Geri

   

 

 

 

İleri

 

22- Şu Ancak Sudan Dolayı Vacib Olur Hadisinin Neshi ve Sünnet Mahallerinin Birbirlerine Kavuşması İle Guslün Vacib Olması Bâbı

809 - Bana Züheyr b. Harb ile Ebû Gassân el - Mismaî rivâyet ettiler. H.

Bize bu hadîsi Muhammed b. el - Müsennâ ile İbn Beşşâr dahi rivâyet ettiler. Bu ravilerin hepsi dediler ki. Bize Muâz b. Hişam rivâyet etti dedi ki: Bana babam, Kâtade'den, Matar'da Hasan'dan, o da Ebû Râfi'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiler ki Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Erkek kadının dört şu'besi arasına oturup da onu yorarsa kendisine yıkanmak vacib olur.» buyurmuşlar. Matar'ın hadîsinde:

«Meniyi indirmese bile.» kaydı vardır. Râvilerden Züheyr: «Kadının dört eş'ubu arasına.» diye rivâyet etti.

810 - Bize Muhammed b. Amr b. Abbâd b. Cebele rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ebî Adiy rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. el-Müsennâ dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Vehb b. Cerir rivâyet etti. Bunların ikiside Şu'be'den, O da Kâtade'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. Ancak Şu'be'nin hadisinde:

«Sonra varını yoğunu sarfederse.» kaydı vardır. «Meni indirmese bile.» dememiştir.

Bu Hadîs-i Buhârî «Katâbü'l - Gusl» de, Ebû Dâvûd (202 - 275) Nesâî (215 - 303) ve İbn Mâce (209 - 273) dahi «Kitabü-t Tahâre» de tahrîc etmişlerdir.

Şu'ab: Şu'be'nin cem'idir Şu'be, İbn Esîr'in beyânına göre herşeyin bir kısmı ve parçası demektir. Hadîsin bir rivâyetinde şu'ab yerine «Eş'ub» denilmiştir. Eş'ub toplanmak manasına gelen şâabın cem'idir.

Hadîsdeki dört Şu'beden ne kastedildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlar ellerle ayaklardır. Bir takımları ayaklarla uyluklar olduğunu söylemişlerdir. Kâadi İyâz (476-544)'a göre bundan murad kadının dört tarafı yani kollariyle bacaklarıdır. En akla yakın mânâ ellerle ayaklar yahut ayaklarla uyluklar olmasıdır. Bununla kinaye suretiyle cima' kastedilmiştir. “Sümme içtehede” cümlesini bazıları:

«Sonra kadına var kuvvetini sarfederse.» şeklinde, bir takımları da: «Kadını yararsa» mânâsında tefsir etmişlerdir. .

811 - Bize Muhammed b. el - Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize Muhammed b. Abdillah el Ensarı rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişam b. Hassan rivâyet etti.

(Dedi ki): Humeyd b. Hilâl Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûs'el - Eşari'den naklen rivâyet etti. H.

812 - Bize yine Muhammed b. el - Müsenn'â rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdül Â'lâ rivâyet etti. Bu hadis onundur.

(Dedi ki): Bize Hişâm, Humeyd b. Hilâl'den rivâyet etti, Ebû Mûsa'dan demiş: Halbuki ben bu hadisin yalnız Ebû Bürde'de rivâyet edildiğini bilirim. Ebû Mûsâ Şöyle dedi.

Bu bâbta Muhacirlerle Ensâr'dan bir cemaat ihtilâf ettiler. Ensâr;

«Gusl ancak defkden yahut meniden dolayı lâzım gelir.» dediler Muhacirler ise: «Hayır, Cima' var mı? gusl vacibdir» mukabelesinde bulundular.

Râvi diyor ki, Ebû Mûsa şöyle dedi:

«Ben sizi bu münakaşadan kurtarayım dedim ve kalkarak, Âişe'nin yanına girmek için izin istedim. Bana izin verildi. Âişe'ye dedim ki; Ey anneciğim; yahut ey müminlerin annesi! Ben sana birşey sormak istiyorum, ama senden de utanıyorum.» Âişe:

«Seni doğuran annene sorabileceğin bîrşeyi bana sormaktan utanma; çünkü ben de senin annenim» dedi ben:

«Öyle ise guslü icab eden nedir?» dedim Âişe:

«Bilene rastladın; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Erkek kadının dört şu'besi arasına oturur da sünnet mahalli sünnet mahalline temas ederse gusl vacib olur.» buyurdular, dedi.

Defk: Meninin atıla atıla gelmesidir. Aslında suyun şiddetle dökülmesi manasınadır. Bilene rastladın cümlesi «Tam sorduğunun hakikatini bilen mütehassısına rastladın manasınadır.

Bu cümleyi ilk defa arap hükemasından Malik b. Cübeyr söylemiş. Sonraları darb-ı mesel olarak kalmıştır. Hazret-i Hasan bey'at için Irak'a giderken yolda meşhur şair Ferezdak'a rastlamış;

— Kendisine ne var ne yok diye sorunca; Ferezdak şu cümleyi kullanmış.

«Halkın kalpleri seninle amma kılıçları Beni Ümeyye ile beraberdir.» demiştir.

Hadisdeki: «Mess» den murad cima'dır. Hıtân dahi sünnet olmak manasına gelirsede burada murad sünnet yeridir.

«Sünnet mahalli sünnet mahalline temas ederse...» cümlesinden murad cima eder de erkeğin aletinden haşefe miktarı kadının fercine dahil olursa gusl vacip olur, demiştir. Yoksa; sırf dokunmak değildir. Çünkü zekerin sırf kadının sünnet mahalline dokunması bütün ulemânın ittifakı ile guslu icap etmez, İbn Kudame «el Mugni» nâm eserinde şunları söylemektedir.

«Guslü icab eden şey haşefenin ferce dahil olmasıdır. Bu hususta cima'nın öne yapılsın arkaya yapılsın, insana veya hayvana; ölü veya diriye, gönüllü veya zorla, uyurken veya uyanık olarak îka-ı müsavidir.

Hanefîlere göre; erkekle kadının sünnet mahalleri birbirine kavuşurda haşefe miktarı duhul vâki' olursa gusl vacibdir. Haşefe miktarı duhul yoksa sırf sünnet mahallerinin birbirine değmesi guslü icab etmez. Yalnız imâm A'zam'la İmâm Ebû Yusuf'a göre abdest almak lâzım gelir. İmâm Muhammed'e göre abdestte lâzım değildir. Hanefîlerin «el-Muhit» adlı kitabında; «Bir adam bakire olan karısına yakınlık etse menî gelmedikçe gusl icab etmez. Zira kadının hâlâ bakire kalması duhul olmadığına delâlet eder. Lâkin bakire kadın fercinden başka bir yerine cima edilmek suretiyle gebe kalsa hem kadına hem kocasına gusl vacib olur. Buna sebep meninin gelmesidir. Çünkü meni olmakasızın gebelik sübut bulamaz.

Ebû Hanîfe (rahimehüllah) Hayvana veya ölüye cima etmekle gusl vacib olmaz meğer ki; menî gele demiştir.

Bâbımızın hadislerini şerh ederken Nevevî (631-676) şunları söylemiştir. «Hadîsin mânâsı şudur ki: Guslün vacip olması için menî gelmesi şart değildir. Her ne zaman haşefe ferce dahil olursa, hem erkeğe hem kadına gusl vâcib olur. Bugün bu meselede hilaf yoktur. Eshâb-ı Kiramdan Bazıları ile onlardan sonra gelen zevat buna muhalefet etmişler.. Fakat sonraları söylediğimiz şekilde icma'ı ümmet vâki olmuştur. Bunu yukarıda da beyan etmiştik. Ulemâmızın beyanına göre; erkeğin haşefesi kadının veya erkeğin dübürüne veya bir hayvanın ferci ile dübüründen birine dahil olsa gusl îcab eder. Bu babda insan veya hayvanın ölü veya diri, küçük veya büyük olmaları ve keza o işin kasten veya unutarak yapılması, kendi arzusu ile veya zorla îkâ edilmesi müsavidir. Erkek uyurken onun aletini kendi aletine idhal etmesi ve keza zekerin intişar edip etmemesi, erkeğin sünnetli veya sünnetsiz olmasının bir farkı yoktur. Bütün bu suretlerde hem faile hem mef'ûle gusül vacip olur. Meğer ki; faille, mef'ûlden biri sabîy ola. Bu takdirde ona gusl vacip olmaz. Çünkü mükellef değildir. Fakat cünüp olmuştur; denilir. Eğer sabîyy-i mümeyyiz olursa ona yıkanmasını emretmek velisine vacib olur. Nitekim abdest almasını da emretmek vacibtir. Böyle bir sabî ve sabiyye yıkanmadan namaz kılsalar kıldıkları namaz sahih olmaz akil baliğ olmazdan önce yıkanmayan sabiye baliğ olduktan sonra yıkanmak vacibtir. Sabî iken yıkansada sonra bulûğa erse tekrar yıkanması lâzım gelmez.

Ulemâmız cima'da nazar-ı itibâra alınacak cihetin, sağlam kimselerde haşefenin duhulü olduğunu söylerler. Bu cihet ittifâkîdir. Haşefe tamamiyle görünmez olursa bu cima'a bütün hükümler taalluk eder. Bütün zekerin duhulü bil' ittifak şart değildir. Haşefenin yalnız bir kısmı dahil olsa buna da bil’ittifak hiç bir hüküm terettüp etmez. Yalnız bazı ulemâmız şazz bir kavil olmak üzere buna da bütün haşefe hükmü verilir demişlerse de mezkûr kavil yanlış, münker ve metruktür.

Erkeğin aleti kesilmiş olursa bakılır. Eğer haşefeden az bir miktarı kalmışsa ona hiçbir hüküm taalluk etmez. Kalan haşefe miktarı olursa görünmez olacak derecede girdiği takdirde bütün hükümler taalluk eder. Kalan miktar haşefeden fazla ise bu hususta ulemamızdan iki meşhur kavil vardır; bunların esah olanına göre ahkâm haşefe miktarına, taalluk eder.

İkinci kavle göre: Kesildikten sonra uzvun geriye kalan kısmı tamamiyle görünmez olmadıkça hiçbir hüküm terettüp etmez.

Bir kimse zekerine bez sararak bir kadının fercine idhal etse bu hususta ulemâmızın üç kavli vardır. Bunların sahih ve meşhur olanına göre erkeğe ve kadınada gusl vacibtir. İkinci kavle göre ikisinede bir şey lâzım değildir.

Üçüncü kavle göre; sarılan bez kalın olurda lezzetin ve ıslaklığın geçmesine mâni teşkil ederse gusl vacib değildir. Aksi takdirde gusl vacibtir. Bir kadın fercine hayvan zekeri idhal etse yıkanması vacip olur, kesilmiş zeker idhal ederse esah kavle göre kadına yine gusl vacip olur.» Nevevî'nin sözü burada nihayet bulur.

813 - Bize Hârûn b. Maruf ile Hârûn b. Said el-Eylî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana İyâz b. Abdillah, Ebû Zübeyr'den o da Câbir b. Abdîllah'dan, o da Ümmü Külsüm'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi: Âişe şöyle dedi.

«Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, zevcesi ile cima' yaparak menisini inzal etmiyen kimsenin hükmünü sordu. Bu karı kocaya gusl vacip olur mu? dedi, Âişe'de orada oturuyordu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sununla ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz.»: buyurdular.

İksâl: Meniyi zaptetmek inmesine mâni olmaktır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Sununla ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz.» buyurarak Âişe (radıyallahü anha) yi göstermesi onu bizzat kendisinin de yaptığına beyândır. Çünkü böyle söylemesi soran zata daha ziyâde tesir eder.