8- Ezanın Fazileti ve Onu İşitince Şeytanın Kaçması Bâbı 878- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde, Talhatübnü Yahya'dan, o da amcasından naklen rivâyet etti. Dedi ki: Muâviyetü'bnü Ebî Süfyan'ın yanında idim. Derken müezzin onu namaza davete geldi. Bunun üzerine Muâviye; Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Müezzinler kıyâmet gününde insanların en uzun boyunluları olacaklardır» buyururken işittim, dedi. 879- Bana bu hadîsi Ishak b. Mansûr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Âmir haber verdi (Dedi ki): Bize Süfyan, Talhatü'bnü Yahya dan, o da îsa b. Talha'dan naklen rivâyet etti. îsa: Ben Muâviye'yi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular diyerek bu hadisin mislini rivâyet ederken dinledim demiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle mislini rivâyet ederken dinledim, demiş Müezzinlerin kıyâmet gününde en uzun boyunlu insanlar olmasından ne kastedildiği selef ve halef ulemâsı arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Bazılarına göre bundan murâd müezzinlerin Rahmet-i ilâhiyyeyi görmeye en ziyâde özenen insanlar olmalarıdır. Çünkü; bir şeyi görmeye özenen ona doğru boynunu uzatarak bakar, binnetice bundan murâd pek çok se-vâb görmeleridir. Nadr b. Şümeyl'e göre kıyâmet gününde insanlar birbirlerinin terlerinden bunaldıkları zaman terden ve sıkıntıdan kurtulmak için müezzinlerin boyunları uzayacaktır. Bâzılarına göre; uzun boyunluluk reis ve kavminin büyüğü olmaktan kinayedir. Araplar büyüklerini uzun boyunlu olmakla tavsif ederler. Bazıları; «Bundan murâd kıyâmet gününde onlara tâbi olanların çokluğudur.» demişler, İbnül Arâbî ise; Bununla müezzinlerin amelleri en çok bulunan insanlar oldukları anlatılmıştır; demiştir. Kâdî Iyaz ile diğer bazı hadîs ulemâsının rivâyetlerine göre «A'nâk» kelimesi «l'nak» şeklinde de rivâyet olunmuştur. «A'nâk» «U-nuk» un cem'idir. Boyunlar mânâsına gelir, «î'nâk» ise; mastar bir kelime olup acele etmek, sürat göstermek demektir. Bu takdirde hadisin mânâsı: «Müezzinler kıyâmet gününde cennete en süratli gidecek insanlardır» demek olur. Serrâc'ın Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan iyi bir senetle rivâyet ettiği bir hadîste; «Müezzinler Lâilahe illallah dedikleri için kıyâmet gününde insanların en uzun boyunluları olacaklardır.» buyurulmuştur. Hadisin bir rivâyetinde; «Kıyâmet gününde müezzinler boyunlarının uzun olması ile tanınacaklardır» denilmiştir. Bu rivâyeti İbn Hibban dahi «Sahih»inde tahrîc etmiştir. 880- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Osman b. Ebî Şeybe ve ls-hâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk bize haber verdi, tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Cerîr, Âmeş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti, dediler. Câbir Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i «Şüphesiz ki; şeytân namaza nida edildiğini işittiği vakittâ Ravhâ' denilen yere varılıncaya kadar gider» buyururken işittim, demiş. Süleyman (El-A'meş) «Ebû Süfyan'a Ravha'nın nerede bulunduğunu sordum; Bu yer Medine'den 36 mil uzaktadır, cevâbını verdi» demiş. 881- Bize bu hadisi Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Küreyb de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den bu isnadla rivâyet etti. 882- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Züheyr b. Harb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler, lâfız Kuteybe'nindir. İshâk bize haber verdi, tabirini kullandı. Ötekiler; Bize, Cerir A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz; şeytân namaza nida edildiğini işittiği vakit kaçar. Müezzinin sesini duymamak için ses çıkararak yellenir. Müezzin susunca döner de vesvese verir, ikâmeti işittimi (yine) müezzinin sesini duymamak için (oradan) gider, sustu mu tekrar dönerek vesvese verir» buyurmuşlar. 883- Bana Abdülhamîd b. Beyân el-Vâsıtî rivâyet etti. Dedi ki: Bize Hâlid yani İbn Abdillâh Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Müezzin ezan okuduğu vakit şeytân geriler, onun sesle bir yellenmesi vardır» buyurdular. 884- Bana Ümeyyetü'bnü Bistâm rivâyet etti (Dedi ki): Bize Yezid yani İbn Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravh, Süheyl'den rivâyet etti. Dedi ki; Babam beni Benî Hârise'ye gönderdi, yanımda bizim uşaklardan biri yahut bir dostumuz vardı. Ona bir bahçeden bir kimse İsmiyle seslendi, yanımdaki (arkadaş) bahçeye bakındı ise de hiçbir şey göremedi. Ben bu hâdiseyi babama anlattım. Babam; Senin böyle bir şeyle karşılaşacağını bilsem göndermezdim. Ama bundan böyle bir ses işitirsen hemen ezan oku. Çünkü ben; Ebû Hüreyre'yi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şu hadîsi rivâyet ederken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesizki; namaza nida edildiği vakit şeytân geri gider. Onun sesle bir yellenmesi vardır» buyurmuşlar; dedi. 885- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti (Dedi ki): Bize Mugîra yani el-Hizâmî, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Namaz için nida edildiği vakit şeytân geri gider. Ezanı işitmemek için bir de sesle yellenmesi vardır. Ezan bitince tekrar gelir, ikâmet getirildiği vakit yine geri gider; ikâmet de bittiği zaman gelir de insanla kalbinin arasına girer ona: Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla, diyerek önceden hatırına gelmeyen şeyleri hatırlatır. Böylelikle insan kaç rekât namaz kıldığını bilmez olur.» 886- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ab-dürrezzak rivâyet etti (Dedi ki): Bize Mâ'mer, Hemmâm b. Münebbih’den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şu kadar var ki o: «Tâki kişi nasıl namaz kıldığını bilmez olur» buyurduğunu söylemiş. Bu Hadîsi Buhârî «Kitâbü’l-Ezan» da Ebû Dâvud ile Nesâî'de «Kitabü's-Salât» da biraz lâfız farkı ile muhtelif râvîler-den tahrîc etmişlerdir. Namaz için nida edilmekten murâd ezandır «Durât» ile «husâs» in ikisi de sesle yellenmek mânâsına gelir. Bazıları husâsın şiddetle koşmak mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Ezan sesini işitince şeytanın sesle yellenerek alabildiğine kaçması Kâdî Iyâz'a göre hakikat mânâsına alınabilir. Çünkü şeytan da bir cisimdir. Yellenmesi mümkündür. Fakat Buhârî şârihi Aynî: (762 - 855) bunun bir temsil olduğunu söylüyor. Şeytânın ezandan kaçması korkudan perişan olmuş bir adamın haline benzetilmiştir. Başına â-nî bir felâket gelen kimse korkudan ne yapacağını şaşırır, mafsalları gevşer, kendini tutamaz olur. Bu sebeple yellenir. Hattâ bevlini dahi kaçırır. İşte ezan sesini duyan şeytân (aleyhillâne) dabî böyle büyük bir felâket ve belâya uğramış gibi ne yapacağını şaşırır. Kaçmaya başlar. Onun bu perişan hali ne yaptığını bilmeyen felâketzedenin haline benzetilerek iddia sureti ile şeytâna da sesle yellenme isnat edilmiştir. Yoksa hakikaten şeytanın yellenmesi vaki' değildir. Mes'ele bir istiareden ibarettir. Bununla beraber şeytanın hakikaten yellenmesi de caizdir. Çünkü Şeytan bir ruhtur. Yalnız onun nasıl yellendiği bilinemez. Tîybî (- 743): «Şeytanın ezan sesini işitince kendini meşgul etmesi kulağı dolduran ve başka ses işitmeye mâni olan sese benzetilmiştir. Sonra buna çirkinliğini beyân için sesle yellenme denilmiştir...» diyor. Şeytanın, en faziletli ibâdet olan Kur'ân okumadan ve namazdan kaç-mayıp ezan sesinden kaçması kıyâmet gününde onu işittiğine şahadet etmemek içindir. Çünkü bir hadisde vârid olduğuna göre müezzinin sesini işiten İns-ü cin ve her şey kıyâmet gününde onu işittiğine şehadet edecektir. Şeytan da her şeye dahildir. Yahut cinlerden ma'duddur. Bazıları «Şeytânın kaçması ezanın azametindendir. Çünkü ezan dînin bütün ka-vâidine şâmil ve şeâir-i islâmiyyeyi ilândır. Bunlara hasın-ı cân olan şeytan onları işitmeye tahammül edemez; demişlerdir. Bir takımları şeytanın kaçmasını ye's ve ümitsizliğine hamlederler. Zira şeytan tevhid ilânını duyunca İnsana vesvese vereceğinden ümidim keser. Fakat namaz kılan ve Kur'ân-ı Kerim okuyarak Allah'a münacâatta bulunan kimseden şeytân kaçmaz. Çünkü o hallerde kendisine vesvese kapıları açıktır. İstediği gibi kulun damarlarına kadar sokularak vesvesenin enva'ını hatırına getirebilir. O derecede ki, namaz kılan kimse kendinden geçerek kaç rekât kıldığım bile unutur. Rivâyete nazaran İmâm A'zam, Ebû Hanîfe hazretlerine bir adam gelerek bir yere define gizlediğini, fakat nerede olduğunu unuttuğunu söylemiş, onu bulmak için ne yapması lâzım geldiğini sormuş. Hazret-i İmâm iki rekât namaz kılmasını ve namaz esnasında gönlünden namazla alâkası olmayan hiçbir şey geçirmemesini tavsiye etmiş. Bunun üzerine adam abdest alarak Kemal-i Huşu ile namaza durmuş. Lâkin (şeytan-ı lâin) bunu fırsat bilerek derhal yetişmiş ve adamcağıza defineyi nereye gizlediğini namazda iken hatırlatmış. Görülüyor ki namaz kılanlara şeytan musallattır. En olmayacak şeyler namazda hatırıma geliyor, diyenler bilmelidirler ki kendilerini şeytâ-. nın tuzağına kaptırmışlardır. Bundan kurtulmanın çaresi evvelce de gördüğümüz gibi hatıra gelen şeyi derhal reddetmek onu düşünmemektir. Hadîsin bir rivâyetinde geçen kelimesi şeklinde de rivâyet edilmiştir. Kâdî îyâz: «Biz bu kelimeyi Mu'temed râvilerden «ta» nın kesriyle, ekseri râvîlerden ise «ta» nın zammı ile işittik, ama ta'nın kesri ile okumak daha münâsibtir. Çünkü vesvese verir mânâsına gelir. Ta'nın zammı ile ise yaklaşmak demektir. Yani kişi ile kalbinin arasına sokulur da onu meşgul eder» diyor. Ayni hadîste zikri geçen nefis kelimesini Buhârî «Kalp» diye tefsir etmiştir. Şu halde hadîsin mânâsı tercümede arzettiğimiz şekilde; «İnsanla kalbinin arasına girer» demek olur ki bu tefsir aynı zamanda; «İnsanla nefsi aynı şey oldukları halde şeytânın araya girmesi nasıl tasavvur olunabilir.» diyenlere cevap teşkil eder. Bu suale şeytânın kişi ile nefsi arasına girmesi onun son derece insana yaklaştığını anlatmak için bir temsildir, diye de cevap verilebilir. Ayni rivâyetteki kelimesi şeklinde de zapt olunmuştur. Bu ikinci rivâyete göre mânâ «Böylelikle insan şaşırır ve u-nutur da yanılır, demek olur. Fakat Kuşeyrî; «Ben onu bu şekilde rivâyet eden kimse bilmiyorum; ama böyle de rivâyet edilmiş olsa mânâ itibarı ile sahih olur ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in muradının hâricine çıkılmış sayılmaz» demiştir. |