tâhir ile Harmele rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi.

Dedi ki: Bana Ata' b. Ebî Rebâh rivâyet etti ki Câbir b. Abdillâh Şöyle dedi: (Harmele'nin rivâyetinde: Zü'metti.) tâbiri vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Her kim sarımsak veya soğan yediyse bizden yahut bizim mescidimizden ırak olsun! Evinde otursun!» buyurdular.

Şu da varki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e içinde bakla nev'inden sebzeler bulunan bir tabak getirildi. Efendimiz sebzelerin kokusunu duyarak (Bunların ne olduğunu) sordu. Müteakiben sebzelerin içinde bakla nevileri olduğunu kendisine haber verdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları ashabından birine, yaklaştırmalarını söyledi. Fakat o da tabağı görünce sebzeleri yemek istemedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Sen ye! Çünkü ben senin münâcaat etmediğinle munâcaatda bulunurum.» buyurdular.

1282- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd, İbn Cüreyc'den rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Atâ', Câbir b. Abdillâh'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi ki:

«Her kim şu bakladan, sarımsakdan yerse (Bir defasında: Herkim soğanı, sarımsağı ve pırasayı yerse buyurmuş) sakın bizim mescidimize yaklaşmasın! Çünkü melekler Benî Âdem'in müte'ezzî olduğu şeyden ezâ duyarlar.» buyurmuşlar.

1283- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mu-lianınıed b. Bekr haber verdi. H.

Dedi ki: Bana Muhammed b. Râfi'de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. Muhammed b. Bekir'le Abdürrezzak hep birden demişler ki: Bize İbn Güreye şu isnâdla haber verdi:

«Herkim şu sebzeden -yani sarımsakdan- yerse mescidimizde bizim yanımıza gelmesini»

İbn Cüreyc soğanla pırasayı zikretmemişdir.

1284- Bana Amrü'n - Nâkıd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bj b. Uleyye, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadre'den, o da Ebû Said' rivâyet etti. Ebû Said Şöyle dedi: Hayber'in fethinden henüz döndük. Bizler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı, bu sebzenin — sarımsağın — tarlalarına rastladık. Halk açdı. Bu sebeple sarımsağı patlayasıya yedik; sonra mescide gittik. Resûlüllah kokuyu duyarak:

«Her kim bu pis sebzeden bırşey yerse sakın mescidde bize yaklaşmasın!» buyurdular.

Bunun üzerine halk: «Sarımsak haram kılındı..., sarımsak haram kılındı...» dediler. Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına vardı da:

«Ey cemaat! Allah'ın bana helâl kıldığı bir şey'i haram etmek benim elimde değildir. Şu var ki ben bu sebzenin kokusundan hoşlanmıyorum.» buyurdular.

1285- Bize Hârûn b. Saîd El-Eylî ile Ahmed b. Isâ rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Amr, Bü-keyr b. Eşecc'den, o da İbn Habbab'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı ile bir-likde bir soğan tarlasına uğranuşlar. içlerinden Bazıları inerek soğandan yemişler. Diğerleri yememişler. (Râvî diyor ki): Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gittik. O, soğan yemeyenleri çağırdı; diğerlerini ise soğanm kokusu gidinceye kadar yıkına yaklaştırmadı.

Bu rivâyetlerin bâzılarını Buhârî «Ezan» bahsinde; bâzılarını Ebû Dâvûd ile Tirmizî-«Et'ime» de; Nesâî «Namaz» ve «Velime» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Tirmizî, Hazret-i Câbir hadîsini rivâyet ettikden sonra: «Bu bâbda Ömer, Ebû Eyyûb, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd, Câbir b. Semura, Kurra ve İbn Ömer (radıyallahü anhûm) hazerâtindan da rivâyetler olduğunu kaydetmişdir. Aynî bunlardan mâda bu bâbda Huzeyfe, Ebü Sâ'lebe, Mugîre b. Şu'be, Alî, Enes ve Abdullah b. Zeyd (radıyallahü anhûm)'dan da rivâyetler bulunduğunu kaydetmiş ve bunların yerlerini birer birer göstermişdir. Şöyle ki:

Hazret-i Ömer hadîsini İmâm Müslim ile başkaları, Ebû Eyyûb hadîsini Tirmizî; Ebû Hüreyre hadîs'ini Müslim, Ebû Saîd hadîs'ini yine Müslim, Câbir b. Semura hadîs'ini Tirmizî; Kurra hadîs'ini Bey-hakî; İbn Ömer hadîs'ini Buhârî ile Müslim; Huzeyfe hadîs'ini İbn Hibbân; Ebû Salebe hadîs'ini Taberânî «El-Evsat» da; Mugîra hadîs'ini Tirmizî; Hazret-i Alî hadîs'ini Ebû Nuaym «El- Hılye»'de;

Enes hadîs'ini Buhârî ve başkaları; Abdullah b. Zeyd hadîs'ini de Taberânî tahrîc etmişlerdir.

Görülüyor ki bu hadîslerde sarımsağa «şecere» nâmı verilmişdir. Şecerenin türkçe karşılığı ağaçdır. Fakat araplar sakı bulunan her ne-bât'a şecere; kökeni bulunan nebât'a da «necim» derler. Bazıları yere kök salan ve üzeri kesildiği hâlde yeniden filiz süren şeye şecer denildiğini; böyle olmayan nebatata ise necim adı verildiğini söylerler. Sebzevatın umûmuna araplar «baki» ve «bukûl» derler.

Rivâyetlerin umûmundan anlaşılıyor ki sarımsak ve soğan gibi kerih kokusu olan sebzelerden birini yedikden sonra mescide ve o hükümde olan başka bir yere gitmek mekrûhdur. Bazıları pırasanın hadîsde zikre-dilmediğini, onu yemenin soğana kıyâs suretiyle mekruh olduğunu söy-lemişlersede bu iddia doğru değildir. Bâbımız hadîslerinin bâzı rivâyetlerinde pırasa da zikredilmişdir. Zâten zikredilmese bile maksad insanlara ve meleklere eziyet veren bütün kerîh kokulu sebzelerdir. Binaenaleyh zikredilmediği hâlde turp dahi hükümde dâhildir.

1286- Bize Muhammed b. El- Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki):

Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâm rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Katâde, Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Ma'dân b. EbS Talha'dan naklen rivâyet etti ki Ömerü'bnü'l - Hattâb cum'â günü hutbe okuyarak Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekir'i anmış. (Sonra) Şöyle dedi; Ben rü'yâmda bir horozun bana üç gaga vurduğunu gördüm. Ben bunu ancak ecelimin gelmesiyle te'vîl ediyorum. Bâzı kimseler bana halîfe bırakmamı emrediyorlar. Ama hiç şüphe yoktur ki Allah ne dînini, ne hilâfetini, ne de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı ile gönderdiğini zayi' edecek değildir. Şayet bana acele bir hâl vâki olursa hilâfet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendilerinden razı olarak dtin-yâ'dan gittiği şu altı zât arasında şûra olacakdir. Ben pek âlâ biliyorum ki bâzı kimseler bu işe dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle islâm'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bunlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır; kâfirlerdir; sapıklardır. Sonra (şunu bilmiş olun ki) Ben öldükden sonra kendimce kelâle mes'elesînden daha mühim birşey bırakmıyorum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kelâle mes'elesinde olduğu kadar hiç bir şey'de müracaat etmemişimdir. O da bana bu bâbda, olduğu kadar hiçbir şeyde haşîn davranmamışdır. Hattâ parmağı ile göğsüme dokunarak:

«Yâ Ömer, sana Nisa sûresinin sonundaki sayf âyeti yetmiyor mu?»: buyurdu gerçekden eğer yaşarsam kelâle hususunda Öyle bir hüküm vereceğim ki o hükmü Kur'ân'ı okuyanlar da, okumayanlar da verecek!.. Ömer sonra şunları söylemiş:

«Allahım! seni şehirlerin valileri üzerine şahit kılıyorum. Ben onlan o yerler halkı Üzerine ancak adalet göstersinler, nalk'a dinlerini ve Peygamberleri (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sünnetini öğretsinler: aralarında ganimetlerini taksim etsinler; müşkil işlerini bana arzetsinler diye gön-dermîşimdir!

Sonra, siz ey cemaat! Benim ancak habis gördüğüm iki sebzeyi yiyorsunuz. Şu soğanla sarımsağı... Vallahi ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i mescidde bir kimsede bunların kokusunu duyduğu vakit emrederek o kimseyi bakîa çıkarttığını görmüşümdür. Binaenaleyh eğer bir kimse bunları yiyecekse (hiç olmazsa) pişirmek suretiyle onların (kokularını) öldürsün!»

1287- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsmail b. Üleyye, Saîd b. Ebî Arûbe'den naklen rivâyet etti. H.

Dedi ki: Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim de ikisi birden Şebâbe'tü'bnü Sevvâr'dan rivâyet ettiler.

Dedi ki: Bize Şu'be rivâyet etti.

Bu râvîlerin hepsi Katâde'den bu isnâdla bu hadîs'in mislini rivâyet etmişlerdir.

Bu hadîs Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)’ın bir hutbesine âiddir. Fakat sonunda sarımsakla soğan yemenin hükümlerini de beyân ettiği için Müslim onu buraya almışdır.

Hadîs'in senedi üzerinde Dâre Kutnî söz etmiş ve Katâde'-nin bu hadîsde üç tane hafıza yani Mansûr b. Mu'temir, Husayn b. Abdirrahmân ve Ömer b. Murraya muhalefet ettiğini söylemişdir. Filhakika bu üç râvî hadîsin senedinde Ma'dân'ı zikretmeden rivâyet etmişlerdir. Katide'nin rivâyetinde ise Ma'dân'da vardır.

Dâre Kutnî, Katâde'nin müdellis olmasına bakarak bu hadîs üzerine Müslim'e karşı istidrâkde bulunmuşsa da İstidrâü Nevevî tarafından reddedilmişdir. Çünkü müdellis olan râvînin rivâyeti hangi şartlar dâhilinde kabul edileceğini İmâm Müslim en iyi bilenlerden biridir. Bu husûsda yukarılarda münâsebet düştükçe söz geçmişdi.

Hazret-i Ömer'in cum'â günü okuduğu bu hutbenin namaz hutbesi olduğu anlaşılıyor. Böyle bir hutbede sarımsak ve soğan yemenin vb.'nin hükmünden bahsetmesi dînî bir takım maslahatlara şâmil olduğu için lağıv yânî lüzumsuz addedilemez.

Ömer (radıyallahü anh) rüyâ'sında bir horozun kendisine üç gaga vurduğunu görmüş ve bunu ecelinin yaklaştığına yormuşdu. Hakîkatda da öyle oldu. Hazret-i Mugîratü'bnü Şu'be'nin Ebû Lü'lü' isminde mecûsî bir kölesi vardı. îşte Hazret-i ömer'e üç hançer vurarak şehid eden bu köledir.

Müslim sarihlerinden Übbî'nin beyânına göre Ömer (radıyallahü anh) bir gün sırtüstü yatarak ellerini kaldırmış ve: «Allah'ım, artık yaşım ilerledi; kuvvetim zayıfladı. Bana tâbi' olan uzaklara dağıldı. Binaenaleyh kazandıklarımı zayi etmeden biran benim ruhumu kabzet!» diye dua etmiş. Birkaç gün sonra da horot sini görmüş ve bunu şehâdete yorarak; «Beni arap olmıyan bir adam öldürecek...» demiş.

Hazret-i Ömer arap olmayan bir kimsenin Medine'ye girmesine mü-sâde etmiyordu. O sıralarda Kufe'de vali bulunan Mugîra (radıyallahü anh) kendisine mektup yazarak elinde Medine halkına hizmeti dokunacak demirci ve doğramacı bir köle bulunduğunu, şayet tensîb buyurura onu hemen kendisine göndereceğini yazmışdı. Ömer (radıyallahü anh) kölenin gönderilmesine izin verdi; ve köle Medine'ye geldi. Ancak Hazret-i Mugîra bu köleye yüz yahut yüzyirmi dirhem haraç bağladığı için köle hâlini Hazret-i Ömer'e şikâyet etmiş fakat Ömer (radıyallahü anh)

«Senin san'âtına karşı bu haraç çok değildir.» diyerek şikâyetini kabul etmemişdi. Köle buna içerlemişdi. Bir gün Hazret-i Ömer'e tesadüf etti. Ömer (radıyallahü anh) kendisine:

Senin: istersen rüzgârla un öğüten değirmen yaparım; dediğini işitmedim mi sanıyorsun?» demiş. Bu söz üzerine köle Hazret-i ömer'e kızgın kızgın bakarak:

«Sana hakîkaten öyle bir değirmen yapacağımla şarkla garbın diline destan olacak!» demiş. Hazret-i Ömer bu menhus kölenin kötü niyetini sezerek: «Bu köle beni tehdîd etti» demişdir. Filhakika bir kaç gece sonra köle hançerini ve okunu alarak onu öldürmeye hazırlandı. Hazret-i Ömer sabahleyin erkenden kalkmış; âdeti vecîhle halkı sabah namazına uyandırıyordu. Köleye yaklaştığı sırada alçak herif üzerine atlayarak onu üç yerinden yaraladı. Bunlardan biri göbeğine tesadüf etmişdi ki vefâtmada bu sebep oldu. Cânî köle kaçarken onüç kişi yaralamış ve bunlardan yedisi şehîd olmuşdu. Nihayet mel'ûn köle, üzerine aba atılmak suretiyle yakalarianuş o anda da kendi hançeri ile intihar etmişdir. Hazret-i Ömer, Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh)’in elinden tutarak onu namaza geçirmiş. Hazret-i Abdurrahman o gün sabah namazını en kısa sûrelerden Asır ve Kevser ile kıldırmışdır. Hazret-i Ömer'in yaralarını tedavi için bir iki hekim getirildiyse de tedavisine imkân bulunamadı. Bu bâbdaki tafsilât siyer ve târih kitaplarındadır.

Hazret-i Ömer'in: «Bir takım kimseler benden halife tâyin etmemi istiyorlar...» sözünün mânâsı halîfe tâyin edersen iyi olur ama etmezsen de fena olmaz; çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) halîfe tâyin et-memişdir. Ve çünkü Allahü teâlâ dînini zayi etmeyecekdir; demekdir.

Şûra: Meşveret meclisi demekdir. Bu meclis altı kişiden mürekkep idi. İsimleri şunlardır: Osman, Alî, Tâlha, Zübeyr, Sa'd b. Ebî Vakkâs ve Abdurrahman b. Avf. (radıyallahü anhûm) Saîd b. Zeyd cennetle müjdelenenlerden olmakla beraber şûraya girememişdi. Çünkü Hazret-i ömer'in akrabâsın-dandı. Oğlu Abdullah b. Ömer'in dahi şûraya girememesi ayni sebeptendir.

Hazret-i Ömer'in: «Bâzı kimselerin bu hilâfet işine dil uzatacaklarını pek âlâ bilirim.» sözü ile kimleri kasdettiği malûm değildir. İlk devirlerde hilâfet mes'elesi hakkında müslümanlar arasında muhalefet eden bulunmamışdır. «İmâm lâzım değildir.» sözü çok sonra bâzı mu'tezile tarafından söylenmişdir.

Sayf âyetinden murâd: Nisa' sûresinin son âyetidir. Mezkûr âyet yazın nâzil olduğu için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona sayf âyeti demişdir. Sayf: yaz demekdir. Bu âyet-i kerîme Hazret-i Ömer'in son derece ehemmiyetle üzerinde durduğu kelâle mes'elesinden bahseder.

Kelâle: ölen bir kimsenin babası ve çocuğu bulunmamakdır. Sûre-i Nisâ'nın son âyetinde böyle bir kimsenin hükmünden bahis ile:

«Senden fetva istiyorlar. De ki; Kelâle hakkında size fetvayı Allah verir (Şöyle ki) Eğer bir kimse ölür de çocuğu olmaz, yalnız bir kız kardeşi bulunursa bıraktığı mîrasdan o'na yan verilir... ilâh...» buyurulmaktadır.