6- Rükü'da Elleri Dizler Üzerine Koymanın Mendubiyeti ve Avuçları Birbiri Üzerine Kapamanın Nesh Edilmesi Bâbı 1219- Bize Muhammed b. Ala' El-Hemdanî Ebû Küreyb rivâyet etti. Dedi ki: Size Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved ile Alkâme'den naklen rivâyet etti. Demişler ki: Abdullah b. Mes'ûd'u evinde ziyarete gittik. Bize: «Şu arkanızdakiler namaz kıldı mı?» dedi. — Hayır! dedik. — Öyle ise kalkın namazı kılın! dedi. Ama bize ezan ve ikaameti emretmedi. Biz de onun arkasında namaza durmak için gittik. Hemen bizim ellerimizden tutarak birimizi sağına, diğerimizi soluna durdurdu. O rükû' ettiği vakit biz ellerimizi dizlerimizin üzerine koyduk. Fakat o bizim ellerimize vurarak avuçlarını birbiri üzerine kapadı; sonra ellerini uylukları araşma soktu. Namazı bitirince şunları söyledi: — «Şu muhakkak ki ileride size bir takım emirler gelecek, namazı vaktinden geriye bırakacak ve onu vaktin sonuna sıkıştıracaklar. İşte onların böyle yaptıklarını gördüğünüz vakit siz hemen namazı vaktinde kılın! Onlarla kıldığınız namaz nafile namaz olsun! Üç kişi olursanız namazı beraber kılın! Bundan daha çok olursanız (yine öyle yapın) İçinizden biriniz size İmâm olsun. Biriniz rükû'a vardı mı kollarını uylukları üzerine döşeyerek eğilsin! Avuçlarının da birbiri üzerine kapasın. Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in parmaklarının hareketi halâ gözümün önündedir. Onları görür gibiyim; dedi.» 1220- Bize Mincâb b. El-Hâris El-Temîmî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Müshir haber verdi. H. (Dedi ki): Bize Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr rivâyet etti. H. (Dedi ki): Bana Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mufaddâl rivâyet etti. Bunların depsi A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Âlkame ile Esved'den naklen onların Abdullah'ın yanına girdiklerini Ebû Muâviye hadisi ma'-nâsında rivâyet etmişlerdir. İbn Müshîr ile Cerîr'in hadislerinde: «Doğrusu rükû' hâlinde iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in parmaklarının hareketlerini hâlâ görür gibiyim.» ibaresi vardır. 1221- Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Mûsâ, İsrail'den, o da Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Âlkaroe ile Esved'den naklen haber verdi ki (Âlkame ile Esved) Abdullah'ın yanına girmişler. Abdullah (Onlara): «Arkanızdakiler namaz kıldı mı?» diye sormuş. Onlar: «Evet» demişler. Bunun üzerine Abdullah, Alkame ile Esved'in aralarına durmuş. Onların birini sağına, ötekini de soluna almış. (Kendileri diyorlar ki) sonra rükû'a vardık ve ellerimizi dizlerimizin üzerine koyduk. Abdullah bizim ellerimize vurdu. Sonra ellerini birbiri üzerine kapadı ve onları uyluklarının araşma soktu. Namazı kıldıktan sonra: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) işte böyle yaptı.» dedi. Bu rivâyetler Hazret-i Abdullah b. Mes'ûd ile ondan hadîs rivâyet eden Âlkame ve Esved'in mezheblerini bildirmektedir. Onlara göre rükû'da avuçları biribirine yapıştırarak bacakların arasına sıkıştırmak sünnet'dir. Hâlbuki onlardan mâada bütün ulemâya göre rükû'da elleri dizlerin üzerine koymak sünnetdir. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'in sünnet addettiği şekle «tatbik» derler ki ulemâya göre mekrûhdur. Çünkü bundan sonraki rivâyetlerde görüleceği vecihle tatbik nesholunmuşdur. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh): «Bunlar namazı kıldılar mı?» sözü ile zamanın emîrini ve ona tabî olanları kasdetmiş, ayni zamanda onların namaza karşı gevşek davrandıklarına ve onu dâima vaktin sonuna te'hîr ettiklerine işaret etmişdir. Ezan ve ikâmetsiz namaz kılmak yine İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile bâzı selefin mezhepleridir. Onlara göre cum'a kılınan ve onun için ezan okunup ikâmet getirilen bir beldede yalnız başına namaz kılan kimseye ezan ve ikaamet meşru' değildir. Camî'de okunan ezan ve ikâmet onun içinde kâfidir. Cumhûr-ü Ulemâya göre ise yalnız kılan hakkında ikâmet sünnetdir. Ezan mes'elesi ihtilaflıdır. Bu hadîsin ilk rivâyetinde Hazret-i İbn Mes'ûd, Esved'le Alkame'ye «Şu arkanızdakiler namaz kıldı mı?» diye sorduğu vakit «Hayır!» cevabını verdikleri; üçüncü rivâyetin de ise «Evet» dedikleri görülüyor. Müslim sarihlerinden Übbiye göre bu iki rivâyetin ayrı ayrı iki yerde geçen iki hâdiseye aid olması ihtimâli vardır. Namazların başka başka olması da muhtemeldir. Şöyle ki: İbn Mes'ud (radıyallahü anh)'ın yanına ikindinin vakti girer girmez varmışlar ve onun sorduğu suâle «Hayır» cevabını vermekle henüz ikindiyi kılmadıklarını bildirmişler «Evet» demekle de öğleyi az evvel kıldıklarım anlatmak istemişlerdir. Bazıları «Hayır» cevabının yalnız Müslim'in rivâyetinde bulunduğunu ve bunun zahire bakarak bir vehim olduğunu söylemişlerdir. İmâmla beraber iki kişi cemaat olursa birini İmâmın sağma, diğerini de soluna almak yine Hazret-i İbn Mes'ûd ile iki ravisinin mezhepleridir. Nevevî'nin beyanına göre sahabe devrinden bugüne kadar bütün ulema bunlara muhalefet ederek, cemaat iki kişi olurlarsa İmâmın arkasına saf teşkil etmeleri gerektiğini söylemişlerdir. Cemaat bir kişi olursa bilittifâk İmâmın sağ tarafına durur. Kâdi İyâz'ın Saîd b. El-Müseyye b'den naklettiği bir rivâyete göre bir kişi İmâmın sol tarafına duraç akmış. Nevevî: «Saîd b. El-Müseyyeb'den sahih olarak böyle bir şey rivâyet edildiğini zannetmiyorum. Edilmiş olsa bile İbn Abbâs hadîsini duymamış de-mekdir.' Ne olursa olsun bu gün ulemâ bir kişinin İmâmın sağ tarafında duracağında müttefikdirler.» diyor. «Şerakü'l-Mevtâ» ta'bîri İbn’l-A'râbî'nin beynânma göre iki ma'nâya gelir. Birinci ma'nâsı: güneşin kavuşmasına ramak kalmak demekdir. İkinci ma'nâsı ise ölmek üzere bulunan bir kimsenin son demidir. Hadîs-i Şerîf'de bununla vaktin çıkmasına pek az zaman kalıncaya kadar namazı gecikdirmek kasdedilmişdir. «Üç kişi olursanız namazı beraber kılın!» cümlesinden murad: İmâm ileri geçmeyip aralarında durmak suretiyle namazı birlikte kılmalarıdır. Hâdis-i Şerîf'de evvelâ namazın vakti girer girmez kılınması; sonra geç kılanlarla beraber bir daha kılarak cemâat faziletine iştirak edilmesi emir edilmiş, bu suretle yıkması melhuz olan fitne ve dedikodunun önüne geçilmek istenilmişdir. Zîrâ cemaata devam etmemek dedikoduyu ve müslümanların dağılmasını mucip olur. Bu hadîs farz olan bir namaz iki defa kılmırsa ikincinin nafile yerine geçeceğine delildir. Zîrâ bir def'â kılmakla farz sakıt olur, Maama-fih bu meselede ihtilâf olunmuş, bazıları: «İki defa kılınan bir namazın hangisi daha mükemmel kılındıysa farz yerine o geçer.» demiş; bir takımları ikisinin de farz yerine geçeceğim söylemiş; bazıları da ikisinden hangisinin farz yerine geçeceğini söylemiş; bazıları da ikisinden hangisinin farz yerine geçtiği bilinemez kanaatinde bulunmuşlardır. 1222- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. Dediler ki: Bize Ebû Avâne, Ebû Ya'fûr'dan, o da Mus'ab b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Babamın yanı başında namaza durdum (rükû'da) ellerimi dizlerimin arasına koydum. Bunun üzerine babam bana: Avuçlarını dizkapaklarının üzerine koy, dedi. Sonra başka bir defa ben bunu yine yaptım. Bu sefer babam ellerime vurdu ve: «Biz bundan nehy olunduk. Ye elleri dizlerin üzerine koymaya me'mûr olduk.» dedi. 1223- Bize Halef b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebul-Ahvas rivâyet etti. H. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Bunların ikisi de Ebû Ya'fûr'dan bu isnâdla «Biz bundan nehy olunduk» cümlesine kadar rivâyet etmiş. Sonrasını söylememişlerdir. 1224- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî', İsmâil b. Ebî Hâlid'den, o da Zübeyr b. Adiy'den, o da Mus'ab b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Mus'ab Şöyle dedi: Rükû' ettim de ellerimi şöyle yaptım. (Yani avuçlarını birbiri üzerine kapayarak uyluklarının arasına koymuş). Bunun üzerine babam: Evvelce biz bunu yapardık, ama sonradan ellerimizi diz kapaklarımızın üzerine koymaya me'mûr olduk; dedi. 1225- Bana Hakem b. Mûsâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Isa b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. Ebî Hâlid, Züleyr b. Adiy'den, o da Mus'ab b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'dan naklen rivâyet etti. Mus'ab Şöyle dedi: Babamın yamyaşında namaz kıldım. Rükû'a vardığımda (iki elimin) parmaklarını Hribirlerine geçirerek ellerimi dizlerimin arasına koydum. Bunun üzerine babam ellerime vurdu. Namazdan sonra: «Evvelce biz bunu yapardık; ama sonradan ellerimizi, dizlerimize kaldırmağa me'mûr olduk.» dedi. Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hadîs-i Şerîf bütün rivâyetleri ile tatbikin, yani rükû'da iki elin avuçlarını birbirine kapayarak dizlerin arasına sıkıştırmanın nesih edildiğine delildir. Gerçi rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu bâbda sarih bir emri yokdur. Fakat sahâbî'nin «Me'mûr olduk, Nehiy edildik» gibi sözleri emir ve nehiyin kendilerine Allah ve Resûlü tarafından geldiğine hamledilmişdir. Bu gibi sıygalarla rivâyet edilen hadîslerin hükmü ulemâ arasında ihtilaflı ise de râcih olan kavle göre merfû' hükmündedirler. Ulemâdan Sevrî, İbn Sîrin, Hasan-ı Basrî, Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik, İmâm Şafiî ve İmâm Ahmed ile bu mezheplerin ulemâsı bu hadîsle istidlal ederek namaz kılan bir kimsenin rükû' hâlinde ellerini biribirine kapayıp dizleri arasına sıkıştırmayıp diz kapaklarının üzerine, adetâ onları tutar gibi koyması ve parmaklarının arasını açması gerektiğini söylemişlerdir. Onlar bu husûsda Bâbımız hadîslerinden ma'dâ Tahâvî'nin, Ebû Dâvûd'un Tirmizî ve başkalarının rivâyet ettikleri hadîslerle de istidlal ederler. Hattâ İbn'l-M ünzir'in, Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhûma)'dan kavî bir isnâdla rivâyet ettiği bir hadîs'e göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rükû'da tatbiki yalnız bir defa yapmışdır. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile İbrahim Nehaî, Alkame, Esved ve Ebî Ubeyde rükû'da ellerin tatbik yapılacağına kail olmuşlardır. Bazıları yukarıda da işaret ettiğimiz vecihle de Hazret-i İbn Mes'ûd'un tatbik hadîsinin nesih edildiğini duymadığına kail olmuşlarsa da bu kavil söz götürür. Çünkü İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) öteden beri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin hizmetinde bulunmuş, ayakkabılarını giydirmiş çıkarmış, vefatına kadar ondan ayrılmamışdir. Binaenaleyh Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sonraları rükû'da ellerini dizlerinin üzerine koyduğunu onun duymaması ihtimalden uzakdır. Abdür-rezzâk'ın Âlkame ile Esved'den rivâyet ettiği bir hadîsde: «Biz Abdullah b. Mes'ûd ile namaz kıldık, rükû'da ellerini birbiri üzerine kapayarak dizleri arasına aldı. Sonra Ömer'e tesadüf ederek onunla da namaz kıldık ve ellerimizi birbiri üzerine kapayarak dizlerimizin arasına sıkıştırdık. Ömer (radıyallahü anh) namazdan çıkınca: Bu vaktiyle bizim yaptığımız bir işdi sonra terk olundu; dedi; namazı yeniden kılmamızı emretmedi.» denilmekledir. Bu rivâyete göre yâ tatbikin nehiy buyurulması kerâhat-ı tenzihiyye içindir yahut namaz kılan muhayyerdir. Nitekim İbn Ebî Şeybe'nin «Mûsannef» inde bu hususa dâir Hazret-i Alî (radıyallahü anh)'dan rivâyet vardır. Ma'mâfih bâzı rivâyetlerde Hazret-i Âişeye tatbikin niçin bırakıldığı sorulduğu; cevaben: «Bunu yahudîler yaptığı için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan nehiy olundu.» dediği bildirilmişdir. Yine bu gibi rivâyetlerden anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mes'ele hakkında kendisine vahy gelmediği zaman o mes'eleyi Ehl-i Kitab’ın dinlerine göre halletmeyi tercih buyururmuş. Sonraları, Ehl-i Kitâb'a muhalefet etmesi emir buyurulmuş. Bundan anlaşılıyor ki tatbiki terk etmek tahyîrden yine de evlâdır. |